Süleyman Şatır
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 22 Mart 2005
- Mesaj
- 1.151
- Tepki
- 2.710
- Şehir
- Fatih / İstanbul
Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz turu...
3. gün : Ahmediye - Sadak - Gökçedere - Köse
Birkaç gündür, yaylalardan bahsettiğimiz halde, hala Erzincan ve tren resimlerini yayınlıyor, bir türlü daha ilerilere gidemiyorduk... Cahit, çektikleri resimleri gönderince turun üçüncü gününü bu gece yazmaya ve yayınlamaya karar verdim... Turumuzun birinci ve ikinci günlerini Özcan yazmış, detaylarıyla yazdığı yazıda bizleri Ahmediye köyüne kadar götürmüştü... Onun kaldığı yerden ben devam ediyorum...
Ahmediye köyünde muhtarla görüştüğümüzde, burasının aslında Ahmediye köyünün yaylası olduğunu anlıyoruz. Burada sadece yazları 2,5-3 ay kalıyorlarmış... Bu arada muhtarın bize biraz kuşkulu baktığını söyleyebilirim... Kamp kurmamız için bize, köyün dışındaki anayola yakın, suyu olan bir yeri öneriyor ve bizden kurtuluyor...
Akşam yemeği için yiyecek birşeyler alabileceğimiz bakkal gibi bir yer yok. Muhtar, 'Köyde herkesin kendisine göre yiyeceği' var diyor... Ekmek bile bulamıyoruz... Çaresiz tarif ettiği yere gidiyoruz. Zifiri karanlıkta, bisikletlerimizin ışıklarıyla çadırlarımızı kuruyoruz.
Gökyüzüne bakıyorum; yıldızları tutacakmış kadar yakın görüyorum. Samanyolu, bütün güzelliğiyle karşımda... Hepimiz bu güzellik karşısında büyüleniyoruz. Ama, hepimiz çok yorgunuz... Arkadaşlarıma erkenden uyuyalım, sabah kalkabildiğimiz kadar erken kalkıp, Kelkit'e gidelim, kahvaltıyı orada yaparız diyorum... Trende de fazla uyuyamadığımız için, herkes çadırında kayboluyor...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/100_2723_resize.jpg
Sabah 07:30'da herkes ayaklanıyor... Ama çadırları ve çantaları toplamak bir saati buluyor. Yanımızda yiyecek olarak, İstanbul'da yollarda bize enerji vermesi için hazırladığımız, kuru siyah üzüm, kayısı kurusu, fındık ve cevizden oluşan çerezlerimizden başka bir şey yok... Avuç avuç çöpleniyoruz. Yola çıktığımızda ise, saat 09:00 olmuştu bile...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/100_2724_resize.jpg
Yolun Kelkit'e kadar düz ve zaman zaman iniş olduğunu Serkan'dan öğrenmiştik. Biz dün akşam 74 km'lik yolun Ahmediye köyüne kadar 30 km'sini gelmiş olduğumuzdan, yaklaşık 44 km'lik bir yolumuz var demekti... Gerçekten düzgün, asfalt yolda zaman zaman hızlı inişler yaparak yol alıyoruz... Ancak, bir süre ilerledikten sonra yol inşaatı ile karşılaşıyoruz.
Önce bir süre mıcır dökülmüş yolda biraz ilerledikten sonra daha kötüsüyle karşılaşıyoruz. Biraz önceki mıcırların üstüne, geldiğimiz noktadan itibaren yeni zift dökülmüş olduğunu görüyoruz... Karayollarından gelen zift kamyonları hala oradalar ve bize yavaş gitmemizi söylüyorlar. Ne kadar yavaş gitsek, ne kadar yolun kenarına sokulsak da, bisikletlerimiz, bacaklarımız, ayakkabılarımız, çoraplarımız, çadırlarımız, matlarımız, bagaj çantalarımız zifte bulanıyor.
En büyük zararı da Özcan görüyor... Bu turda geceleri giymek için almış olduğu çok pahalı Salewa marka uzun paçalı iç giysisi, sabah yola çıkmadan yıkayıp, bisikletinin arkasına kurusun diye astığı için, farkına varıncaya kadar ziftten, siyah puvantiyeli (!) bir modele dönüştü... Bu yolda 5-6 km yol aldıktan sonra, zift belasından kurtulduk...
