Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Bisiklet ve sürücüsü hakkında hukuki paylaşım

Bu konuda hukuki haklarımızı biliyor muyuz?

  • Evet

    Katılım: 40 22,5%
  • Hayır

    Katılım: 138 77,5%

  • Toplam katılım
    178

Ersin savaş

Forum Demirbaşı
Kayıt
2 Ekim 2013
Mesaj
577
Tepki
604
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Diğer
Bu başlık altında Hukuki her tür sorun ve bilgilerimizi paylaşmak gayet iyi olur sanırım :)

Mevzuattaki Yeri;
Kanun No. 6495 Kabul Tarihi: 12/7/2013
Madde : 13
“Bisiklet: Üzerinde bulunan insanın adale gücü ile pedal veya el ile tekerleği döndürülmek suretiyle hareket eden motorsuz taşıtlardır. Azami sürekli anma gücü 0,25 KW’ı geçmeyen, hızlandıkça gücü düşen ve hızı en fazla 25 km/saate ulaştıktan sonra veya pedal çevrilmeye ara verildikten hemen sonra gücü tamamen kesilen elektrikli bisikletler de bu sınıfa girer.”


2918 sayılı KARAYOLLARI
  • Madde 3 c (10) bendi : Bisiklet motorsuz bir Taşıttır.
  • Madde 37 Sürücü için Ehliyet ve Taşıt için Plaka gerekmez.
  • Madde 46 Karayolunda en sağ şeridi kullanır ve diğer taşıtlar ile aynı sorumlulukla hareket eder.
  • Madde 66 Bisiklet yolu olan yerlerde karayolunda sürülemez.
  • Madde 66 a.) bendi Karayolunda ikiden fazla bisiklet yanyana sürülmez.
  • Madde 66 b.) İşaret verme dışında, çift elle sürülmesi ve genel kurallara uyulması zorunludur.
  • Madde 66 c.) Yük ve eşya taşınamaz.
Madde 37 Bisikleti karayolunda sürmek için 11 yaşını bitirmiş olmak yeterlidir.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU
Esas : 2013/9-381
Karar : 2014/136
Tarih : 25.03.2014

“Trafik kazalarında kusur genellikle trafik kurallarının çiğnenmesiyle gerçekleşir. Sürücüler Karayolları Trafik Yönetmeliğinde belirtilen hız sınırlarını aşmamak ve hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak zorundadırlar. Işıklı trafik işaretleri izin verse bile yaya geçidi bulunan kavşaklara yaklaşırken kendisini kavşak içinde durmaya zorlayacak bir unsurla karşılaşan sürücünün hızını azaltmasında ZORUNLULUK VARDIR. Karayollarında yüksek tehlikeyi yaratan motorlu araç sürücülerinin daha özenli davranmaları, yayaların ve bisiklet sürücülerinin ise daha az tehlike yaratmaları nedeniyle, daha az özen göstermeleri NORMAL KARŞILANMALIDIR.

TÜRKİYE BİSİKLET FEDERASYONU MİLLİ SPORCU BELGESİ VERİLMESİ HAKKINDA YÖNETMELİK
(link)

BİSİKLET LİSANSI NASIL ÇIKARTILIR ?
(link)

Bisiklet Yolu
Bisiklet Yolu Projeleri Finansal Destek Yazısı
05.07.2013 tarihli ve 88462725-125.99-29080 sayılı yazıyla Bisiklet Yolu Projeleri başvurularının il ve ilçe belediye başkanlıkları tarafından istenilen belgelerle birlikte 1 (bir) adet dosya ile Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerine 31.12.2013 tarihine kadar yapılması gerektiği belirtilmektedir. Söz konusu yazı için (link)
Ek-1: Genel Hükümler için (link)
Ek-2: Şartlı Nakdi Yardım Talebi için İstenen Belgeler, Protokol ve Taahhütname için (link)
Ek-3: Bisiklet Yolu Kılavuzu için (link)
EK-4: Bisiklet Yolu Projeleri Ön Değerlendirme Esasları için (link)
Bisiklet Yolu Projeleri Kapsamında Yapılan Toplantılar
Bisiklet yolu projeleri kapsamında ilgili sivil toplum kuruluşları ile 19.04.2012 tarihinde Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bilgi paylaşımı toplantısına ilişkin toplantı sunumu ve bilgi notu yayımlanmıştır.
Bisiklet yolu projeleri kapsamında Türk Standartları Enstitüsü, Karayolları Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Belediyeler Birliği ve Bisikletliler Derneği’nden ilgili katılımcılar ile 25.05.2012 tarihinde Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bilgi paylaşımı toplantısına ilişkin toplantı sunumu ve bilgi notu yayımlanmıştır.

