Scudo Sports

Taş devri diyeti, Karatay diyeti, Forks over knives vs...

Okan Örs

DALGACI DENİZ AYVALIK
Kayıt
5 Şubat 2011
Mesaj
557
Tepki
828
Şehir
Ayvalık
Bisiklet
Focus
Beslenme, sporcu beslenmesi, genel anlamda doğru beslenme, son zamanların en tartışılan konusu. Öncelikle 'diyet' sözcüğü hep yanlış anlaşılıyor. Zayıflamak için yenilmesi gerekenler olarak. Oysa ki anlamı sadece beslenme. Forumdaki bazı arkadaşların önerisiyle önce Ahmet Aydın'ın taş devri diyeti kitabını okudum. Milyonlarca yıllık insan evrimi süresince organlarımızın alışık olduğu beslenme zincirinin son yıllardaki 'endüstrileşme' adı altında nasıl bir ticarete dönüştüğü,doğal beslenmeyi temel alan bir diyet felsefesine dayanıyordu önerdikleri kabaca. Kolestrolün yararlı bir şey olduğu, kırmızı et, kuyruk yağı, yumurtanın bol bol tüketilebileceği, işlenmiş gıdalardan uzak durulması gerektiği gibi. Bunun yanında kesinlikle tüketilmesi önerilmeyen ya da sınırlandırılması gerekenler; Şeker ve un...

Oldukça mantıklı geldi,her şeyin doğalını tüket,tabi ki bulabilirsen. Ardından Canan Karatay'ın Karatay diyeti kitabı.Ahmet aydın'ın söylemleriyle örtüşen,bir çok noktayı Taş devri diyeti kitabından referans alan bir kitap. Kahvaltılarda bulabilirseniz bir kaç yumurta (doğal bulabilirsen, köy tereyağı vs vs. Ona da kanım ısınıverdi çarçabuk,mümkün olduğunca dikkat etmeye başladım. Veeeee bir belgesel çıktı karşıma. Forks over Knives.Bıçak yerine çatallar. İki amerikalı bilim adamı (sonra bir çinli de katılıyor onlara) uzun yıllar dünyanın farklı ülke ve ırklarındaki beslenme şekillerini istatiksel olarak inceliyorlar. Et ağırlıklı beslenen bölgeler,kalp hastalıklarının görülme oranları,uzun yıllara bölünmüş çalışmalar. Önerdikleri ise tamamen bitkisel kaynaklı bir diyet.Hayvan ve ürünlerinden kesinlikle uzak durulması gerektiği,hatta sütten bile! (osteoporozun, süt ürünleriyle oluştuğu bile öne sürülüyor.) Mümkün olduğunca vejeteryan bir diyet. Hadi bakalım, buyur burdan yak. Başka başlık altında baya gergin tartışmalar olabiliyor forumda.Bunun ayrı olarak tartışılması gerektiğini düşündüm. Belgeselin linkini bir sakıncası olup olmadığını öğrenip ona göre vereyim.Ya da biraz araştırmayla bulabilirsiniz.

Sonuç; kafam karıştı. En iyisi dedim ki 'ne yersen ye sakın aşırıya kaçma. Doğal beslenmeye gayret et. Sizlerinde fikirlerini merak ediyorum.Özellikle belgeseli de seyredip düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim.

Sağlıcakla kalın...
 
Scudo
İşin aslı düşük glisemik indeksli beslenmek. Vejeteryan beslenme de bunun bir parçası.
 
Belgeseli seyretmedim sadece kişisel tecrübelerime dayanarak yazacağım;
Yıllarca Tıbbi Mümessillik yaptım, olmayan hastalıkları ya da daha yumuşak yazayım herkeste görülebilen rahatsızlıkları nasıl ölümcül sonuçlar yaratabilecek hastalıklar olarak lanse edip ilaç sattığımızı iyi bilirim. 15 yıl önce kimsenin bilmediği reflü hastalığı şimdi istisnasız 10 kişiden 8'inde var ve ilaç kullanıyor. evet reflü diye bir hastalık verdır ama görülme sıklığı bundan kat be kat azdır ve tedavisi ilerlememiş vakalarda ilaç değildir. Kollesterol, yüksek tansiyon, fıtık, çeşitli ağrı tedavileri vb hastalıklar global ilaç şirketlerinin abarttığı, ilaç satmak için insanların korkularını tetikledikleri stretejilerdir.

Kilo kontrolü ve sağlıklı beslenme de aynı bu sistem gibi kişilerin korkularının üzerine oynandığı bir pazardır. Bu pazarda da aynı tekstilde olduğu gibi modalar vardır ve birinin söylediği bir süre moda olur sonra diğeri aksini söyler. Tüketim sistemi ancak böyle çalışabilir. Bu diyetler bazı insanda işe yarar bazısında yaramaz. Yaramayan için tam uygulamadın ya da egzersizleri yapmadın / bünyen böyle dersiniz olur biter.

Sağlıklı beslenmenin tek formülü var bence:

* Hiçbirşeyi abartma
* Doğal olmayandan kaçın
* Yediğin / yaktığın dengesine dikkat et.

Sonuçta tüm diyetler yukarıda yazdığımı söylüyor fazla kasmaya gerek yok.
 