Artık temiz bir asfaltta ilerliyoruz... Yolun 20-25 km'lik bölümünü katettik. Yolda Sadak köyü yazılı bir sapakta duruyoruz... Cahit Hoca, bu köyde Satala antik kentinin bulunduğunu ve harabelerin olduğunu söylüyor. Köye girmemizi öneriyor... 2-3 km uzaklıktaki köye gitmeye karar veriyoruz ve anayoldan çıkarak köy yoluna sapıyoruz.
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/2.jpg
Ziftten bayrağımız bile nasibini almıştı...
Bu arada ben hala tren yolculuğunun yorgunluğunu atamadığımı düşünüyorum, hava da o kadar sıcak ki... Bunda sabah bir şey yemediğimizin etkisi de var muhakkak... Bir çeşme başında duruyoruz. Özcan, çeşme başında temizlik işlerine girişiyor. Bacaklarına yapışan ziftleri çamur sürerek çıkarıyor. Zaten su bol. Sonra Cahit ve Rahman da bu temizliğe katılıyor. Ben de fırsattan istifade dinleniyorum ve kendime geliyorum. Trende fotoğraf makinamın pilleri tükendiği için Erzincan'dan beri fotoğraf çekemiyordum... Rahman yedek pillerini verince, makinam da canlanıyor...
Çeşmenin başında yaklaşık bir saat kadar oyalandıktan sonra, Sadak köyüne doğru yola çıkıyoruz... Köyde bakkal varmış. Ahmediye köyünden sonra bizi çok iyi karşılıyorlar. Köy kahvesinde, karpuz, domates, salatalık, üzüm ve helvadan oluşan bir yemek yiyoruz. Havanın çok sıcak olduğunu bahane ederek, yemekten sonra klimalı gibi serin köy kahvesinde dinleniyoruz. Telefonlarımızı şarj etmek istiyoruz ama, elektrik kesiliyor. Bu arada Rahman'ın bir ara sorun yaşadığım vites ayarlarıyla uğraştığını görüyorum. Uzun bir deneme sürüşü yaptıktan sonra, ayarlar tamam diyor... Bakıyorum gerçekten tüm vitesler tıkır tıkır çalışıyor. Teşekkürler Rahman...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/4.jpg
Daha turun birinci ve ikinci gününde olduğumuz halde, doğru dürüst yol alamadığımızdan program aksamaya başlıyor. Sadak köyüne kadar 31 km yol yapmışız. Ana yoldan ayrılmasaydık 15-20 km sonra Kelkit'e ulaşmış olacaktık. Tekrar haritaya bakıyoruz. Cahit, Kelkit'i atlayalım, buradan Köse'ye gidelim diyor. Haritada böyle bir yol var ama, stabilize... Hem geldiğimiz yolu anayola kadar geri dönmeyeceğiz, hem de zaman kazanacağız. Soruyoruz, köy kahvesindekiler ikiye bölünüyor; bir kısmı Köse'ye gitmek için anayola geri dönmemiz gerektiğini, Kelkit üzerinden gidilebileceğini söylerken, bir kısmı da devam edersek gidebileceğimizi söylüyorlar...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/5.jpg
Sol baştaki köyün bekçisi olduğunu söyleyerek, bize oldukça önemli olduğunu hissettirmeye çalıştı... Diğerleri gibi çökmedi ve bekçi olduğunu bir kez daha vurguladı...
Birinci sapağı geçin, ikinci sapaktan sola dönün gibi, yolu tarif ederken diğerleriyle de tartışıyorlar. Biz biraz da haritaya güvenerek, tarif edilen toprak yoldan Köse'ye gitmeye karar veriyoruz... Saat 15:30'da köyden ayrılırken, hala kahvedeki tartışma sürüyordu; hayır oradan gidemezler, hayır giderler, hayır o yokuşu çıkamazlar...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/6.jpg
Bu yol Bayburt'a gidiyormuş...
