five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.490
- Tepki
- 4.048
- Yaş
- 53
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
Merhaba,
Bayram vakti için 1 haftalık bir tur planlamıştım. Rotayı da İzmir’den başlatmıştım. Sonra bu planı bayramla birleştirdim. Hem bayram için ailemle birlikte olacağım hem de bisiklete binebileceğim bir plana dönüştürdüm. Eşim “Bursa’dan başlasan…” deyince ben de Bursa’dan başlayacağım bir plana dönüştürdüm.
Tito’yu arabaya koyup Cuma akşamı eşimle Bursa’ya gittim.
1. Gün : Bursa-Domaniç (06/04/2024)
Sabahın erken saatinde yola çıkmak üzere hazırlandım. Eşimin hazırladığı kahvaltı sonrası 07:15’te yola çıktım. Kayınpederin evi Bursa’nın eski mahallelerinden birinde, dağın yamacında olduğu için Ankara yoluna kadar inecektim. Hava 13 dereceydi. Uzun parmak eldivenlerimi yanıma almamıştım nedense. Buna sonradan çok daha fazla pişman olacaktım.
Gökdere bulvarından Ankara yoluna inip yol boyu devam ettim. Şehirden bir an önce kurtulmak istiyordum. Yolun bir kısmını eski Bursa-İnegöl yolunu kullanarak geçecektim. Bu sebeple Kestel’den eski yola girip tırmanmaya başladım. İnişli ama inişten daha çok çıkışlı bir yoldan 15 km. kadar yükselip 550 m. yükseklikteki Kazancı Geçidi’ne ulaştım. Bu yolu daha önceden biliyordum. Çünkü kurban bayramı zamanlarında, kurban alımı ve kesimi için buralardaki bir tesise geliyorduk. (Muhtarın yeri) Şükraniye Köyü’nü geçip ana yola bağlanmaya az bir mesafe kalmışken, dik üçgenin hipotenüsünü oluşturan ara yola girmeye karar verdim. Karar verdim dememin sebebi aslında bu yolun girişinde bir tabela olmasıydı. Tabelada, yolun göl alanı alması sebebiyle kapalı olduğunu yazıyordu. Aklımdan, suyun yolun kenarına kadar geldiğini, bu sebeple araç trafiğine kapatılmış olabileceğini geçirdim. Klasik bir bisikletçi refleksiyle “Kenardan geçerim, en kötü yürürüm.” dedim kendi kendime… Yola girdiğimde yolun kullanılmadığını gösteren epeyce işaret vardı. En son buna benzer bir yola girdiğimde 2 km.lik stabilize bir tırmanışı bisikleti elime almıştım. Çünkü yol baraj alanında kalmıştı. Beynimde, eski turlardan kolaj olan kısa film bitti. Aynı anda yol da bitti. Çünkü yol suyun içine giriyordu. Öyle kenarından falan değil. Direkt suyun içine giriyordu. Şaşırdım tabi. Etrafıma baktım. Tabelada bahsedilen göl önümde duruyordu. Yol hafifçe aşağı inip sonra da yükseliyordu ve bu çukur alan tamamen suyla kaplanmıştı. Ortalık göl olmuştu.
Kös kös geri dönüp tabelanın olduğu yere kadar sürdüm. Sonra da ana yolda doğru pedal basmaya devam ettim. Dağlardaki kar sıkıca tutunup gitmemeye çalışıyor gibiydi. Ağaçlarda ise çiçekler çoktan açmıştı. Hava gayet açıktı. Yolum da İnegöl’e kadar inişti. O ana kadar fark ettiğim tek önemli eksiğim uzun parmak eldivenim değildi. Daha da önemlisi dudak koruyucumu almayı unutmuştum. Bu, soğuk ve rüzgarlı ortamda büyük bir eksiklikti. İnegöl’de bir eczane bulup bu önemli eksiği giderdim. (Eski turlarımda, dudağımı korumayı ihmal ettiğimden çok fazla çatladığını bilirim. )
İnegöl sonrası günün önemli tırmanışları başladı. 65. km.’de %7 ortalama eğimli, 2.5 km.lik bir yokuşu tırmandım. Devamında, 70. Km.’de günün kraliçe yokuşu geldi. Kocayayla Geçidi’ne kadar 12. Km’lik tırmanış oldukça yordu. Tepede, öğle yemeği için geç sayılabilecek bir saatte bir şeyler atıştırdım. Hava sıcaklığı 8-9 derecelere inmişti. Yemek sonrası titreme boyutunda üşüdüğümü hissettim. Saatin ilerlemesi sebebiyle günümü Tavşanlı yerine Domaniç’te sonlandırmaya karar verdim. Topuk Yaylası Tabiat Parkı’nın girişindeki kulübeyi rüzgara siper edip üstümü değiştirdim. 10 km.lik iniş için hazırlandım. Parmaklarım dona dona inişi tamamladım. Domaniç’te bir yer bulup yerleştim. Biraz ısındım.
