Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Contador'a dair

Kayıt
6 Haziran 2007
Mesaj
53
Tepki
250
Şehir
istanbul
Selamlar.
Ozgur Bagdatlioglu Contador'la ilgili neler yazdigimi merak etmis..
Once eski bir yazidan basliyorum.
2009 Yılı Temmuz'unda Alberto ile Lance'in ayni takimda ama rakip olmalariyla ilgili durumu anlatan.. Bir pehlivan tefrikasi gibi..

İyi okumalar

Hayda Bre Pehlivan

Bir Fransa Turu daha geldi kapıya dayandı muhterem okur. Önümüzdeki Cumartesi Monaco’dan başlayan yol hikayesi 26 Temmuz’da Paris’te bitecek.

Biliyorsun Fransızlar her yıl, tur için bir sürü atraksiyon yaparlar. Bunlardan bu sene de bol miktarda mevcut. Lakin ne yaparlarsa yapsınlar birazdan kamuya açacağım fikir kadar yaratıcı olamazlar.

Aslında yıllardır Fransa Turu’na dair fikirler geliştirir dururum ama, ne dinleyen var, ne uygulayan. Kendi kendine çalan bir davul zurna misali konuşup duruyoruz şurada.

Mesela, taaa ne zamandan beri söylerim: Bakın kardeşim, şimdiye kadar her etaptan önce bir kurban kesseydiniz, bu kazaların hiçbirisi olmazdı. Hadi vejetaryanlar- mejetaryanlar, steril Evropa ahalisi engel çıkarttı ve yapamadınız; bari her çıkıştan sonra sporcuların arkasından bir kova su dökün be bilader. “Güle güle gidin aslanlarım “deyiverin, “yolunuz açık olsun yiğitlerim”deyiverin. Ya da takın her bisiklete bir nazar boncuğu. Asın her sporcunun boynuna bir çapraz “Maşallah”... Nefis olur, leziz olur, yahşi olur. Sekiz sütuna manşet olur: “Fenni Sünnetçi Sunullah Champ Elysee’de de hizmetinizde!”

Biliyorum yine kulak asmayacaksınız ama, yine de söylüyorum: Bu yıl size buradan, Kırkpınar’dan bir cazgır gönderelim. Vallahi şaka yapmıyorum. İnanın bundan daha isabetli bir teklif olamaz. Zira 2009 turu, bisiklet yarışından ziyade bir Karakucak güleşi tadında geçecek.

Karakucak deyince aklıma geldi. Eyyy, bisikletçi taytı görünce, kırmızı görmüş boğaya dönen memleketim ahalisi, söyler misin pehlivanların giydiği kispetten ne farkı var o taytın? Ayıp oluyor bak. Unutma, bisiklet bizim ikinci ata sporumuzdur.

Neyse, bu konuyu başka bir yazıya erteleyip, şu cazgır meselesine geri dönelim. Malum, Lance Armstrong bu yılın başında bisiklete geri döndü. Gitti, eski ortağı J. Bruyneel’in takımı Astana’ya katıldı. Ne var ki onun Astana’ya dahli, takımdaki bazı dengeleri yerinden oynattı. Çünkü takım bütün stratejisini Alberto Contador üstüne kurmuştu. Genç İspanyol, bir çok bisiklet otoritesince dünyanın 1 numarası olarak değerlendiriliyordu. Ama Lance’in takıma dönüşü bu hesapların tamamını altüst etti. Her ne kadar o, Contador’un tahtında gözü olmadığını çeşitli biçimlerde dile getirse de, herkes içinden “yemezler” diyordu. Çünkü Lance o kadar iddialı bir figür ki, bütün kariyerini o yenilmek bilmeyen hırsına borçlu.

Kaderin garip bir cilvesi midir, yoksa planlanmış bir şey midir bilmiyorum ama, Lance’in yarıştığı bütün takımlar mavi forma giyiyordu: US. Postal, Discovery, hatta kanser olmadan önce dahil olduğu Motorola. Bu yüzden sözkonusu takımlara “Mavi Tren” adı konmuştu. Astana için de benzer bir ifade kullanılabilir. Zira onun forması da mavinin bir tonu olan turkuaz. Lakin Astana için en uygun benzetme “Mavi Tren” değil, “İhtiras Tramvayı” olmalı...

Her ne kadar Lance’in hırsı herkesce malum ise; politik bir kimliği olduğu da o kadar malum. Her vesileyle Contador’dan sitayişle söz etmeyi ihmal etmedi. Alberto’da Lance abisine karşı saygıda kusur etmedi. Ama bisiklette esas sözü yol söyler.

Şimdi Monaco’da, Marx’ın deyimiyle “soylu aylakların ve maceraperestlerin ini” Monaco’da, herkesin gözü bu iki adamın peşrevinde olacak.

İki yiğit çıktılar da meydane,
İkisi de birbirinden merdane.
Altta kaldım diye yerinme,
Üste çıktım diye gerinme...

Hayda bre Pehlivan!
 
Scudo
Selamlar
Teşekkürler Aydan Bey,Contador'la ilgili paylaştığınız yazınz için! Aslında Contadorla ilgili yazı derken,clenbuterol olayının cezai kısmının İspanya federasyonu tarafından iptali ve sonrasına dair pek bişeyler okuyamadım ve o konuya dairdi sadece.Net olarak ifade edemedim galiba durumu,benim beceriksizliğim olmuş,İstanbula kış gelsede bahar klasikleri başladı ve artık tv'de,yol bisikletiyle ilgili diğer konularla beraber artık konuşulacaktır.
İlginiz için teşekkürler..
 