Ben tam bir senedir Karatay diyetini (beslenme şeklini demek daha doğru olur) uyguluyorum. Bu diyetin püf noktası düşük glisemik indeksli gıdalar. Daha anlaşılır yazarsam şekerli/şekersiz gıdalar. Fakat şekerli gıda dendiğinde yanlış anlaşılıyor. Şeker ağzımızda tatlı bir tat bıraktığı için sanki tatlı tadı olmayanlar şekerli gıda değilmiş gibi. Bu yüzden glisemik indeksi yüksek ve az gibi terim kullanmak daha anlaşılır olur. Unlu gıdalar da şekerli gıda sınıfına giriyor. Bunun en başında ekmek geliyor. Ekmeğin hiçbir türünü önermiyor ki ben son 5 yıldır tam unlu ekmek yiyordum. Ancak onu bırakınca kan yağlarım normale döndü. Az bile değil hiç ekmek ve unlu gıda tükememek lazım. Tek istisna lahmacun. Lahmacun mayasız hamurdan yapılırmış bu yüzden yemekte sakınca yokmuş. Bol bol yiyorum.

Karatay diyeti ile birlikte spor da yapıyorum. Spor yapmadan hiçbir diyet tek başına yarar sağlamıyor. Spor yapıp, düşük glisemik endeksli beslenen herkes çok sağlıklı yaşayabilir.


Şeker hakkında aşağıdaki yazılar çok açıklayıcı ve neden yenmemesi gerektiği rahat anlaşılıyor.

(link)

(link)
 
  • Beğen
Tepkiler: Alprdnc10
Sevgili muratcolakoglu;
forumdaki 2 farklı konuda yazdıklarınızı dikkatle takip ediyorum. Evet bu beslenme şekli sizin için çok uygun ve yararlı olmuş olabilir. Fakat anlatım tarzınızda ciddi sıkıntılar olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden anlaşamıyoruz. Lahmacun heryerde mayasız hamurdan yapılmaz çoğu yerde mayalı pide hamuru hem pide hem de lahmacun için kullanılır. Ayrıca mayasız da olsa hamur undan yapılıyor bu da sizin "Az bile değil hiç ekmek ve unlu gıda tükememek lazım." yorumunuzla çelişiyor.
Beyin sadece şeker ile beslenir. Siz hayatımızdan şekerli (karbonhidratda dahil) diyorsunuz, bu besinleri çıkardığımızda tüm sistem ve beyin nasıl sağlıklı çalışabilecek?
Aldığımız düşük glisemik endeks aktif ve performanslı spor yapanlar için sıkıntı yaratmayacak mı? Pasif bir hayat yaşayan çok fazla beyin gücü harcamayan toplumdaki genel çoğunluk için önerdiğiniz sistem işe yarayabilir fakat herkese aynı elbiseyi nasıl uydurmayı düşünüyorsunuz.

Bunları size karşı çıkmak amaçlı değil karşılıklı tartışabilelim diye yazıyorum.
 
Lahmacun için söylenen bu şekilde.

Düşük glisemik indeksli karbonhidratlar var. Bunlara yavaş karbonhidrat da deniyor. Beyin için gerekli şekeri zaten vücut kendisi üretiyor. Beynin çalışması için dışardan şekere gerek yok. Ayrıca vücut ihtiyacı olan az miktardaki şekeri zaten düşük glisemik indeksli karbonhidratlardan sağlıyor. Verdiğim linkleri okumanız gerekir.

Şeker alındığında aniden kana karışıp kan şekerini arttırıyor ve bu insana çok büyük bir enerji veriyor. Ama bu şeker çok zararlı. İsteyen yemeye devam tabiki edebilir.
 
Verdiğiniz linkleri zaten okudum. Fakat siz çok inançlı bir şekilde okuyorsunuz sanırım. Sadece bu fikri savunanları değil tüm fikirleri okuduğumda sizin söylemleriniz ve verdiğiniz linklerdeki bilgiler havada kalıyor ayakları yere basmıyor gibi.
1700 lerde şeker tüketimi ve benzeri bilgileri yazmış ve o zaman yoktu şeker bu durumda ihtiyacımız da yok deniliyor. Peki 1700lerde ortalama yaşam süresi neydi. İnsanlar besinsizlikten (açlıktan değil eksik beslenmeden oluşan salgınlardan) ölmüyorlar mıydı?
Ben pasta, şeker ile beslenin demiyorum ama tüm besinleri kıvamında kullanmanın zararı yok diyorum. Ayrıca kişinin ihtiyaçları konusunu ya atladınız ya da bilinçli olarak görmezden geliyorsunuz. Lahmacun için kim bu şekilde söylüyor? Lahmacun yediğiniz yerde lahmacun ve pide hamurları ayrı mı gördünüz mü? Ben size yaşadığınız şehirde rastgele gireceğimiz 10 salondan en az 8'inde aynı hamuru kullandıklarını gösterebilirim. Bunu da geçtim un yeme diyordunuzi lahmacun hamuru neyden yapılıyor?

Son olarak bu tarz sansasyonel söylemlere ve akımlara lütfen itibar etmeyin.
 
Bu başlıkta amacım bakış açılarının ne kadar farklı olduğu ve bu konuda uzmanlaşmış kişilerin kendi aralarında da nasıl çeliştiklerinin görülmesi ve irdelenmesi.
Bu arada benim de ilaç sektöründe 12 yıl dirsek çürütmüşlüğüm var ve bu söylemler beni de hiç şaşırtmıyor:)
Sizlerden ricam vaktiniz olursa şu belgesele bir gözatıverin.
size bir link atıyorum,ilk bir saatinden sonra takılıyordu ama belki de düzeltmişlerdir.

"Hayatımızın önemli bir alanına hükmeden bir dogmayla daha karşı karşıyayız. Şimdiye dek ilgili akademisyenlerden duyduğumuz ve endüstrileşen, ekonomik mekanizmanın büyük çarklarından biri olan besin sektöründen olan markaların bize sunduğu ve kanıksattığı beslenme şeklimizden artık şüphe etmekten öte, onu değiştirmenin yollarını aramalıyız. Çünkü bize inandırılan; hayvansal gıdalardan gelen proteinin insan vücudu için kaçınılmaz gereklilik olduğu vargısının tamamiyle yanlış bir inanç olduğunu görüyoruz bu belgeselde.