Daha köyden çıktıktan hemen sonra, sola dönmemiz gereken ilk sapaktan tereddüt edip, dönmüyoruz. 2 km kadar ilerledikten sonra, arkamızdan köyden gelen minibüstekiler bizi durduruyorlar ve 'Bu yol Bayburt'a gidiyor' diyerek bizi geri çeviriyorlar... Geri dönüp, sözü edilen sapaktan ilerlemeye başlıyoruz ama, bir sürü sapakla daha karşılaşıyoruz. Hangisinden döneceğimizi, hangisinden dönmeyeceğimizi iyice karıştırıyoruz ve bize en mantıklı gelen sapaktan dönüyoruz.
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/100_2734_resize.jpg
Gökçedere yakınları... Uzun süre yön belirten bir tabela görmedik ama...
Sonuçta yanlış yola girerek 10-15 km sonra anayola ulaşacağımıza, anayola paralel giden son derece bozuk bir yoldan 27 km giderek, eski adı Pulur olan Gökçedere'ye geliyoruz. Saate bakıyorum 19:00 olmuş, Ahmediye'den buraya kadar 58,57 km pedal basmışız... Buradan Köse'ye 14 km olduğunu yolun kenarında gördüğümüz bir tabeladan anlıyoruz... Bu arada haritamız olmasına rağmen yolları karıştırmamızın sebebinin, köylerin adlarının değişmiş olmasına bağlıyoruz. Yolda rastladığımız kişiler de, sadece eski adları biliyorlar... Ayrıca haritada olmayan pek çok sapak da bizi şaşırtmıştı...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/7.jpg
Zaten bir süre sonra toprak yolda kilometrelerce gitmemize rağmen hiçbir yerleşim yerinin olmadığını görünce Gökçedere'ye doğru gittiğimizi anlamış olduk... Yolu çok uzatmışız ama, 14 km sonra Köse'ye ulaşacağımızı bildiğimiz için seviniyoruz. Hepimiz çok acıktık. Sabahtan beri Sadak köyünde yediğimiz karpuz ve domateslerle pedal basıyoruz...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/satala.jpg
Antik Satala kenti harabeleri...
Bu arada antik Satala kentini görmeyi unuttuğumuz aklımıza geliyor... Oysa buralara kadar Satala yüzünden gelmiştik... İnternetten göremediğimiz antik kent için bir fotoğraf buluyorum...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/8.jpg
Gökçedere
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/9.jpg
Şimdi Gökçedere'den sonra toprak yolda 4 km tırmanış yaptıktan sonra, zirveye ulaşacağız, sonra da Köse'ye kadar iniş yapacağız... Doğu Anadolu'da hava neredeyse bir saat erken kararıyor. Zirveye geldiğimizde hava kararmaya başlamıştı bile. Üstelik üşümeye de başladık. Üstümüze daha kalın birşeyler giyiyoruz... Artık Köse'ye kadar iniş yapacağız... Işıklarımızı takıyoruz... Bu arada Özcan, Serkan'ın aradığını ve selam söylediğini söylüyor. Ardından Forum'dan Behçet arıyor. Bunlar bizim için moral oluyor...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/100_2742_resize.jpg
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/10.jpg
Toprak yolda hoplaya zıplaya inişe geçiyoruz. Karanlıkta bir köyden geçiyoruz. Daha sonra bu köyün Yuvacık olduğunu öğreniyorum. Ardından Köse'ye giden asfalt yola ulaşıyoruz... 20:30'da da Köse'ye giriyoruz. Bakıyorum 74 km pedal basmışız... Hemen bir lokantaya giriyoruz ve karnımızı doyuruyoruz. Çadır kuracak bir yer bakmadan önce otellere bakalım diyoruz. Köse'de sadece bir otel var; adı da benzetmek gibi olmasın Hicret Oteli... Ama fiyatı uygun, duş alırsak 6 YTL., almazsak 5 YTL... Hemen yerleşiyor ve duşumuzu alıyoruz... Bisikletlerimizi de otelin altındaki aynı kişiye ait olan kahveye bırakıyoruz...
Ertesi günkü rotamız, Köse Dağı'nı aşarak Gümüşhane ve Torul...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/harita.jpg
Ahmediye, Sadak Köyü, Gökçedere, Yuvacık, Köse...
