burak çolak
Üye
- Kayıt
- 2 Şubat 2012
- Mesaj
- 48
- Tepki
- 24
- Şehir
- istanbul
http://img689.imageshack.us/img689/3452/94693510151629269174776.jpg
http://img834.imageshack.us/img834/3673/94665310151629269169776.jpg
hep yazılarıma başlarken nereden başlayacağım bilemem, yine nasıl başlayacağımı bilmediğim bir yazıyla karşı karşıyasınız.
Beni tanıyanlar bilecektir; yaşıtlarıma göre çok kısa ve zayıf bi insanım (164 boy 48 kg) daha küçüğüme pek rastlamadım. Ama bu durumu seviyorum, sanıyorum yılların alışmışlığı da var.
Bu durumun bisiklet için avantajları dez avantajlarından çok benim için . Öncelikle kütle endeksim çok düşük. Çılgınlar gibi tırmana biliyorum, ama düz yolda pedala yüklensem de bazen bisiklet gitmek istemeye biliyor. Tam bir yol bisikleti manyağı olmama rağmen hiç bir zaman müthiş sprintlere kalkamadım mesela, ama bi Contador luğumun tutmuşluğu sıklıkla olmuştur. Zaten hepimiz kendi çapımızda bir Contador, bir Cavendish olmuyor muyuz bazen. Eskiden Armstrong oluyordum ama şimdilerde Armstrong olmaktan utandığım için bu ayar gayet ''okey'' seviyesinde.
Boyumun kısa olmasından mütevellit şimdiye kadar mtb deneyimlerim S ya da XS kadro 26'' mtb lerden yana oldu. Ve 26'' mtb ler bana hiç bir zaman istediğim performansı vermedi, hep böyle bi '' basıyorum basıyorum gitmiyor aga '' izlenimi oluşturuyordu bende. Bu yüzden her defasında mtb mi elden çıkarıp yol bisikletiyle her yola girme alışkanlığıma devam ettim. Bir süre sonra makinelerim '' yeter lan biz de bi yere kadar kaldırıyoruz'' diye isyan ediyorlardı bana, bu yüzden bu sene kafayı kırdım ve sabırla sezonun gelmesini bekledim.
En sonunda sezon gelmişti ama Türkiye'de bir çok bisikletçide 29er bisiklet yoktu, olanlarda da kadro M dan başlıyordu ve ben 164 boyunda bir tıfıldım. Geceler boyu internette kısa olmasına rağmen kendine büyük kadro kullanan 29er mtb cilerin yazılarını okudum bike fitting konusunda üstat olan Sheldon Brown un blogunu hatmettim. Kendime büyük kadro kullanmayı geçtim 29 er mtb yi bile çoğu insan önermiyordu. O arada Sheldon Brown ve Gary Fisher amcalarımız aklıma Top Tube nin Seat Tube den (üst borunun alt borudan *ölçü sistemi) daha önemli olduğunu ve farklı kadro firmalarının farklı top tube uzunluğu kullandıklarını aklıma soktular. Neyse çıktım ertesi gün doğru sirkeciye oradan da Kızıltoprak delta bisiklete, gecesinde tüm internet sitelerini gezmiş birşey bulamamış birisi olarak, gündüzünde de bi şey bulamadım. Kızıltoprak delta bisiklette Cannondale 29er M kadro lefty vardı ölçtüm her yerini, üzerinde oturduğumda hangi açılara sahip olacam işte kütle merkezim nerede olacak falan hesapladım Cos teoreminden falan ama yemedi. olmuyordu melet bi türlü.
