evrimvolkan
Üye
- Kayıt
- 5 Ağustos 2017
- Mesaj
- 82
- Tepki
- 227
- Yaş
- 45
- Şehir
- Ankara
- İsim
- Volkan
- Başlangıç
- 1991—92
- Bisiklet
- Carraro
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
Bir önceki yazımda (Ankara - Karabük bisiklet turu (link) ) turun bir gece öncesinde içimden gelenleri yazmıştım. Şimdide o yazıdan sonra olan olayları turumun nasıl geçtiğini, elimi nasıl kestiğimi, turu tamamlayabildim mi? bunları anlatmaya çalışacağım.
Tura çıkma kararını birkaç gün öncesinden almıştım. Kafam çok karışık ve kararsızdım. Gece bisikletçi bir arkadaşım ile konuşmuş düşüncelerimi paylaşmıştım. Bir yanım git, bir yanım ise otur b..k yeme diyordu! Sürekli bir git gel yaşadım, içimde müthiş bir sıkıntı vardı. Ve sabah oldu, alarm çaldı! 07:00'da yola çıkmam gerekti ama ben kalktığımda hala kararsızdım. Hazırladığım, yulaf ezmesi, kuruyemiş ve beblac karışımını su ekleyip kahvaltı yaptım. Bu gel gitlerin sonunda bir saat rötar ile 08:00'da yola çıktım.
Kendimi İstanbul yoluna atıp o istikamette devam ettim. Sabah işe gidiş saati sebebi ile şehir içinde 20 km kadar yoğun trafikte sağdan devam ettim. Kazan tabelalarını takip ederek devam ettim. Yola çıkmadan önce km saatimi sıfırlamıştım ve sürekli oraya bakarak kendi kendime; "şu kadar km olmuş, 22 olmuş daha şu kadar kaldı" vb. konuşuyordum.
Ankara-Kazan yolu
Ankara-Kazan yolu
Eryaman'ı geçtikten sonra yol hem bozuldu hemde daraldı, üstüne koca kamyonlarında hızla geçmesi cabası.
Bazen sağ şeritten, bazen de çok yüksek hızlara çıkamayışımdan ötürü, bozuk da olsa en sağdaki bozuk alandan sürdüm.
(link)
Kazan yolunda bir benzinlik
Kazana 7-8 km kala biraz dinleneyim dedim ve ilk gözüme kestirdiğim benzinlikte durdum. Burası yeni ama boş bir benzinlikti. Durdum içerden bir genç çıktı;
"buyrun" dedi.
"Biraz şurda oturabilir miyim?" dedim.
"Tabii" dedi.
Geri çıktığı boş dükkana girdi ve gitti. İçerden yüksek sesli müzik geliyordu. Kenarda bir bankta oturup biraz kuruyemiş yedim ve su içtim. Bu arada telefonum çaldı, bir gün önce facebook'ta "(link)" grubunda açtığım konuda, Karabük'ten Enes Burak Atay adlı arkadaş arayıp durumumu sordu saolsun. Konuşmadan sonra arka bağaj'a bağladığım çantayı düzeltip yola devam ettim.
Saat 11:30 civarında Kazan'a ulaştım. Önce atm bulup para çektim, daha sonra da karnımı doyurmam gerektiğini düşündüm. Tura çıkmadan önce aldığım karar marketten hazır konserve ton balığı ve plaki alıp yemekti. Ocakta makarna vs. ile uğraşmayacaktım. Kazan'a gelmişken meşhur kavurmacıdan, kavurma mı yesem dedim. Haritadan bakıp kavurmacıyı buldum. Bisikleti kapıya bırakıp içeriye girip fiyat sordum.
