Admin
Yönetim Kurulu
- Kayıt
- 5 Eylül 2004
- Mesaj
- 1.738
- Tepki
- 2.902
Aslında uzun zamandır uygun bisiklet seçimi üzerine yazmak istiyordum. Mesleğim gereği bu konuyu derinlemesine işleyen araştırmalar elime geçiyor. Ancak karşılaştığım kaynaklardaki grafikli ve çizimli prova sistemleri, bilgisayar yazılımları, ölçüm aletleri ve 'göz kararı' değerlendirmeler bayağı kafa karıştırıyor. Bu yüzden, derlediğim bilgilerin ve kazandığım tecrübelerin ışığında, çoğu insan için oldukça gizemli olan bu hadiseyi, size basitleştirerek aktarmaya karar verdim. Bisiklet-insan ahengi üzerine söylemiş sevdiğim bir laf var; "Bir organizmayla, ona uyumlu duruma getirilmiş bir mekanizma arasında, başka hiçbir yerde benzer başarıya ulaşmış bir ilişki yoktur." Sanıyorum bahsedilen görüşe hepimiz katılıyoruz. Öncelikle dikkatinizi insana değil de, üzerinde devinilen bisiklete yöneltmenizi istiyorum. Tarihsel gelişimine göz attığımızda, yüzyıllar önceki ademoğlunun fiziksel yapısıyla, günümüzün insanları arasında küçük farklar var. Oysa bisikletin formu sürekli değişime uğratılarak, sürücü ile ideal uyumu yakalayabilecek tasarımlar yaratılmaya çabalanmış.
1900'lerin başına gelindiğinde, bisikletin geçerli temel biçimini aldığını gözlüyoruz. Bu dönemden günümüze uzanan devrede, tasarımcılar, iki tekerlekli aletin temel konstrüksyonu üzerinde detay çalışmalar yapmışlar, kas gücünün bir dizi teknik adımla daha da verimlileştirilmesine uğraşmışlar. Tabii bu hummalı faaliyetler sırasında, bisiklet üzerinde yapılan geliştirmelerin tek başına bir şey ifade etmeyeceği, insan vücudunun ölçülerinin de, efektif sürüş için dikkate alınması gereken bir bileşen olduğu fark edilmiş.
Başlangıçta sadece cinsiyet farklılığı temel alınarak, kadınların erkeklerden daha dar omuzları, daha küçük göğüs kafesleri, daha kısa gövdeleri, daha geniş ve eğik leğen kemikleri, daha kısa kolları, daha küçük elleri ile ayakları olduğu varsayılarak, onlara özel bisikletler dizayn edilmiş. Ama bakmışlar ki iş bununla bitmiyor; aynı boyda ve hatta eşit kiloda olsalar da, kişilerin vücut uzantıları ve orantıları farklılık gösterebiliyor. 'Çiftteker Guruları' çareyi, kullanıcıya uygun bireysel bisiklet ölçüsünü ve ideal sürüş pozisyonunu bulabilmek için sihirli yöntemler ve formüller aramaya girişmekte bulmuşlar. Tam bu dava kotarıldı diye düşünülürken, bisikletlerin değişik amaçlar için kullanılmaya başlanması ve dağ bisikletlerinin piyasada patlamasıyla, "kullanım amacına göre sürüş pozisyonu" denen bir bileşen daha peydahlanmış. Başka bir deyişle; bir yol yarışçısının, triatletin, pist yarışçısının, BMX sürücüsünün, iniş (downhill) binicisinin veya bir dağ bisikletçisinin sürüş pozisyonlarının farklılık göstermesi gerekliliği belirmiş.
Doğal olarak tasarlanan her gelişme projesi, olayın sağlık yönü de hesaba katılarak gerçekleştirilmiş. Uygun bisiklet seçimi, sağlayacağı konfor dışında sakatlanmaları önlemeye yardımcı olacağı için çok önemli. Yanlış ölçüde veya kötü ayarlanmış bir bisikleti kullanmak, sürücü sağlığı için küçümsenmeyecek riskler (erkeklerde iktidarsızlık gibi) taşıyor. Olayı uzattığımın farkındayım. Ama konunun giriftliğini ve içinden çıkılmasının zorluğunu kavrayabilmeniz için belli başlı bilgileri vermek istedim. Günümüzde farklı bisikletçi ekolleri, uygun bisikleti ve ideal sürüş pozisyonunu yakalayabilmek için değişik formüller ve yöntemler öneriyorlar. Aralarından mantıklı bulduklarım ile şirketimde edindiğim tecrübeleri harmanlayarak, sizlere önerilerde bulunmaya gayret edeceğim.