Kafamda '' Metrobüs de şimdi konserve kutusudur ağzını yiyim, hücüm faul yapan teyzelerden de oturulmaz'' düşünceleriyle metrobüse gidiyordum. Neyse güç bela oturmayı başardım, hemen psikolojik baskı etmeni teyzeleri def etmek için bangır bangır müziğimi açtım. Moralimin düzelmesi için kendi kendime ''müziğim bangır bangır dinlediğim kanal radyo het bengır teyzeeyyaahh '' tarzında pişkin espriler yapıyordum. İlk duraktan sonra sadece müziğin yetmemesinden mütevellit feysbuk a atladım. Aman Allah'ım bir de ne göreyim, Fatih Ertörün (saygılar abicim) abi Rotwild lerle fotograf çektirmiş feysbuk alemlerine atmıştı. İstemsiz olarak '' Türkiyede Rotwild mi var lan ?'' demişim sesli olarak yanımdaki amca ''efendim yavrum'' deyince ayıktım. Hemen bi google serç yapıp fatih abinin numarasına ulaştım S kadro soruyordum, bir taraftan da istanbulda kim satıyor diye bakınmaya başladım.
Çekim bisiklet satıyordu. O an doğru dürüst açılmayan sitelerinden numaralarını buldum ve S kadro nun ellerinde olduğunu öğrendim. Beylikdüzü (cehennemin dibi)n deki evime geldiğim gibi bilgisayarı açtım resimlerine ve yorumlarına bakmaktan sabah olmadı. Sabah babamın bana söylediği bi kaç işi hallettikten sonra karşıya geçtim. Doğru ÇEKİM BİSİKLET'e.
Makineler tam bir sanat eseriydi benim için. açıları mükemmel, kadroları rijit ekipmanları überdi. Birkaç ticari konuşma ve işten sonra kendime bir adet ROTWİLD 29er R.C1 FS29 Pro modelinden edindim. Öncesinde aslen Avusturya asıllı ama değişik bir şiveyle türkçe konuşan, kafası bisiklet konusunda tam kırık Michael Haltmaier ve ilk izlenimde şimdiye kadar en sıcak kanlı izlenimi veren Fatih beyle tanıştım. Michael hangi parçayı sorsam onu opsiyon olarak makineye takabileceğimizi söylüyordu. Tam bir kastım kar şop gibiydi burası (Custom car shop). En sonunda SRAM XO full sistemli CRANKBROTHERS cobalt 3 jant seti (ki tasarımına hastayım) FOX F32 29er maşası olan Small kadro(en önemlisi) Fizik anteras sele karbon crankbrothers ekipmanlı makineyi ayağa kaldırdık. Tam bir sanat eseriydi.
Biraz daha muhabbet ve çay dan sonra beylikdüzüne doğru yola koyuldum. Gördüğüm her kaldırıma zıplayıp her merdivenden inerek evime ulaştım (yolda beni karşılayıp eşlik eden Recep Demirbaş'a saygılar) .
Şu ana kadar kullandığım en iyi mtb deneyimiydi benim için, düz yolda 35 40 gibi hızlara rahatça çıkabilen ve çukurları kesinlikle hissettirmeyen, yol bisikletine göre traktör tekeri gibi tekerlekleri olan bu makineye aşık oldum sanırım. uzattığım yollarla 90 km yi bulan ilk deneyimimden acayip derecede keyif aldım.