"Kavurma 30 TL" dediler teşekkür edip çıktım. Bütçem kısıtlı olduğu için markete gidip ton balığı, barbunya plaki konservesi, soğuk çay ve su aldım. İlerde de bir marketten ekmek aldım. Kazan'da geçtiğim cadde üzerindeki apartmanların önünde kamelya vardı. Bir tanesini gözüme kestirdim ve orada ton balığı ve ekmek yedim. Kankalarımla whatsup'dan mesajlaşıyordum bir yandan da. Yemekten sonra oturduğum yere uzanıp gökyüzünü seyrederken bacaklarımda ciddi yorgunluk vardı. Yanımdan geçen otobüse baktım ve içimden; "şuna bin git eve Volkan" dedim. Hala kafamda gel git devam ediyordu ama biraz dinlendikten sonra yola devam ettim.
Kızılcahamam yoluna çıktım tekrar ve önümde Kurtboğazı rampası vardı. Rampayı ağır ağır çıktım buraya 2017 yılının Eylül ayında ilk kez Ankara Bgb Bisiklet grubu ile gelmiştim. Yani bildiğim bir rotaydı, ama Kurtboğazından sonrasındaki yolu bilmiyordum. Rampayı ağır ağır çıkıyordum, tam rampa bitmeye yakın elim ayağım titredi. Gölge bir yerde durup hemen bir tutam tuz, ardından da şeker yedim. Üstüne de 1 dilim kadar ekmek ve su. Mataramda ki suya da tuz ve şeker kattım. Ne olduğunu anlamadım oysa ki ton balığı ve ekmek yiyeli sadece 20 dakika bile olmamıştı. Beslenmem de bir hata yaptığım kesindi.
Kurtboğazından çıkan dört tane kampçı gence selam verip yoluma devam ettim. Sağ tarafımda Kurtboğazı barajı manzarası eşliğinde tatlı tatlı rampa aşağı indim bir süre. Enerjim yerine geldi, titreme yok bacak ağrısı yoktu. Güzel manzaralar eşliğinde yoluma devam ettim. İki mataramdan biri sürekli doluydu, diğerini içiyor ve azaldıkça marketten su alıyordum. Genel olarak yol durumu çok iyi sayılmazdı. Asfalt kötü durumdaydı, sürekli "bozuk satıh" tabelaları vardı. Manzaranın tadını çıkararak yola devam ettim.
Kaya üzerine çizilmiş Leylek resimleri
Kızılcahamam'a yaklaşırken yol kenarında eski bir minibüste semaver çay yapan amca'yı görünce hemen daldım. Oturup amcayla biraz sohbet ettik. Emekli çiftçiymiş. Biraz memleketten, biraz siyasetten, biraz da tarımdan bahsettik. Çiftçilik yapmak isteyen arkadaşlarım vardı ve aklıma onlar geldi. Onlar (Yavuz ve Seçkin) için faydalı olabilecek sorular sormaya çalıştım. Sonra yanımıza radar (hız kontrolü) yapan sivil polis memurları ile aski işçileri geldi çay içmeye. Onlarla sohbet edip, bisikletim ve rotam hakkındaki sorularına cevap verdikten sonra yoluma devam ettim. 1-2 km ilerledikten sonra karşı şeritte yol kenarında ağaç gölgesinde iki kişi gördüm. Yanlarından geçerken bana seslenip çay içmeye davet ettiler. Hem yeni çay içtiğim için hem de fazla vakit kaybetmek istemediğimden teşekkür edip yola devam ettim. Biraz daha gittikten sonra yine yol kenarında çay satan biryerden su ve soda alıp devam ettim ki 100 m gittim baktım ki çeşme varmış. Hem rotayı bilmediğim için hem de ilk tek başıma turum olduğu için ihtiyatlı davranıp suyumu eksik etmemeye çalışıyordum.
(link)
Kızılcahamam
Ve karşımda koskocaman Kızılcahamam yazısını görünce mutlu oldum. 70 km olmuştu bile ve saat 15:30'a yaklaşıyordu. Tam gaz devam.
