Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Kendimizi Şartlandırıyoruz-Öfkelenmek

münferit vagon

Daimi Üye
Kayıt
13 Haziran 2015
Mesaj
395
Tepki
572
Şehir
İstanbul
İsim
Ali
Başlangıç
2014—15
Bisiklet
Mosso
Bisiklet türü
Dağ bisikleti
Merhaba;
Geçenlerde yaşadığım garip bir histen bahsetmek istiyorum. Normalde, MTB tarafında olduğum için, daha çok arazilerde, asfalt dışında sürüyorum. Fakat hâliyle asfaltın dışına çıkabilmek için de bir müddet trafikte ilerlemek mecburiyetindeyiz. Bu durumdan hoşnut olmasam da hâlen güzel taraflarından bakmayı arzu ediyorum. Şimdi konuya girelim:
Bir gün eve doğru uzanan anayolda genelde yaptığım gibi kenardan ilerliyordum. Hızım 25 km/sa bile değildi belki de. Devam ederken ara sokakların birinden ana yola çıkmak için gelen bir otomobili fark ettim. İçimden senaryoyu yazmıştım; nasıl olsa bisiklet diyerek önüme çıkacak ben de sinirlenip münasip şekilde tepki verecektim. Fakat beklediğim şey gerçekleşmedi. Otomobil usulca bekledi ve ben geçtikten sonra yola çıktı. Normalde yol verenlere baş işaretiyle teşekkür etmek lâzım gelir; bense şaşırmıştım. İçimde garip bir boşluk oluşmuştu. Öylece geçtim ve yaklaşık 50 metre sonra eve vardım. Eve zaten az kalmıştı. Araç önüme çıksa ben de yavaşlasam bir şey kaybetmezdim ama öfkelenmeyi kafama koyduğum için öfkelenecektim. Anladım ki kendimi şartlandırıyormuşum. Biraz daha içten ve güleryüzlü olmak...
Şimdi bunu okuyunca tepkiler yağabileceği ihtimali de gözlerimin önüne geliyor. Karşıdaki insanın psikolojik sorunları olmadığı sürece usulca derdini anlatan bir insana bağıracağını zannetmiyorum. Olaylar karşısında bağırmak, argo ifadeler kullanmak tamamen olayı kızıştırıyor. "E n'apalım trafikte?" gibi sorulardan ziyade "başkalarını incitmeden ve ortamı gerginleştirmeden neyi nasıl yapabiliriz" diye kafa aşındırmak kanaatimce daha doğru bir yol olacaktır. Teşekkür ederim... :)
 
Scudo
Ben de geçen gün birşeyin farkına vardım. Yayayken ve bisikletliyken çok farklı davranıyorum. Bisikletliyken kızdığım yayalarla aynı şeyi bisikletsizken yaptığımı gördüm, kendi kendime şaşırdım. Maalesef ki biz de bisikletliler olarak her zaman haklı taraf bizmişiz gibi davranıyoruz, hani kızıyoruz ya saygı göremiyoruz diye, aslında düşünüp baktığımızda biz de saygısız davranışlarda bulunuyoruzdur farkına varmadan.
 
eyvallah hocam, kendimizle çatışkımız bitmeden dışarıyla çatışkının bitmesi pek muhtemel olmuyor işte. Hoşgörü dizginini bırakmadığımız vakit yaşamak güzel :)
 
Biraz uzun ama okumak isteyene...

ŞENLİKSİZ TOPLUM

MİZAHA GÜLMEK NEŞEDEN DAHA FARKLI BİR DUYGU İÇERİR
Gallup Anketlerinde pozitif ve negatif duygu ve yaşantıların yoğunluğu araştırıldığında ülkemiz pozitif duyguları ve yaşantıları bildirenlerin oranının en düşük olduğu birkaç ülkeden birisi olmuş. Bunun anlamı ne?
Sonuçlar hoşa gitmeyince yöntem tartışılır.