29er mtb kullandıktan sonra ilk izlenimim arıtk 26'' devrinin kapandığı yönünde. Çok hızlı ivmelenemeseniz de 26'' e göre çok hızlı giden bir alete sahip oluyorsunuz. çukurları direk ortalıyorsunuz ve en önemlisi çok teknik yerlerden inerken bile kalçanızı 10 metre geriye atmanız gerekmiyor. Hafif bir dokunuş yetiyor. Sram X0 2013 aktarıcılarda XX1 dakı sistemin aynısını okuduğumda 'hadi lan ordan' demiş birisi olarak, aktarıcı canavar gibi çalışıyor vites geçişlerinde tek hissettiğiniz zincirin artık başka bir viteste olduğu ve bacağınızdaki baskının değişmesi gerektiği. Crankbrothers Cobalt jant seti akıcılık olarak tam anlamıyla 'harika' arazi deneyimlerimi daha sonraki yazılarımda belirteceğim. 29er yol bisikletini standart bir sürüşte neredeyse aratmadı bana, Kadro acayip derecede güzel bir kadro, açıları çok iyi ayarlanmış, kırarım korkusuyla aluminyum kadro tercih ettim ama iyiki de etmişim, hem tasarımı çok güzel hem de kadro muadillerine göre çok hafif. Bisiklet üzerindeki dandik pedallar (ki adamlar pedalı bile standart olarak spd verdiler sağolsunlar), tubeless olmasına rağmen şambrelli kullanmama rağmen 10.3 kg geliyor ki bir 29 er makine. Kadro benim gibi tıfıl birine göre bile çok güzel dizayn edilmiş, bel, omuz, boyun ağrısı çekmiyorsunuz. oturduğunuz zaman direk konforunu hissettiriyor makine. Maşaya değinmiyorum bile. Ayrıca Michael sağolsun gidon bogazı konusunda direk opsiyon sunuyor, üzerindeki boğazla rahat etmezsen direk götürüp uzun ya da kısa bir boğaz alabiliyorsunuz. Hem ÇEKİM BİSİKLET i hem de efsane ROTWILD lerı kesinlikle tavsiye ederim, yolunuz kızıltoprağa düşerse, Opet benzin istasyonunun hemen arkasındalar. Bir de aklıma gelmişken orada bir elektrikli bisiklet duruyor kesinlikle deneyin.
'' bu ne lan elektrikli mi ?'' diye burun kıvırdığım makineye binip ilk pedalı attıktan sonra tüm lafı ağzıma sokmayı başarmış bir performansı var. Çılgın. Şimdilik bu kadar ilerleyen günlerde deneyimlerimi yazmaya devam edeceğim. Çekim bisikletteki Michael ve Fatih'e , Fatih Ertörün'e ve Recep Demirbaş'a ayrıca teşekkürler.
Keyifle okumanız dileğiyle. ilerleyen günlerde yeni fotograflarını ekleyeceğim.
http://img834.imageshack.us/img834/3673/94665310151629269169776.jpg
hep yazılarıma başlarken nereden başlayacağım bilemem, yine nasıl başlayacağımı bilmediğim bir yazıyla karşı karşıyasınız.
Beni tanıyanlar bilecektir; yaşıtlarıma göre çok kısa ve zayıf bi insanım (164 boy 48 kg) daha küçüğüme pek rastlamadım. Ama bu durumu seviyorum, sanıyorum yılların alışmışlığı da var.
Bu durumun bisiklet için avantajları dez avantajlarından çok benim için . Öncelikle kütle endeksim çok düşük. Çılgınlar gibi tırmana biliyorum, ama düz yolda pedala yüklensem de bazen bisiklet gitmek istemeye biliyor. Tam bir yol bisikleti manyağı olmama rağmen hiç bir zaman müthiş sprintlere kalkamadım mesela, ama bi Contador luğumun tutmuşluğu sıklıkla olmuştur. Zaten hepimiz kendi çapımızda bir Contador, bir Cavendish olmuyor muyuz bazen. Eskiden Armstrong oluyordum ama şimdilerde Armstrong olmaktan utandığım için bu ayar gayet ''okey'' seviyesinde.
Boyumun kısa olmasından mütevellit şimdiye kadar mtb deneyimlerim S ya da XS kadro 26'' mtb lerden yana oldu. Ve 26'' mtb ler bana hiç bir zaman istediğim performansı vermedi, hep böyle bi '' basıyorum basıyorum gitmiyor aga '' izlenimi oluşturuyordu bende. Bu yüzden her defasında mtb mi elden çıkarıp yol bisikletiyle her yola girme alışkanlığıma devam ettim. Bir süre sonra makinelerim '' yeter lan biz de bi yere kadar kaldırıyoruz'' diye isyan ediyorlardı bana, bu yüzden bu sene kafayı kırdım ve sabırla sezonun gelmesini bekledim.