(link)

DEVAM EDERİZ...
 
Scudo
Öncelikle bilgi edinme kanununa göre başvurup sebebi sorulmalı, bilgi alınmalı. Ardından bir düzelme olmazsa, görevin kötüye kullanılması nedeniyle savcılığa suç duyurusunda bulunmakta fayda var. İç işleri ve çevre ve şehircilik bakanlıklarına kadar gidilebilir.
 
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu

Madde 3- Bisiklet yolu : Karayolunun, sadece bisikletlilerin kullanmalarına ayrılan kısmıdır.
Bisiklet : (Değişik: 12/7/2013-6495/13 md.)Üzerinde bulunan insanın adale gücü ile pedal veya el ile tekerleği döndürülmek suretiyle hareket eden motorsuz taşıtlardır. Azami sürekli anma gücü 0,25 KW’ı geçmeyen, hızlandıkça gücü düşen ve hızı en fazla 25 km/saate ulaştıktan sonra veya pedal çevrilmeye ara verildikten hemen sonra gücü tamamen kesilen elektrikli bisikletler de bu sınıfa girer.

Madde 37– Sürücü belgesi almaları zorunlu olmamakla beraber;
Bisiklet kullananların 11, motorsuz taşıtları kullananlar ile hayvan sürücülerinin 13 yaşını bitirmiş olmaları,bedensel ve ruhsal bakımdan sağlıklı bulunmaları zorunludur.
(Değişik : 21/5/1997-4262/4 md.)Durumları bu madde hükmüne uymayanlara araç kullandıran ve hayvanları tevdi edenler 1 800 000 lira para cezası ilecezalandırılırlar.

Madde 46-e) İki yönlü trafiğin kullanıldığı dört veya daha fazla şeritli yollarda aksine bir işaret bulunmadıkça, motosiklet,otomobil,kamyonet ve otobüs dışındaki araçları kullananlar, geçme ve dönme dışında en sağ şeridi izlemek zorundadırlar.

Madde 66–Bisiklet,motorlu bisiklet ve motosiklet sürücülerine aşağıdaki kurallar uygulanır.
a) Ayrı bisiklet yolu varsa, bisiklet ve motorlu bisikletlerin taşıt yolunda,
Bisiklet, motorlu bisiklet ve motosikletlerin yayaların kullanmasına ayrılmış yerlerde, Bunlardan ikiden fazlasının taşıt yolunun bir şeridinde yanyana sürülmesi yasaktır.

b) Bisiklet sürenlerin en az bir elleri, motorlu bisiklet sürenlerin manevra için işaretverme hali dışında iki elleri ve motosiklet sürenlerin devamlı iki eller ile taşıtlarını sürmeleri ve yönetmelikte belirtilen güvenlik şartlarına uymaları zorunludur.

c) Bisiklet, motorlu bisiklet ve sepetsiz motosiklet sürücülerinin, sürücü arkasında yeterli bir oturma yeri olmadıkça başka kişileri bindirmeleri ve yönetmelikte belirtilen sınırdan fazla yük taşımaları yasaktır. Sürücü arkasında ayrı oturma yeri olan bisiklet, motorlu bisiklet ve sepetsiz motosikletlerle bir kişiden fazlası taşınamaz.
(Değişik: 21/5/1997-4262/4 md.)Bu madde hükümlerine uymayan sürücüler 3 600 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar.

(link)
 
(link)
Sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açık alanda park halinde bırakılan motosikletlerin çalınması eyleminin açıktan basit hırsızlık suçunu oluşturduğu 2011 yılına sürdürülen yargısal uygulamalarda kabul edilegelmiş ise de; yalnızca sokaklar ve caddeler gibi açık alanlarda kullanılabilen, sayıları gün geçtikçe çoğalan, her zaman ve özellikle gün içinde otopark ya da bina içlerine park edilmeleri mümkün olamayan, cadde kenarlarına tedbir alınmaksızın park edilmeleri zorunluluk haline gelmiş bulunan motosikletlerin kullanım gereği açıkta bırakılmalarının kaçınılmaz olduğunun, buna göre de hırsızlık konusu olduklarında 5237 sayılı TCK'nın 142. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinde düzenlenen nitelikli halin oluştuğunun kabulü gerekmektedir. Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sabit bir noktaya bağlı olmaksızın iki bina arasındaki açık alana kilitsiz olarak parkedilen suç konusu motosikletin çalınması şeklindeki eylemin, kullanım gereği açıkta bırakılan eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturduğu anlaşıldığından, sanığın TCK'nun 142/1-e maddesi uyarınca cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmün onanmasına dair Özel Daire kararı yerindedir.