Bu tip anketlerin soru sayısının sığlığı, azlığı ya da derinleştirici sorular sorulmamış olması gibi eksik gözüken yanlarını çok sayıda ve iyi seçilmiş (rasgele ve değişik kesimleri temsil edecek şekilde) bir örneklem (insan kitlesi) ile çalışılmış olması dengeliyor. O nedenle bu verilerden iddialı bir açıklama çıkartamasak bile ne manaya geldiği hakkında kafa yormaya değer olduğunu düşünüyorum.
Duygular hayat işaretidir.
Pozitif ve negatif duygular “acısıyla tatlısıyla” yaşadığımızı hissettiren, yaşıyor olduğumuzun göstergeleri sayılan “hayat işaretleri”dir. Gallup araştırmasında pozitif yaşantı işareti olarak tanımlanmış olan “doya doya gülmek, keyif aldığınız bir aktivite yapmak, yeni bir şey öğrenmek, dinlenmiş hissetmek, saygı görmek” gibi deneyimlere atıf yaparak “dün bu deneyimi yaşadınız mı?” diye soran anketçilere ülkemizden “evet” yanıt verenlerin oranı dünyadaki 150’yi aşkın ülke arasında en düşüklerden birisi. Daha açık söyleyeyim, sondan üçüncüyüz (biz dili kaçınılmaz). Birinci Sudan, ikinci Tunus. Bangladeş, Sırbistan ve Türkiye eşit puanla sondan üçüncülüğü paylaşıyor.

Ayrıntısına baktığımızda, sorulardaki “dün doya doya güldünüz mü?” kısmına 3 ülke dışındaki her ülkede yanıt verenlerin yarısından fazlası evet diyor. Bir başka deyişle, Tunus, Sırbistan ve Türkiye’de “dün güldüm” diyenler toplumun azınlığını oluşturuyor. Pozitif yaşantı (ve duygu) yoksulluğu özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde dünya ortalamasının altında kalıyor. Latin Amerika ülkeleri pozitif yaşantı/duygu yaşama sıralamasında başı çekiyorlar. Bu “pozitif”liğin kaynağını hayata bakış açılarında, acı çekmek açısından kimseden geri kalır yanları olmamasına rağmen sosyal bağlarının gücünde ve neşeli bir yapıya sahip olmalarında arayabiliriz.

Mizaha gülmek neşeden daha farklı bir duygu içerir. Doya doya gülmek deyince derin ve hafif bir neşe, bir şenlik hissi kastedilmekte. O nedenle ‘canım, biz de Penguen’deki esprilere ya da katiller ve hırsızların yaptıklarıyla dalga geçen şakalara gülmüyor muyuz?’ derseniz, oradaki güldüren duygunuzun neşe ya da coşku değil yapılanların sizde uyandırdığı öfke ve agresyonun medenice dışa vurumu olduğunu söylemek zorundayım.

Toplumumuzun iyimser hatta fazla rahat olduğuna ilişkin yorumları da sıkça duyarım. Hamsinin HIV virüsünden koruyucu olduğuna ilişkin hikayeleri iyimserlik olarak aktaranlar iyimserlik ile gerçeği inkarcılık, görmezden gelmecilik (ve negatif duygulardan böylece kurtulmacalık) arasındaki farkı unuturlar. “Yok bir şey” ya da “olmaz bir şey”ciliğin yaygın olduğu bir kültüre iyimser demek hata olur.

Negatif duygu ve yaşantılar ne durumda? Gallup anketinde negatif yaşantı işareti olarak görülen duygular ise, ‘dün bu duygulardan birisini yaşadınız mı?’ sorusuyla “kaygı, üzüntü, acı (fiziksel), stres ve öfke” için irdeleniyor. Neyse ki, Türkiye olarak bu listenin tepesindeki en çok negatif yaşantı hissedenler arasında yer almıyoruz. Irak ve İran ilk sıraları kapmışlar. Özbekistan ise dibinde (negatif duygu azlığını tek başına “iyi” bir gösterge sayamayız, sanırım). Tedirginiz, dertliyiz, kaygılıyız, ama bu bulgularda gözüken tedirginlik fazlalığından ziyade bir tür sevinç duyamama, keyif alamama, hayatın tadını çıkaramama, arkamıza yaslanıp bir “oh be ne güzel bir an” diyememe, bir başka deyişle pozitif duygularımızda bir tozlanma gibi tanımlanabilir.