Dünya genelinde sağlığa astronomik rakamlarda bütçe ayrılmasına rağmen yine de kanser, osteoporoz (kemik hastalıkları), şeker, hipertansiyon, prostat, diyabet, kalp gibi daha birçok kronik hastalık yüzünden her gün dünya üzerinden insanoğlu, ölenlerle hafifliyor. Ama beslenme şeklimiz yüzünden dünyada kalanlarla insanoğlu ağırlaşmaya devam ediyor ve bu artış, sorunların da büyümesiyle paralel hızda ilerliyor.

Peki tüm bu sorunların basit bir çözümü olabilir mi? Gayet kapsamlı fakat bir o kadar da doğrudan olduğu için çoğumuzun aklına yatmayıp ciddiye almadığı bir çözüm: Vegan beslenme! Araştırmacıların gittikçe artan bir kısmı, katkı maddeli, işlem görmüş ve hayvansal gıdaları tüketmeyi kesersek ya da epey azaltırsak, en kötü hastalıklarımızın ilerlemesini durdurabileceğimizi, hatta bazen tersine çevirebileceğimizi söylüyor. Tek yapmamız gereken tam besinli bitkisel beslenmeye geçmek.

Belgeselin önde gelen bilim insanları Caldwell Esselstyn ve T. Colin Campbell'in ve daha birçok bilim insanının radikal çalışmalarıyla ortaya koydukları ve hastalar tedavi edilirken gözlemlenen değişikliklerle somutlaşan, hayatımız ve beslenmemiz üzerine edindiğimiz bilgiler, yaşamımızda gerçekleşecek değişikliklerin habercisi niteliğinde."

(link)

Saygılar...
 
Bende birşeyler paylaşmak istiyorum.

Bir rahatsızlığımdan dolayı doktora gittim ve ilaç istedim. Verdiği ilacı 1 sene kadar kullandım ve tedavi sürecinde 98kg 'ye çıktım. Şaka gibiydi, 2 sene öncesine kadar 62kg olan ben, bir anda vahşileştim ve diyetisyen araştırmaya başladıma ama ilacın etkisindenhaberim yok. En sonunda doktorum söyledi, ilacın metobolizmayı yavaşlattığını. İlacı hemen bıraktım.

Diyetisyenler bir liste veriyor ve listeye uyuyorsun, nekadar saçma.... hayatımız listeyle kontrol edilemez.
Diyet kitaplarını araştırdım, herkes bir liste tarzında konuşuyor ama ben biran önce zayıflamak istiyorum.
En sonunda araştırmalarım doğru yolu öğretti, zor oldu ama gerçekten güzel oldu. Diyet yoktur, sağlıklı beslenme, düzenli spor ve sağlıklı bir gelecek vardır.

Buna istinaden yediklerime dikkat ederek, biraz protein ağırlıklı. Tuz, yağ ve şeker 'i minimum 'a çekerek 3 ayda 16 kg verdim, tabi hafta sonları sabah 5-6 gibi kalkıp eymir gölünde 12 'ye kadar pedalladım durdum. Şuan toplamda 20kg gitti ama inanılmaz iyiyim ve halen sağlıklı besleniyorum, artık kendi kilomdayım ve dahada kilo vermem.

Diyet yoktur, saçmalıktır bence. Yada şöyle olmalıdır, diyetsiyenler değil doktorlar diyetisyenlikte yapmalıdır. Çünkü önce seni sağlık kontrolünden geçirir, sonra vereceği ilaçlara görede bir yemek programı yapar, aslında bu yapılıyor diye biliyorum. Diyetisyenler sadece daha detaylı program yapıyorlar ve bazen abartıyorlar.

Kendi kişisel fikirlerimdir, hertürlü eleştiriye açığım. Saygılar
 
  • Beğen
Tepkiler: Abdullah ozturk
Ben de Karatay Diyeti'ni okudum ve sporla birlikte uygulayarak 6 ayda 82 kilodan 69 kiloya indim. O zamana kadar hiç diyet yapmışlığım yoktu. Bir dilim kepekli ekmek, bir kibrit kutusu kadar peynir, öğle yemeğinde bir elma tarzı diyetler bana uymazdı. Zaten önemli bir kilo problemim de hiç olmamıştı. Üniversitede 72 kiloydum, çalışmaya başlayınca bilgisayar mühendisi olmam ve masabaşı çalışmam nedeniyle kilom 80'i buldu, askere gittim, kısa dönem askerlikte 5 ayda 69'a indim, sonra 5-6 yılda tekrar 82'ye çıktım, Karatay Diyeti'ni okuyup uygulayınca tekrar 69'a indim.

Bu kitap diyetten ziyade bir yaşam tarzını ifade ettiği ve diğer diyetlerden farklı olduğu için bana uygulaması çok kolay geldi. Zaten menemen, omlet, karışık yumurta, et, süt, peynir, yoğurt sevdiğim şeylerdi ve bunlardan rahat rahat yiyerek hiç zorlanmadan kilo verdim. Tatlıya özel bir merakım yoktur, tatlı yemeden yapamayan insanlar var, eşimin de bazen tatlı krizi tutuyor örneğin, illa da tatlı diye tutturuyor, bende öyle bir olay yok. Dolayısıyla şekeri ve tatlıyı kesmem kolay oldu. Kızartmaları gerek kalorileri yüksek gerekse ısındığında sıvı yağlar zararlı hale geldiği için kestim veya çok azalttım. Salata zeytinyağlı vb. gıdalarda yağı kesmedim. Et olarak her türlü eti yesem de tavuk göğüs yiyerek daha hızlı kilo verdiğimi farkettim.

