Sebahattin Gerceker
Daimi Üye
- Kayıt
- 4 Ekim 2012
- Mesaj
- 316
- Tepki
- 1.672
- Yaş
- 61
- Şehir
- İstanbul
- Bisiklet
- Specialized
Elbet kalabalık gezilerin, festivallerin tadı bambaşka... Ama küçük bir grup iyi anlaşan arkadaşın birlikte pedallamasının, üstelik şehir dışına kaçıp dağda bayırda, köy yollarında dolaşmasının tadı müthiş...
Erken saatlerde Marmaray ve Topçular feribotu ile karşıya atınca kendimizi, kimi zaman Altınova'dan dalıp İznik yönünde, kimi zaman Yalova'dan Kurtköy yoluna tırmanıp, günübirlik yollara vuruyoruz kendimizi .
Bu haftasonu da yaptık bunu.. Instagram'da paylaştıklarımı buraya da yazmak, göndermek istedim.
***
Yalova'nın köyleri ve elbet o muhteşem köy yolları, yemyeşil tepeleri bizim en keyifli soluklanma alanımız oldu bir süredir...
Her zamanki gibi Gebze treninde buluştuk, Eskihisar'da feribota attık kendimizi..
Su o muhteşem salatasının kapağını açarken, Kağan'ın sabahın köründe haşladığı yumurtaları soyuyor, tatlı bir müzik eşliğinde sayıları azalmış martıları izliyorduk...
Bizim doğum günü sohbetimizi duyan bir feribot yolcusunun, elinde bir bisiklet lambası ile gelip Su'yu kutlaması, büyüyen tebessümümüz, günün güzel geçeceğini müjdeliyordu zaten...
Güneyköy'dü ilk hedef, sonrasına bakacaktık. Bu kez 3 kişiydik.. gün boyunca yol ayrımlarında karar vermekte zorlanmadan, yolumuz yolda şekillendi kolayca...
Düzgün, bozuk yollar aştık, 41 derece sıcakta tırmandık, çiseleyen yağmurla pedalladık.. Ama hep yeşildi etrafımız ve hep şendi gönlümüz...
O inanılmaz temiz ve sakin köy meydanlarında genellikle devasa ağaçların ardına kurulmuş kahvelerde bol bol mola verdik.. bol bol muhabbet ettik ordan burdan.. muhabbetlere tanık olduk.. sohbetini bölen komşusuna sitem eden amcayı duymazdan gelip, 3 güzel çocukla isimlerini tahmin etmeye çalışarak gülüştük...
Yoldaki dut ve erik ağaçlarından göz hakkımızı aldık, Kafkas köyünden hinkal ve otlu gözlemeyi nefessiz yedik, Elmalık köyünde sahibi kayıp çorbacıda cila çektik...
Turistik düzenleme yapılmış köy meydanındaki bir eve otobüs dolusu yeşil takkeli/uzun pardesülü adamlar giterken, "içinde kutsal adamlar yaşadığı ve genelde zikir falan çekildiğinden" bahçedeki çiçeklere bakmak için kıyafetimizin uygun olmadığı söylendiğinde, gülerek gidip cami bahçesindeki şakayıkları fotoğrafladık..
En güzel çiçek fotoğraflarını, her zaman olduğu gibi, güleç yüzüyle Su çekti...
Kağan güzel şarkılarla renklendirdi rampaları, peleriniyle yollardaki köpekleri sakinleştirdi...
Açık kapalı çaylar, maden suları ve yollardaki kaynaklardan çok lezzetli sular içtik. Ve çiselemeye başlayan yağmur altında Höyük Tepede, mini ocağımızla yaptığımız kahve ile 40 yıllık hatır kattık tura... Kağan'ın çantasındaki biralar içilmeden kaldı.
Yeterince kıskandık zaten diyen dostları daha fazla kışkırtmamak için, haftasonları doğaya kaçmak için çok fazla şeye ihtiyacınız yok deyip, noktayı koyayım...



