(link)
Kargasekmez geçidi tabelası
Asfalt birden mükemmelleşti ve önümde Kargasekmez Geçidi tabelası göründü. Bu şu demekti; "Yokuş aşağı 3 km kadar süper bir iniş"
(link)
kargasekmez geçidi mesafe haritası
İniş bittikten sonra sağda duran Armut satan bir kamyonetin yanında durdum. İki tane armut alıp* (tanesi 1 TL) Kızılcahamam merkeze girmeden soldan devam ettim. İlerde duran şok marketten su, soda ve kakaolu süt aldım. Sağ tarafta gözüme Kızılcahamam devlet hastanesi ilişti.*
Kızılcahamam merkezi arkamda bırakıp yola devam ettim. Yola çıkmadan önce yaptığım araştırmalar ve bu yolu bilenlerin söylediği Kızılcahamam'dan sonra rampanın başlangıcından itibaren uzun bir süre su ve yerleşim yeri yoktu. Bu yüzden bir benzincide durdum marketten su aldıktan sonra, kelle paça çorbası içip oradaki birkaç kişi ile sohbet edip yol durumu hakkında konuştuk. Şahinler kampına 27 km kalmıştı ve saat henüz 16:30'du. Kamyoncu bir arkadaş bana rampanın çok zorlu olduğunu saat 21:00'a kadar bile ulaşamayacağımı söyledi. Çorbamı içip devam ettim.
Kızılcahamam-Gerede yolu
Son 17 km kaldı ve rampalar başlamıştı. Başlarda sıkıntı yoktu ama yoruldukça saatler uzadı ve km'ler bitmedi sanki. Çık çık bitmiyor gibiydi. Daha önce Muğla, Sakar geçidini yüksüz olarak (%8 eğim 9 km) 2 saatte çıkmıştım. Burasını da çıkacağıma emindim, devam ettim. Mola vere vere çıktım rampayı ve her molada haritadan kalan mesafeye bakıyordum. Sağım solum çam ağaçları dolu tepelerdi. Ağır ağır geçen yük kamyonlarının haricinde seyrek olarak binek otolar geçiyordu. Ara sıra şu kamyona tutunsam ne olur diye iç geçirsem bile, "bunu kendim bacak kuvveti ile çıkıp başarmalıyım, hile yok Volkan, ha gayret!" diyordum.
Gerede Tabelası
Carraro Crt World Tur 2018
100 km gördük
Çıkarken sıfırladığım km saatim 100 km'yi gösteriyordu. Bu yüklü ve tek başıma çıktığım en uzun mesafe rekorum oldu. Geriye 10 km kaldı ve yokuş devam ediyordu. Kendimi, "10 km ne ki Volkan? Evinden Kızılay kadar" diye motive ediyordum.
Geredeye gelmeden bir köy ve gölet
Yol üzerinde güzel manzaralar vardı bu arada onları da elimden geldiğince fotoğraflamaya çalıştım. Yol yokuş başladığından beri güvenliydi. Asfalt temiz, düzgün ve geniş bir emniyet şeridi vardı. Yolun kenarına atılan pet şişeler ve pisliklerde cabası maalesef. Saatler 19:00' ı gösterirken kalan mesafe 3 km kadardı. Hala yokuş tırmanırken, "lütfen bu son olsun" diye sızlanıyordum kendi kendime. Havada serinlemeye başlıyordu hafiften.
Akyarma geçidi
Ve yokuş bitti nihayet zirveye vardım, başardım! Akyarma geçidi tabelasını gördüm. "Bundan sonra yokuş yoktur umarım" dedim ve yoktu. Uzunca bir mesafe aşağı saldım kendimi ve şahinler tabiat parkına vardım.