YARGITAY Ceza Genel Kurulu 2012/13-1411 E. 2012/1852 K.
Hırsızlık suçundan sanık O T'ün 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 142/1-e, 143, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Kadirli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.03.2008 gün ve 467-82 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 11.07.2012 gün ve 27826-16135 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.09.2012 gün ve 161795 sayı ile;
"...765 sayılı TCK'nın 491/2. maddesinde yazılı bulunan suçun oluşabilmesi için, hırsızlık fiilinin adet muktezası olarak yahut tahsis ve istimalleri itibariyle umumun tekafülü altında bulunan eşya hakkında işlenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nın 142/1-e maddesindeki suçun oluşabilmesi için, hırsızlık fiilinin adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında işlenmesi gerekmektedir.
765 sayılı TCK'nın 491/2. maddesinde umumun tekafülü altındaki eşyadan bahsedilirken, 5237 sayılı TCK'nın 142/1-e maddesinde böyle bir tanım yerine açıkta bırakılan eşya denilerek bir anlamda maddenin uygulama alanının genişletildiği görülmektedir.
İtiraza konu uyuşmazlıkta herhangi sabit bir noktaya bağlı olmaksızın kendi direksiyon kilidi ile kilitlenen motosikletin 'adet' veya 'tahsis' ya da 'kullanımları gereği' açıkta bırakılan eşya tanımına girip girmeyeceğinin, maddedeki tanımların somut olayla irtibatlandırılarak benzer olaylardaki yargı kararları ve etkilendikleri hukukun evrensel ilkeleri ışığında belirlenmesi gerekmektedir.
1-)Adetler:
Tıpkı örfler gibi birçok sosyal içerikli ilişkiyi düzenlemekte, yönetmekte ve denetlemektedirler. Toplumsal yaşamın düzenli gitmesinde, kuralların uygulanmasında adetler etkili olmaktadırlar; örneğin karşılama ve uğurlamalar, yemek ve sofra düzenleri, geçiş dönemleriyle ilgili kutlama ve kutsamalar, kız isteme, nişanlılık ve evlenme usulleri, cinsler, yaş grupları, meslek mensupları arasındaki ilişkilerin biçimleri, selamlaşma, hatır sorma sırasında uyulması gereken kurallar, bayramlar, mevsimler, önemli günlerle ilgili davranış biçimleri, 'yas alma', 'baş sağlığı dileme' gibi durumlarda söylenecek sözler, takınılacak tavırlar ve tutumlar adetlerin alanına girerler.
2-)Tahsis:
Hukuki terimler sözlüğünde tahsis, hususileştirme, bir amaca tahsis etme, ayırma, belirleme olarak tanımlanmıştır.
3-)Kullanımları Gereği Açıkta Bırakılan Eşya:
Bunlara örnek olarak, gemilerdeki can yelekleri ve filikalar, binalar üzerindeki paratonerler, sel ve baskınların önlenmesi için yapılmış duvar taşları ve kapaklar, deprem anında acil müdahale için gerekli malzemelerin bulunduğu deprem konteynırları bu tür eşyalara örnek olarak gösterilebilir.
Yukarıdaki genel tanımların ışığı altında somut olayımıza baktığımızda;
Suça konu motosikletin tahsis gereği açıkta bırakılan eşyalardan sayılamayacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.
Adet gereği açıkta bırakılan eşyalardan sayılması da mümkün değildir. Zira bir şeyin adet gereği açıkta bırakılması için hiç değilse toplumda büyük bir çoğunluğun aynı davranışı sergilemesi gerekmektedir. Oysa caddelerde ya da sokaklarda taşınarak ya da sürüklenerek götürülmesi mümkün olan park halindeki motosikletlere bakıldığında, büyük çoğunluğunun sabit bir noktaya kilitlenerek ya da sahibi veya güvendiği bir kişinin denetimi ve gözetimi altında park edildiği görülecektir. Açık bırakılan araçlar sahibinin veya çok güvendiği birisinin sürekli nezaret edebileceği ve anında müdahale edebileceği yerde bulunmaktadır. Çok nadiren gerçekleşen bir durumun adet olarak sayılması adetin genel tanımına uymadığı gibi hukuk sistemi içerisinde üstlendiği role de aykırıdır.
Kullanımları gereği açıkta bırakılan eşyalara verilen örneklerde görüldüğü üzere, bu türdeki eşyaların başka bir şekilde muhafaza altına alınma olanağı yoktur. Açıkta bırakılması zorunludur. Yargılamaya konu edilen eylemde sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açıkta bırakılan motosiklet için böyle bir zorunluluktan söz edilemez. Zira motosikletin sabit bir noktaya kilitlenerek muhafaza altına alınması her zaman mümkündür.
