Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Ahmet Rasim'in gözünden bisiklet

Anonim

Silinmiş hesap
Kayıt
27 Nisan 2005
Mesaj
0
Tepki
0
Aşağıdaki yazı Ahmet Rasim'in 1896 tarihli Şehir Mektupları eserinde Dördüncü Mektup başlığıyla yer alıyor. Alafranga Batılılaşma sürecindeki Osmanlı toplumunun hızla değişen şehir hayatından bir enstantanede başrolü bisiklet oynamış. Tasvirlerin ve hikâyenin seyri bütün canlılığıyla güncelliğini hâlâ koruyor, sanki bugün yazılmış gibi: Bisiklete binen birini görünce duyulan şaşkınlık ve ilgi, sürücüsünün giyimi ve tavırları, bisikletle yaşanan olayların ilginçliği, bisikletin kullanım alanları ve yararları; hepsi bugün de konuştuğumuz, anlattığımız, benimsetmeye çabaladığımız hususlar. Haydi okuyalım da günümüz biraz tebessümle şenlensin.

------------------------------------------
Alafranga geçinen arkadaşlardan biri geçenlerde "Ma'lûmat"ın, bir konuyu unutmakta olduğunu söyleyince, çarçabuk sordum:
- O konu, hangi konudur?
- İspor.
- İspor mu? İspor ne demektir?
- İspor İngilizce bir kelimedir ki bizde koşu, yarış, müsabaka, güreş ve bunun benzeri eğlence ve oyunlann hepsini kapsar. Hatta kara ve deniz avcılığı dahi bunun içindedir.

Ben ayrıntıyı aldım a. Bu noksanı gidermek ve tamamlamak için önüme çıkan, duyduğum şeyleri birer birer yazarak size mektup göndermeğe karar verdim. Fakat ne garip raslantı! Arkadaşımla havanın sıcaklığından, akşamın serinliğinden bahsede ede Şişli'nin Maslak ve Zincirlikuyu taraflarına doğru giden caddesinde yürüyorduk. Öteden bir dumandır söktü. Hızı göz kamaştıran şimşeği andıran bir cin arabası görünmeye başladı. Sokaklarımızda alabildiğine gezen, garip hayvanlara ve insanlara bile ağzı açık saldıran köpeklerden birkaçı da ardını bırakmıyordu. Bu geliş, öyle kavga çıkarmaya yelten gelişlerden değildi. Önde bir tekerlek, o tekerleğin çevresine değerek çekilen çizgi yönüne doğru eğilmiş bir vücud, ondan ötede yine bir tekerlek sürekli hareket ediyordu.

Bu alet binicisinin yaklaştıkça yüz hatları, kıyafeti, hâli apaçık belirmekteydi. Uzunca, sarışın, kadınların bergamudi (sarımsı pembe) dedikleri rengin daha açık tonunda. Başında bu âleme özgü olan damalı kasket, sırtında limoni keten ve önü âdeta yeleklerin yanlarını kapayacak derecede düğmeli bir ceket, ham ipekten üretilen bir gömlek var. Takma yakalı, püskül boyunbağlı, omuzları geniş, kürekkemiği adaleleri ve pazusu kuvvetli, beli bir kuşakla bağlı. Bir ucu kuşağa, diğeri bismark (koyu kahve) rengi kısa pantolonun cebine dalmış gümüş veya nikelden yapılmış bir zincir. Ayaklarında dizine kadar örten hafif kahve rengi bir çorap ile alafranga çarık vardı.

Terlemişti. Akşamın kararsız rüzgârı velosipetle (bisikletle) önde döne döne havlayan kayış bacakların kaldırdıkları tozu devamlı yüzüne iade ediyordu. Yüzü kir içinde, koltuklarının altı akciğer ve karaciğerlerine doğru bir nemli zemin hâlinde idi. "İspor!" diye söylendim. Binici, bir gurur bakışı ile bakarak yanımızdan hızla geçti. Göz açıp kapayıncaya kadar uzaklaşacak diye seyretmekle meşgulken bir girdaba tutulmuşcasına birkaç defa döner gibi oldu. Gözümüz değmiş olmalı ki çaresiz o kazandığı hızın verdiği kuvvet ile devrilerek bindiği alet bir tarafa, kendi hendeğin yanına yuvarlandı. Bu hâle acınır değil mi? Fakat ben gülmekten yanına gidemedim. Arkadaşım Frenklere özgü tavrıyla yaklaşarak Fransızca kazanın neden kaynaklandığını sordu. Makinenin çivisi mi düşmüş, tekerleği mi eğilmiş, kısaca bir şey olmuş. "Geçmiş olsun" dedik. Meğer olay bununla savuşmuyormuş. İşin daha dehşetlisi varmış. Makineyi kucaklayıp götürmeli imiş. Doğrusu ya, yorgunluğun, düşmenin üzerine bu, yenir yutulur şey değil.