Şahinler tabiat parkına gitmeden önce görevli olan Mustafa bey'i aramış fiyat sormuştum. Gittiğimde sağolsun baya ilgili ve samimiydi. Bana telefonda 10 TL araç girişi, 10 TL de gece kamp atıp kalma ücreti demişti. Oraya gittiğimde 5 TL de bisiklet için para aldı. Açıkçası bana çok mantıksız geldi. Parasında değilim ama bisiklet için para almak nedir ya? Tamam işletmesin para kazanacaksın da bu kadar da değil bence!
Neyse asıl olay buradan sonra başlıyor. Kamp yerinde işitme engelliler derneğinin düzenlediği "Sessiz Kamp" etkinliği varmış. Benimde dayı oğlum Fatih kardeşimde bir işitme engelli. Orada birden karşıma çıkmaz mı! Hemen sarıldık ve beden diliyle konuşup anlaşmaya başladık. Beraber benim çadırı kurduk, sonra beni arkadaşlarının yanına davet etti. Bir baktım ateşler yakılmış ortam şahane.
,
Fatih ve minik kızı
Çadırı kurduk
Sessiz kamp
Sessiz kamp
Bende kendime bir masa bulup konservelerimi yemeye koyuldum. Barbunya plaki, ekmek, birazda su ısıtıp çabuk çorba yedim. Bu arada Fatih küçük kızını getirdi yanıma.
Şimdi gelelim kırılma noktasına!
Yazıyı dikkatlice okuduysanız iki yerde " * " bu yıldız işaretinden koydum. *Birincisi yıldız Armut!
Yolda aldığım Armutu onlarla birlikte yemek için keseyim dedim baktım bıçak çadırda kalmış. Birilerine bıçak sordum mangal başında birisi bana belinden koca bir bıçak çıkardı. Armut elimde bir köşesinden kestim, sonra diğer taraftan kestim. Baktım armuta tam keseyim derken bıçağı bir vurdum vuruş o vuruş. O nasıl bir bıçakmış! Elimi öyle bir kesti ki, o kadar derindi ki anlatamam. O kadar kalabalık arasında beni sadece bir hanımefendi gördü ve koşturmaya başladı. Bıçağı sahibine verdim hiç umursamadan kınına koydu. Hanımefendi peçete buldu ve ben sonra çadırıma gidip ilkyardım malzemelerim ile ilk müdahele olarak batikon ve gazlı bez ile yarayı kapattım.
Kesiğe ilk müdahale
Burada hata tamamen bana ait, bütün günün yorgunluğu mu dersiniz, dikkatsizlik mi, cahillik mi? Bilemem! Ben dersimi aldım! Fakat siz siz olun ne kimseye bıçak verin, ne de alın, alırsanız da çok dikkat edin!
*İkinci yıldız yolda gözüme takılan Kızılcahamam Devlet Hastanesi.
Ardından hemen kuzenim Fatih ve Adem beni araç ile Kızılcahamam devlet hastanesine götürdü. (30 km) Acilde bir süre bekleyip karar aşamasından sonra dostlar ile yaptığımız kritik ve pratisyen olan genç hekim arkadaş pek güven vermediği ve risk almak istemediği için Ankara'ya gidip orada dikiş attırma kararı aldım. Saatler 12:00 oldu bir taksi ile 130 TL ücrete anlaşıp GATA hastanesine doğru yola çıktım. GATA'da acilde bana bakan pratisyen hekim de pratisyen çıktı. 24 yaşında genç bir arkadaş olan Emre' de kampçı çıkmasın mı! Bir yandan dikiş atarken bir yandan da güzel bir sohbet ettik. Kızılcahamam'da ki doktorun kulaklarını çınlattıktan sonra işim bitti.
Dikiş sonrası son durum.
Cuma sabah 08:15'de bisikletim ile ayrıldığım evime, Cumartesi saat 02:30 da kesik bir el ile bisikletsiz geri döndüm. Bütün günün bu koşturmacasından sonra bisikletimden 115 km uzakta, "oh be!" diyerek rahat yatağıma uzandım. Büyük tereddüt ve gel git'ler ile çıktığım yolculuğum işte böyle sonuçlandı sevgili okur.