3. gün : Ahmediye - Sadak - Gökçedere (Pulur) - Köse
Yapılan km : 74.05
Pedal süresi : 05:33:14
Ortalama Hız : 13,55
En yüksek hız : 37,6
3. gün : Ahmediye - Sadak - Gökçedere - Köse
Birkaç gündür, yaylalardan bahsettiğimiz halde, hala Erzincan ve tren resimlerini yayınlıyor, bir türlü daha ilerilere gidemiyorduk... Cahit, çektikleri resimleri gönderince turun üçüncü gününü bu gece yazmaya ve yayınlamaya karar verdim... Turumuzun birinci ve ikinci günlerini Özcan yazmış, detaylarıyla yazdığı yazıda bizleri Ahmediye köyüne kadar götürmüştü... Onun kaldığı yerden ben devam ediyorum...
Ahmediye köyünde muhtarla görüştüğümüzde, burasının aslında Ahmediye köyünün yaylası olduğunu anlıyoruz. Burada sadece yazları 2,5-3 ay kalıyorlarmış... Bu arada muhtarın bize biraz kuşkulu baktığını söyleyebilirim... Kamp kurmamız için bize, köyün dışındaki anayola yakın, suyu olan bir yeri öneriyor ve bizden kurtuluyor...
Akşam yemeği için yiyecek birşeyler alabileceğimiz bakkal gibi bir yer yok. Muhtar, 'Köyde herkesin kendisine göre yiyeceği' var diyor... Ekmek bile bulamıyoruz... Çaresiz tarif ettiği yere gidiyoruz. Zifiri karanlıkta, bisikletlerimizin ışıklarıyla çadırlarımızı kuruyoruz.
Gökyüzüne bakıyorum; yıldızları tutacakmış kadar yakın görüyorum. Samanyolu, bütün güzelliğiyle karşımda... Hepimiz bu güzellik karşısında büyüleniyoruz. Ama, hepimiz çok yorgunuz... Arkadaşlarıma erkenden uyuyalım, sabah kalkabildiğimiz kadar erken kalkıp, Kelkit'e gidelim, kahvaltıyı orada yaparız diyorum... Trende de fazla uyuyamadığımız için, herkes çadırında kayboluyor...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/100_2723_resize.jpg
Sabah 07:30'da herkes ayaklanıyor... Ama çadırları ve çantaları toplamak bir saati buluyor. Yanımızda yiyecek olarak, İstanbul'da yollarda bize enerji vermesi için hazırladığımız, kuru siyah üzüm, kayısı kurusu, fındık ve cevizden oluşan çerezlerimizden başka bir şey yok... Avuç avuç çöpleniyoruz. Yola çıktığımızda ise, saat 09:00 olmuştu bile...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/100_2724_resize.jpg
Yolun Kelkit'e kadar düz ve zaman zaman iniş olduğunu Serkan'dan öğrenmiştik. Biz dün akşam 74 km'lik yolun Ahmediye köyüne kadar 30 km'sini gelmiş olduğumuzdan, yaklaşık 44 km'lik bir yolumuz var demekti... Gerçekten düzgün, asfalt yolda zaman zaman hızlı inişler yaparak yol alıyoruz... Ancak, bir süre ilerledikten sonra yol inşaatı ile karşılaşıyoruz.
Önce bir süre mıcır dökülmüş yolda biraz ilerledikten sonra daha kötüsüyle karşılaşıyoruz. Biraz önceki mıcırların üstüne, geldiğimiz noktadan itibaren yeni zift dökülmüş olduğunu görüyoruz... Karayollarından gelen zift kamyonları hala oradalar ve bize yavaş gitmemizi söylüyorlar. Ne kadar yavaş gitsek, ne kadar yolun kenarına sokulsak da, bisikletlerimiz, bacaklarımız, ayakkabılarımız, çoraplarımız, çadırlarımız, matlarımız, bagaj çantalarımız zifte bulanıyor.
En büyük zararı da Özcan görüyor... Bu turda geceleri giymek için almış olduğu çok pahalı Salewa marka uzun paçalı iç giysisi, sabah yola çıkmadan yıkayıp, bisikletinin arkasına kurusun diye astığı için, farkına varıncaya kadar ziftten, siyah puvantiyeli (!) bir modele dönüştü... Bu yolda 5-6 km yol aldıktan sonra, zift belasından kurtulduk...
