Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Venezüella'da yaşanan olaylar

Anonim

Silinmiş hesap
Kayıt
27 Nisan 2005
Mesaj
0
Tepki
0
Herkes duymuştur sanırım, Venezüella uzun süredir krizde. İnsanlar açlıkla, yoksullukla mücadele ediyor.
Komşu ülkelere kaçmaya çalışıyorlar sürekli.
Şimdi de Maduro'nun rakibi ülkede Maduro'yu tanımadığını ilan etti. Başta Amerika olmak üzere pek çok ülkeyi ve halkın bir kısmını arkasına aldı. Maduro da Amerika büyükelçiliğini boşalttırmaya çalışıyor, 3 gün süre verdi. Büyükelçilil boşaltılamaz diyor Amerika da, gireriz diyor. Cüneyt Özdemir güzel anlatmış detaylı dinlemek isteyenler aşşağıdan bakabilir.
İnstagram da Maduronun mavi tikini kaldırmış :D Ne olacaksa mavi tikle... neyse
186394 dosyayı görüntüle

Bu listede Venezüellada hangi ülkenin kimi desteklediğinin listesi.
186395 dosyayı görüntüle

Cüneyt Özdemir den anlatım


 
Scudo
Öncelikle İnstagram da Maduronun mavi tikini kaldırmış
Puhahaha:D

Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık.ne maduro dan ne abd den hayır gelir. yazık olan yine garibim venezuellalılara olacak.

@Umtdgny valla mücadeleyi kaybederse halk da abd de, oturturlar kazığa:booo:
 
  • Hahaha
Tepkiler: JusTiMe
biz de onlara benzemesek.bu ülke bir labaratuar olarak incelenmeli,dersler alınmalı.onların da atatürk gibi simon bolivar'ı var.ancak onlar da bizim atatürk' den uzaklaştığımız gibi bir duruma düşmüşlerdir.şimdi yeniden,bu sefer ekonomik savaş vermedeler.tek kişi ile yönetilen ülkeler eninde sonunda çökmeye mahkumdur.
emperyalizm karşısında,ancak güçlü meclisi olan bir ülke ayakta kalabilir.1 mart ta abd ülkemizin güneydoğusunu alamadı,meclis karşı çıktı.bunun için ordumuz tasfiye edildi.maduro'nun işi zor.inşallah madara olmaz.selamlar,saygılar..
 
Bu diktatörü Amerika'nın devirdiğini sananlar şunları bi izlesin bakalım


Hadi bunu Amerika çektirmiştir belki. Bu da Venezüela'ya giden Türk bir youtuber'ın çektikleri


Adamlar açlıktan leş yiyecek hale gelmiş daha hala Amerika mamerika dıj güjler deyin siz.
 
Amerika'nın demokrasi götürdüğü yerlerin iki ortak özelliği var. Birincisi demokrasi götürülecek yerde yeraltı zenginlikleri (petrol) olmalı. Yeraltı zenginlikleri olmayan yere Amerika gitmez, salak mı adam milletin kara kaşı, kara gözü için kendi askerinin canını tehlikeye atsın, milyonlarca belki milyarlarca doları harcasın. İkincisi ise demokrasi götürüldükten sonra orada istikrar olmamalı. İstikrar olursa o bölgenin halkı kendi petrolüne sahip çıkar, Amerikan şirketleri de nemalanamaz. Nema yoksa Amerika yok. Benim normal, sıradan insan gözüyle gördüğüm, kendi aklımca yorumum bu.
 
Venezuela'dan Türkiye'ye mi geçiyoruz, Türkiye'den Venezuela ya mı?
 
Maduro, her daim mağdur o.:ckskc:
 
@hamlet2006

Başkanlık Sistemi, Hukuk, Medya, Tüm Hazineye Erişim vs vs. ve halen mağdur :bsmagryr:
 
Bu eleman kendi halkı leş denilebilecek etleri yeme durumuna gelmişken, Nusret'e gidip eğlenmemiş miydi? Akbaba ABD demokrasi(!) götürür tabi...
 