Artık böyle bir olayla karşılaşıldıktan sonra ne konuşulur? Arkadaşım bu aletin Avrupa'da sebep olduğu eğlenceler hakkında ayrıntıya girişmişti. Aman Yarabbi! Velosipet (bisiklet) deyip de geçmeyiniz. Maddi faydalarından başka sanayide de uygulanmış. Mesela hırsızlık, takip, kızları, karıları iğfal gibi pek çok kullanıldığı yer var imiş. Hamdolsun, üçüncü maddeye ilişkin olaylardan birini de biz şehrimizde gördük, işittik. Beyoğlunda geçenlerde başgöstermiş olan ve bir bisiklet binicisi ile zenginlerden birinin kızının Büyükdere'ye geçişlerini tasvir eden herkesin bildiği hikâye bu bisikletin son icatlarındandır.

Bu aletin gezintilerde yaptığı etki, gittikçe ilk garipliklerini çoğaltıyor. Genellikle gençler bizim kızak kayarken (turna katarı) dediğimiz tarzda dizilerek öncü olanın gösterdiği durumu izleyip gelişigüzel bir resm-i geçit yapıyorlar. Arada bir yarışma dizisi oluşturarak baştan öttürülen düdüğün ardından ayakları hareket ettiriyor ve ulaşılmak istenen yere kadar gidip geri dönüyorlar. Tabur ta'limleri gibi ikişer, dörder oluyorlar. Düzenli bir hareketle tekerlekleri gözeterek sıra sıra koşup duruyorlar. Bunda yalnız bir eksik yön var ki o da "sağdan geri"ler pek çabuk yapılamıyor. Tornistan mıdır, torn rayt (turn right) mıdır nedir, geri dönüş hareketi asla yok. Buluş yeri, gelişmiş ülkelerin en birincilerinden olduğu için, geriye dönüşü çağrıştıracak belirtilerin hepsi yok edilmişmiş.

İki ayaklı, iki tekerlekli olan bu gezici araçları gördükçe "Haftalık Ma'lumat"ın gezici yazarı hatırıma geliyor. Geçenlerde yazdığı bir mektupta sinir illetine tutulduğu için sürekli gezip dolaşma içinde bulunduğunu bildiriyordu. Yaptığım araştırmaya göre bisiklet, deniz hamamlarından daha çok, sinirlerin düzelmesine hizmet ediyormuş. Bizim yazar için bunun kadar uygun, bundan daha lezzetli bir ilaç olamaz. Bir tane alsın. Zaten tabanları yaya gitme ve harekete alışkın. Bir taraftan gezer, hastalığın zorlamalarına uymuş olur. Bir taraftan da kendisini tedavi eder. İkinci olarak, her aybaşı vereceği potin parasından kurtulur. Üçüncü olarak ise her yere vakti vaktine yetişir. Hele dördüncü olarak Ma'lumat'ın gezici yazarı bisikletlidir, diye gazetesine şöhret kazandırır.

Zannederim ki bu bisiklet merakı bizim dağıtıcılara da bulaşacak. Eski dağıtıcılar ihtiyar, hâlsiz, koşamaz bağıramazlar. Biraz gençleri de eskileri taklide mecbur olduklarından gazete satıp da geçinen birtakım çığırtkan çocuklara yetişememektedirler. Benim düşünceme kalırsa dağıtıcılarımız o baldırı çıplaklara rekabet için mutlaka bisiklet kullanmalıdırlar, çünkü hem rahat, hem yararlı.
------------------------------------------
 
Scudo
Kısacık bir yazı ile bir dönem ülkemizde bisikletin nasıl da şaşkınlıkla karşılanıp hemen sonrasında faydaları ve keyif verici oluşunun kabullenmesi anlatılmış. İyi edebiyat böyle bir şey.
Köpekler ise o zamandan bu zamana demek ki hiç değişmemiş :)
 
Ne kadar guzel bir yazi ya, keyifle okudum.

Kızları, karıları iğfal etmek :D :D
 
  • Beğen
Tepkiler: mariokaldato
@cahitakin Şahane bir paylaşım olmuş, okurken keyif almamak mümkün değil. Türk Tarih Kurumu yayınlarında bazı seyahatnameler var; Osmanlı döneminde Türkiye'de seyahat etmiş veya yaşamış bazı "ecnebi" seyyahların kaleme aldıkları gezi notları, denk gelirseniz mutlaka karıştırmanızı öneririm, zira oldukça keyifli örnekler mevcut bazı seyahatnamelerde de.
 