Yararı zararı konusuna gelince, bu konuda çok farklı söylemler var tabi, her diyetisyen başka konuşuyor, ancak ben kendimi çok iyi ve zinde hissediyorum. Bisiklet dışında evde kendi çapımda ağırlık da çalışıyorum. Eskiden 1 barfiks çekemezken şimdi 9 rahat çekiyorum, gençken 20 şınav çekerdim, bu diyete başlamadan önce 10 çekebiliyordum, şimdi 30 şınav çekebiliyorum. Mekik eskiden 20 çekerdim, şimdi 100 bulduğum oluyor. Ayrıca bu sadece 6 ayda kat ettiğim yol. Sporcu diyeti olarak da bu tarz diyeti çok faydalı buluyorum.

Kan değerlerimde bir terslik var mıdır, karaciğerim zorlanıyor mudur, kolesterolüm yükselmiş midir diye merak ederek geçenlerde kan tahlili yaptırdım. Tüm değerlerim tamamen normal, minimum ve maksimumun tam ortasında normal değerlerde, sadece kolesterol üst sınırdan çok az yukarıda çıktı. Doktor önemli olmadığını, yumurtayı biraz azaltırsam düzeleceğini söyledi. Kahvaltıda 3-4 yumurta yediğim oluyor, haftalık ortalamaya vursam bile günde ortalama 2 yumurta yiyorumdur. Et her gün bir miktar yerim. Peynir yoğurt süt her gün yerim. Ayrıca ağırlık çalıştığımda whey protein tozu alırım düşük miktarda. Buna rağmen karaciğer değerlerimin tamamen normal çıkmasına çok sevindim. Kolesterole ise pek takmıyorum zira hem zindelik veya sağlık olarak hissettiğim herhangi bir rahatsızlık yok, hem de Karatay Diyeti'nde kolesterolün zararlı değil faydalı olduğu, vücut için gerekli olduğu, yumurta yemenin zararsız olduğu vb. yazılı. Buna karşı çıkan da var, kan tahlillerindeki ideal değerlerin kolesterol ilacı satmak için geçmişe göre düşürüldüğünü belirten de var. Ben yine her ihtimale karşı yumurtayı biraz azalttım, ama Karatay kolesterolden korkulmaması gerektiğini, bir okurunun şimdi hatırlamıyorum ama Suriye vb. bir yerde birkaç yıl boyunca sadece menemenle beslendiğini anlattığını ve tahlil sonuçlarını gösterdiğini hiçbir sorun olmadığını yazmış kitapta.

Şeker ve karbonhidrata gelirsek. Basit şekerin kesinlikle gereksiz ve zararlı olduğuna inanıyorum ben de. Çaya bir kesme şeker atmaktan bir şey olmaz, zaten 10 kalori, ama şerbetli tatlılar veya yaş pasta vb. tatlılar çok yüksek oranda şeker bulundurup şeker dışında da faydalı sayılabilecek bir şey içermiyorlar. Karatay tatlı olarak tahin helvası öneriyor. İçeriğinde protein ve doğal yağlar bulunduğu için tatlı istediğim zaman 20-25 gram gibi çok az miktarda helvayı şekersiz çayla yediğimde beni kesiyor.

Karatay diyetinde bana ters gelen, ekmeği, makarnayı, pilavı her şekilde yasaklaması. Bunlara basit şeker muamelesi yapılmış ama kompleks karbonhidrat olarak da değerlendirenler var bu gıdaları. Tamam şeker yemeyelim tatlı yemeyelim ama makarnayı her sporcu yer, vücuda da lazımdır. Örneğin Dukan diyetinde ilk evrelerde karbonhidratlar tamamen yasaklı olsa da ideal kiloya indikten sonra ekmek, makarna, pilav türü karbonhidratlara izin veriliyor. Bence izin verilmesi de lazım. Ben 69 kiloya indikten sonra, hatta 70-72 aralarına indikten sonra kasmayı bıraktım açıkçası. Kahvaltıda ekmeğimi de yedim, yemekte makarnamı da yedim, ketçapımı da sıktım, ve spora devam ettiğim için kilo vermeye devam ettim. Baştaki kadar hızlı olmasa da yavaş yavaş 69'a kadar indim. Artık bazal metabolizma + aktiviteler sonucu harcadığımı yediklerimle karşılaştırmak suretiyle tatlıya ve kızartmalara girmeden istediğimden istediğim kadar yiyorum diyebilirim, kilomu da muhafaza ediyorum.

Bu arada ben iPhone için Kalorimetre programını kullanıyorum. Her gün her yediğimi içtiğimi programa giriyorum. Yaş, boy (1.78), kilo ve çalışma şartlarına bağlı olarak 2036 kalori bazal metabolizma gösteriyor bana. Bunun üzerine o gün çalıştığım ağırlığı ve sürdüğüm bisikleti ekliyorum. Yediğim herşeyi de yazarak yaktığımdan fazla yemeyecek şekilde kendimi frenliyorum. Alışınca bunu yapmak da hiç zor olmuyor. Belirttiğim gibi sadece tatlı ve kızartmaları kestiğimde, ki kesince ve alışınca vücut zaten aramıyor yani zorlanmıyorsunuz, bütün günü tok geçirmeme rağmen yaktığımdan daha azını aldığımı ve hala kilo verebildiğimi görüyorum. Bazen fazla da kilo vermeyeyim artık 69'da sabit kalayım diye doyduğum halde artı olarak bir şeyler yediğim bile oluyor.