Ozgur bey selamlar..
O konuyla ilgili aklimda kalan iki yazi var..

Aralik 2010'da yayinlanan ilk yazi..

O NAMLU U DÖNÜŞÜ YAPAR BEYLER
Alberto Contador doping yaptı mı?
Bisiklet dünyasının son aylarda en çok merak edilen konusu bu.
Mesele henüz açıklığa kavuşmadığı için pek bir şey yazmadım. Ama son yaşanan bir gelişmeden sonra gün bugündür deyü kaleme sarıldım.
Bisiklet sporu 2006′da yaşanan doping skandalından sonra büyük bir itibar kaybına uğramıştı. Konunun muhatabı olan herkes durumun nasıl toparlanacağını merak ediyordu.
Geçen dört yıl içinde kelimenin her anlamıyla bir kan değişimi yaşandı. Ricardo Ricco gibi örnekler bir yana bırakılırsa, bir arınma dönemi yaşandığı genel kabul görüyordu.
Bunda takımların doping konusunda özel programlarının etkisi kadar, yeni kuşak bisikletçilerin varlığı da rol oynuyordu. Özellikle Schleck, Contador, Nibali gibi isimlerin ‘beyaz’ görüntüleri ziyadesiyle etkiliydi.
Ve fakat eylül sonunda gelen haber beyaza gölge düşürdü. Contador, idrarında çıkan Klenbuterol yüzünden UCI (Uluslarası Bisiklet Birliği) tarafından geçici olarak yarışlardan men edildi.
Alberto asla doping yapmadığını, yediği et yüzünden böyle bir sonuç yaşadığını söylüyor. Lakin inanmayanların sayısı hayli kabarık. İnternet onun adına biftek lokantası açanlardan, Wanted ilanlarına kadar her çeşit dalga malzemesiyle kaynıyor.
**
Contador’un lakabı El Pistolero yani silahşör.
Podyumda, finişte, dağda, bayırda eliyle o sevimsiz nişan hareketini yapıyor. İmaj danışmanları hareketi evvelki sene görsel bir çalışmaya dönüştürdü. İlk logo hayli mütecaviz bir toplu tabanca imgesiydi. Ertesi sene imge yumuşatıldı ve tabancaya dönüştürülmüş bir el kullanılmaya başladı.
Alberto için henüz kesinleşmiş bir karar yok. Dolayısıyla, ‘aksi ispatlanana kadar herkes masumdur” ilkesi onun için de geçerli. Dilerim öyledir ve dilerim Pistolero’nun namlusu ‘U’ dönüşü yapıp kendisini vurmaz.
“Peki neden biraz daha beklemedin bu yazı için?” dediğinizi duyar gibiyim.
Anlatayım… TBMM Silah Alt Komisyonu geçenlerde bir tasarı hazırlamış. Eğer doğruysa, isteyen, 5 silah ruhsatı alabilecek, üstünde 2 silah birden taşıyabilecek, ruhsat için tam teşekküllü bir hastaneden rapor almak gerekmeyecek, internette silah reklamı yapılabilecek ve silah bulundurma yaşı 18′e inecekmiş.
Türkiye’de silahlanmanın nelere mal olduğunu uzun uzun saymaya gerek yok. Her şey ortada.
Hâl böyleyken tasarıyı savunanların hangi argümanlara sahip olduğunu merak ediyor insan.
Bakın Silah Üreticileri, Satıcıları ve Sevenleri (!) Derneği başkanı ne demiş: “İç savaş çıkarsa silah gerekir, Boşnaklar silahlanmış olsaydı Sırplar bu kadar kolay katliam yapabilir miydi?”
Sayın başkan, Çehov’un o sözünü bilir misiniz? ‘Eğer sahnede bir silah varsa eninde sonunda patlar’ der büyük yazar. Ve o silahın kime patlayacağı asla belli olmaz ve bir bakmışsınız hepimiz Boşnak olmuşuz.
Biliyorum böyle bir milyon cümle kursak, Doktor Frankeştayn öyküleri filan anlatsak size vız gelir kurusıkı gider ama ben yine de İnarritu’nun muhteşem filmi Babil’i seyretmenizi öneririm. ‘Global Köy’ de namlunun her an ‘U’ dönüşü yapabileceğini anlatan bir epiktir o.
Hepimiz Boşnak’ız orada.
 
Şu Kırpınar Cazgır'ını bizim turumuzda kullansak daha güzel olmaz mı ? Yarışmaya başlangıç öncesi.

Kurban kesmek vb durumlara deyince de, İran'da yarıştığım Azerbaycan Bisiklet turları geldi, her etap öncesinde hoca gelir Kur'an'dan ayetler okurdu.(resmi olarak-start bayrağı yanından) Sonrayarış başlardı.
 
  • Beğen
Tepkiler: Tolga Gürgün
Aslina bakarsaniz bu yazinin bir gorseli var.
Ama nasil yukleme yapiliyor bilemedigim icin gorunmuyor...
Tam da sizin soylediginiz gibi bir sahne o :)
 
  • Beğen
Tepkiler: Ali AKTAŞ
Geri