En sonunda sezon gelmişti ama Türkiye'de bir çok bisikletçide 29er bisiklet yoktu, olanlarda da kadro M dan başlıyordu ve ben 164 boyunda bir tıfıldım. Geceler boyu internette kısa olmasına rağmen kendine büyük kadro kullanan 29er mtb cilerin yazılarını okudum bike fitting konusunda üstat olan Sheldon Brown un blogunu hatmettim. Kendime büyük kadro kullanmayı geçtim 29 er mtb yi bile çoğu insan önermiyordu. O arada Sheldon Brown ve Gary Fisher amcalarımız aklıma Top Tube nin Seat Tube den (üst borunun alt borudan *ölçü sistemi) daha önemli olduğunu ve farklı kadro firmalarının farklı top tube uzunluğu kullandıklarını aklıma soktular. Neyse çıktım ertesi gün doğru sirkeciye oradan da Kızıltoprak delta bisiklete, gecesinde tüm internet sitelerini gezmiş birşey bulamamış birisi olarak, gündüzünde de bi şey bulamadım. Kızıltoprak delta bisiklette Cannondale 29er M kadro lefty vardı ölçtüm her yerini, üzerinde oturduğumda hangi açılara sahip olacam işte kütle merkezim nerede olacak falan hesapladım Cos teoreminden falan ama yemedi. olmuyordu melet bi türlü.
Kafamda '' Metrobüs de şimdi konserve kutusudur ağzını yiyim, hücüm faul yapan teyzelerden de oturulmaz'' düşünceleriyle metrobüse gidiyordum. Neyse güç bela oturmayı başardım, hemen psikolojik baskı etmeni teyzeleri def etmek için bangır bangır müziğimi açtım. Moralimin düzelmesi için kendi kendime ''müziğim bangır bangır dinlediğim kanal radyo het bengır teyzeeyyaahh '' tarzında pişkin espriler yapıyordum. İlk duraktan sonra sadece müziğin yetmemesinden mütevellit feysbuk a atladım. Aman Allah'ım bir de ne göreyim, Fatih Ertörün (saygılar abicim) abi Rotwild lerle fotograf çektirmiş feysbuk alemlerine atmıştı. İstemsiz olarak '' Türkiyede Rotwild mi var lan ?'' demişim sesli olarak yanımdaki amca ''efendim yavrum'' deyince ayıktım. Hemen bi google serç yapıp fatih abinin numarasına ulaştım S kadro soruyordum, bir taraftan da istanbulda kim satıyor diye bakınmaya başladım.
Çekim bisiklet satıyordu. O an doğru dürüst açılmayan sitelerinden numaralarını buldum ve S kadro nun ellerinde olduğunu öğrendim. Beylikdüzü (cehennemin dibi)n deki evime geldiğim gibi bilgisayarı açtım resimlerine ve yorumlarına bakmaktan sabah olmadı. Sabah babamın bana söylediği bi kaç işi hallettikten sonra karşıya geçtim. Doğru ÇEKİM BİSİKLET'e.
Makineler tam bir sanat eseriydi benim için. açıları mükemmel, kadroları rijit ekipmanları überdi. Birkaç ticari konuşma ve işten sonra kendime bir adet ROTWİLD 29er R.C1 FS29 Pro modelinden edindim. Öncesinde aslen Avusturya asıllı ama değişik bir şiveyle türkçe konuşan, kafası bisiklet konusunda tam kırık Michael Haltmaier ve ilk izlenimde şimdiye kadar en sıcak kanlı izlenimi veren Fatih beyle tanıştım. Michael hangi parçayı sorsam onu opsiyon olarak makineye takabileceğimizi söylüyordu. Tam bir kastım kar şop gibiydi burası (Custom car shop). En sonunda SRAM XO full sistemli CRANKBROTHERS cobalt 3 jant seti (ki tasarımına hastayım) FOX F32 29er maşası olan Small kadro(en önemlisi) Fizik anteras sele karbon crankbrothers ekipmanlı makineyi ayağa kaldırdık. Tam bir sanat eseriydi.
