maddelere baktım da, hepsi için "uygulandığında neler olur" şeklinde öngörüler türettim, yazmaya üşeniyorum şimdi.
bir örnek vereyim;
- Belediye otobüsü ve metrobüslere vergisiz ya da düşük vergili akaryakıt kullandırılmalı.
hemen ertesinde bir haber; "halk otobüsü şoförü ucuza aldığı mazotu piyasa fiyatının altında satarken yakalandı. şoförün evinde su deposuna doldurulmuş 500 litre mazot bulundu."
istanbul için çok çok çok uzun vadede gerçekleşebilir bu hayaller. istanbul artık çevresindeki şehirlerin suyunu çekmesine rağmen her sene kıtlığın eşiğine gelen, doğu ve batıya doğru hızla genişleyerek önüne çıkan her şeyi yutup yok eden, rant uğruna doğasını güzelliğini her şeyini kaybetmiş, güneyi zaten bitik durumda, kuzeyde ise nefes almamızı sağlayan ormanlarını da kaybetmek üzere olan, kaosun eşiğinde bir şehir.
bu projeleri geliştiren adamlar, milyonlarca yılda oluşmuş bir yarımadayı boydan boya yarıp yeni bir boğaz açmayı tasarlayan, o boğazın çevresine yeni bir metropol inşa etmeye hazırlanan, tek nefes kaynağımız kuzey ormanlarının ortasından otoban geçirip muhtemelen ileride yapılaşmaya açacak olan adamlar aynı zamanda.
bu tür projeler yeni nesillerin düzgün yetiştirilmesiyle ancak mümkün olabilir. "herşeyin başı eğitim" geyiğine girmek istemiyorum ama, yeni nesilleri her anlamda düzgün yetiştirecek eğitim sistemine de sahip değiliz.
- istanbul'un bisiklet kullanımı konusunda pilot olabilecek potansiyele sahip bağdat caddesine bisiklet yolu yapılır, iki gün sonra halk şikayet eder yol iptal olur. aynı halk caddenin sağ tarafına park eden 3.5 tonluk jiplerden rahatsız olmaz nedense.
- bisiklet yolunda bisiklet sürerken dayak yiyebilirsiniz, üzerinize bir araba, kamyon vs. çıkabilir, yolunuzun üzerinde piknik yapan mangal yakan insanlar olabilir, çukurlara düşebilirsiniz.
- bisiklet yolunun olmadığı yerlerde otomobiller sıkıştırır, tekerleğiniz mazgallara girer, üzerinize su sıçratılır, etraftakiler kafanızı pet şişeler atar.
- trafik polisi sizinle "lan koca adamsın ne işin var bisikletle şu hale bak ya" diye alay edebilir.
....
genelde karamsar bir insan değilimdir ama istanbul hakkında hayırlı şeyler düşünmenin artık imkansız olduğuna inanıyorum. burada her şey "ne kadar oy kazandırır, yakın çevreye ne kadar para getirir, ne şekilde bol kazançlı bir ihaleye dönüştürülür" odaklı değerlendiriliyor ve istanbul'da bisiklet kültürü bu anlamda kimsenin işine yaramaz. çünkü bisikleti bir kez alıp ömür boyu kullanabiliriz, üstelik alabileceğimiz en pahalı bisiklet, en ucuz otomobilden daha ucuzdur. yedek parçası ucuzdur, bakımı kolaydır, yakıt ve park masrafı yoktur, doğrudan ve dolaylı vergi anlamında devlete pek bir hayrı yoktur vesaire...
diyelim ki istanbul'da çok güzel çözüm odaklı şeyler bir şekilde yapıldı, bunu uygulayacak ve sürdürülebilirliğini sağlayacak olan kurumların tembelliğinden rahatlığından dolayı kısa bir süre sonra istanbul tüm bu yenilikleri yutar yok eder.
geçen sene istanbul'un bir çok yerinde iett otobüslerine özel şerit yapıldı hatırlarsanız. yeni sinyalizasyonlar, kameralar, tabelalar, asfalt üzerine şeritler boyalar vs vs... dünyanın parası ve emeği harcandı. sonuç ne? 1-2 ay işledi, artık tamamen geçerliliğini kaybetti. o kadar para ve emek çöpe. çünkü denetlenmedi, buraya parkeden araçlara ceza yazılmadı, bu konuda bir alışkanlık oluşturmak için çaba sarfedilmedi.
bizde her iş böyledir. herhangi bir gerekçeyle bir sorunu çözen bir uygulama yapılır, iki gün sonra gazı kaçar ve unutulur gider, herşey eskisinden de daha kötü hale gelir.
istanbul artık kendi tahammül sınırlarını nüfus olarak, şehir planlaması olarak çok fazlasıyla aşmış durumda. büyük mimar turgut cansever, "istanbul'un güzel bir şehir olması için %60'ının yıkılması lazım" demiş. şu anki nüfusunu, fiziksel yapısını hiç değişmeden koruması için tedbirler alınsa bile, bu altyapı üzerine güzel bir şeyler inşa etmek çok zor.
bunu sağlayacak bilince de sahip değiliz; dünyanın en pahalı yakıtını kullanan, en yüksek vergilerini veren, havası en kirli şehirlerinden birinde yaşayan, en kötü trafiğini çeken insanlar araba almak için birbirini eziyor, aldığı arabayı her sene yenilemek için bankaların kapısında yatıyor, çoluk çocuğunun rızkından kesip kredi ödüyor. sonuç ne? istanbul trafiği. yani kavga, vakit kaybı, hava kirliliği, stres, zarar ziyan...
artık yer gök araba olmuş, bir zamanların en sakin sokakları bile onlarca arabayla tıka basa dolu durumda. bunun üzerine bisiklet ve toplu taşıma odaklı bir ulaşım nasıl inşa edilebilir? edildi diyelim, arabasına tapan, kötü beslenen, sağlıksız, mutsuz, yorgun, haftanın sadece 5-6 saatini kendine ayırabilen insanları bisiklet kullanmaya nasıl ikna edeceğiz? bu çok zor görünüyor.