(link)
Mesafe : 94,38 km
Yolda Geçen süre : 8:03:52 saat
Toplam Yükselme : 1.734 m
Ortalama Hız : 11,7 km/sa
Maksimum Hız : 50,8 km/sa














.
2. Gün : Domaniç-Simav (07/04/2024)
Bir gün önce yolu kısaltmam bugüne 30 km. eklemişti. Kahvaltı sonrası yola çıktım. Sabahın soğuk saatleri için kalın giyinmiştim. Bir an önce Tavşanlı’ya ulaşıp dünden kalan kısmı eritmek istiyordum. Hava yağışlı olmasa da kapalıydı. Tunçbilek’teki termik santrali fotoğraflayıp bir de çorba molası verdim. Tavşanlı’ya uzaktan selam verip Simav yoluna devam ettim. Bölünmüş yol, Tavşanlı’dan gelen yolla birleşene kadar devam etti. Sonra teke düştü. Emet’e kadar kısa yokuşlar vardı. Emet sonrası bölüm sonu canavarı ile yüzleştim. 10 km.lik yokuşu gece karanlığında tırmandım. Hava buz gibiydi. Rüzgar da bana “Bu daha bir şey değil.” diyordu. Gölcük Dağı’nın 1.370 m.’lik geçidine çıktım. Etraftaki tek ışık kaynağı bisikletimdeki fardı. Topuk Yaylası Tabiat Parkı’ndaki gibi rüzgara siper olabilecek bir yer de yoktu. İnişe geçecektim, üstümü değiştirmem gerekiyordu, ama uygun hiçbir yer yoktu. Çaresiz, yolun kenarında, elimde, hatta giyinirken ağzımda farla çantamdan kıyafetlerimi bulup giyindim. Rüzgar uçuruyordu. O havada soyunup giyinmek çok zahmetliydi ama inişte donmamak için giyinmem gerekiyordu. Nisan ayına Haziran muamelesi yapıp yanıma fazla kalın kıyafet almamıştım. Akşam giyerim dediğim kapşonlu üstü de giydim kalın rüzgarlığın altına. Kapşonu da kafama çektim. Üstüne de kask... Bafı da burnuma kadar… O haldeyken 10 km. indim. Ancak o şekilde soğuğa karşı koyabildim.
Simav’ın merkezinde gece yemeği yiyip kalacak yer ayarlayıp geceledim. Açıkçası iyi üşümüştüm. Kıyafet eksikliği bana iyi bir ders olmuştu. Ama gece karanlığında, yolun kenarında, rüzgara karşı üstümü değiştirdiğim dakikaları hiç unutmayacağım.
(link)
Mesafe : 120,89 km
Yolda Geçen süre : 9:58:36 saat
Toplam Yükselme : 1.620 m
Ortalama hız : 12,1 km/sa
Maksimum Hız : 47,5 km/sa













.
3. Gün : Simav-Harmancık (08/04/2024)
Önceki günün yorgunluğuyla geç bir saatte çıkabildim yola. Simav’dan Harmancık’a doğru çizdiğim rotanın ilk yarısı çok keyifliydi. İlk 30 Km. yeşillikler içinde kıvrıla kıvrıla giden yola devamında Simav Çayı da eşlik ediyordu. Ama işin kötüsü buralarda yemek yiyebileceğim bir yer bulamamıştım. Balım Köy’den geçerken durup kahveye sordum tost yapıyor musunuz diye ? Kahveci “Yapıyoruz abi” deyince de “Allah ne verdiyse koy.” dedim. Kahveci “Tam ekmek olsun mu abi ?” diye sorunca açlıktan coşup “Olsun be!” dedim. Adam külliyatlı bir tost getirdi masama. Ama benim başa çıkabileceğim bir şey değildi. Gaza gelip “Tam ekmek olsun” demiştim ama yarısını ancak yiyebildim. Gerisini de kağıda sardırıp yanıma aldım. Artık tost, pide, pizza gibi yiyemediğim şeyleri yanımda taşıyıp dağ başında hayvanlara veriyordum. Ya doğrudan bir köpeğe, kediye, ya bir uçuruma ya da kayanın başına…
Bu etabın yokuşları artık başlıyordu. Hem de ne yokuşlar… 8 km. ve 9 km.lik iki baba yokuşun arasına da 1-2 km.lik küçük çerez yokuşlar da serpiştirilmişti.