ABD Emperyalizmi ve Latin Amerika

Irak ve Afganistan işgalleri, Ortadoğudaki gelişmeler, dünya gündeminde Latin Amerikayı arka plana atmış görünüyor. ABDnin bu kıtaya yönelik politikalarının, özünde Iraktaki işgal, işkence ve katliam politikasından farklı değil.
(link)
İstanbul - Evrensel kültür
21 Ağustos 2004, Cumartesi 00:00
John F. Kennedy JR, bundan 40 yıl önce suikastle öldürüldüğünde siyah lider Malcolm X, "ektiğini biçtiğini" söylemişti. Anladığım kadarıyla şunu ima ediyordu: ABD hükümeti, bir yandan ülkede ve yurtdışında siyah Amerikalılara ve diğer halklara karşı sistematik şiddet uygular veya uygulatırken, diğer yandan da bunun etkilerinden muaf kalması mümkün değildi.
Martin Luther King'in suikastle öldürülmesinden sonra Malcolm X'in arkasından gelenlerin, yani "Siyah Panterler Partisi"nin sözcüsü H. Rap Brown bir basın toplantısında, "Şiddetin en az kirazlı turta kadar Amerikalı olduğunu" söylemişti. ABD tarihinin temelindeki gerçekler; yani yerlilere yönelik soykırım, Afrikalıların ve onların yeni nesillerinin köleleştirilmesi ve terörize edilmesi; Filipinlilere ve Karayiplilerin sömürgeleştirilmesinden tam iki yüzyıl önce gerçekleştirilmişti.
Bu nedenle Rap Brown'ın ima ettiği gibi ABD'nin emperyal vahşetini uygun tarihsel bağlamında incelemek gerekir. Son sözü söyleyen kelimeler değil, eylemlerdir.
Ektiğini Biçmek ve 11 Eylül
11 Eylül 1973'te Santiago sokaklarında tank sesleri duyulurken insanlar binler halinde stadyumlara istifleniyordu. Demokratik sosyalist ilkelerinden vazgeçmeyi kabul etmeyen Salvador Allende, başkanlık sarayında ölümünü beklemekteydi. ABD'nin emperyal himayesi ile dünya çapında neoliberal kapitalizme geçiş, böyle başladı.
11 Eylül 2001 sabahı Dünya Ticaret Merkezi yerle bir olduğunda, ilk düşüncem, "ekilenin biçildiği" ve bu kez kimsenin beklemediği bir intikam ve yıkımla yaşandığı olmuştu. O zaman Manhattan'da yaşayan birçoğumuz için, olup biteni anlatmak sadece, birçoğu emperyalist korkunun alegorisinden başka birşey olmayan Hollywood felaket filmlerine gönderme yaparak mümkün olmuştu. Böylesi maddi yıkımlardan uzak olan ABD'lilerin çoğunun, 11 Eylül olaylarını Hollywood felaket filmleri ve "reality şov"ların bir kombinasyonuyla aynı önemde algıladığı düşünülebilir.
İşgalcilere Gün Doğdu!
Siyah Amerikalı bir kadının saldırılar nedeniyle Filistinlileri suçladığını duyduğumda "Artık kimin yaptığının bir önemi yok" diye düşündüm, "Bush yönetimi köpekleri Irak'ın üzerine salarken, Şaron da bu olayları Büyük Ortadoğu Planı'nı gerçekleştirmek için kullanacak. Filistinlilerin hepsini Batı Şeria'dan atmaya çalışabilir. Kolombiya'da Devlet Başkanı Alvaro Uribe, 'terörizmle savaşta' sıkı bir müttefik olduğuna inandıracak ve 'uyuşturucuyla savaş' ile ilgili sahte vurguyu 'terörle savaşa' çevirecek."
Keşke yanılsaydım. Ama Rumsfeld ile Şaron'un politik bağlarının sıkı olduğu muhafazakârlar (Feith ve Wolfowitz) gibi Şaron da çılgın amaçlarını sonuna kadar uygulamakta zorluklarla karşılaştı. Uribe, ona kıyasla daha başarılıydı.
11 Eylül olaylarından bu yana Venezüella hariç Latin Amerika ABD medyasının radarlarından ve politik tartışmalarından uzaklaştı. Kimsenin gözü üzerinde değilken Uribe muhalefetle dilediğince "başa çıktı" ve gerekçeli ya da gerekçesiz bunları "terörizmle" ilişkilendirdi.
