Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

2021 yılı için bisikletlerde zam beklentiniz

Scudo
Bazı arkadaşlar bana kızabilir, ancak ben ülkem ve onun ekonomisi adına umudu yitirdiğim için, sahip olmak istediğimiz ne varsa %1000 zamlanmasından yanayım. Bu nasıl bir kafa, nasıl bir düşünce şekli diyebilirsiniz.

Kendimden örnekler vereyim;

2017 yılında Canyon Almanya'dan 16.500 tl karşılığında gelen bisikletimin 2021 modeli, şu an yaklaşık olarak vergiler hariç 47 bin tl civarında.

1,5 yıl önce heves edip hayal ettiğim ve 28 bin tl karşılığında satılan motosiklet, şu an 56 bin tl.

Biraz önce yeni bir bisiklet şapkası alayım dedim, willier marka bir bisiklet şapkası hepsiburada sitesinde 207 tl iken, merlincycles sitesinde aynı şapka 10$.

Bugün sıfır araç almaya kalksanız, neredeyse yarı parası kadar vergi ödemek zorunda kalıyorsunuz. Bir malın sıfır fiyatı neyse, 2.el fiyatına sıfırını hatta daha fazlasını yazmak moda olmuş.

Konumuz ile bütün bunların bağlantısını kuramayanlar için yazıyorum. Çok çok özür diler ama birileri bize çok fena yerleştiriyor. Yani alttan alttan birileri bizi fena şekilde kazıklıyor.

Bazıları ise cellat'ına aşık olmuş misali gözünü kapatıp karanlığa koşmaya devam ediyor. O yüzden zamların oranı %1 ile %100 arasında değil, daha fazla olmalı. Yaşım olmuş 40 borçlanmadan çöp alamaz olmuşum. Ülke adına hiç umudum yok ama belki bir gün aklımız başımıza gelir.

Rahatsızlık verdiysem kusuruma bakmayın.
 
400 yıl evvel 1621 de ne olmuştu onu bir inceleyeyim hele.
Peki, size yardımcı olması açısından o dönemlerden örnek veriyim, belki bakarsınız. 3.Murad'ın yeniçeri ocağına alımlardaki liyakati nasıl bozduğunu ve bozulan ocağın ileride yapılan tüm ıslahatlara karşı çıkışını inceleyebilirsiniz. Veya sonucu düşünülmeden yapılan Balta Limanı anlaşmasının esnaflığı ve üretimi nasıl yok edip dışa bağımlı ülke haline geldiğimizi inceleyebilirisiniz. Yada dönemin şartlarına, sanayi devrimine ayak uyduramamayı falan. Bizim ekonomi ve adalet sistemimiz o dönemlerden beri bozuk. Yönetime gelenler kalıcı çözümler üretmeden her dönem yama yaparak bu sorunları öteledi. Partiler falan dediğim gibi zerre umurumda değil. Çünkü kalıcı çözümler üretmediğimiz sürece buralarda zam konuşmaya devam edeceğiz.
 
Peki, size yardımcı olması açısından o dönemlerden örnek veriyim, belki bakarsınız. 3.Murad'ın yeniçeri ocağına alımlardaki liyakati nasıl bozduğunu ve bozulan ocağın ileride yapılan tüm ıslahatlara karşı çıkışını inceleyebilirsiniz. Veya sonucu düşünülmeden yapılan Balta Limanı anlaşmasının esnaflığı ve üretimi nasıl yok edip dışa bağımlı ülke haline geldiğimizi inceleyebilirisiniz. Yada dönemin şartlarına, sanayi devrimine ayak uyduramamayı falan. Bizim ekonomi ve adalet sistemimiz o dönemlerden beri bozuk. Yönetime gelenler kalıcı çözümler üretmeden her dönem yama yaparak bu sorunları öteledi. Partiler falan dediğim gibi zerre umurumda değil. Çünkü kalıcı çözümler üretmediğimiz sürece buralarda zam konuşmaya devam edeceğiz.
400 yıllık yapı, sizin hayat sürenizde düzelmez hocam.
 