Eğimin arttığı yerlerde Tito’ya eşlik ederek tamamladım tırmanışları. Ortalama %5 görünse de %12-%13’e kadar çıkıyordu eğimler. Bu yolun daha devamı var deyip zorlamadan devam ettim. Etap sonundaki 10 km.lik inişin ardından Harmancık’a vardım. Havanın kararmış olması artık garipsenecek bir durum değildi. Turlarımın genel karakteristiğiydi.
Harmancık’ta başka konaklayacak bir yer olmadığını gördüğüm için önceden yer ayırttığım Eko Turizm Tesisi’ne doğru son bir tırmanış yaparak vardım. Yine kurt gibi açtım. Kalacağım bungalova geçip sipariş ettiğim yemeği yedim. Tito’yu da içeri almıştım. Son etabın zorluğunu düşünerek sabah erken kalkacaktım.
(link)
Mesafe : 93,21 km
Yolda Geçen süre : 8:48:37 Saat
Toplam Yükselme : 1.535 m
Ortalama hız : 10,6 km/sa
Maksimum Hız : 49,4 km/sa










.
4. Harmancık-Bursa (09/04/2024)
Sabah erkenden tesisten ayrıldım. Bugünkü etap sürekli iniş çıkışlar içeriyordu. Sonunda da Soğukpınar’dan Uludağ’a tırmanıp Bursa’ya inerek günü tamamlayacaktım.
Güzel güneşli havada güzel bir asfaltta ilerliyordum sabahın erken saatlerinde. Etrafta çiftlikler vardı sağlı sollu. Tabi bu çiftliklerde de köpekler… Keyifle ilerlerken soldan havlama sesleri gelmeye başladı. Kafamı çevirdim. İri bir köpeğin havlayarak, koştuğunu gördüm. Arada çit vardı ama köpek çitin öbür tarafında bana doğru ya da çitin yanında havlayarak koşmuyordu. Direkt bir noktaya doğru koşuyordu. Bu tür durumlarda öğrendiğim şudur ki eğer bir çıkış noktası varsa köpekler bu noktayı bildiklerinden o tarafa doğru koşarlar. “Allahhhhh!!!” deyip pedala asıldığımda çoktan etrafımda 5-6 köpek olmuştu bile. Sağlı sollu ve daha önceki birçok seferden daha yakın bir şekilde kovalıyorlardı beni. İçimden “Aha şimdi bacağı kapacaklar.” dedim. Avazım çıktığı kadar da “Hoşt!, Hoşt!” diye bağırdım. Artık menzilden çıkmışımdır dedim ama kovalamayı bırakmadılar. Bir süre daha devam edip sonra bıraktılar kovalamayı. “Bu sefer çok yakındı.” dedim kendime. Sonra da aslında çok daha önce hatırlamam gereken bir şeyi hatırladım. Yanımda köpek kovucum vardı. Ama o kadar uzun zamandır kullanmamıştım ki kullanmayı unutmuştum.
Normalde köpek kovucuya ihtiyaç duymadan yoluma devam edebiliyorum ama bu sefer hatırlasam kesin kullanırdım.
Uzaktan Uludağ’ın karlı zirveleri görünüyordu. Çok güzel bir manzara oluşturuyordu baharın yeşiliyle birlikte. Daha önceki turumda Keles’i batıdan doğuya doğru geçmiştim. Bu sefer de Güneyden Kuzey’e doğru geçiyordum. Keles’e yaklaşmak ve uzaklaşmak demek yokuş çıkıp inip tekrar çıkmak demekti. Bolca yokuş çıktığım bir an, yolun sonunda bir koyun sürüsü gördüm. Tabi alarma geçtim. Koyun sürüsü varsa köpek de vardır. Sürünün çobanı da vardır. Çobana ulaş, köpekten kurtul.