Özellikle Occidental Petroleum'un bir parçası olan petrol boru hatlarını koruyacak askerleri eğitmek üzere, ABD askerlerinin konuşlandığı Arauca'da kitlesel gözaltılar normalleşti. Arauca'da ABD askerlerinin varlığı ve "dost" Kolombiya'daki paramiliter aktiviteler arttı. Ordu tarafından yönetilen "rehabilitasyon ve konsolidasyon bölgeleri" geçen Nisan'da anayasaya aykırı ilan edilmelerine rağmen daha önce olduğu gibi uygulanmaya devam etti.
Boru hattının öteki tarafında ise, Covenas, bir paramiliter cenneti haline getirildi. Burada ABD Özel Kuvvetlerine ihtiyaç yok: Bölge "teröristlerden" ve "isyancılardan" temizlenmeye devam ediliyor. "Demokrasiyi" korumak adına. Belki de bu, Guajira bölgesinde yerli çocukların canlı canlı yakıldığı son vahşeti açıklıyor.
Kolombiya'da, kadın ve çocuklar gibi etnik ve ırksal azınlıklar vahşetten "adaletsiz bir pay" alıyor. Ama bir "etnik temizlik" politikası yürütüldüğü söylenemez. "Temizlik" daha çok politik ve ekonomiktir ve
  • ülkenin kanalların, barajların, karayollarının ve doğal kaynakların elden çıkarılmasının önünde engel olarak duran kesimlerden temizlenmesini,
  • düşüncenin ve eylemin suç sayılarak, hükümetin ve onun paramiliterinin otoriter disiplinlerinin dayatılmasını,
amaçlamaktadır.
Kolombiya'nın Kontraları
Ordunun polis gücü işlevi gördüğü böyle bir ülkede sendikacılara, yerlilere, siyah harekete, insan hakları savunucularına, öğrencilere, öğretmenlere, köylü topluluklarına yönelik saldırılar hiç bu kadar fazla olmamıştı. Tabii ki, antiterör yasaları her şeyi daha da kötüleştirecek. Uribe, ABD desteğiyle, 2006'da ikinci bir dönemin peşinde. Kolombiya Birleşik Savunma Güçleri (AUC) adlı paramiliter örgütle "barış süreci" artık bozulmuş görünüyor. Ama bazı haber siteleri, Colin Powell AUC'yi terörist örgüt ilan etmesine karşın, AUC'un eski lideri savaş suçlusu Carlos Castano'nun İsrail'de olduğunu ve ABD tarafından destek gördüğünü yazdı.
Castano'nun İsrail'e sürgüne gitmesi aslında kökenine geri dönmesi demek: Kolombiya ordusunda kısa bir süre kalan Castano, Şaron'un Lübnan'daki en kanlı vahşetinin ardından İsrail'de eğitim almıştı.
Carlos Castano'nun "ortadan kaybolması", AUC'nin, aslında hiçbir zaman savaşmadığı devletle "müzakere" gücünü artıracaktır. Eski paramiliter fraksiyonlar arasında rekabet devam ediyor.
Toplam mevcudu 25 bini bulan FARC ve ELN gerillaları ise, kentlerdeki halktan her zamankinden daha fazla soyutlanmış durumda. Ancak devletin saldırılarına karşı ricat taktiği uygulayarak, kayıplarını en aza indirmeyi başardılar.
Alexander Cockburn'un Venezüella bağlamında belirttiği gibi, aynı kişilerin aynı planla sahneye çıktığı görülüyor: Bu, Reagan döneminin tekrarı sanki. ABD Dışişleri'nde görev yapan Roger Noriega ve Otto Reich, Castro karşıtı Kübalılara yakın ve Reagan döneminden tanınan iflah olmaz komplocular.
Allende'den Chavez'e