Konu açılınca biraz da kendi tecrübelerimden ve diyeti uygulama şeklinden bahsetmiş oldum, ama tekrar esas soruya gelirsek, ben Karatay-Dukan-Atkins vb. protein ağırlıklı diyetlerin, en azından kendi bünyeme ve test sonuçlarıma bakarak, bir zararı olduğuna inanmıyorum. Yine de elbette her kişi kendi vücut yapısını, alışkanlıklarını, sağlık durumunu değerlendirerek bir diyetisyen veya doktor gözetiminde, periyodik olarak da tahlillerini yaptırarak uygulamalıdır diyetlerini.

Sebze ağırlıklı veya vejeteryan beslenmekte de bir terslik görmüyorum. Her ne kadar sebzeden alınamayan amoniasitler olduğu ve bu yüzden et de yenmesi gerektiğini okumuştum gibi hatırlasam da, baklagillerde de çok zengin protein içerikli gıdalar olduğu için illa et yemenin şart olduğuna inanmıyorum. Mercimek, nohut, fasulye vb. mümkün mertebe tüketmeye çalışıyorum. Et sindirimi zor olduğu ve daha uzun süre tokluk hissi verdiği için diyeti kolaylaştırıyor. Tavuk göğsü gibi bazı etlerde karbonhidrat ve yağ oranı çok düşük olduğu için de saf protein almak adına et yemek diyeti kolaylaştırabiliyor. Baklagillerde protein olsa da karbonhidrat oranı da yüksek zira. Ancak yine de kompleks karbonhidratlar olduğu için yediğini yaktığını hesaplayıp dikkat ettikten sonra hiç et yemeden de gayet güzel diyet yapılabilir.
 
İyi , güzel de sonuçta hepimiz ; beğenir veya beğenmezsiniz Türkiye toplumunun bir parçasıyız .

Kim çoban salatasına ekmek bandırmayı sevmez , göçmen böreğine hayır diyebilir , misafirliğe gittiğiniz bir evde kuru fasulye , pilav , turşu , helva ikram edildiğinde "Ben yemem arkadaş , bunlar karbonhidrat " diyebilir , yazın dondurmalı kazandibi yemez , cenazenin sene - i devrisinde ikram edilen fıstıklı helvaya olmaz der ? Bunları hayır dediğinizde zaten ister istemez , çevrenizden koparsınız .

Sonuçta Japon toplumunda yaşamıyoruz , soya sosu ile balık yapalım ; Amerikalılar gibi sabah kahvaltısını koyu kahve ve yulaf haşlaması yiyerek geçiştirelim . Kaç gün böyle yaşayacaksınız . Bir haşlama et yap , ertesi gün ızgara , üçüncü gün kıymalı yumurta ye . Ya Dördüncü gün ?

Akşamları 1 kadeh şarap , sabahları McMuffin ile koyu kahve denemeleriniz , hergün protein yüklemesi yapmak (O kadar zengin misiniz bilemem?) ; eninde sonunda üzeri bol margarinli , reçelli bir dilim ekmek ve verdiğiniz kiloları geri almakla sonuçlanacaktır . Bundan emin olun ve bu tip ithal diyetlerle fazla vakit kaybetmeyin.

Özet olarak alıştığımız kültürün beslenme alışkanlıkları üzerinde küçük oynamalar yaparak daha sağlıklı varyasyonlara ulaşmalı , bu şekilde kilo kontrolü yapmalıyız. Bunu da başaracak yine sizlersiniz . Ana çatıdan çok fazla ayrılmadan , bazı gıdaları azaltmak sizi mutlu edecektir. 2 dilim börek yerine 1 dilim yemek , yada o gün yediğiniz dondurmadan sonra ertesi gün yiyeceğiniz 1 porsiyon pilavı diyetten çıkarmak başarı sağlamınıza yetecektir
 
  • Beğen
Tepkiler: Abdülkadir Ergin
Ne amaçla beslendiğine bakar bence, formda kalmak istiyorsan yaktığın kalori kadar yemen en faydalı. düşük glisemik endeksli yiyecekler tüketebilirsin. belli oranda et ürünleri tüketebilirsin.

Hamur işi ve beyazlardan kaçınabilirisn..
 
Evet belirttiğiniz alışkanlıklar Türkiye toplumunun bir parçası, ancak Türkiye toplumu da zaten bu yüzden kilolu. Sağlıklı ve formda olmak isteyenler bu alışkanlıkların bir parçası olmamayı tercih edebilirler. Gıda endüstrisindeki değişimlerin sonucunda dünya ile birlikte Türkiye de obezite yolunda ilerliyor. Öyle ki artık devlet bile bu konuda hassasiyet göstermeye başladı. Diyet olarak değil yaşam tarzı olarak bakıldığı sürece geçici olmayıp sürdürülebileceğine inanıyorum ben. İnsanların bilgilenmesi, bilinçlenmesi ve alışkanlıklarından vazgeçmesi adına da bu tür kitapları çok faydalı buluyorum.
 
Alıntı:

"British Medical Journal’da yeni yayınlanan bir makalede “Şeker tütün kadar tehlikeli, zarar verici ve bağımlılık yapıcı olduğu için uyuşturucu sınıfına sokulmalıdır” diyor. "
 
O makalenin adresi yok ama şu var:

Hayatımızın her döneminde ayrı bir yeri olan Şekerin Vücudumuza bilmediğimiz bir sürü zararları vardır bakalım çocukluğumuzdan itibaren bizi ne gibi tehlikeler bekliyor.