Bundan sonra bakalım neler olacak? Okuduğunuz için teşekkür ederim. Selamlar.
Volkan Yılancı.
Tura çıkma kararını birkaç gün öncesinden almıştım. Kafam çok karışık ve kararsızdım. Gece bisikletçi bir arkadaşım ile konuşmuş düşüncelerimi paylaşmıştım. Bir yanım git, bir yanım ise otur b..k yeme diyordu! Sürekli bir git gel yaşadım, içimde müthiş bir sıkıntı vardı. Ve sabah oldu, alarm çaldı! 07:00'da yola çıkmam gerekti ama ben kalktığımda hala kararsızdım. Hazırladığım, yulaf ezmesi, kuruyemiş ve beblac karışımını su ekleyip kahvaltı yaptım. Bu gel gitlerin sonunda bir saat rötar ile 08:00'da yola çıktım.
Kendimi İstanbul yoluna atıp o istikamette devam ettim. Sabah işe gidiş saati sebebi ile şehir içinde 20 km kadar yoğun trafikte sağdan devam ettim. Kazan tabelalarını takip ederek devam ettim. Yola çıkmadan önce km saatimi sıfırlamıştım ve sürekli oraya bakarak kendi kendime; "şu kadar km olmuş, 22 olmuş daha şu kadar kaldı" vb. konuşuyordum.
Ankara-Kazan yolu
Ankara-Kazan yolu
Eryaman'ı geçtikten sonra yol hem bozuldu hemde daraldı, üstüne koca kamyonlarında hızla geçmesi cabası.
Bazen sağ şeritten, bazen de çok yüksek hızlara çıkamayışımdan ötürü, bozuk da olsa en sağdaki bozuk alandan sürdüm.
(link)
Kazan yolunda bir benzinlik
Kazana 7-8 km kala biraz dinleneyim dedim ve ilk gözüme kestirdiğim benzinlikte durdum. Burası yeni ama boş bir benzinlikti. Durdum içerden bir genç çıktı;
"buyrun" dedi.
"Biraz şurda oturabilir miyim?" dedim.
"Tabii" dedi.
Geri çıktığı boş dükkana girdi ve gitti. İçerden yüksek sesli müzik geliyordu. Kenarda bir bankta oturup biraz kuruyemiş yedim ve su içtim. Bu arada telefonum çaldı, bir gün önce facebook'ta "(link)" grubunda açtığım konuda, Karabük'ten Enes Burak Atay adlı arkadaş arayıp durumumu sordu saolsun. Konuşmadan sonra arka bağaj'a bağladığım çantayı düzeltip yola devam ettim.
Saat 11:30 civarında Kazan'a ulaştım. Önce atm bulup para çektim, daha sonra da karnımı doyurmam gerektiğini düşündüm. Tura çıkmadan önce aldığım karar marketten hazır konserve ton balığı ve plaki alıp yemekti. Ocakta makarna vs. ile uğraşmayacaktım. Kazan'a gelmişken meşhur kavurmacıdan, kavurma mı yesem dedim. Haritadan bakıp kavurmacıyı buldum. Bisikleti kapıya bırakıp içeriye girip fiyat sordum.
"Kavurma 30 TL" dediler teşekkür edip çıktım. Bütçem kısıtlı olduğu için markete gidip ton balığı, barbunya plaki konservesi, soğuk çay ve su aldım. İlerde de bir marketten ekmek aldım. Kazan'da geçtiğim cadde üzerindeki apartmanların önünde kamelya vardı. Bir tanesini gözüme kestirdim ve orada ton balığı ve ekmek yedim. Kankalarımla whatsup'dan mesajlaşıyordum bir yandan da. Yemekten sonra oturduğum yere uzanıp gökyüzünü seyrederken bacaklarımda ciddi yorgunluk vardı. Yanımdan geçen otobüse baktım ve içimden; "şuna bin git eve Volkan" dedim. Hala kafamda gel git devam ediyordu ama biraz dinlendikten sonra yola devam ettim.