Tabi çoban köpeği -ki önceki köpeklerden çok daha iriydi- görevini yaparak havlamaya ve bana doğru koşturmaya başladı. Hemen çobana seslendim: “Al bunu. Al! Al! Al!” diye. Islık çalmasını, köpeğin adıyla seslenmesini, en azından özel bir ses çıkarmasını beklediğim çobandan çok tanıdık bir ses yükseldi : “Hoşt!”
Şaşırdım tabi. “Lan bunu ben de söylüyorum. Senin başka bir şey söylemen gerekmez mi ?” dedim kendi kendime. Çobanla biraz sohbet ettik. Sonra yola devam ettim.
Karaislah’tan sonraki yokuşlar ise artık kontak kapattırıyordu neredeyse. Yokuşlar çok dikti ve ben de çok yorulmuştum. Tito’yu taşımaya başladım. Ama bu yokuşlar böyle bitmeyecekti çünkü Soğukpınar sonrasında da devamı vardı. “Ben bunu bitiremem. En azından Soğukpınar’da bir araç bulup rica edeyim. Beni Uludağ Milli Park girişine kadar atsın.” diye düşündüm. Tabi parasını da vererek... Ama Soğukpınar’da bisikleti taşıyabileceğini düşündüğüm bir iki aracın sahibi yardıma yanaşmadı. Çaresiz yola devam ettim. Kâh elimde kâh pedalla ilerledim. Yine gecenin köründe Milli Park girişine ulaştım. Bursa’ya iniş öncesi hem sokak lambası ışığında hem de bariyerlere dayanarak, önceki sefere göre daha konforlu bir biçimde üstümü değiştim. Kapşonlu üst ve bafla tamamlayarak… Ama soğuk yiyen ellerimi saklayacak bir yer yoktu. Parmaklarımda yaralar oluşmuştu soğuktan. Uludağ Milli Park girişini fotoğrafladıktan sonra inişe geçtim. Gece vakti 20 km.lik bir iniş vardı önümde. Başka bir vakit çok keyifli olabilecek bu inişin bir an önce bitmesini istiyordum. Gece vakti virajlı dağ yolunun yoğun olmaması bir şanstı ama şehrin merkezine yaklaştıkça trafik de yoğunlaştı. Neyse ki sorunsuz bir şekilde başladığım noktaya geri döndüm. Yorgun ve üşümüş bir şekilde ama sağ salim eve vardım. Keyifli ama, yanlış kıyafet tercihleri sebebiyle, üşüdüğüm güzel bir 4 gün geçirmiştim.
Bu maceranın (da) sonu…
(link)
Mesafe : 100,33 km
Yolda Geçen süre : 10:39:35 SAAT
Toplam Yükselme : 2.180 m
Ortalama hız : 9,4 km/sa
Maksimum Hız : 40,8 km/sa




















Bayram vakti için 1 haftalık bir tur planlamıştım. Rotayı da İzmir’den başlatmıştım. Sonra bu planı bayramla birleştirdim. Hem bayram için ailemle birlikte olacağım hem de bisiklete binebileceğim bir plana dönüştürdüm. Eşim “Bursa’dan başlasan…” deyince ben de Bursa’dan başlayacağım bir plana dönüştürdüm.
1. Gün : Bursa-Domaniç (06/04/2024)
Sabahın erken saatinde yola çıkmak üzere hazırlandım. Eşimin hazırladığı kahvaltı sonrası 07:15’te yola çıktım. Kayınpederin evi Bursa’nın eski mahallelerinden birinde, dağın yamacında olduğu için Ankara yoluna kadar inecektim. Hava 13 dereceydi. Uzun parmak eldivenlerimi yanıma almamıştım nedense. Buna sonradan çok daha fazla pişman olacaktım.