Yaşadığımız süreçleri Avrupalı arkadaşlar 300 400 yıl önce aştılar.
Önce din sömürüsünü aştılar. Üstüne temel bilimlere yöneldiler. Sonrasında ise sanayi devrimini yaptılar.
Sömürgeci tutumları ise katalizör etkisi yaptı yanis sömürge olmasalarda bizden ilerde olacaklardır.
Avrupalı Amerikalı bireyselleşti yani kişi özgürlüğü ve dokunulmazlığı üzerine yöneldi. Biz ise gerekirse ölelim ama devlet yaşasın iyi niyeti ile önem verdiğimiz kişiler üzerimizden beslendi. Sonuç ise her 7 yılda 1 kez krize giren ülke. Ya din sömürüldü ya dil üzerinden ırk.

Benim görüşüm ülkemiz bireyselleşmeden kurtulamaz. Kurtuluş kendi içimize dönmek ve önce kendini geliştirmek sonra topluma yansıtmak. Hepimizin halen beklentisi 1 kurtarıcı gelsin bizi kurtarsın şeklinde. Oysa avrupada insanlar başbakanının ismini bile bilmiyor.

Ailemizi, çevremizi, ülkemizi ve dünyayı değiştirmek için kendimizden başlamamız gerekecek. Sonucu uzun yıllar alacak ama başka çaremiz yok benim düşüncem...
 
Yaşadığımız süreçleri Avrupalı arkadaşlar 300 400 yıl önce aştılar.
Önce din sömürüsünü aştılar. Üstüne temel bilimlere yöneldiler. Sonrasında ise sanayi devrimini yaptılar.
Sömürgeci tutumları ise katalizör etkisi yaptı yanis sömürge olmasalarda bizden ilerde olacaklardır.
Avrupalı Amerikalı bireyselleşti yani kişi özgürlüğü ve dokunulmazlığı üzerine yöneldi. Biz ise gerekirse ölelim ama devlet yaşasın iyi niyeti ile önem verdiğimiz kişiler üzerimizden beslendi. Sonuç ise her 7 yılda 1 kez krize giren ülke. Ya din sömürüldü ya dil üzerinden ırk.

Benim görüşüm ülkemiz bireyselleşmeden kurtulamaz. Kurtuluş kendi içimize dönmek ve önce kendini geliştirmek sonra topluma yansıtmak. Hepimizin halen beklentisi 1 kurtarıcı gelsin bizi kurtarsın şeklinde. Oysa avrupada insanlar başbakanının ismini bile bilmiyor.

Ailemizi, çevremizi, ülkemizi ve dünyayı değiştirmek için kendimizden başlamamız gerekecek. Sonucu uzun yıllar alacak ama başka çaremiz yok benim düşüncem...
ne güzel açıklamışsın. biz halen kanal yapalım sene de 10 milyar gelsin hesabındayız. bu ülkenin şuan acil işler dışında her şeyi durdurup çok acil bir şekilde eğitim seferberliği ilan etmesi gerek. eğitime yatıracağın her kuruş misliyle geri gelecek. gerçi eğitimi de günümüz dünyasına değil imam hatiplere çeviririz bu kafayla.
üff içim daraldı sabah sabah başlıkta yazılanları görünce.

hepimizin herşeyi bırakıp eğitime yönelmesi gerekiyor. çocuklarımıza tüm gücümüzü seferber edip çağımıza uygun eğitim için olmalı kavgamız.

ancak geriye dönüp baktığımızda bu ülke yine bir dip görmede ayağa kalkamayacak. çünkü halen sorunu görmezden geliyoruz. kanaldır, yoldur, binadır derdindeyiz...
 
Bazı arkadaşlar bana kızabilir, ancak ben ülkem ve onun ekonomisi adına umudu yitirdiğim için, sahip olmak istediğimiz ne varsa %1000 zamlanmasından yanayım. Bu nasıl bir kafa, nasıl bir düşünce şekli diyebilirsiniz.