Uygun bisikleti ve ideal sürüş pozisyonunu keşfetmek biraz zahmetli ve zaman alıcı bir süreçtir. Çünkü sürücünün anatomisi, form seviyesi ve esnekliği, sürüş tekniği ve stili, bisiklet üzerindeki en iyi pozisyonu bulmayı etkiler. Vücudumuzun bisiklet üzerindeki pozisyonu, sürüşümüze direkt tesir eder. Gücün pedallara verimli şekilde iletilmesi ve bisiklet üzerindeki duruşun rahatlığı, daima sürüş pozisyonun uygunluğu ile ilintilidir. Bisiklet seçimindeki iki ana kriterimiz 'Konfor' ve 'Performans' olmalıdır. Bu iki kriterin arasındaki denge, bisikletin kullanım maksadına göre farklılaşır. Bisiklet satın almadan önce kendinize sorun, "Bisikletimle ne yapmak istiyorum?", "Bu aleti nerelerde, ne amaçla kullanacağım?". Örneğin bir pist yarışçısı, bisiklet üzerinde ne kadar rahat oturacağıyla pek ilgilenmez. Zaten yarış boyunca, taş çatlasa, kabası seleye 5-10 saniye değer. Tersine, bisikletli uzun yol gezginleri, günün 5-10 saatini sele üzerinde oturarak geçirirler. Doğal olarak onların ilgilendiği, ne kadar hızlı yol kat edebileceklerinden çok, konforlu sürüş yaparken yol manzaralarının keyfine varmaktır.
Aslında ülkemizden de çarpıcı bir örnek verebiliriz. Son dönemin pek popüler çift amortisörlü, enli ve kalın dişli tekerlekli, motosiklet benzeri iniş (down hill) bisikletlerini, şehir içinde kullanan sürücülere rastlıyorum. Halbuki yapıları tamamıyla dağlardan, bayırlardan yokuş aşağı inebilmek için tasarlanan bu modelleri asfalt caddelerde pedallamak, işkenceden başka bir şey değildir. Sürüş esnasında vücudun üç bölgesi bisikletle temas eder; eller, kalça ve ayaklar. Bisiklet üzerindeki konfor ve verimliliği, bu üç bölgenin oransal pozisyonları belirler. Doğru pozisyonu saptamak için farklı teknik değişkenler vardır. Gelecek hafta sözü edilen teknik değişkenlerin detayına gireceğim.
Bunun yanı sıra, bir sonraki yazımda ölçme-biçme konularına ve aynı dili konuşabilmemiz amacıyla, bisikletin bazı parçalarının adlarını ve bölgelerini tanımlama mevzularına girmek istiyorum. Parça adlarından bahsetmişken, bu husustaki eksikliğimize de değinmem gerekli. Türkiye'nin değişik bölgelerinde bisiklet parçaları farklı isimlerle anılıyor. Mesela bisikletin arka tekerleğinde bulunan dişliye; ruble, filibir veya vites dişlisi denebiliyor. Kullanılan ortak bir terminoloji ne yazık ki yok. Halbuki ISO'nun (Uluslararası Standardizasyon Örgütü) bu konuda, üç ayrı lisanda yayınladığı bir standart mevcut (ISO 8090:1990 CycleTerminology).
1900'lerin başına gelindiğinde, bisikletin geçerli temel biçimini aldığını gözlüyoruz. Bu dönemden günümüze uzanan devrede, tasarımcılar, iki tekerlekli aletin temel konstrüksyonu üzerinde detay çalışmalar yapmışlar, kas gücünün bir dizi teknik adımla daha da verimlileştirilmesine uğraşmışlar. Tabii bu hummalı faaliyetler sırasında, bisiklet üzerinde yapılan geliştirmelerin tek başına bir şey ifade etmeyeceği, insan vücudunun ölçülerinin de, efektif sürüş için dikkate alınması gereken bir bileşen olduğu fark edilmiş.
Başlangıçta sadece cinsiyet farklılığı temel alınarak, kadınların erkeklerden daha dar omuzları, daha küçük göğüs kafesleri, daha kısa gövdeleri, daha geniş ve eğik leğen kemikleri, daha kısa kolları, daha küçük elleri ile ayakları olduğu varsayılarak, onlara özel bisikletler dizayn edilmiş. Ama bakmışlar ki iş bununla bitmiyor; aynı boyda ve hatta eşit kiloda olsalar da, kişilerin vücut uzantıları ve orantıları farklılık gösterebiliyor. 'Çiftteker Guruları' çareyi, kullanıcıya uygun bireysel bisiklet ölçüsünü ve ideal sürüş pozisyonunu bulabilmek için sihirli yöntemler ve formüller aramaya girişmekte bulmuşlar. Tam bu dava kotarıldı diye düşünülürken, bisikletlerin değişik amaçlar için kullanılmaya başlanması ve dağ bisikletlerinin piyasada patlamasıyla, "kullanım amacına göre sürüş pozisyonu" denen bir bileşen daha peydahlanmış. Başka bir deyişle; bir yol yarışçısının, triatletin, pist yarışçısının, BMX sürücüsünün, iniş (downhill) binicisinin veya bir dağ bisikletçisinin sürüş pozisyonlarının farklılık göstermesi gerekliliği belirmiş.