Gökdere bulvarından Ankara yoluna inip yol boyu devam ettim. Şehirden bir an önce kurtulmak istiyordum. Yolun bir kısmını eski Bursa-İnegöl yolunu kullanarak geçecektim. Bu sebeple Kestel’den eski yola girip tırmanmaya başladım. İnişli ama inişten daha çok çıkışlı bir yoldan 15 km. kadar yükselip 550 m. yükseklikteki Kazancı Geçidi’ne ulaştım. Bu yolu daha önceden biliyordum. Çünkü kurban bayramı zamanlarında, kurban alımı ve kesimi için buralardaki bir tesise geliyorduk. (Muhtarın yeri) Şükraniye Köyü’nü geçip ana yola bağlanmaya az bir mesafe kalmışken, dik üçgenin hipotenüsünü oluşturan ara yola girmeye karar verdim. Karar verdim dememin sebebi aslında bu yolun girişinde bir tabela olmasıydı. Tabelada, yolun göl alanı alması sebebiyle kapalı olduğunu yazıyordu. Aklımdan, suyun yolun kenarına kadar geldiğini, bu sebeple araç trafiğine kapatılmış olabileceğini geçirdim. Klasik bir bisikletçi refleksiyle “Kenardan geçerim, en kötü yürürüm.” dedim kendi kendime… Yola girdiğimde yolun kullanılmadığını gösteren epeyce işaret vardı. En son buna benzer bir yola girdiğimde 2 km.lik stabilize bir tırmanışı bisikleti elime almıştım. Çünkü yol baraj alanında kalmıştı. Beynimde, eski turlardan kolaj olan kısa film bitti. Aynı anda yol da bitti. Çünkü yol suyun içine giriyordu. Öyle kenarından falan değil. Direkt suyun içine giriyordu. Şaşırdım tabi. Etrafıma baktım. Tabelada bahsedilen göl önümde duruyordu. Yol hafifçe aşağı inip sonra da yükseliyordu ve bu çukur alan tamamen suyla kaplanmıştı. Ortalık göl olmuştu.
Kös kös geri dönüp tabelanın olduğu yere kadar sürdüm. Sonra da ana yolda doğru pedal basmaya devam ettim. Dağlardaki kar sıkıca tutunup gitmemeye çalışıyor gibiydi. Ağaçlarda ise çiçekler çoktan açmıştı. Hava gayet açıktı. Yolum da İnegöl’e kadar inişti. O ana kadar fark ettiğim tek önemli eksiğim uzun parmak eldivenim değildi. Daha da önemlisi dudak koruyucumu almayı unutmuştum. Bu, soğuk ve rüzgarlı ortamda büyük bir eksiklikti. İnegöl’de bir eczane bulup bu önemli eksiği giderdim. (Eski turlarımda, dudağımı korumayı ihmal ettiğimden çok fazla çatladığını bilirim. )
İnegöl sonrası günün önemli tırmanışları başladı. 65. km.’de %7 ortalama eğimli, 2.5 km.lik bir yokuşu tırmandım. Devamında, 70. Km.’de günün kraliçe yokuşu geldi. Kocayayla Geçidi’ne kadar 12. Km’lik tırmanış oldukça yordu. Tepede, öğle yemeği için geç sayılabilecek bir saatte bir şeyler atıştırdım. Hava sıcaklığı 8-9 derecelere inmişti. Yemek sonrası titreme boyutunda üşüdüğümü hissettim. Saatin ilerlemesi sebebiyle günümü Tavşanlı yerine Domaniç’te sonlandırmaya karar verdim. Topuk Yaylası Tabiat Parkı’nın girişindeki kulübeyi rüzgara siper edip üstümü değiştirdim. 10 km.lik iniş için hazırlandım. Parmaklarım dona dona inişi tamamladım. Domaniç’te bir yer bulup yerleştim. Biraz ısındım.
(link)
Mesafe : 94,38 km
Yolda Geçen süre : 8:03:52 saat
Toplam Yükselme : 1.734 m
Ortalama Hız : 11,7 km/sa
Maksimum Hız : 50,8 km/sa














.