Kendimden örnekler vereyim;

2017 yılında Canyon Almanya'dan 16.500 tl karşılığında gelen bisikletimin 2021 modeli, şu an yaklaşık olarak vergiler hariç 47 bin tl civarında.

1,5 yıl önce heves edip hayal ettiğim ve 28 bin tl karşılığında satılan motosiklet, şu an 56 bin tl.

Biraz önce yeni bir bisiklet şapkası alayım dedim, willier marka bir bisiklet şapkası hepsiburada sitesinde 207 tl iken, merlincycles sitesinde aynı şapka 10$.

Bugün sıfır araç almaya kalksanız, neredeyse yarı parası kadar vergi ödemek zorunda kalıyorsunuz. Bir malın sıfır fiyatı neyse, 2.el fiyatına sıfırını hatta daha fazlasını yazmak moda olmuş.

Konumuz ile bütün bunların bağlantısını kuramayanlar için yazıyorum. Çok çok özür diler ama birileri bize çok fena yerleştiriyor. Yani alttan alttan birileri bizi fena şekilde kazıklıyor.

Bazıları ise cellat'ına aşık olmuş misali gözünü kapatıp karanlığa koşmaya devam ediyor. O yüzden zamların oranı %1 ile %100 arasında değil, daha fazla olmalı. Yaşım olmuş 40 borçlanmadan çöp alamaz olmuşum. Ülke adına hiç umudum yok ama belki bir gün aklımız başımıza gelir.

Rahatsızlık verdiysem kusuruma bakmayın.
Temeniye gerek yok zaten olacak. 6 ay sonra bak, sadece altı ay bir sene değil bu konuya tekrar geri dönüş yapıp ne demek istediğimi anlayacaksınız. 47 bin TL lık bisiklet 65 bin TL 56 bin TL'lik motor 75 bin TL 200 TL'lik şapka 400 TL olacak 6 ay sonra. Yani ben şimdi alamam diyorsanız gelecekte hiç alamayacaksınız. Maaşınıza da 300 500 TL zam gelse bile şimdikinden daha kötü bir durumda olacağız. O zaman göstergelere bakalım. Mevcut siyasi yozlaşma tüm hızıyla devam ediyor. Dolar 8,7 dokuz TL ye gelmesine bir kaç hafta kaldı. TL hızla çökerken işsizlik enflasyon buna bağlı olarak artıyor. Bütçe ve cari denge de çok büyük açıklar var. İthalat çok düşük ihracat yok gibi bişey. Turizm bu sene nanay. Pandemi sonbaharda tekrar etkisini gösterirse o fiyatlar daha fazla uçuşa geçecek.
 
ürünleri aldığımız zamanki fiyatları usd bazında yazarsak daha net anlaşılır bence.dolar bazında hesaplarsak, TL ile satıldığında zam gelmesi normal ama kur her yükseldiğinde doların da ötesinde zam geldiği oluyor. zamanla milletin de iş yapma hevesi kaçıyor vs.
 
Son düzenleme:
Benim fark ettiğin bir detay var. Siyasî partilerin isimlerine bakın sonra, isimleri ile ilgili neler yapıyorlar onu bir inceleyin.
 
Ülkenin maliyesinin finansal yöntemlerle düze çıkartılması için gereken nokta çoktaaaan geçti.

Son bir şans vardı, onda da damat kontenjanından, burası çokomelli diye diye üniversite stajerine bile yaptırılmayacak sunumlar sunan zat ile geçti, gitti.

Bugün gelinen noktada hiç bir finansal enstrüman (devalüasyondan tutun, yüksek vergilere), hiç bir para politikası ekonomiyi düzeltemez.

İhtiyacımız olan şey; gerçek bir hukuk, gerçek bir demokrasi ve siyasi istikrar. Başkanlık sistemi siyasi istikrar dediler, her sene kabine değişiyor. Bu mu istikrar?