@Anonim Yazar ve Kitap ismi veya kaynak verebilir misiniz? Tembelliğim üzerimde. Çok teşekkürler.
 
@Üye Adı Türk Tarih Kurumu'nun sayfasında katalog taraması yaparsanız geniş özetleriyle birlikte onlarca seyahatname örneği bulabilirsiniz. Hatta bence TTK'nın bir çok yayınında oldukça keyifli anlatımlar ve örnekler mevcut. Gerek internette gerekse satış ofislerinde zaman zaman vakit geçirmek, kurcalamak keyifli oluyor, tembelliği üzerinizden atıp harekete geçmenizi tavsiye ederim, teşekkürler.
 
Tasvirleri muhteşem yapmış Ahmet Rasim. Çocuğum tasvir konusuna gelince (kaçıncı sınıfta gelir bilmem gerçi) bunu örnek olarak okutacağım :)
 
''@cahitakin

Bisikletin zararları :)
Bisikletle ilgili olmasa da, ayrıca bu dönem yazarları arasındaki Ahmet Hamdi Tanpınar'a kulak verilmesini şiddetle acizane tavsiye ederim. Özellikle, bürokrasimizin istihza/ironili eleştirisi yapılan Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü...
 
indir.jpg
Fatma Aliye



"...Orta sınıf kadınlarının burjuva evinin loş kozasından açık havaya çıkmaları önemliydi; çünkü bu, aynı zamanda (en azından bazı durumlarda) elbiselerin ve korselerin hepsinden kaçmak anlamına geliyordu. İbsen"in kadın kahramanının kurtuluşunu, Norveç evine dolan taze havayla simgelemesi rastlantı değildir. Spor genç erkek ve kadınların evin ve akrabaların yarattığı sınırlamaların dışında çiftler olarak bir araya gelmelerini sağlamakla kalmadı. Kadınlar az sayıda da olsa yeni gezi ve dağcılık kulüplerine üye olurken o büyük özgürlük aracı, bisiklet kadınları (hareket özgürlüğüne daha fazla ihtiyaç duyduklarından) erkeklere oranla daha çok özgürleştirdi." Eric Hobsbawm

Fatma Aliye Hanım"ın bisiklet üzerinde verdiği poza Ahmet Mithat Efendi ne demişti acaba?
Ahmet Mithat Efendi"nin Fatma Aliye"nin o pozuna dair değerlendirmelerine henüz rastlamadım. Ama velesbite binen kadınları hiç hoş karşılamadığını biliyorum. Mektuplarında sık sık "Siz kadın mısınız?" diyerek iltifat ettiği, "onurlandırdığı" Fatma Aliye Hanım"ı bu pozundan dolayı olsa olsa takdir etmiştir diye düşünüyorum. O "bir kadın olmadığına" göre.
 
Bisiklet kullanmış yazarların bisiklete ve bisikletçiye bakış açısı daha farklı oluyor tabi. Ernest Hemingway mesela. Şu meşhur sözlerin sahibi:

“It’s by riding a bicycle that you learn the contours of a country best, since you have to sweat up the hills and coast down them . Thus you remember them as they actually are, while in a motor car only a high hill impresses you, and you have no such accurate remembrance of country you have driven through as you gain by riding a bicycle.”

“Bir ülkenin doğasını ve sınırlarını en iyi bisiklete binerek tanıyabilirsiniz, çünkü yokuşlarını terleyerek çıkmak ve sonra düzlüğe inmek zorunda kalırsınız. Böylece o ülkeyi olduğu gibi hatırlayabilirsiniz. Oysa ki motorlu bir aracın içindeyken sadece yüksek bir tepe sizi etkileyebilir, bisikletle gezerek kazanacağınız kusursuz hatıraları başka yolla elde edemezsiniz.”

Şu yazı da dikkat çekici:
(link)
 
Konuyu tam okumadım yazıyor mu bilmiyorum ama ben de şunu ekleyeyim. Türkçede "bisiklet" kelimesini kullanan ilk kişidir.
 
  • Beğen
Tepkiler: Bisikletli Gezgin
@SametTEKE


“Aşağıdaki yazı Ahmet Rasim'in 1896 tarihli Şehir Mektupları eserinde Dördüncü Mektup başlığıyla yer alıyor.”

Yazının giriş kısmında belirtiliyor.
 
  • Beğen
Tepkiler: SametTEKE
Keyifle okudum, okurken aklımdan her alanda geriden gittiğimiz geldi. Ah muassır medeniyetler seviyesi ah...
 
Geri