Biraz daha muhabbet ve çay dan sonra beylikdüzüne doğru yola koyuldum. Gördüğüm her kaldırıma zıplayıp her merdivenden inerek evime ulaştım (yolda beni karşılayıp eşlik eden Recep Demirbaş'a saygılar) .
Şu ana kadar kullandığım en iyi mtb deneyimiydi benim için, düz yolda 35 40 gibi hızlara rahatça çıkabilen ve çukurları kesinlikle hissettirmeyen, yol bisikletine göre traktör tekeri gibi tekerlekleri olan bu makineye aşık oldum sanırım. uzattığım yollarla 90 km yi bulan ilk deneyimimden acayip derecede keyif aldım.
29er mtb kullandıktan sonra ilk izlenimim arıtk 26'' devrinin kapandığı yönünde. Çok hızlı ivmelenemeseniz de 26'' e göre çok hızlı giden bir alete sahip oluyorsunuz. çukurları direk ortalıyorsunuz ve en önemlisi çok teknik yerlerden inerken bile kalçanızı 10 metre geriye atmanız gerekmiyor. Hafif bir dokunuş yetiyor. Sram X0 2013 aktarıcılarda XX1 dakı sistemin aynısını okuduğumda 'hadi lan ordan' demiş birisi olarak, aktarıcı canavar gibi çalışıyor vites geçişlerinde tek hissettiğiniz zincirin artık başka bir viteste olduğu ve bacağınızdaki baskının değişmesi gerektiği. Crankbrothers Cobalt jant seti akıcılık olarak tam anlamıyla 'harika' arazi deneyimlerimi daha sonraki yazılarımda belirteceğim. 29er yol bisikletini standart bir sürüşte neredeyse aratmadı bana, Kadro acayip derecede güzel bir kadro, açıları çok iyi ayarlanmış, kırarım korkusuyla aluminyum kadro tercih ettim ama iyiki de etmişim, hem tasarımı çok güzel hem de kadro muadillerine göre çok hafif. Bisiklet üzerindeki dandik pedallar (ki adamlar pedalı bile standart olarak spd verdiler sağolsunlar), tubeless olmasına rağmen şambrelli kullanmama rağmen 10.3 kg geliyor ki bir 29 er makine. Kadro benim gibi tıfıl birine göre bile çok güzel dizayn edilmiş, bel, omuz, boyun ağrısı çekmiyorsunuz. oturduğunuz zaman direk konforunu hissettiriyor makine. Maşaya değinmiyorum bile. Ayrıca Michael sağolsun gidon bogazı konusunda direk opsiyon sunuyor, üzerindeki boğazla rahat etmezsen direk götürüp uzun ya da kısa bir boğaz alabiliyorsunuz. Hem ÇEKİM BİSİKLET i hem de efsane ROTWILD lerı kesinlikle tavsiye ederim, yolunuz kızıltoprağa düşerse, Opet benzin istasyonunun hemen arkasındalar. Bir de aklıma gelmişken orada bir elektrikli bisiklet duruyor kesinlikle deneyin.
'' bu ne lan elektrikli mi ?'' diye burun kıvırdığım makineye binip ilk pedalı attıktan sonra tüm lafı ağzıma sokmayı başarmış bir performansı var. Çılgın. Şimdilik bu kadar ilerleyen günlerde deneyimlerimi yazmaya devam edeceğim. Çekim bisikletteki Michael ve Fatih'e , Fatih Ertörün'e ve Recep Demirbaş'a ayrıca teşekkürler.
Keyifle okumanız dileğiyle. ilerleyen günlerde yeni fotograflarını ekleyeceğim.