Acilen kaybettiğimiz uluslararası güvene yeniden kavuşmamız lazım. Bu da bu siyasi yönetimle mümkün değil.
 
Ülkenin maliyesinin finansal yöntemlerle düze çıkartılması için gereken nokta çoktaaaan geçti.

Son bir şans vardı, onda da damat kontenjanından, burası çokomelli diye diye üniversite stajerine bile yaptırılmayacak sunumlar sunan zat ile geçti, gitti.

Bugün gelinen noktada hiç bir finansal enstrüman (devalüasyondan tutun, yüksek vergilere), hiç bir para politikası ekonomiyi düzeltemez.

İhtiyacımız olan şey; gerçek bir hukuk, gerçek bir demokrasi ve siyasi istikrar. Başkanlık sistemi siyasi istikrar dediler, her sene kabine değişiyor. Bu mu istikrar?

Acilen kaybettiğimiz uluslararası güvene yeniden kavuşmamız lazım. Bu da bu siyasi yönetimle mümkün değil.
Ben bunların gideceğini sanmıyorum. Ya da çok daha vahim olaylara gebe olur bunların gitmesi. Aslında bunları ayakta tutan büyük güçler var diye düşünüyorum. Hani diyorlar ya, dıj güçler, işte bu güçler bunları ayakta tutuyor zaten. Neden? Zayıf Türkiye bölge de çok iş görüyor. Güçlü Türkiye nin varlığı bunun yanı da İran ve Rusya ekseni ile hareket etmesi, batı için büyük sıkıntı ama böyle zayıf ekonomisi, zayıf dış politikası ve iplenmeyen diplomasisi ile "bazılarının" tam istediği gibi bir kıvama geldi Türkiye. Mevcut yönetim için fakir ve cahil halk istenilen hedefler. ABD İrandaki gibi bir daha hata yapmak istemiyor. İslam devrimi ile sscb ye yanaşan şah rejimini yıkması mesela. Bizde bu işler daha yavaş ve sancılı olacak gibi.
 
  • Beğen
Tepkiler: Ali Eren
Umudunuzu kaybetmeyin.
 
  • Beğen
Tepkiler: CengoCenk
Bireyselleşme, yalnızlaşma demektir. Bireyselliği övmeyin, kollektif bir uyumu hedefleyin derim ben. Siz amerikan yalnızlığını savunuyorsunuz. İsrail kollektivizminden haber vermiyor yaklaşımlarınız.
Bireyselleşirseniz kişisel çıkarlarınız ön plana çıkar. Bireysel fayda için toplumsal faydayı görmezden gelirsiniz.
Ben kedi sever biriyim. Sokaklarda her daim kedi olsun istiyorum. Sokağımdaki kedilere bakıyorum ve yaşadıkları sürece onlarlayım. Yüzyılların bir inanç ve toplum örüntüsü bu. Bireyselleşirsem, sokağımdan kediler önce barınağa alınacak ve 1 aya kalmadan uyutulacak. Ben bunu istemiyorum. Sokağımda bireyselleşmiş kişiler kedilere savaş açıyor ama giriş katında oturan kendisi evde cirit atan fare görmüyorsa, bahçesindeki kediler sayesinde haberi yok. Kedi olmasa pest kontrol firması çağıracak periyodik olarak. Para verecek, zehirler yada süpersonik sesle haşere ve fare mücadelesi yapacak. Farkında değil. Biz sosyal varlıklarız. Yanılgımız şirket demokrasisinin iyi bir şey olduğu yönünde. Vw değerlerle oynayıp emisyon rakamlarını düşürüyor mesela.
 
Geçmişi unutmayalım. Olmaz denilen herşeyi Atatürk, bu halk ile başardı. Başardıklarını sıra sıra saymaya gerek yok. Zaten bu konuya yazanların/okuyanların hepsi biliyor. Bilmeyen veya bilmek istemeyenlere söylenecek tek lafım yok.