Doğal olarak tasarlanan her gelişme projesi, olayın sağlık yönü de hesaba katılarak gerçekleştirilmiş. Uygun bisiklet seçimi, sağlayacağı konfor dışında sakatlanmaları önlemeye yardımcı olacağı için çok önemli. Yanlış ölçüde veya kötü ayarlanmış bir bisikleti kullanmak, sürücü sağlığı için küçümsenmeyecek riskler (erkeklerde iktidarsızlık gibi) taşıyor. Olayı uzattığımın farkındayım. Ama konunun giriftliğini ve içinden çıkılmasının zorluğunu kavrayabilmeniz için belli başlı bilgileri vermek istedim. Günümüzde farklı bisikletçi ekolleri, uygun bisikleti ve ideal sürüş pozisyonunu yakalayabilmek için değişik formüller ve yöntemler öneriyorlar. Aralarından mantıklı bulduklarım ile şirketimde edindiğim tecrübeleri harmanlayarak, sizlere önerilerde bulunmaya gayret edeceğim.
Uygun bisikleti ve ideal sürüş pozisyonunu keşfetmek biraz zahmetli ve zaman alıcı bir süreçtir. Çünkü sürücünün anatomisi, form seviyesi ve esnekliği, sürüş tekniği ve stili, bisiklet üzerindeki en iyi pozisyonu bulmayı etkiler. Vücudumuzun bisiklet üzerindeki pozisyonu, sürüşümüze direkt tesir eder. Gücün pedallara verimli şekilde iletilmesi ve bisiklet üzerindeki duruşun rahatlığı, daima sürüş pozisyonun uygunluğu ile ilintilidir. Bisiklet seçimindeki iki ana kriterimiz 'Konfor' ve 'Performans' olmalıdır. Bu iki kriterin arasındaki denge, bisikletin kullanım maksadına göre farklılaşır. Bisiklet satın almadan önce kendinize sorun, "Bisikletimle ne yapmak istiyorum?", "Bu aleti nerelerde, ne amaçla kullanacağım?". Örneğin bir pist yarışçısı, bisiklet üzerinde ne kadar rahat oturacağıyla pek ilgilenmez. Zaten yarış boyunca, taş çatlasa, kabası seleye 5-10 saniye değer. Tersine, bisikletli uzun yol gezginleri, günün 5-10 saatini sele üzerinde oturarak geçirirler. Doğal olarak onların ilgilendiği, ne kadar hızlı yol kat edebileceklerinden çok, konforlu sürüş yaparken yol manzaralarının keyfine varmaktır.
Aslında ülkemizden de çarpıcı bir örnek verebiliriz. Son dönemin pek popüler çift amortisörlü, enli ve kalın dişli tekerlekli, motosiklet benzeri iniş (down hill) bisikletlerini, şehir içinde kullanan sürücülere rastlıyorum. Halbuki yapıları tamamıyla dağlardan, bayırlardan yokuş aşağı inebilmek için tasarlanan bu modelleri asfalt caddelerde pedallamak, işkenceden başka bir şey değildir. Sürüş esnasında vücudun üç bölgesi bisikletle temas eder; eller, kalça ve ayaklar. Bisiklet üzerindeki konfor ve verimliliği, bu üç bölgenin oransal pozisyonları belirler. Doğru pozisyonu saptamak için farklı teknik değişkenler vardır. Gelecek hafta sözü edilen teknik değişkenlerin detayına gireceğim.
Bunun yanı sıra, bir sonraki yazımda ölçme-biçme konularına ve aynı dili konuşabilmemiz amacıyla, bisikletin bazı parçalarının adlarını ve bölgelerini tanımlama mevzularına girmek istiyorum. Parça adlarından bahsetmişken, bu husustaki eksikliğimize de değinmem gerekli. Türkiye'nin değişik bölgelerinde bisiklet parçaları farklı isimlerle anılıyor. Mesela bisikletin arka tekerleğinde bulunan dişliye; ruble, filibir veya vites dişlisi denebiliyor. Kullanılan ortak bir terminoloji ne yazık ki yok. Halbuki ISO'nun (Uluslararası Standardizasyon Örgütü) bu konuda, üç ayrı lisanda yayınladığı bir standart mevcut (ISO 8090:1990 CycleTerminology).