Gündelik siyaset ya da dünyanın durumu. Bu durumun içinde yaşadığımız baskıcı rejimin bir ürünü ya da savaş ve felaketlerle dolu bir çağda ve bölgede yaşamanın yan etkisi olup olmadığını sorabiliriz. Bir başka deyişle, duygular konjonktürel (içinde yaşanan zaman ve mekan gibi koşullar) değil midir? Öyle olmakla beraber hangi duyguların o durumda öncelikle ve süratle öne çıkacağını etkileyip belirleyen hayata bakış açısı konjonktür ile sınırlı değildir.
Konjonktür belli duyguları otomatik olarak tetikler. Konjonktür El Salvador’da ya da Honduras’ta Türkiye’den daha parlak desek, yalan olur. Ancak yaşananların negatif yanlarını görmezden gelmeksizin yaşananlardan pozitif deneyim ve duygu çıkartabilme (iyimser bakış açısı diyelim) bazı kültürlerde bizim kültürümüze gore daha belirgin olduğundan ötürü benzer konjonktürler farklı duyguları öne çıkartabilir.

O zaman ülkemize özgü dikkat çekici bulgu olarak pozitif duygulardaki azlık, pozitif yaşantılardaki kısırlık nasıl değerlendirilebilir? Bu durumu doğrudan “milletçe depresyondayız” vb gibi tanımlamaktan kaçınmalıyız. Zira depresyon duygularımızda bir günlük eksiklik ya da değişikliklerden (üzüntü, karamsarlık, keyif alamama) ibaret olmayan, düşünce, bellek ve iştah, uyku gibi işlevlerimizde önemli rahatsızlıklarla seyreden ciddi bir ruhsal bozukluktur. Ancak, sıkıntı çekmek ya da acı hissetmek için mutlaka depresyonda olmamız gerekmez.
Esas soru, bu veriler kısmen bile gerçeği yansıtıyor mu diye düşündüğümüzde, hayatın tadının bu ülkede neden ve nasıl bu kadar kaçmış olduğu? Ne zamandan beri?

Tadımız yok. Bu anket sonuçlarının anlamını tek cümlede anlat deseniz, ‘ağzımızın tadı yok, keyfimiz kaçık’ derim. Negatif yaşantıları ve duyguları “yeterince” yaşarken, bunları dengeleyebilecek “pozitif” yaşantılarda ve duygularda ciddi bir eksiklik, adeta bir yokluk, kıtlık, çoraklık var.

Şenliksiz toplum. Pozitif yaşantı ve duygu için her şeyin güllük gülistanlık olması gerekmiyor (Bkz. Latin Amerika ülkeleri). Bir gün, bir saat, bir an için olsun güzel bir hisle içimizin aydınlanması için iyi ilişkilerimizin olması (dostlar, aile üyeleri, çalışma arkadaşları), ve yaşanan olumsuzluklara bakarken bir umut (bir çıkış yolu) görebilecek bakış açısını taşımamız pozitif duygu ve yaşantıların kaynağı.

Şenliksizliğimizin, eğlenemezliğimizin, keyif alamazlığımızın kökenini uzaklarda değil kendimizde, geçmişimizde arayıp bulabilirsek duygularımızın talihi dönebilir.

YANKI YAZGAN
 
Sinan hocamın şu sohbetini eklemek istedim; işte hepimiz aslında bir başka gelişmişlik seviyesinin altındayız, dile getiriyoruz da idrakine kalıcı olarak varamıyoruz. Nasip etsin inşallah :)
 
  • Beğen
Tepkiler: Deniz A ve Turan
Biz Türk Milleti olarak her zaman haklıyızdır. Bilhassa haksız olduğumuz durumlarda.
Şaka bir yana bisiketliyken yol veren sürücülere teşekkür etmeden geçmiyorum. Bir defasında Edirnekapıdan Fatihe giderken yakama astığım güneş gözlüğüm düştü. Bunu gören arkamdaki aracın sürücüsü yolu ortalayıp durdu ve kapattı. Ben durup gözlüğü alana kadar hareket etmedi.
 
bir akşamüstü trafikte ilerlerken kavşağa yaklaştım, bana yeşil yanıyordu, trafik lambasını geçer geçmez sağa dönüş yaptım. o esnada yaya geçidinden geçmekte olan başka bir bisikletliyle çarpışacak gibi olduk ama son anda ikimizde durduk. bi an "ne yapıyorsun" diyecek oldummm ama demedim.. çünkü az önce bana olduğu gibi yayalara da yeşil yanıyordu ve o da nizami bi şekilde geçiş hakkını kullanıyordu. hata tamamen bendeydi. bunu farkedip hemen özür diledim. sonra yavaş yavaş uzaklaşırken, "az daha diğer elemana kızacaktım ne saçma" diye düşünmeye başladım. gerçekten bi anlık öfkeyle hemen haklı olduğumuzu sanıyoruz. oysa sakin kalıp durum analizi yapabilmek lazım. öfkemizin bizi kontrol etmesine izin vermemek lazım.

sinirlendiğinizde içinizden 10'a kadar sayın diye boşuna demiyorlar ;)
 
Bir anımı daha paylaşayım:
Bulunduğum yerin merkezindeki bölünmüş yoldan karşı tarafa geçmek için yaya aralıkları bulunuyor. Hâliyle, her ne kadar karşı çıksanız da, oradan bisiklet üzerinde geçiyoruz. Yine bir gün ben bu aralıktaki kaldırımdan bisikletimle karşı yola inmiştim. Karşıdan, yola dik olarak, gelen bir bisikletliyle az kalsın çarpışacaktık. O da kaldırıma çıkmaya geliyordu. Kaşlarımı çatarak ne söylemem gerektiği konusunda hızlı bir beyin fırtınadı yaparken bu bisikletli gülerek "aman bir de bisiklet kazası olacak :)" kabilinden bir şeyler söyledi. Ne söylediği mühim değildi aslında. Böyle bir durumda ben öfkemi kendimden öne geçirmişken o olması gereken gibi davranıyordu. İşte aramızdaki fark... Bu hadise o gün beni hayli düşünceye sevk etmiştir.
 
anlamadığım bir şey var bisiklete yol veren araçlara neden müteşekkir olmamız gerekiyor, zaten yol vermek zorunda, iki tekerimiz var pedal basıyoruz diye kendinizi neden trafikte daha düşük konumda hissediyorsunuz, ben kavşaklarda burnunu uzatan araçlar olduğunda inadına üzerine sürüyorum dursun yol versin diye ,bunu öğrenmeleri gerekiyor çünkü ,bisikletliyiz diye her önümüze çıkan araca yol vermek zorunda değiliz, bisiklet de trafiğin bir parçasıdır ve diğer bütün araçlarla aynı haklara sahiptir
 
Trafikte kuraldan önce saygı olmalı. 2012 de bir şirkette çalışıyorum her gün trafikteyim. Sabah çıkıyorum akşam dönüyorum. Ortalama 350 km günlük.İlk günler insanlar hata yapınca kızıyordum.Sinirleniyordum. Bu sinir benim sürüş tarzımı agresif kullanıma itiyordu.1 ay kadar devam etti. Bİ akşam şöyle bir düşündüm ki zararlı çıkan benim.Agresif kullanım kaza riskini arttırıyor.

Bir gün karar aldım. Adam önüme kırıyor fren yapıyorum. Geçiş hakkı benim,adam yola atlıyor bekliyorum,yaya yola atlıyor (Aniden)duruyorum. Sonuç mu ? Çok mutluyum.Trafikte ne şekilde olursanız olun (yaya,bisiklet,motorsiklet,otomobil)Karşıdakinin insan olduğunu hatırlayın ve insanların hata yapabileceklerini unutmayın.

Ben ne kadar dikkatli kullanmaya çalışsam da dönem dönem hatalar yapıp başka araçların önüne kırabiliyorum.Onlarda ama söverek ama benim gibi düşünerek yavaşlıyor.

Benim yanımda gelenler benim sakinliğimi görünce kuduruyor.İnsanların yaptığı hatalara kızıyor,bazıları küfrediyor.

Buda toplum olarak dolu oluşumuza bağlı. İnsanlar küfretmek için ,kavga etmek için bahane arıyor. Önemli olan sakin bir şekilde konuşarak anlaşmak.

Ben kendimi SİNİRLENMEMEK İÇİN ŞARTLANDIRIYORUM.
 
Bir insanin sahip olduğu en önemli özelliktir sakin olmak.
Buyuk is adamlarina, sirketlerin ceo'larina, basarili komutanlara, bilim adamlarina, unlu sanatçı ve oyunculara bakin, en çok goze carpan ozelleklerinin "sakin olmak" oldugunu göreceksiniz.
Sıkıntılı bir anda 5 saniye derin nefes alip verin, hayatinizda b8r cok seyin degismeye başladığını goreceksiniz.
Denedim, calisiyor.
 
  • Beğen
Tepkiler: münferit vagon
@alifurkan390 Benzer bir durum benim başıma geldi, evet her sürücü bir değil, bazıları gerçekten insanı öfkelendiriyor ama bazıları pamuk gibi şeker gibi insan :) Cidden anlayışlı olan kişilere el işaretiyle başımla selam veriyorum, iletişim kuruyoruz.
 
  • Beğen
Tepkiler: münferit vagon
aynı durum geçen günlerin birinde bana da oldu.tam dört yoldan karşıya geçmek için hızlanmıştım ve yol boştu bu sırada aşağı taraftan bir araç geldi ve benim geçtiğimi görünce hemen durup bana yol verdi ve dedimki kendimce '' hah şöyle yola gelin biraz hep böyle olun '':rolleyes:
 
@Fırat Y. Hukuki yönden haklısınız, evet bu bizim hakkımız. Fakat böyle bir ortamda bize hakkımızı veren bir insana teşekkür etmeden geçmek ne kadar uygun olur? İşimizi hâlletmek zorunda olduğu hâlde verdiğimiz işi yapan bir çalışana dahi teşekkür etmek önemlidir kanaatimce. Bu hoşgörüdür, insani ilişkilerin sağlamlaşmasıdır, samimiyettir :)
@becoca Artık öyle olmaya karar verdim ve fark ettim ki yerinde bir karar imiş :)
@Osman Tuğrul Yapılması gereken de zaten bu herhalde, biz normallerin dışına çıkmışız :)
@Mehmet K T N Baş işaretiyle selam verseydiniz :)
 
  • Beğen
Tepkiler: Osman Tuğrul
Bilinc, sagduyu, hosgoru, empati...

Yaya, bisiklet, scooter motorsiklet ve araba kullaniyorum yerine gore. Hangisini kullanirsaniz kullanin hep kurallara uyulmasini beklerken, firsat bulunca veya acelemiz varsa cignemeye meyilliyiz cogumuz. En kotussu, bunu karsimizdaki yapinca sinirlenip ona ders vermeye kalkmamiz!

Iyi surucu; iyi surucu (kullandigi arac farketmez) aracini agresif ve suratli kullanmayi beceren degildir. Kendisini ve karsisindakileri riske atmadan, yolu-trafigi okuyarak hareket eden, hak kendisinde olsa bile risk olusuyorsa tedbirli davranandir.

Elbette istisnai durumlar ve siz ne yaparsaniz yapin tepenize cikmaya kalkisanlar var her kesimde :(

Az once marketten ofise gelirken dar bir ara sokakta onumdeki arac saga degil sola yanasti. Bosluk sagda kaldigi icin oradan gecmeyi planladim. Sonucta soforun inecegini veya birini alip hemen gidecegini dusundum. Oysa sag yolcu kapisi pat diye onume acildi!
Arac suclu, ben sagdan gecmeye calistigim icin bir parca suclu, hiz dusuk oldugu icin herkes guvende. Frene bastim, sicaktan bezmisim inene bakmaya bile useniyorum. Bir kadin sesi:
"Ayyy! Cok ozur dilerim. Hic yapmam ama bakmadan actim cok ozur dilerim..."
"Onemli degil, maalesef alıstik boyle seylere biz, bir dahakine daha dikkatli olun..."

Baska bir olay dar bir ara sokak daha dogrusu cikmaz sokak. Sokak araba girmeyecek kadar dar yaklasik 70 metrelik trafige kapali bir sokak. Motorsikletli adam evinden cikiyor. Motoru calistirip hizla firliyor bir yere yetisecekmis sonradan ogrendigimiz. 2 kapi otedeki komsunun 6 yasindaki cocugu bahce kapisindan sokaga firliyor. Trafik olmadigi icin sokakta rahat takiliyor cunku cocuklar. Gidon cocugun cene hizasindan vuruyor, yerlerde yuvarlanan yarali bereli bir ufaklik ve cenede catlak 3 diş kırığı...
Acelesi olan adamin acele işi kalmiyor elbet! Cene ve dis operasyonu geciren aci icinde gunler geciren bir ufaklik. Hadi bakalim suc kimde? 70 metrede tam gaz gitsen kazanacagin 3-5 saniye!

Araba gecmeyen bir ara sokaga giriyorum scooterla ve oraya bagli baska dar ara sokaktan tam gaz gelen bir baska scooter! Ben duruyorum o tekerlekleri kaydirarak 5 cm. onumde kaliyor. Tas catlasa 18-19 yasinda. Bana pis pis bakiyor ama muhtemelen ehliyet yok bir halt demeye cekindigi belli. Diyorum:
"Hadi bende de hata var diyelim ama senin süratin cok fazla. Ikimizede birsey olmadi cok sukur. Ama bu ara sokakta sence bu kadar hiz yapilir mi? Teyzeler cocuklar geciyor bu yollardan. Dikkat etmiyorlar, refleksleri zayif. Ya oyle bir durum olsa ona carpsan..."
Yuzu yumusuyor, pisman bir ifade "haklisin abi..."

Yeri gelip bende telaşla basiyorum, sari yanarken pedala asilip kirmizidan once gecmeye kalkiyorum, yanlislar yapiyorum bilerek!
Ama ne olursa olsun gercekten buyuk risk olustugunu goruyorsaniz kendinize gelin, haklida olsaniz gerekirse siz frene basin, haksiz olup olmadiginizi tekrar gozden gecirip gerekirse basit bir "kusura bakmayin hata bendeydi" diyebilin, uslubunuza dikkat edin.
Bu karsinizdakiler icinde gecerli elbet ;)
 
Gecen trafigin sagindan kaldirim degilde yoldan yurudugumu farkettim. Bisikletteyken karsima cikan bu tarz insanlara cok kiziyorken aynisini ben yaptigimi gorunce hemen kaldirima ciktim. Insan dogasi gercekten cok garip ha.Ayrica ben bisikletle insanlarin oldugu kalabalik ortamda ve trafikte surerken cok agresif ve kendi kendime cok kufur ederken farkediyorum. Ama yalniz park bisiklet yolu gibi yerlerde sakinim. Bu neden oluyor acaba.
 
@suat akman
Hiç üşenmeden okudum ellerinize sağlık. Herkes 1-2 dakikasını ayırarak okusun lütfen.

@Kuzey Ege
Ama bir o kadar da şeyede maalesef işe yaramıyor.
 
Geri