2. Gün : Domaniç-Simav (07/04/2024)
Bir gün önce yolu kısaltmam bugüne 30 km. eklemişti. Kahvaltı sonrası yola çıktım. Sabahın soğuk saatleri için kalın giyinmiştim. Bir an önce Tavşanlı’ya ulaşıp dünden kalan kısmı eritmek istiyordum. Hava yağışlı olmasa da kapalıydı. Tunçbilek’teki termik santrali fotoğraflayıp bir de çorba molası verdim. Tavşanlı’ya uzaktan selam verip Simav yoluna devam ettim. Bölünmüş yol, Tavşanlı’dan gelen yolla birleşene kadar devam etti. Sonra teke düştü. Emet’e kadar kısa yokuşlar vardı. Emet sonrası bölüm sonu canavarı ile yüzleştim. 10 km.lik yokuşu gece karanlığında tırmandım. Hava buz gibiydi. Rüzgar da bana “Bu daha bir şey değil.” diyordu. Gölcük Dağı’nın 1.370 m.’lik geçidine çıktım. Etraftaki tek ışık kaynağı bisikletimdeki fardı. Topuk Yaylası Tabiat Parkı’ndaki gibi rüzgara siper olabilecek bir yer de yoktu. İnişe geçecektim, üstümü değiştirmem gerekiyordu, ama uygun hiçbir yer yoktu. Çaresiz, yolun kenarında, elimde, hatta giyinirken ağzımda farla çantamdan kıyafetlerimi bulup giyindim. Rüzgar uçuruyordu. O havada soyunup giyinmek çok zahmetliydi ama inişte donmamak için giyinmem gerekiyordu. Nisan ayına Haziran muamelesi yapıp yanıma fazla kalın kıyafet almamıştım. Akşam giyerim dediğim kapşonlu üstü de giydim kalın rüzgarlığın altına. Kapşonu da kafama çektim. Üstüne de kask... Bafı da burnuma kadar… O haldeyken 10 km. indim. Ancak o şekilde soğuğa karşı koyabildim.
Simav’ın merkezinde gece yemeği yiyip kalacak yer ayarlayıp geceledim. Açıkçası iyi üşümüştüm. Kıyafet eksikliği bana iyi bir ders olmuştu. Ama gece karanlığında, yolun kenarında, rüzgara karşı üstümü değiştirdiğim dakikaları hiç unutmayacağım.
(link)
Mesafe : 120,89 km
Yolda Geçen süre : 9:58:36 saat
Toplam Yükselme : 1.620 m
Ortalama hız : 12,1 km/sa
Maksimum Hız : 47,5 km/sa













.
3. Gün : Simav-Harmancık (08/04/2024)
Önceki günün yorgunluğuyla geç bir saatte çıkabildim yola. Simav’dan Harmancık’a doğru çizdiğim rotanın ilk yarısı çok keyifliydi. İlk 30 Km. yeşillikler içinde kıvrıla kıvrıla giden yola devamında Simav Çayı da eşlik ediyordu. Ama işin kötüsü buralarda yemek yiyebileceğim bir yer bulamamıştım. Balım Köy’den geçerken durup kahveye sordum tost yapıyor musunuz diye ? Kahveci “Yapıyoruz abi” deyince de “Allah ne verdiyse koy.” dedim. Kahveci “Tam ekmek olsun mu abi ?” diye sorunca açlıktan coşup “Olsun be!” dedim. Adam külliyatlı bir tost getirdi masama. Ama benim başa çıkabileceğim bir şey değildi. Gaza gelip “Tam ekmek olsun” demiştim ama yarısını ancak yiyebildim. Gerisini de kağıda sardırıp yanıma aldım. Artık tost, pide, pizza gibi yiyemediğim şeyleri yanımda taşıyıp dağ başında hayvanlara veriyordum. Ya doğrudan bir köpeğe, kediye, ya bir uçuruma ya da kayanın başına…
Bu etabın yokuşları artık başlıyordu. Hem de ne yokuşlar… 8 km. ve 9 km.lik iki baba yokuşun arasına da 1-2 km.lik küçük çerez yokuşlar da serpiştirilmişti.
(link)
Mesafe : 93,21 km
Yolda Geçen süre : 8:48:37 Saat
Toplam Yükselme : 1.535 m
Ortalama hız : 10,6 km/sa
Maksimum Hız : 49,4 km/sa










.
4. Harmancık-Bursa (09/04/2024)
Sabah erkenden tesisten ayrıldım. Bugünkü etap sürekli iniş çıkışlar içeriyordu. Sonunda da Soğukpınar’dan Uludağ’a tırmanıp Bursa’ya inerek günü tamamlayacaktım.