Artık temiz bir asfaltta ilerliyoruz... Yolun 20-25 km'lik bölümünü katettik. Yolda Sadak köyü yazılı bir sapakta duruyoruz... Cahit Hoca, bu köyde Satala antik kentinin bulunduğunu ve harabelerin olduğunu söylüyor. Köye girmemizi öneriyor... 2-3 km uzaklıktaki köye gitmeye karar veriyoruz ve anayoldan çıkarak köy yoluna sapıyoruz.
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/2.jpg
Ziftten bayrağımız bile nasibini almıştı...
Bu arada ben hala tren yolculuğunun yorgunluğunu atamadığımı düşünüyorum, hava da o kadar sıcak ki... Bunda sabah bir şey yemediğimizin etkisi de var muhakkak... Bir çeşme başında duruyoruz. Özcan, çeşme başında temizlik işlerine girişiyor. Bacaklarına yapışan ziftleri çamur sürerek çıkarıyor. Zaten su bol. Sonra Cahit ve Rahman da bu temizliğe katılıyor. Ben de fırsattan istifade dinleniyorum ve kendime geliyorum. Trende fotoğraf makinamın pilleri tükendiği için Erzincan'dan beri fotoğraf çekemiyordum... Rahman yedek pillerini verince, makinam da canlanıyor...
Çeşmenin başında yaklaşık bir saat kadar oyalandıktan sonra, Sadak köyüne doğru yola çıkıyoruz... Köyde bakkal varmış. Ahmediye köyünden sonra bizi çok iyi karşılıyorlar. Köy kahvesinde, karpuz, domates, salatalık, üzüm ve helvadan oluşan bir yemek yiyoruz. Havanın çok sıcak olduğunu bahane ederek, yemekten sonra klimalı gibi serin köy kahvesinde dinleniyoruz. Telefonlarımızı şarj etmek istiyoruz ama, elektrik kesiliyor. Bu arada Rahman'ın bir ara sorun yaşadığım vites ayarlarıyla uğraştığını görüyorum. Uzun bir deneme sürüşü yaptıktan sonra, ayarlar tamam diyor... Bakıyorum gerçekten tüm vitesler tıkır tıkır çalışıyor. Teşekkürler Rahman...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/4.jpg
Daha turun birinci ve ikinci gününde olduğumuz halde, doğru dürüst yol alamadığımızdan program aksamaya başlıyor. Sadak köyüne kadar 31 km yol yapmışız. Ana yoldan ayrılmasaydık 15-20 km sonra Kelkit'e ulaşmış olacaktık. Tekrar haritaya bakıyoruz. Cahit, Kelkit'i atlayalım, buradan Köse'ye gidelim diyor. Haritada böyle bir yol var ama, stabilize... Hem geldiğimiz yolu anayola kadar geri dönmeyeceğiz, hem de zaman kazanacağız. Soruyoruz, köy kahvesindekiler ikiye bölünüyor; bir kısmı Köse'ye gitmek için anayola geri dönmemiz gerektiğini, Kelkit üzerinden gidilebileceğini söylerken, bir kısmı da devam edersek gidebileceğimizi söylüyorlar...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/5.jpg
Sol baştaki köyün bekçisi olduğunu söyleyerek, bize oldukça önemli olduğunu hissettirmeye çalıştı... Diğerleri gibi çökmedi ve bekçi olduğunu bir kez daha vurguladı...
Birinci sapağı geçin, ikinci sapaktan sola dönün gibi, yolu tarif ederken diğerleriyle de tartışıyorlar. Biz biraz da haritaya güvenerek, tarif edilen toprak yoldan Köse'ye gitmeye karar veriyoruz... Saat 15:30'da köyden ayrılırken, hala kahvedeki tartışma sürüyordu; hayır oradan gidemezler, hayır giderler, hayır o yokuşu çıkamazlar...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/6.jpg
Bu yol Bayburt'a gidiyormuş...
Daha köyden çıktıktan hemen sonra, sola dönmemiz gereken ilk sapaktan tereddüt edip, dönmüyoruz. 2 km kadar ilerledikten sonra, arkamızdan köyden gelen minibüstekiler bizi durduruyorlar ve 'Bu yol Bayburt'a gidiyor' diyerek bizi geri çeviriyorlar... Geri dönüp, sözü edilen sapaktan ilerlemeye başlıyoruz ama, bir sürü sapakla daha karşılaşıyoruz. Hangisinden döneceğimizi, hangisinden dönmeyeceğimizi iyice karıştırıyoruz ve bize en mantıklı gelen sapaktan dönüyoruz.
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/100_2734_resize.jpg
Gökçedere yakınları... Uzun süre yön belirten bir tabela görmedik ama...
Sonuçta yanlış yola girerek 10-15 km sonra anayola ulaşacağımıza, anayola paralel giden son derece bozuk bir yoldan 27 km giderek, eski adı Pulur olan Gökçedere'ye geliyoruz. Saate bakıyorum 19:00 olmuş, Ahmediye'den buraya kadar 58,57 km pedal basmışız... Buradan Köse'ye 14 km olduğunu yolun kenarında gördüğümüz bir tabeladan anlıyoruz... Bu arada haritamız olmasına rağmen yolları karıştırmamızın sebebinin, köylerin adlarının değişmiş olmasına bağlıyoruz. Yolda rastladığımız kişiler de, sadece eski adları biliyorlar... Ayrıca haritada olmayan pek çok sapak da bizi şaşırtmıştı...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/7.jpg
Zaten bir süre sonra toprak yolda kilometrelerce gitmemize rağmen hiçbir yerleşim yerinin olmadığını görünce Gökçedere'ye doğru gittiğimizi anlamış olduk... Yolu çok uzatmışız ama, 14 km sonra Köse'ye ulaşacağımızı bildiğimiz için seviniyoruz. Hepimiz çok acıktık. Sabahtan beri Sadak köyünde yediğimiz karpuz ve domateslerle pedal basıyoruz...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/satala.jpg
Antik Satala kenti harabeleri...
Bu arada antik Satala kentini görmeyi unuttuğumuz aklımıza geliyor... Oysa buralara kadar Satala yüzünden gelmiştik... İnternetten göremediğimiz antik kent için bir fotoğraf buluyorum...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/8.jpg
Gökçedere
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/9.jpg
Şimdi Gökçedere'den sonra toprak yolda 4 km tırmanış yaptıktan sonra, zirveye ulaşacağız, sonra da Köse'ye kadar iniş yapacağız... Doğu Anadolu'da hava neredeyse bir saat erken kararıyor. Zirveye geldiğimizde hava kararmaya başlamıştı bile. Üstelik üşümeye de başladık. Üstümüze daha kalın birşeyler giyiyoruz... Artık Köse'ye kadar iniş yapacağız... Işıklarımızı takıyoruz... Bu arada Özcan, Serkan'ın aradığını ve selam söylediğini söylüyor. Ardından Forum'dan Behçet arıyor. Bunlar bizim için moral oluyor...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/100_2742_resize.jpg
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/10.jpg
Toprak yolda hoplaya zıplaya inişe geçiyoruz. Karanlıkta bir köyden geçiyoruz. Daha sonra bu köyün Yuvacık olduğunu öğreniyorum. Ardından Köse'ye giden asfalt yola ulaşıyoruz... 20:30'da da Köse'ye giriyoruz. Bakıyorum 74 km pedal basmışız... Hemen bir lokantaya giriyoruz ve karnımızı doyuruyoruz. Çadır kuracak bir yer bakmadan önce otellere bakalım diyoruz. Köse'de sadece bir otel var; adı da benzetmek gibi olmasın Hicret Oteli... Ama fiyatı uygun, duş alırsak 6 YTL., almazsak 5 YTL... Hemen yerleşiyor ve duşumuzu alıyoruz... Bisikletlerimizi de otelin altındaki aynı kişiye ait olan kahveye bırakıyoruz...
Ertesi günkü rotamız, Köse Dağı'nı aşarak Gümüşhane ve Torul...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/bisiklet/sadak/harita.jpg
Ahmediye, Sadak Köyü, Gökçedere, Yuvacık, Köse...
3. gün : Ahmediye - Sadak - Gökçedere (Pulur) - Köse
Yapılan km : 74.05
Pedal süresi : 05:33:14
Ortalama Hız : 13,55
En yüksek hız : 37,6