Eğer demokratik yollardan seçilmiş, halkın isteklerine bir şekilde cevap veren bir hükümet Batı yarıkürede yönetime geldiyse (1973'te Şili'de Ailende, 1984'te Nikaragua'da Sandinistalar, 1998'de Venezüella'da Chavez, 2004'te Haiti'de Aristide), "kötü örnek" oluşturmaması için "her yol kullanılarak" alaşağı edilmelidir! Eğer bir ülke, ABD'nin "arka bahçesinde" ırkçılığın, yoksulluğun, sömürgeci eşitsizliğin mirasını, ulusal bağımsızlığı ölçüt alarak yok etmeye girişiyorsa, bölge halkları demokrasi konusunda yanlış fikirler edinebilir! Ma-zallah, demokrasiyi, ABD ve Avrupa sermayesinin denetimi yerine, günlük yaşamlarını etkileyen kararların alınmasına halkın katılımı olarak anlayabilirler!
ABD'li planlamacılara göre böyle bir şeye asla izin verilmemelidir. Çünkü Latin Amerika ülkeleri (Meksika, Venezüella, Kolombiya ve Ekvador) ABD'ye Ortadoğu ülkelerinin hepsinin toplamından daha fazla petrol sağlamaktadır.
Sadece bu olgu bile, ABD'nin Küba'ya uyguladığı ambargonun neden bu kadar uzun sürdüğünü açıklıyor.
Demokrat başkan adayı John Kerry'nin kamuoyuna yaptığı açıklamalara bakılırsa, Karayiplere ve Kolombiya'ya karşı kontrgerilla vizyonu, George W. Bush bir kez daha seçilmese bile sürecektir.
Eski İspanya Başbakanı Jose Maria Aznar tarafından Uribe'ye hediye edilen 46 tankla donatılan sınıra komşu Venezüella'nın Devlet Başkanı Hugo Chavez Frias, böylece Güney Amerika'daki en sağcı, ABD desteğinden en çok faydalanan rejimle karşı karşıya bulunmaktadır. Eğer Ağustos ayında yapılacak referandumdan önce ya da sonra bir darbe düzenlenirse, Kolombiya'nın ABD'nin ısrarıyla Venezüella'ya asker göndermesine şaşırmamak gerekir.
Dahası AUC çeteleri, Venezüella'da Castro karşıtı Kübalıların çiftliklerini de ele geçirildi. Bu olay henüz açıklığa kavuşmuş değil ama çok büyük ihtimalle Venezüella-Kolombiya sağcıları ve Castro karşıtları arasındaki bağlantıya işaret ediyor.
ABD ticaret politikalarını genel olarak reddeden Brezilya Devlet Başkanı Lula ise, Alvaro Uribe'ye yüksek teknolojiye sahip sınır gözetim aletleri sattı. Chavez'in aksine Lula, 15 Temmuz 2003'te, Asuncion Deklarasyonu'na imza attı böylece emperyalist "terörle ve uyuşturucuyla savaş" gündemlerinde işbirliği yapmayı kabul etmiş oldu.
"Plan Kolombiya" ve onun halefi "And Bölgesel Girişimi" Washington'un güney komşularını nasıl hizaya getirmeyi planladığının açık göstergeleri.
İşkencelere Kimse Şaşırmadı
İşkencelere de değinerek bitirelim. Dünyanın geri kalanının aksine, Ebu Greyib Cezaevi'nden gelen haberler karşısında birçok Latin Amerikalı'nın şaşırmadığını düşünüyorum.
Latin Amerika ve Karayiplerde gelmiş geçmiş bütün ABD yanlısı yönetimler, işkencenin kurumsallaşmasına, yerleşmesine sebep oldular. Özellikle Soğuk Savaş zamanında "kaybetmeler" muhaliflerle başa çıkmanın en çok tercih edilen yöntemiydi. "Komünizmle" savaş için 1970'lerde askeri diktatörlük zamanında hazırlanan CIA işkence kılavuzları, Bolivya'da hâlâ hatırlardadır. Ebu Greyib olayının tek şaşırtıcı yanı, medyaya yansımasına izin verilmiş olmasıydı!
İsrail'in işgal altındaki topraklardaki politikaları etkili olsa da; Afganistan, Irak, Guantanamo'da kurulan işkence üsleri, Soğuk Savaş sırasında Latin Amerika'da vardı. Bolivya'nın başkenti La Paz'dan bakıldığında, ABD'nin dış politikası 11 Eylül'de değişmedi. Bunlar, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana uygulanan emperyal egemenliğin devamıdır. Bu egemenlik son bulmalı; "demokrasi" ve "diktatörlük" arasındaki anlamsal fark öne çıkarılmalıdır.
* Amerikalı muhalif tarihçi-yazar Forrest Hylton'un yazısı Özge Kuru tarafından çevrilmiştir.
 