Güzel güneşli havada güzel bir asfaltta ilerliyordum sabahın erken saatlerinde. Etrafta çiftlikler vardı sağlı sollu. Tabi bu çiftliklerde de köpekler… Keyifle ilerlerken soldan havlama sesleri gelmeye başladı. Kafamı çevirdim. İri bir köpeğin havlayarak, koştuğunu gördüm. Arada çit vardı ama köpek çitin öbür tarafında bana doğru ya da çitin yanında havlayarak koşmuyordu. Direkt bir noktaya doğru koşuyordu. Bu tür durumlarda öğrendiğim şudur ki eğer bir çıkış noktası varsa köpekler bu noktayı bildiklerinden o tarafa doğru koşarlar. “Allahhhhh!!!” deyip pedala asıldığımda çoktan etrafımda 5-6 köpek olmuştu bile. Sağlı sollu ve daha önceki birçok seferden daha yakın bir şekilde kovalıyorlardı beni. İçimden “Aha şimdi bacağı kapacaklar.” dedim. Avazım çıktığı kadar da “Hoşt!, Hoşt!” diye bağırdım. Artık menzilden çıkmışımdır dedim ama kovalamayı bırakmadılar. Bir süre daha devam edip sonra bıraktılar kovalamayı. “Bu sefer çok yakındı.” dedim kendime. Sonra da aslında çok daha önce hatırlamam gereken bir şeyi hatırladım. Yanımda köpek kovucum vardı. Ama o kadar uzun zamandır kullanmamıştım ki kullanmayı unutmuştum.
Uzaktan Uludağ’ın karlı zirveleri görünüyordu. Çok güzel bir manzara oluşturuyordu baharın yeşiliyle birlikte. Daha önceki turumda Keles’i batıdan doğuya doğru geçmiştim. Bu sefer de Güneyden Kuzey’e doğru geçiyordum. Keles’e yaklaşmak ve uzaklaşmak demek yokuş çıkıp inip tekrar çıkmak demekti. Bolca yokuş çıktığım bir an, yolun sonunda bir koyun sürüsü gördüm. Tabi alarma geçtim. Koyun sürüsü varsa köpek de vardır. Sürünün çobanı da vardır. Çobana ulaş, köpekten kurtul.
Karaislah’tan sonraki yokuşlar ise artık kontak kapattırıyordu neredeyse. Yokuşlar çok dikti ve ben de çok yorulmuştum. Tito’yu taşımaya başladım. Ama bu yokuşlar böyle bitmeyecekti çünkü Soğukpınar sonrasında da devamı vardı. “Ben bunu bitiremem. En azından Soğukpınar’da bir araç bulup rica edeyim. Beni Uludağ Milli Park girişine kadar atsın.” diye düşündüm. Tabi parasını da vererek... Ama Soğukpınar’da bisikleti taşıyabileceğini düşündüğüm bir iki aracın sahibi yardıma yanaşmadı. Çaresiz yola devam ettim. Kâh elimde kâh pedalla ilerledim. Yine gecenin köründe Milli Park girişine ulaştım. Bursa’ya iniş öncesi hem sokak lambası ışığında hem de bariyerlere dayanarak, önceki sefere göre daha konforlu bir biçimde üstümü değiştim. Kapşonlu üst ve bafla tamamlayarak… Ama soğuk yiyen ellerimi saklayacak bir yer yoktu. Parmaklarımda yaralar oluşmuştu soğuktan. Uludağ Milli Park girişini fotoğrafladıktan sonra inişe geçtim. Gece vakti 20 km.lik bir iniş vardı önümde. Başka bir vakit çok keyifli olabilecek bu inişin bir an önce bitmesini istiyordum. Gece vakti virajlı dağ yolunun yoğun olmaması bir şanstı ama şehrin merkezine yaklaştıkça trafik de yoğunlaştı. Neyse ki sorunsuz bir şekilde başladığım noktaya geri döndüm. Yorgun ve üşümüş bir şekilde ama sağ salim eve vardım. Keyifli ama, yanlış kıyafet tercihleri sebebiyle, üşüdüğüm güzel bir 4 gün geçirmiştim.
Bu maceranın (da) sonu…
(link)
Mesafe : 100,33 km
Yolda Geçen süre : 10:39:35 SAAT
Toplam Yükselme : 2.180 m
Ortalama hız : 9,4 km/sa
Maksimum Hız : 40,8 km/sa




















Son düzenleme: