Gökhan BİROL
Forum Demirbaşı
- Kayıt
- 16 Mayıs 2014
- Mesaj
- 471
- Tepki
- 724
- Şehir
- İstanbul
- İsim
- Gökhan Birol
- Bisiklet
- Lapierre
Sebepleri, sonuçları ve sonuçların getirdiği problemler, problemlerin sonuç ve nedenleri, sorunların çözümleri üzerine hep beynimin bir yerini her daim meşgul etmiştir bu durum. Türkiye'de neden insanlar spor yapmaz? Bakış açısı neden kötüdür? Neden obezite gittikçe artıyor? Akşam işten gelirim, üst baş değişimi, yemek falan derken biraz dinlenme ve ardından bir saat kadar yürüyüş. Sonra televizyonu açarım, bir kaç kanal gezdikten sonra euro sport'ta takılı kalırım ve genelde yatana kadar izlerim.
İzlerken bakarım hep, müsabakalarda hangi bayraklar var diye. Sizin de bildiğiniz üzere katılımcılar genelde Avrupa ülkelerinin büyük bir kısmı, ABD, batı Afrika ülkeleri, Çin, Japonya, Kore ve Kanada'dan çıkıyor. Bu ülkeler ile mevcut yönetim anlayışlarını, ekonomik sistemlerini, hayata bakış açılarını ve felsefelerini, eğitim sistemlerini, sosyo-ekonomik durumlarını yan yana koyduğumuzda, genelde yukarıda saydığım kriterlerde üstün seviyede olan ülkelerin, sporda dünyadaki diğer ülkelere göre daha gelişmiş bir durumda olduklarını görmekteyiz.
Peki spora olan bakış açısının pozitif olması, bunların bir sonucu mudur, yoksa sebebi midir? Tartışmaya açık bir konu. Lakin Atamızın da bir sözü var, "Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur"
Kısa kesip ülkemize geliyorum. Orta öğretimdeki "beden eğitimi" derslerinin "kaytarma" dersi olarak görüldüğü, genç ve orta yaşlı kesimin sportif aktivitesinin cumartesi gecesi yaptığı bir saatlik "halı saha" maçından ileri gidemediğini, bisikletin "karne hediyesi" olduğunu, insanımızın spor deyince aklına sadece "üç büyük futbol kulübünün" geldiğini çok iyi biliyoruz.
Bir spor mağazasına gitmek istediğimizde (ki maalesef birçoğu AVM'lerde), AVM'de normal giyim mağazalarında kasa önlerinde onlarca metrelik kuyruklar oluştuğunu, mağazalarda adım atacak yer kalmadığını, yemek katında oturacak yer bulunamadığını, global fast food restaurantlarının önünde ise onlarca insanın o iğrenç şeylerden alabilmek için uzun kuyruklar oluşturduğunu görüyoruz. Peki spor mağazasında göreceğimiz tablo nasıldır? sanırım tahmin ettiniz. Mağaza bomboştur, içeride ya bir ya da iki müşteri vardır, giren de bakıp bakıp gider, almaz, tablo içler acısıdır. İstisnalar da oluyor, ama genelde böyle.
Ülkemizin eğitim sistemi ve çocuk yetiştirme konusundaki sıkıntılarına zaten hepimiz aşinayız. Ancak spor yapmanın gereksiz görüldüğü, kafelerde sigarayla, nargileyle ortam içinde olmanın adamlık göstergesi sayıldığı, öyle veya böyle bir otomobile sahip olmanın kişiyi sözde statü atlattığına inanıldığı, 1500 TL'nin bir bisiklete "hayatta o kadar vermem" denilip, binlerce liranın akıllı telefonlara göz kırpmadan harcanabildiği bir ülke maalesef burası.
Tembel miyiz, sanırım evet. Erteliyoruz, bugünün işini yarına bırakıyoruz. Yürümüyoruz, nefes almaya yanaşmıyoruz. Dengesiz besleniyoruz. Hayatımızı planlayamıyoruz. Doğayı sevmiyoruz, korumuyoruz. Hareket etmekten hoşlanmıyoruz. Tüm bu negatif unsurlara bir de ülkemizdeki iş yaşamının zorlukları, uzun çalışma saatleri, hafta sonu mesaileri, nüfus artışı ve şehirlerin kalabalıklaşması eklenince durumun içler acısı bir hale geldiğini ve işin içinden çıkılmaz bir hal almakta olduğunu görmekteyiz.
Sanırım işimiz zor. Aslında inandıktan sonra zor değil, sadece biraz engeller büyük. Haydi bugün başlayalım, herkes çevresindeki sadece "bir" kişiyi sportmen olmaya özendirip ikna etsin. Ona hareket etmenin "ne güzel" bir şey olduğunu göstermeye çalışsın. Bizler profesyonel sporcular olmasak da, sportif aktivitelerin bir şekilde içinde yer alan bireyler olarak, sırtımıza bu yükü almalı ve kendimize bunu dava edinerek, mutlu ve sağlıklı nesillerin yetişmesine ön ayak olmalıyız.
İzlerken bakarım hep, müsabakalarda hangi bayraklar var diye. Sizin de bildiğiniz üzere katılımcılar genelde Avrupa ülkelerinin büyük bir kısmı, ABD, batı Afrika ülkeleri, Çin, Japonya, Kore ve Kanada'dan çıkıyor. Bu ülkeler ile mevcut yönetim anlayışlarını, ekonomik sistemlerini, hayata bakış açılarını ve felsefelerini, eğitim sistemlerini, sosyo-ekonomik durumlarını yan yana koyduğumuzda, genelde yukarıda saydığım kriterlerde üstün seviyede olan ülkelerin, sporda dünyadaki diğer ülkelere göre daha gelişmiş bir durumda olduklarını görmekteyiz.
Peki spora olan bakış açısının pozitif olması, bunların bir sonucu mudur, yoksa sebebi midir? Tartışmaya açık bir konu. Lakin Atamızın da bir sözü var, "Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur"
Kısa kesip ülkemize geliyorum. Orta öğretimdeki "beden eğitimi" derslerinin "kaytarma" dersi olarak görüldüğü, genç ve orta yaşlı kesimin sportif aktivitesinin cumartesi gecesi yaptığı bir saatlik "halı saha" maçından ileri gidemediğini, bisikletin "karne hediyesi" olduğunu, insanımızın spor deyince aklına sadece "üç büyük futbol kulübünün" geldiğini çok iyi biliyoruz.
Bir spor mağazasına gitmek istediğimizde (ki maalesef birçoğu AVM'lerde), AVM'de normal giyim mağazalarında kasa önlerinde onlarca metrelik kuyruklar oluştuğunu, mağazalarda adım atacak yer kalmadığını, yemek katında oturacak yer bulunamadığını, global fast food restaurantlarının önünde ise onlarca insanın o iğrenç şeylerden alabilmek için uzun kuyruklar oluşturduğunu görüyoruz. Peki spor mağazasında göreceğimiz tablo nasıldır? sanırım tahmin ettiniz. Mağaza bomboştur, içeride ya bir ya da iki müşteri vardır, giren de bakıp bakıp gider, almaz, tablo içler acısıdır. İstisnalar da oluyor, ama genelde böyle.
Ülkemizin eğitim sistemi ve çocuk yetiştirme konusundaki sıkıntılarına zaten hepimiz aşinayız. Ancak spor yapmanın gereksiz görüldüğü, kafelerde sigarayla, nargileyle ortam içinde olmanın adamlık göstergesi sayıldığı, öyle veya böyle bir otomobile sahip olmanın kişiyi sözde statü atlattığına inanıldığı, 1500 TL'nin bir bisiklete "hayatta o kadar vermem" denilip, binlerce liranın akıllı telefonlara göz kırpmadan harcanabildiği bir ülke maalesef burası.
Tembel miyiz, sanırım evet. Erteliyoruz, bugünün işini yarına bırakıyoruz. Yürümüyoruz, nefes almaya yanaşmıyoruz. Dengesiz besleniyoruz. Hayatımızı planlayamıyoruz. Doğayı sevmiyoruz, korumuyoruz. Hareket etmekten hoşlanmıyoruz. Tüm bu negatif unsurlara bir de ülkemizdeki iş yaşamının zorlukları, uzun çalışma saatleri, hafta sonu mesaileri, nüfus artışı ve şehirlerin kalabalıklaşması eklenince durumun içler acısı bir hale geldiğini ve işin içinden çıkılmaz bir hal almakta olduğunu görmekteyiz.
Sanırım işimiz zor. Aslında inandıktan sonra zor değil, sadece biraz engeller büyük. Haydi bugün başlayalım, herkes çevresindeki sadece "bir" kişiyi sportmen olmaya özendirip ikna etsin. Ona hareket etmenin "ne güzel" bir şey olduğunu göstermeye çalışsın. Bizler profesyonel sporcular olmasak da, sportif aktivitelerin bir şekilde içinde yer alan bireyler olarak, sırtımıza bu yükü almalı ve kendimize bunu dava edinerek, mutlu ve sağlıklı nesillerin yetişmesine ön ayak olmalıyız.