Şekerin Zararları Nelerdir
British Medical Journal'da yeni yayınlanan bir makalede "Şeker tütün kadar tehlikeli, zarar verici ve bağımlılık yapıcı olduğu için uyuşturucu sınıfına sokulmalıdır" diyor. Gözünüzün önüne yeğeninize, çocuğunuza "hediye ettiğiniz" çikolatalar, gofretler mi geliyor? İnsanı sigaraya, uyuşturucuya en yakınları alıştırır... Çocukları da "şeker isimli zehire" anne-babaları alıştırıyor en önce.

Şekerin vücudunuza zararları
  • Fazla şeker tüketmek kan şekerini çok çabuk artırıyor ve pankreas aşırı insülin salgılıyor. Buna "metabolik sendrom" deniyor. İnsülin, şekeri regüle ettikten sonra fazlasını yağ olarak depoluyor. Kan şekerindeki ani düşüşse sürekli acıkma hissine ve yemeye yol açıyor.
  • Diş çürümesi başta olmak üzere, obezite, diyabet, kalp ve dolaşım hastalıkları, böbrek taşları, kanser, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu ve kemik erimesine neden oluyor.
  • Kan dolaşımıyla vücudun her tarafına taşınan şeker özellikle de göbek, kalçalar, göğüsler ve bacağın üst kısmında toplanıyor. Bu bölgeler de dolduğunda, yağ asitleri kalp ve böbrek gibi aktif organlara dağılıyor. Bu organlar gittikçe yavaşlıyor ve sonuçta dokuları bozularak yağa dönüşüyor.
  • Bağışıklık sistemi zayıflıyor. Vücut soğuk, sıcak veya mikroplara karşı koyamıyor.

Her yerde şeker var. Kek, pasta, baklava gibi tatlı yiyeceklerin içinde şeker olduğunu zaten biliyoruz. Tehlikeli olan gelişme, şekerin artık yerli yersiz neredeyse bütün hazır gıdaların içine koyulur hale gelişi... Bebek maması, mısır gevreği, sosis, mayonez, ketçap, pizza, hamburger ekmeği, kola, hazır meyve suyu gibi gıdalar şekerle tüketici gözünde daha çekici hale getiriliyor. Doğuştan tatlıya yatkınlığı olan insanoğlu da, farkında olmadan bu çekime kapılıyor ve satışlar artıyor. Gittikçe daha fazla satın alıyor, daha yiyoruz bu gıdaları.

Çocuklar ve bebekler için çok sakıncalı
Özellikle bebek mamasında bile şeker olması, çocukların beslenme zevkinin bir ömür boyu yanlış bir yolda gitmesine neden oluyor. Günümüzde artan aşırı şişmanlığını sorumlularından biri de bebekken tanışılan şeker olsa gerek. Bebek mamasında anne sütüne oranla yüzde 60 daha fazla şeker bulunuyor!

Şekerdeki genetik risk
Şekerle ilgili çok önemli başka bir tehlike daha var. Genetiğiyle oynanmış mısırdan "mısır şekeri" üretiliyor. "Nişasta bazlı sıvı şeker" de denilen bu "oynanmış" şeker, çikolata, gofret, gazlı içecek, baklava, mısır gevreği gibi endüstriyel gıdalarda en çok kullanılan şeker türü. Genetiğiyle oynanmış gıdalar ise, başlı başına sayfalarca yazı yazılabilecek bir konu. Doğal halinde değil, insan eliyle "oynanmış" genlere sahip yiyecekler yediğimizde, bizim vücudumuzda da genlerimizi ilgilendiren değişiklikler olabileceğinden korkuyor bilim adamları. Günümüzde yaygınlaşan besin alerjileri, kanser gibi rahatsızlıkların nedenlerinden biri olduğu düşünülüyor

Şekerin gizli isimleri
Yiyeceklerin "içindekiler" listesinde şekerin farklı isimlerle gizlenmiş olduğunu görebilirsiniz. Bu isimler ne mi? Sakaroz, esmer şeker, mısır şurubu, nişasta bazlı sıvı şeker, dekstroz, sorbitol, mannitol, xylitol, früktoz, meyve şurubu, glikoz, glikoz şurubu, bal, invert şeker, laktoz, maltoz, akçaağaç şurubu, melas, şeker şurubu, turbinado, amazake.