Şu andakinden çok çok daha kötü bir durumdan çıktık. Evet çok şey feda edildi ama o zaman fedakarlık yapanların çocukları torunları refah bir ülkede yaşama şansı yakaladı.
Buradan düze çıkmak kolay olmayacak. Sancılı olacak belki. Hatta fedakarlıklar yapılması gerekecek. Ama olacak. Başka yolu yok. Enseyi karartmadan, çocuklarımıza daha ferah bir ülke bırakmak adına umudumuzu kaybetmemeliyiz.
 
Bir toplum ne kadar özgür ise o kadar kanunlara ihtiyaç duymuyor demektir. Kanun olsa bile kişi kendi vicdanı ile kanundan da doğru davranışlar içinde bulunabilir. Bireyselleşmek derken bahsetmek istediğim herkes yanlış önünde önce kendi vicdanının sesini dinlesin. Doğru yanlış ya da tüm kararlar adına bireysel elini başına alarak doğru şekilde hareket etsin. Toplum %70 doğru dediği şey doğru olmak zorunda değildir. Kötü örneği Nazi Almanya'sında vardır. Toplumlar yönlendirilebilr ama bireyselleme adına gelişimi tamamlamış bireylerin toplamı ile alınan kollektif kararlar en doğru kararlar olacaktır.
 
Bireyselleşme, yalnızlaşma demektir. Bireyselliği övmeyin, kollektif bir uyumu hedefleyin derim ben. Siz amerikan yalnızlığını savunuyorsunuz. İsrail kollektivizminden haber vermiyor yaklaşımlarınız.
Bireyselleşirseniz kişisel çıkarlarınız ön plana çıkar. Bireysel fayda için toplumsal faydayı görmezden gelirsiniz.
Ben kedi sever biriyim. Sokaklarda her daim kedi olsun istiyorum. Sokağımdaki kedilere bakıyorum ve yaşadıkları sürece onlarlayım. Yüzyılların bir inanç ve toplum örüntüsü bu. Bireyselleşirsem, sokağımdan kediler önce barınağa alınacak ve 1 aya kalmadan uyutulacak. Ben bunu istemiyorum. Sokağımda bireyselleşmiş kişiler kedilere savaş açıyor ama giriş katında oturan kendisi evde cirit atan fare görmüyorsa, bahçesindeki kediler sayesinde haberi yok. Kedi olmasa pest kontrol firması çağıracak periyodik olarak. Para verecek, zehirler yada süpersonik sesle haşere ve fare mücadelesi yapacak. Farkında değil. Biz sosyal varlıklarız. Yanılgımız şirket demokrasisinin iyi bir şey olduğu yönünde. Vw değerlerle oynayıp emisyon rakamlarını düşürüyor mesela.


Bence burada bir kavram kargaşası var. Bireyselleşmeye , bencillik egoist ve çıkarcı olmak, kendi çıkarını her şeyin önüne koyan bir oportünist olmak gibi anlamlar yüklenmiş. Ancak bireyselleşme denen şey bu değildir. Bireyselleşme, kişinin kendi kişiliğini oluştururken kendi kişiliğinin farkına varması, maruz kaldığı sosyal ortamdan, ailevi görüşlerden, siyasi atmosferden bağımsız olarak kendi kişiliğini geliştirebilmesidir. Kendini tanıması, kendiyle ilgili farkındalık oluşturması ve tüm bu çevresel etmenlerden bağımsız bir şekilde kendi karakterini ve fikirlerini ortaya koyabilmesi durumudur bireyselleşme denen hadise. Özetle birey olmakla ilgilidir, çıkarcı olmakla değil.

