@hsngrms
Sevgili Hasan çok çok teşekkür ederim, ne güzel sözler bunlar, çok mutlu oldum : )
İnşallah bu yola gönül veren herkes çıktığı turları hep güzel anılarla ve kazasız belasız tamamlasın... Ve en önemlisi de Allah hepimizi yollarda hep iyi insanlarla karşılaştırsın inşallah...
Sevgiler,
@Anonim
İnşallah Ömer, yollarda hep iyi insanlarla karşılaşmaya devam ederiz : ) İlk mesajımda da yazdığım gibi, bu kadarını ben de hayal etmemiştim ama çok şükür hep işim rast gitti... Yaşadığımız şehirlerde o kadar garip bir döngüye girmişiz ki insanlarla gerekmedikçe konuşmuyoruz, kendimizi kendimizce güvenli sandığımız alanlara hapsediyoruz...
Bu turda en büyük yolculuğu bu güzel evlerde misafir olduğumda kendi iç dünyama doğru yaptım... Allah o insanlardan razı olsun...
Tur fotoğraflarıma kaldığım yerden devam ediyorum...
İnlice'den geçerken burnuma mis gibi odun semaveri kokusu geliyor... Dumanı takip et İlker : )
Ağaçlardan mumluk, fener, tablo gibi el emeği göz nuru eserler meydana getiren İrfan Abi ve Fatoş Abla'nın uğrak yerindeyim. Bir yandan odun ateşinde çay demliyorlar bir yandan ağaç gölgesinde tasarım işlerine devam ediyorlar. Harika bir aile, harika bir uğrak yeri yapmış buraya : )

Sağolsun, tanışma faslından hemen sonra ateşi harlandırmaya koşuyor İrfan Abi...

Ağaç gölgesinde büyük bir özenle birleştirilen odun parçaları, ağaç dalları ve deniz kenarından toplanan renkli çakıl taşları sergide alıcı bulursa, başka başka şehirlere doğru yola çıkıyor tatilcilerin bagajlarında...
Çayımızı içtikten sonra fotoğrafın sağ üst köşesinde görünen hamakta 1,5 - 2 saat kadar uyuyakalıyorum... İrfan Abiler beni uyandırmaya kıyamıyor... Ne var ki sonra Bobi'nin arsız havlayışlarıyla uyanıyorum tatlı uykumdan. İrfan Abilerin sevimli köpeği Bobi'nin yüzme saati gelmiş, denize gitmek için oldukça sabırsızlanıyor...
Birbirinden güzel tablolar, mumluklar, fenerler...
İrfan Abi'nin eşi Fatoş Abla'yla birlikte Bobi'yi yüzmeye götürüyoruz. İnlice plajına doğru giderken muhteşem sığla ağaçlarının arasından geçiyoruz...

Bir anda bambaşka bir dünyanın içine girip sanki boyut değiştiriyoruz... Ya ben uyurken hamakta çok fazla sallandım ya da bu sığla ormanı gerçekten insanın başını döndürüyor... Muhteşem bir anda, muhteşem bir yerdeyim...
Sahile indiğimizde Bobi'yle birlikte biraz yüzüp biraz da sahilde vakit geçirdikten sonra İrfan Abi ve Fatoş Ablayla vedalaşıp İnlice'den ayrılıyorum. Katrancı Koyu'nda çadır kurup geceyi burada geçiriyorum. Daha önce kaldığım kamp yerlerinin havası, denizinin temizliği, manzarası ve birbirinden güzel ağaçları benim beklentilerimi öylesine yükseltti ki Katrancı Koyu'nu hiç beğenmediğimi söylesem haksızlık yapmış olmam...
Ertesi sabah Fethiye'ye doğru yola çıkıyorum. Zaten çok kısa bir mesafe kalmıştı onu da kısa zamanda aşıp Çalış Plajı'ndan Fethiye'ye giriş yapıyorum.
Çalış Plajı dönüşü...

Sabah Katrancı Koyu'ndan kahvaltı yapmadan ayrıldığım için çok açım... Bu açlık ateşimi ancak havuz başında bir açık büfe kahvaltı ile söndürebilirim : ) İçimden bir ses aradığım o kahvaltının bu otelde olduğunu söylüyor... Dur bakalım...
İçimdeki ses beni yanıltmadı, çok şükür nefis bir kahvaltı yaptım bu otelde, 20 liraya dünyaları yedim : ) Kahvaltıdan sonra otel personeliyle sohbet ederken çay kahve faslı da uzadıkça uzadı...
Kamp yapacağım yere karar vermeden önce bir kez Fethiye sahilini baştan sona turlamak istedim. Bisiklet turumun son durağı olan Fethiye'de beş gece çadırda kalacağım için acele karar vermek istemedim...
Sahil boyunca turlayıp Fethiye'yi tanımaya çalışıyorum.
Fethiye gerçekten çok büyük bir tatil beldesi, Ölüdeniz'i hiç hesaba katmadığınızda bile orta büyüklükte bir şehir var karşınızda...
Bütün gün denize girip, sağda solda dolaştıktan ve harika gün batımı manzarasını izledikten sonra Büyük Çalış Plajı'nda gördüğüm kamp yerine doğru yola çıkıyorum.

Çadır kamplarında, dalgaların sesiyle, rüzgarın bazen tatlı bazen sert esintisiyle ve şişme matımın engebeli konforsuzluğunda uyumaya öyle çok alıştım ki eve dönüp o saten alçı üzerine çift kat silikon boyalı duvarların arasında nasıl uyuyacağımı şimdiden kara kara düşünür oldum...
Gecenin sessizliğinde bazen bir çadır fermuarı açılır, deniz kenarına dalgaların sesini dinlemeye, rüzgarı daha yakından kucaklamaya bir çift terlik gider...
Bisiklet turumun son günlerine geldiğim için karmaşık duygular içindeyim ve çok daha duygusalım bugünlerde...

Neyse ki beni bu duygusallıktan çekip çıkaracak bir el uzanıyor. Fethiye'nin en iyi kalpli gençlerinden Ömer Varlı'yla tanışıyorum... O da tam bir bisiklet aşığı... Hemen Fethiye'nin koylarını bir bir gezmeye başlıyoruz Ömer kardeşimle : )
Fethiye Marina'nın uzaktan görünüşü...
Deniz çok güzel, su harika, bir de bacaklarımızı ısırıp kaçan şu balıklar olmasa...
Valla hiç güzel bir şaka değil bu, sizi yakalayıp yan yana mangala dizmeli : )
Ömer'le bol bol yüzüp denizin tadını çıkarıyoruz. Civardaki koyları geziyoruz birlikte...

Fethiye'de deniz tertemiz...
Fethiye'nin her yerinde bir başka güzel gün batımı...
Tam bu anlarda sahildeki bütün turistlerin fotoğraf çektiğini görüyorsunuz. Küçük Çalış Plajı taraflarında izlerken gün batımını, turistlerin o anları büyülenmiş gibi izlediklerine şahit olmuştum...
Ömer kardeşime ne kadar teşekkür etsem azdır. İzinli olduğu günlerde bütün vaktini benimle birlikte geçirdi... Fethiye'de onun sayesinde çok iyi vakit geçirdim...
Sahilde biraz turluyorum ertesi gün... Bugün yine duygusal günümdeyim. Akşam Ölüdeniz'e gideyim de bari biraz havam değişsin...

Akşam Ölüdeniz sokakları...
Ertesi gün yine Ölüdeniz'deyim... Fethiye plajlarındaki ferahlık ve rahatlık burada yok. Deyim yerindeyse herkes alt alta üst üste... Bu nasıl bir kalabalık böyle, of...

Ankara'ya götürmek için son gün Fethiye Köylü Pazarı'ndan alışveriş yapıyorum...
Köylü Pazarında herkes aradığını buluyor, ama biraz erken gelmekte fayda var...

Sağolsun akşam Ömer beni otobüse bindirip yolcu ediyor. Aldıklarımla birlikte yüküm de epeyce ağırlaşmıştı, Ömer de bisikletiyle gelince birlikte taşıyıp otobüsün bagajına yerleştirdik. Yol boyunca aklım bisiklette kalmayacak çok şükür, çünkü bisikleti muavinin de yardımıyla güzel bir yere sabitledik.
Allahaısmarladık Ömer kardeşim. İnşallah en kısa zamanda yine görüşürüz...
Bu tura çıkmadan önceki İlker ile şimdiki İlker'in aynı kişi olması mümkün mü ?

Bisikletimle öylesine bütünleşmiş durumdayım ki bir yerde uzun süre durmaktan hoşlanmıyorum artık. Hep gitmek istiyorum...
Otomobil, otobüs, dolmuş, toplu taşıma gibi kavramlar ise içimi karartmaktan başka bir işe yaramıyor bu saatten sonra...

Bisikletim yorgun değil, ben hiç yorgun değilim...
Sadece dönmek zorunda olduğum için dönüyorum işte...
Daha şimdiden yolları özledim, yollarda olmayı...
Bütün bunların kısa ve öz bir tek açıklaması olabilir: A Ş K
Bir ömür boyu sürecek olan...