Şeker yememek için 66 neden
1. Şeker kanser hücrelerinin en çok sevdiği şeydir.
2. Şeker bağışıklık sisteminizi zayıflatabilir.
3. Şeker vücudunuzun mineral dengesini bozabilir.
4. Şeker çocuklarda hiperaktivite, endişe, dikkat bozukluğu ve huysuzluğa sebep olabilir.
5. Şeker çocuklarda uyuşukluğa sebep olabilir.
6. Şeker çocukların okul başarısını olumsuz etkileyebilir.
7. Şeker trigliserit seviyesinde belirgin bir artışa sebep olabilir.
8. Şeker bakteri enfeksiyonlarına karşı savunma sistemini zayıflatabilir.
9. Şeker böbreklere hasar verebilir.
10. Şeker krom eksikliğine yol açabilir.
11. Şeker bakır eksikliğine yol açabilir.
12. Şeker kalsiyum ve bakır emilimini engeller.
13. Şeker meme, yumurtalık, prostat ve rektum kanserine yol açabilir.
14. Şeker kadınlarda daha büyük risk oluşturmak üzere, kolon kanserine sebep olabilir.
15. Şeker safra kesesi kanseri için risk faktörü olabilir.
16. Şeker gözleri bozabilir.
17. Şeker serotonin seviyesini yükseltir; bu da kan damarlarını daraltabilir.
18. Şeker Hipoglisemiye sebep olabilir.
19. Şeker midenin asidik olmasına yol açabilir.
20. Şeker çocuklarda adrenalin seviyesini artırabilir.
21. Şeker koroner kalp hastalığı riskini artırabilir.
22. Şeker ciltte kuruma ve saç beyazlamasına yol açarak yaşlanma sürecini hızlandırabilir.
23. Şeker alkol bağımlılığına yol açabilir.
24. Şeker diş çürüklerini artırabilir.
25. Şeker kilo alımı ve aşırı şişmanlığa katkıda bulunabilir.
26. Yüksek miktarda şeker yemek Crohn's hastalığı ve ülseratif kolit riskini artırır.
27. Şeker kireçlenmeye sebep olabilir.
28. Şeker astıma sebep olabilir.
29. Şeker mantar enfeksiyonlarına sebep olabilir.
30. Şeker safra taşı oluşmasına yol açabilir.
31. Şeker böbrek taşı oluşmasına yol açabilir.
32. Şeker istemik kalp hastalığına yol açabilir.
33. Şeker apendisite yol açabilir.
34. Şeker Multipl Skleroz (MS) hastalığının belirtilerini şiddetlendirebilir.
35. Şeker dolaylı olarak hemoroide yol açabilir.
36. Şeker damarlarda varise yol açabilir.
37. Şeker osteoporoz oluşumuna katkıda bulunabilir.
38. Şeker salya asiditesine katkıda bulunabilir.
39. Şeker insülin sensitivitesinde düşüşe sebep olabilir.
40. Şeker glikoz toleransının düşmesine sebep olur.
41. Şeker büyüme hormonunu azaltabilir.
42. Şeker toplam kolesterolü artırabilir.
43. Şeker sistolik kan basıncını artırabilir.
44. Şeker gıda alerjilerine sebep olur.
45. Şeker diyabet oluşumuna katkıda bulunabilir.
46. Şeker hamilelikte kan zehirlenmesine yol açabilir.
47. Şeker çocuklarda egzama oluşuma katkıda bulunabilir.
48. Şeker kardiyovasküler hastalığa sebep olabilir.
49. Şeker DNA yapısını bozabilir.
50. Şeker katarakta sebep olabilir.
51. Şeker amfizeme sebep olabilir.
52. Şeker ateroskleroza sebep olabilir.
53. Şeker serbest radikal oluşumuna sebep olabilir.
54. Şeker enzimlerin işlevselliğini düşürür.
55. Şeker karaciğer hücrelerinin bölünmesine sebep olabilir; bu da karaciğerin boyutlarını büyütür.
56. Şeker karaciğerde yağ miktarını artırabilir.
57. Şeker karaciğerde patolojik değişimlere yol açabilir.
58. Şeker pankreasa zarar verebilir.
59. Şeker kabızlığa sebep olabilir.
60. Şeker miyopluğa sebep olabilir.
61. Şeker hipertansiyona sebep olabilir.
62. Şeker migren de dahil olmak üzere baş ağrılarına sebep olabilir.
63. Şeker beyin dalgalarını artırabilir; bu da beynin düşünme kabiliyetini zayıflatır.
64. Şeker depresyona sebep olabilir.
65. Şeker hormonal dengesizliğe sebep olabilir.
66. Şeker Alzheimer's hastalığı riskini artırabilir.

Şeker tüketimine dikkat etmiyoruz
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, "En önemli beslenme yanlışlarından ilk üçü şeker, tuz ve beyaz unlu besinlerin aşırı tüketilmesidir." diyor. Özellikle son yıllarda tam bir “şeker çılgınlığı” yaşıyoruz. İşin kötüsü, yaptığımız yanlışın da farkında değiliz. Kahvaltı gevreğinden salata soslarına, et sularından çorbalara aklınıza gelebilecek her besinde açık veya gizlenmiş şeker var! Ayrıca şekerli içerikler de (meyve konsantreleri, gazozlar, kolalı içecekler, enerji içecekleri) birer şeker bombası gibi çalışıyor. 300 ml’lik bir kutu şekerli meşrubatta yaklaşık 9-10 tatlı kaşığı şeker var. Ve çoğumuz farkına varmadan bu içeceklerin bazen günde 3-4 bardağını midemize indiriveriyoruz! Fazla miktarda şeker içeren besinlerin pankreasımızı yorduğu, insülin üretmeye zorladığı, hatta bu nedenle diyabete neden olabilecekleri doğru. Özellikle meşrubatlardaki basit şekerler, kan, şeker ve insülin düzeylerinde hızlı ve büyük artışlara, iniş çıkışlara yol açıyor. Ayrıca fazla miktarda şekerli yiyecek ve içecek tüketimi daha çok kilo alma, daha yüksek trigliserid düzeyi ve daha fazla kalp riski anlamına geliyor. Sorun bununla bitse iyi! Yeni bir çalışma, aşırı şeker tüketiminin kan basıncını da artırabileceğini gösteriyor.

FRUKTOZ ŞURUBUNA DİKKAT!
Amerika’da yapılan bu çalışmada fazla miktarda şeker tüketmenin hipertansiyona yol açabileceğini düşündüren bulgular var. Denver Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde yapılan çalışmanın ilk sonuçlarına göre yiyecek içeceklerle kazanılan şeker miktarı (özellikle fruktoz şurubunun oranı) arttıkça hipertansiyona yakalanma ihtimali artıyor. Araştırmaya göre günlük fruktoz şurubu tüketimi 74 gramı geçtiğinde kan basıncının 140/90 mmHg’nın üzerine çıkma ihtimali yüzde 30 yükseliyor. Fazla miktarda fruktoz şurubu kazanımının hipertansiyonu hangi mekanizma ile tetiklediği bilinmiyor, bazı olasılıklar üzerinde duruluyor. Araştırmayı yürüten Dr. Diana Jalal’a göre ihtimallerden biri fazla fruktozun damarların duvarında nitrik oksit üretimini azaltması olabilir.