@soner kalaycıoğlu


soner bey katılıyorum
emperyalizm iki ayaklıdır
birinci ayağı küresel sermaye
ülkemizi işgal etmiştir ing ve hsbc meşhur rotschild ailesinin bankalarıdır bu finans devi babasının hayrına bu ülkede banka açmaz
diğeri ulusal sermayedir bi başka ülkenin ulusal sermayesi günümüzde bu loocked silah firması ,genelde abd silah şirketleri ulusal sermayeyi temsil ederler
bunların dışında petrol sektörü vardır yani enerji bunlarada dikkat edilecek ayrıca ilaç sanayi ve besin sanayi bunlar babamızın hayrına çalışmaz
milli bir devlet olmak istiyor isek bu sektörlerin ve de sermaye hareketlerinin izini takip etmek gerekir bunlar ahtapotun kollarıdır milli devletlerin aleyhine çalışırlar,
milli bir meclis şarttır muhalefeti ve de iktidarı ile asla milli devletin aleyhine ne muhalefet çalışabilir nede iktidar gerek iktidar gerekse muhafelet benden aynen şamarı yemiştir ,gayri millidirler
dışardan soğan getirmek gayri milli bi harekettir burada üreticinizi asla cezalandıramazsınız devlet organize olamamaktadır aracıları aradan çıkartamamaktadır aracıları ortadan kaldıracak olan bizati devletin kendisi olacaktır üreticinden tüketiciye geçişi aynen devlet örgütleyecektir,
1 mart tezkeresi bize nasıl döndü ,önce iskenderunda yarbay siyah conileri yere yatırdı ve silahlarını aldı iskenderun limanında oldu bu olay basına yansımadı akabinde kerkükte askerlerimizin başına çuval geçirildi sonra ne oldu sınırda bizim albay peşmergeleri çevirdi sınırımız ihlal etmişlerdi yanlarında sivil biri vardı kimliğine baktılar abd ordusuna mensup albay çıktı bizim albay onun kafasına çuvalı geçirdi,sonra ne oldu dönemin genel kurmay başkanı bizim albayı emekli etti,
esas 15 temmuz bir pentagon cıa darbesidir ,kend,i adamlarını getirmek istediler ve pentagon başaramadı gerek askeri kanattan ve de emniyetten halktan direniş olmuştur ,akp 'ye oy vermedim hiç bir partiye oy vermedim ama seçilmiş bi hükümeti silah zoru ile devirmek gayri hukukidir
şimdi bu venezuelladaki olaya bakar isek chavez bence sosyalist olabilir ama duruşu milli bi duruştu asla petrolünü sömürtmedi
yanlız uzaktan pentagonun shavezi kanser ettiğine dayanan bilgiler mevcuttur olabilir pentagondan her şey beklenir ,
yerine gelen madura shavez yolunda oda dik durmaya çalışıyor fakat ülkeyi sömürmek isteyen bir adet petrol lobisi var malesef karışıklık yaratacaklar tabi,
 
ABD destekli darbe girişimine karşı, Türkiye, Rusya, Küba, Meksika, Bolivya, Venezuela'nın seçilmiş Devlet Başkanı Maduro'yu desteklediklerini açıkladı..
Paylaşılan listede Rusya yok hocam isterseniz güncelleyin
 
@Afyon35
insan var olduğundan beri demokrasi olmamış ki? hiç, asla, hiçbiryerde, insanlar eşit olmamış. seçimlerde, seçenek az. askerden sonra kalıp sabun almaya gittiğimde, alamadan çıkmıştım. bademlisinden, karpuzlusuna, nanelisinden sadesine belki 100 çeşit sabun varken, seçmemiz için önümüze çok az seçenek sunuluyor.
 
Ev arkadaşım Venezuelalı bir göçmen. Söylediği tek şey: “Abd’ye bahane bulmaya gerek yok. Sadece Maduro ve diktatörlüğü yüzünden bu haldeyiz.”
 
  • Beğen
Tepkiler: HikmetYılmaz
@Watts Per Kilo
hocam, diktatörleri oraya kim yerleştirmiş? demokrasi yok, dur ben şoraya bir demokrasi getireyim demek için bahanesi olsun. işi biten diktatörlerden biri, ki libya halkı onu şimdi güneşli günde mumla arıyordur, kaddafi. batı, işini gördüktükten sonra deliğe süpürür.
 
Geri