- Ankara, Kazan çıkışı.
- Kurtboğazı rampası
Kızılcahamam yoluna çıktım tekrar ve önümde Kurtboğazı rampası vardı. Rampayı ağır ağır çıktım buraya 2017 yılının Eylül ayında ilk kez Ankara Bgb Bisiklet grubu ile gelmiştim. Yani bildiğim bir rotaydı, ama Kurtboğazından sonrasındaki yolu bilmiyordum. Rampayı ağır ağır çıkıyordum, tam rampa bitmeye yakın elim ayağım titredi. Gölge bir yerde durup hemen bir tutam tuz, ardından da şeker yedim. Üstüne de 1 dilim kadar ekmek ve su. Mataramda ki suya da tuz ve şeker kattım. Ne olduğunu anlamadım oysa ki ton balığı ve ekmek yiyeli sadece 20 dakika bile olmamıştı. Beslenmem de bir hata yaptığım kesindi.
- Kampçı gençler
- Kurtboğazı barajı 2019 Temmuz
Kurtboğazından çıkan dört tane kampçı gence selam verip yoluma devam ettim. Sağ tarafımda Kurtboğazı barajı manzarası eşliğinde tatlı tatlı rampa aşağı indim bir süre. Enerjim yerine geldi, titreme yok bacak ağrısı yoktu. Güzel manzaralar eşliğinde yoluma devam ettim. İki mataramdan biri sürekli doluydu, diğerini içiyor ve azaldıkça marketten su alıyordum. Genel olarak yol durumu çok iyi sayılmazdı. Asfalt kötü durumdaydı, sürekli "bozuk satıh" tabelaları vardı. Manzaranın tadını çıkararak yola devam ettim.
- Kızılcahamam yolu
- Kızılcahamam'a yakın köyler
Kaya üzerine çizilmiş Leylek resimleri
Kızılcahamam'a yaklaşırken yol kenarında eski bir minibüste semaver çay yapan amca'yı görünce hemen daldım. Oturup amcayla biraz sohbet ettik. Emekli çiftçiymiş. Biraz memleketten, biraz siyasetten, biraz da tarımdan bahsettik. Çiftçilik yapmak isteyen arkadaşlarım vardı ve aklıma onlar geldi. Onlar (Yavuz ve Seçkin) için faydalı olabilecek sorular sormaya çalıştım. Sonra yanımıza radar (hız kontrolü) yapan sivil polis memurları ile aski işçileri geldi çay içmeye. Onlarla sohbet edip, bisikletim ve rotam hakkındaki sorularına cevap verdikten sonra yoluma devam ettim. 1-2 km ilerledikten sonra karşı şeritte yol kenarında ağaç gölgesinde iki kişi gördüm. Yanlarından geçerken bana seslenip çay içmeye davet ettiler. Hem yeni çay içtiğim için hem de fazla vakit kaybetmek istemediğimden teşekkür edip yola devam ettim. Biraz daha gittikten sonra yine yol kenarında çay satan biryerden su ve soda alıp devam ettim ki 100 m gittim baktım ki çeşme varmış. Hem rotayı bilmediğim için hem de ilk tek başıma turum olduğu için ihtiyatlı davranıp suyumu eksik etmemeye çalışıyordum.
(link)
Kızılcahamam
Ve karşımda koskocaman Kızılcahamam yazısını görünce mutlu oldum. 70 km olmuştu bile ve saat 15:30'a yaklaşıyordu. Tam gaz devam.
(link)
Kargasekmez geçidi tabelası
Asfalt birden mükemmelleşti ve önümde Kargasekmez Geçidi tabelası göründü. Bu şu demekti; "Yokuş aşağı 3 km kadar süper bir iniş"
(link)
kargasekmez geçidi mesafe haritası
İniş bittikten sonra sağda duran Armut satan bir kamyonetin yanında durdum. İki tane armut alıp* (tanesi 1 TL) Kızılcahamam merkeze girmeden soldan devam ettim. İlerde duran şok marketten su, soda ve kakaolu süt aldım. Sağ tarafta gözüme Kızılcahamam devlet hastanesi ilişti.*
Kızılcahamam merkezi arkamda bırakıp yola devam ettim. Yola çıkmadan önce yaptığım araştırmalar ve bu yolu bilenlerin söylediği Kızılcahamam'dan sonra rampanın başlangıcından itibaren uzun bir süre su ve yerleşim yeri yoktu. Bu yüzden bir benzincide durdum marketten su aldıktan sonra, kelle paça çorbası içip oradaki birkaç kişi ile sohbet edip yol durumu hakkında konuştuk. Şahinler kampına 27 km kalmıştı ve saat henüz 16:30'du. Kamyoncu bir arkadaş bana rampanın çok zorlu olduğunu saat 21:00'a kadar bile ulaşamayacağımı söyledi. Çorbamı içip devam ettim.
Kızılcahamam-Gerede yolu
Son 17 km kaldı ve rampalar başlamıştı. Başlarda sıkıntı yoktu ama yoruldukça saatler uzadı ve km'ler bitmedi sanki. Çık çık bitmiyor gibiydi. Daha önce Muğla, Sakar geçidini yüksüz olarak (%8 eğim 9 km) 2 saatte çıkmıştım. Burasını da çıkacağıma emindim, devam ettim. Mola vere vere çıktım rampayı ve her molada haritadan kalan mesafeye bakıyordum. Sağım solum çam ağaçları dolu tepelerdi. Ağır ağır geçen yük kamyonlarının haricinde seyrek olarak binek otolar geçiyordu. Ara sıra şu kamyona tutunsam ne olur diye iç geçirsem bile, "bunu kendim bacak kuvveti ile çıkıp başarmalıyım, hile yok Volkan, ha gayret!" diyordum.
Gerede Tabelası
Carraro Crt World Tur 2018
100 km gördük
Çıkarken sıfırladığım km saatim 100 km'yi gösteriyordu. Bu yüklü ve tek başıma çıktığım en uzun mesafe rekorum oldu. Geriye 10 km kaldı ve yokuş devam ediyordu. Kendimi, "10 km ne ki Volkan? Evinden Kızılay kadar" diye motive ediyordum.
Geredeye gelmeden bir köy ve gölet
Yol üzerinde güzel manzaralar vardı bu arada onları da elimden geldiğince fotoğraflamaya çalıştım. Yol yokuş başladığından beri güvenliydi. Asfalt temiz, düzgün ve geniş bir emniyet şeridi vardı. Yolun kenarına atılan pet şişeler ve pisliklerde cabası maalesef. Saatler 19:00' ı gösterirken kalan mesafe 3 km kadardı. Hala yokuş tırmanırken, "lütfen bu son olsun" diye sızlanıyordum kendi kendime. Havada serinlemeye başlıyordu hafiften.
Akyarma geçidi
Ve yokuş bitti nihayet zirveye vardım, başardım! Akyarma geçidi tabelasını gördüm. "Bundan sonra yokuş yoktur umarım" dedim ve yoktu. Uzunca bir mesafe aşağı saldım kendimi ve şahinler tabiat parkına vardım.
Şahinler tabiat parkına gitmeden önce görevli olan Mustafa bey'i aramış fiyat sormuştum. Gittiğimde sağolsun baya ilgili ve samimiydi. Bana telefonda 10 TL araç girişi, 10 TL de gece kamp atıp kalma ücreti demişti. Oraya gittiğimde 5 TL de bisiklet için para aldı. Açıkçası bana çok mantıksız geldi. Parasında değilim ama bisiklet için para almak nedir ya? Tamam işletmesin para kazanacaksın da bu kadar da değil bence!
Neyse asıl olay buradan sonra başlıyor. Kamp yerinde işitme engelliler derneğinin düzenlediği "Sessiz Kamp" etkinliği varmış. Benimde dayı oğlum Fatih kardeşimde bir işitme engelli. Orada birden karşıma çıkmaz mı! Hemen sarıldık ve beden diliyle konuşup anlaşmaya başladık. Beraber benim çadırı kurduk, sonra beni arkadaşlarının yanına davet etti. Bir baktım ateşler yakılmış ortam şahane.
Fatih ve minik kızı
Çadırı kurduk
Sessiz kamp
Sessiz kamp
Bende kendime bir masa bulup konservelerimi yemeye koyuldum. Barbunya plaki, ekmek, birazda su ısıtıp çabuk çorba yedim. Bu arada Fatih küçük kızını getirdi yanıma.
Şimdi gelelim kırılma noktasına!
Yazıyı dikkatlice okuduysanız iki yerde " * " bu yıldız işaretinden koydum. *Birincisi yıldız Armut!
Yolda aldığım Armutu onlarla birlikte yemek için keseyim dedim baktım bıçak çadırda kalmış. Birilerine bıçak sordum mangal başında birisi bana belinden koca bir bıçak çıkardı. Armut elimde bir köşesinden kestim, sonra diğer taraftan kestim. Baktım armuta tam keseyim derken bıçağı bir vurdum vuruş o vuruş. O nasıl bir bıçakmış! Elimi öyle bir kesti ki, o kadar derindi ki anlatamam. O kadar kalabalık arasında beni sadece bir hanımefendi gördü ve koşturmaya başladı. Bıçağı sahibine verdim hiç umursamadan kınına koydu. Hanımefendi peçete buldu ve ben sonra çadırıma gidip ilkyardım malzemelerim ile ilk müdahele olarak batikon ve gazlı bez ile yarayı kapattım.
Kesiğe ilk müdahale
Burada hata tamamen bana ait, bütün günün yorgunluğu mu dersiniz, dikkatsizlik mi, cahillik mi? Bilemem! Ben dersimi aldım! Fakat siz siz olun ne kimseye bıçak verin, ne de alın, alırsanız da çok dikkat edin!
*İkinci yıldız yolda gözüme takılan Kızılcahamam Devlet Hastanesi.
Ardından hemen kuzenim Fatih ve Adem beni araç ile Kızılcahamam devlet hastanesine götürdü. (30 km) Acilde bir süre bekleyip karar aşamasından sonra dostlar ile yaptığımız kritik ve pratisyen olan genç hekim arkadaş pek güven vermediği ve risk almak istemediği için Ankara'ya gidip orada dikiş attırma kararı aldım. Saatler 12:00 oldu bir taksi ile 130 TL ücrete anlaşıp GATA hastanesine doğru yola çıktım. GATA'da acilde bana bakan pratisyen hekim de pratisyen çıktı. 24 yaşında genç bir arkadaş olan Emre' de kampçı çıkmasın mı! Bir yandan dikiş atarken bir yandan da güzel bir sohbet ettik. Kızılcahamam'da ki doktorun kulaklarını çınlattıktan sonra işim bitti.
Dikiş sonrası son durum.
Cuma sabah 08:15'de bisikletim ile ayrıldığım evime, Cumartesi saat 02:30 da kesik bir el ile bisikletsiz geri döndüm. Bütün günün bu koşturmacasından sonra bisikletimden 115 km uzakta, "oh be!" diyerek rahat yatağıma uzandım. Büyük tereddüt ve gel git'ler ile çıktığım yolculuğum işte böyle sonuçlandı sevgili okur.
Bundan sonra bakalım neler olacak? Okuduğunuz için teşekkür ederim. Selamlar.
Volkan Yılancı.