NİTRİK OKSİT AZALINCA
Nitrik oksit, damar sağlığını koruyan çok önemli bir molekül. Damar duvarının iç yüzeyini döşeyen doku tarafından üretiliyor. Damar düz kaslarını gevşetip kan basıncının yükselmesini engelliyor. Nitrik oksit yapımı azalınca, damar düz kasları yeterince gevşeyemiyor, kan basıncının yükselme olasılığı artıyor. Siyah çikolatanın (bitter çikolata) damar duvarında nitrik oksit üretimini artırarak kan basıncını düşürmeye yardımcı olabildiğini hatırlatalım. Kakao taneleri de aynı faydayı sağlıyor. Araştırmacılara göre fazla miktarda fruktoz şurubu kazanımı ürik asit yapımını artırdığı için de uzun dönemde kan basıncını ayarlayan sistemleri bozuyor olabilir. Diğer taraftan fazla miktarda fruktoz kazanımı, aynı zamanda kilo kazanımı anlamına gelir ki bu durumda da kan basıncının yükselmesi beklenen bir sonuçtur.

NE YAPMALI?
Bu araştırmanın yeni ve daha büyük çalışmalarla desteklenmesi ve daha sağlam bulguların elde edilmesi gerekiyor. ıncelenen olgu sayısı ve araştırma süresi yeterli gibi görünmüyor. Ama yine de bu araştırmadan çıkarılması gereken bir ders var. O da şu: Fruktoz şurubu tüketimi arttıkça, başta fazla kiloluluk ve obezite olmak üzere bazı sağlık sorunlarının artması beklenen bir sonuçtur. Amerikalı bazı uzmanlar ülkelerinde yaşanan şişmanlık salgınının birinci sorumlusu olarak fruktoz şurubu kullanımındaki artışı gösteriyor. Sonuç olarak bilhassa çocuk ve gençleri fruktoz şurubu ihtiva eden meşrubatları ve tatlı yiyecek, içecekleri ölçülü tüketmeleri konusunda uyarmakta fayda var. Ayrıca sağlığını düşünen herkesin şekerli ve tatlı yiyecek, içecekleri azaltması gerekiyor.

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu/Hürriyet

Kaynak: (link)
 
Makaleyi buldum..
Makalede "fazla" şekerin zararlı olduğu yazıyor..

Bir de, bu makaleden ziyade bir görüş yazısı..
Hiçbir kaynakça belirtilmemiş..

(link)
Şurada en sonda görebilirsiniz "yazının" tamamını "No Sweet Surrender" başlığı altında..
 
Karatay Diyeti'nde anlatılanlar bir yerde şeker hastalarının uymak zorunda olduğu kurallar gibi. Böyle bir hastalığınız olmadan bu kurallara uyduğunuzda hem sağlıklı ve formda oluyorsunuz, hem de gelecekte şeker hastalığına yakalanma riskiniz düşüyor veya kayboluyor.

Şeker de biraz alkol gibi. Her gün alkol alan birinin her gün alkol isteyeceği gibi, her gün tatlı yiyen biri de her gün tatlı isteyebiliyor. Alkolü bırakmak veya azaltmak ilk etapta nasıl zorsa, şeker ve tatlı da biraz öyle. Kitapta sürekli bir insülin direncinden bahsediliyor. Fazla ve düzenli şeker aldığınızda vücut da sürekli yüksek miktarda insülin salgılar hale geliyor, hücreler de zamanla buna karşı direnç geliştiriyor ve kan şekerini dengelemek için gitgide daha da fazla insülin salgılanması gerekiyor. Şeker alımını kestiğinizde ilk zamanlarda eksikliğini çok hissetseniz, canınız hep tatlı istese veya sürekli karnınız acıksa da, günler geçtikçe hücrelerdeki insülin direnci kırılıyor ve vücudun salgıladığı insülinin azalmasıyla birlikte tatlı isteğiniz ve açlık hissiniz de azalmaya başlıyor.

Kişiden kişiye değişen etkenler de olmalı tabi. Tatlıyı herkes sever ama kimisi için vazgeçilmezdir, kimisi için daha arka planda gelir. Şeker hastalığına genetik yatkınlığı olan kişilerin tatlı ve şeker alımını azaltmaları veya kesmeleri daha zor olmalı. Yine de durum ortada, şekeri çok alanların vücudu çok yağlanıyor, ilerleyen yaşlarda şeker hastası olma ihtimalleri artıyor. Yanlış hatırlamıyorsam kitapta Karatay Diyeti'ni uygulayan şeker hastalarının, kullandıkları ilaçların dozlarını belirgin şekilde düşürebilecekleri ve hatta bırakabilecekleri kadar gelişme kaydedebildikleri yazıyordu.
 
Karatay diyeti insanlara uymayabilir ama sağlıksız olduğu yönündeki söylemlere katılmıyorum, neticede şeker hastalarının beslenmesine yakın bir beslenme şekli. Eğer sağlıksız olsaydı şeker hastaları o şekilde beslenmezdi diye düşünüyorum. Kadının söylediği tek şey kan şekerini ani yükseltecek gıdalardan uzak durulması gerektiği. Kişiye uyar ya da uymaz orası ayrı mesele ama sağlıksız demek için somut şeyler ortaya koymak lazım.
 
Geri