Bu da aslında Batı medeniyetinin temelini oluştur. Kendi karakter ve kişiliğinin farkına vararak, gerektiğinde içinde bulunulan toplumdan fikir olarak ayrılmak, cemaat olarak hareket etmemek, kollektif olmaya, toplumsal faydayı gözetmeye engel değildir. Her toplum kendi kültürel kodları içerisinde bireyselleşmeyi yorumlayabilir ancak buradaki en önemli hadise özgür fikre sahip olmak ve aidiyetlerimizi toplumun ya da hakimin bizden beklentileri üzerinden değil, kendi özgür irademiz üzerinden kurma fikridir.

Bugün yaşadığımız sorunların en önemli kaynaklarından biri de zaten birey olamamaktan kaynaklanıyor. Bizi kendi özgür irademiz değil, toplum baskısı, olmamızı istedikleri kişi gibi davranma beklentileri, oluşturulan müslümanlık, particilik, bilmem nereli olmak, bilmem hangi etnik grubun üyesi olmak gibi üst kimlikler yönlendiriyor, ve sonuç ortada.
 
Bence burada bir kavram kargaşası var. Bireyselleşmeye , bencillik egoist ve çıkarcı olmak, kendi çıkarını her şeyin önüne koyan bir oportünist olmak gibi anlamlar yüklenmiş. Ancak bireyselleşme denen şey bu değildir. Bireyselleşme, kişinin kendi kişiliğini oluştururken kendi kişiliğinin farkına varması, maruz kaldığı sosyal ortamdan, ailevi görüşlerden, siyasi atmosferden bağımsız olarak kendi kişiliğini geliştirebilmesidir. Kendini tanıması, kendiyle ilgili farkındalık oluşturması ve tüm bu çevresel etmenlerden bağımsız bir şekilde kendi karakterini ve fikirlerini ortaya koyabilmesi durumudur bireyselleşme denen hadise. Özetle birey olmakla ilgilidir, çıkarcı olmakla değil.

Bu da aslında Batı medeniyetinin temelini oluştur. Kendi karakter ve kişiliğinin farkına vararak, gerektiğinde içinde bulunulan toplumdan fikir olarak ayrılmak, cemaat olarak hareket etmemek, kollektif olmaya, toplumsal faydayı gözetmeye engel değildir. Her toplum kendi kültürel kodları içerisinde bireyselleşmeyi yorumlayabilir ancak buradaki en önemli hadise özgür fikre sahip olmak ve aidiyetlerimizi toplumun ya da hakimin bizden beklentileri üzerinden değil, kendi özgür irademiz üzerinden kurma fikridir.

Bugün yaşadığımız sorunların en önemli kaynaklarından biri de zaten birey olamamaktan kaynaklanıyor. Bizi kendi özgür irademiz değil, toplum baskısı, olmamızı istedikleri kişi gibi davranma beklentileri, oluşturulan müslümanlık, particilik, bilmem nereli olmak, bilmem hangi etnik grubun üyesi olmak gibi üst kimlikler yönlendiriyor, ve sonuç ortada.
Tariflediğiniz yalnızlaşmak. Bugün yahudi, hristiyan, hinduizm inançlarında tarikat örgütlenmeleri var. İnsan diğer primatlar gibi, sosyal bir varlık. Sosyalleşme ise hiyerarşik yapılanmayı içeriyor. Eşitlikçi birlikteliklerin sonu ya anarşi, ya totalitere doğru evrilir.

Sol görüşlü eşitlikçi arkadaşların mutabık kaldıkları şu örneğim var. 100 solcu ankaradan izmire gidin. Sivrihisarda 40 i eskişehirden gitmek ister, 60 i afyondan. Afyonda 20si konyadan geçelim der. 40 uşağa gelir. 10 tanesi denizliye inelim aydından geliriz der. 30 u turgutluya gelir. 10 tanesi manisa dan dolanırız der 20 si bornova ya gelir. 10 tanesi 35.5 karşıyakaya gidelim ordan vapurla geliriz der. 10 tanesi alsancağa varır. 6 si oturup bira içek der. 4 tanesi izmir konağa varır. Amaç izmire gitmekse yüzde 4 bir başarı olur. Bireysellik, üstte bir devlet erki olmaz ise bu sonuca varıyor.
 
Tariflediğiniz yalnızlaşmak. Bugün yahudi, hristiyan, hinduizm inançlarında tarikat örgütlenmeleri var. İnsan diğer primatlar gibi, sosyal bir varlık. Sosyalleşme ise hiyerarşik yapılanmayı içeriyor. Eşitlikçi birlikteliklerin sonu ya anarşi, ya totalitere doğru evrilir.

Sol görüşlü eşitlikçi arkadaşların mutabık kaldıkları şu örneğim var. 100 solcu ankaradan izmire gidin. Sivrihisarda 40 i eskişehirden gitmek ister, 60 i afyondan. Afyonda 20si konyadan geçelim der. 40 uşağa gelir. 10 tanesi denizliye inelim aydından geliriz der. 30 u turgutluya gelir. 10 tanesi manisa dan dolanırız der 20 si bornova ya gelir. 10 tanesi 35.5 karşıyakaya gidelim ordan vapurla geliriz der. 10 tanesi alsancağa varır. 6 si oturup bira içek der. 4 tanesi izmir konağa varır. Amaç izmire gitmekse yüzde 4 bir başarı olur. Bireysellik, üstte bir devlet erki olmaz ise bu sonuca varıyor.
Turgutlu (kasaba) 'ya gelen 30 kişinin içinde ben de varım :)
 
Size kendimden bir örnek vereyim de neden ülkenin bu halde olduğu belki bir nebze daha iyi anlaşılabilir.

1990 ların sonu ve 2000 lerin hemen başında metal imalatı ve ihracatı yapan bir holdingde orta sınıf yöneticiydim.
Firma aluminyum-teflon tencere tava,tencere setleri, döküm soba,şömine,bahçe aksesuarları,gres pompaları ve gresörlükler, tırların çekiciyle dorse arasındaki hava aktarımını yapan almanca kupplung denen parça, manometre,vakummetre,hidrometre,tansiyon aletleri gibi pek çok şey imal ediyor ve büyük bir bölümünü de Avrupaya ihraç ediyordu.
Hatta son zamanlarında İtalyadan bir teflon tesisi komple satın alınarak Tekirdağda yapılan fabrikaya kurulmuştu. Fabrikanın önünde her gün en az 2 adet tır bekliyor,ihracata mal yetiştirmekte zorlanıyorduk.
Çalışan sayısı 350-400 arasındaydı,ayrıca yarı mamul için en az 100 adet imalatçı ve yine bir o kadar hammadde temin firmasıyla iş yapıyorduk.
Kabaca ve direkt-dolaylı olarak en az 3-4 bin insan bu işten ekmek yiyor ve para kazanıyordu.
2002 den sonra Çinden ithalat başladı ve şirket iflas etti herkes işsiz kaldı.

Çünkü devlet, politikasını değiştirip imalat ve ihracat yerine,sıcak parayla ithalat yaparak ekonomiyi büyütme ve çevirmeyi seçti.
Dünyada dövizin bol olduğu,enflasyonun düştüğü,kredi ve faizlerin ucuzladığı bu dönemin sonsuza dek süreceğini sandılar. Sonuç; şu an yaşadığımız durum.
Üstüne bir de ülkedeki ekonomik ve hukuki belirsizlik (güvensizlik) sebebiyle yabancı yatırımcının çekilmesiyle son durumumuz,her malın fiyatının 10 ile çarpılması şeklinde gerçekleşti.

Doğal kaynakları yetersiz veya verimli kullanılamayan, üretmeyen,katma değeri yüksek mal ihraç etmeyen,elindeki tarım,hayvancılık ve tekstil altyapısını heba eden,parayı sadece ihracı mümkün olmayan inşaat ve betona gömen, 100 liralık ihracatının 80-90 lirası ithal mal ve enerji girdisi olan bir ülkenin bu duruma gelmesi çok da şaşılacak bir durum değil.
 
Geri