Meraklısına notlar:
93 km. yol yapmışız, yaklaşık 1.330 metre tırmanış...
7 buçuk saate yakın sele üstünde kalmışız, ortalama hızımız 12.5 km/s olmuş..

sahi... bu da ben..


Erken saatlerde Marmaray ve Topçular feribotu ile karşıya atınca kendimizi, kimi zaman Altınova'dan dalıp İznik yönünde, kimi zaman Yalova'dan Kurtköy yoluna tırmanıp, günübirlik yollara vuruyoruz kendimizi .
Bu haftasonu da yaptık bunu.. Instagram'da paylaştıklarımı buraya da yazmak, göndermek istedim.
***
Yalova'nın köyleri ve elbet o muhteşem köy yolları, yemyeşil tepeleri bizim en keyifli soluklanma alanımız oldu bir süredir...
Her zamanki gibi Gebze treninde buluştuk, Eskihisar'da feribota attık kendimizi..
Su o muhteşem salatasının kapağını açarken, Kağan'ın sabahın köründe haşladığı yumurtaları soyuyor, tatlı bir müzik eşliğinde sayıları azalmış martıları izliyorduk...
Bizim doğum günü sohbetimizi duyan bir feribot yolcusunun, elinde bir bisiklet lambası ile gelip Su'yu kutlaması, büyüyen tebessümümüz, günün güzel geçeceğini müjdeliyordu zaten...
Güneyköy'dü ilk hedef, sonrasına bakacaktık. Bu kez 3 kişiydik.. gün boyunca yol ayrımlarında karar vermekte zorlanmadan, yolumuz yolda şekillendi kolayca...
Düzgün, bozuk yollar aştık, 41 derece sıcakta tırmandık, çiseleyen yağmurla pedalladık.. Ama hep yeşildi etrafımız ve hep şendi gönlümüz...
O inanılmaz temiz ve sakin köy meydanlarında genellikle devasa ağaçların ardına kurulmuş kahvelerde bol bol mola verdik.. bol bol muhabbet ettik ordan burdan.. muhabbetlere tanık olduk.. sohbetini bölen komşusuna sitem eden amcayı duymazdan gelip, 3 güzel çocukla isimlerini tahmin etmeye çalışarak gülüştük...
Yoldaki dut ve erik ağaçlarından göz hakkımızı aldık, Kafkas köyünden hinkal ve otlu gözlemeyi nefessiz yedik, Elmalık köyünde sahibi kayıp çorbacıda cila çektik...
Turistik düzenleme yapılmış köy meydanındaki bir eve otobüs dolusu yeşil takkeli/uzun pardesülü adamlar giterken, "içinde kutsal adamlar yaşadığı ve genelde zikir falan çekildiğinden" bahçedeki çiçeklere bakmak için kıyafetimizin uygun olmadığı söylendiğinde, gülerek gidip cami bahçesindeki şakayıkları fotoğrafladık..
En güzel çiçek fotoğraflarını, her zaman olduğu gibi, güleç yüzüyle Su çekti...
Kağan güzel şarkılarla renklendirdi rampaları, peleriniyle yollardaki köpekleri sakinleştirdi...
Açık kapalı çaylar, maden suları ve yollardaki kaynaklardan çok lezzetli sular içtik. Ve çiselemeye başlayan yağmur altında Höyük Tepede, mini ocağımızla yaptığımız kahve ile 40 yıllık hatır kattık tura... Kağan'ın çantasındaki biralar içilmeden kaldı.
Yeterince kıskandık zaten diyen dostları daha fazla kışkırtmamak için, haftasonları doğaya kaçmak için çok fazla şeye ihtiyacınız yok deyip, noktayı koyayım...



















Meraklısına notlar:
93 km. yol yapmışız, yaklaşık 1.330 metre tırmanış...
7 buçuk saate yakın sele üstünde kalmışız, ortalama hızımız 12.5 km/s olmuş..

sahi... bu da ben..