5237 sayılı TCK'nın 142/1-e maddesinde sadece adet ya da tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılan eşyaların çalınması hırsızlık olarak tanımlanırken, aynı Kanunun 141. maddesinde ise zilyedin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malın, kendisine ya da başkasına yarar sağlamak maksadıyla alınması hırsızlık olarak tanımlanmıştır.
5237 sayılı TCK'nın 142/1-e maddesinin gerekçesi: Adet veya tahsis ve kullanım gereği açıkta bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli halin kabulünde etkili olmuştur.
Yukarıda özet olarak açıklanan tanımların ışığında itiraza konu uyuşmazlığın 'Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz' kuralının sınırları içerisinde kalmak kaydıyla Ceza Hukukunun izin verdiği ölçüde yorum kuralları ile bağdaştırmak suretiyle çözümü gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nın 2. maddesinde özet olarak 'Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz' denilerek kanunilik ilkesi özelikle vurgulanmak istenmiştir.
'Kanunsuz suç ve ceza olmaz' kuralı Türk Ceza Hukukunda, devlet ve yargıç karşısında bireylerin kamu haklarının güvencesidir.
Öğretide değerini koruyan bu kural, Anayasamızın (Mad. 38) ilkeleri arasına girmiş ve 5237 sayılı TCK'nın 2. maddesinde de açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu hükmün 2. maddede yer alması bile kurala verilen önemi gösterir.
Kanunun 2. maddesindeki 'açıkça' kelimesi Türk Ceza Hukukunda kıyaslamanın yasaklandığını gösterir.
Kanunsuz ceza olamayacağından, suçun cezasının belirlenmiş olması suçluların cezalandırılmasında şarttır.
Bir fiili suç saymak ve cezalandırmak yetkisinin yalnız kanuna tanınması bireylere özgürlüklerinin sınırı hakkında bilgi verir. Bireyin nelerin ne kadar yasak olduğunu bilmeye hakkı vardır. Bu hakkını kullanan birey yasak olanı yapmaktan çekinmek, yasak olmayanı yaparken de korkusuz hareket etmek imkanını kazanır. Kanun kuralına gerçek anlamını kanun koyucunun iradesi verir. Kanunun iradesi kanun koyucunun subjektif iradesi değildir. Yazılı formül içinde ifade edilmiş objektif irade, kanunun iradesini oluşturur. Kanunun iradesini gösteren formül zorunlu olarak genel ve soyut olacağından, kuralın önce içeriğini ve anlamını belirtmeden, iradenin somut olaylara uygulanmasına imkân yoktur. Pozitif hukuk yorum faaliyetlerinin sınırını oluşturur. 5237 sayılı TCK'nın 141. maddesinin uygulanabilmesi için başkasına ait açıkta bırakılan eşyaların zilyedin rızası olmaksızın alınması aranırken, 5237 sayılı TCK'nun 142/1-e maddesindeki suçun uygulama alanı 'adet' veya 'tahsis' ya da 'kullanımları gereği' açıkta bırakılan eşyaların alınması kavramları ile oldukça sınırlandırılmıştır.
5237 sayılı TCK'nın 142/1-e maddesinin uygulanabilmesi için yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan koşullar açıkça aranırken, genel hırsızlık tanımında yer bulan açıkta bırakılan aracı bu maddeye dahil etmek, Türk Ceza Hukukunun kabul etmediği kıyas yöntemini hem de sanık aleyhine hüküm doğuracak şekilde ceza hukukuna dahil etmek olur ki, bunun kanun koyucunun iradesine aykırı olacağı açıktır. Zira kanun koyucu, genel gerekçede iradesini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle sanık aleyhine getirilen hükümlerin hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde kanunda açıkça belirtilmesi gerekir. Bu kural Türk Ceza Kanunun 2. maddesi ile hüküm altına alınan ve Anayasa hükümleri arasında da yer bulan suçların kanuniliği prensibinin doğal bir sonucudur.
İtiraza konu uyuşmazlığın daha iyi anlaşılabilmesi için Ceza Kanunumuzun amacı bakımından da somut olayın irdelenmesi gerekmektedir.
Çağdaş ceza hukukunun ve bunun ifadesini oluşturan ceza kanununun amacı; hukuk devleti, kusur ve hümanizm gibi evrensel ilkelere dayalı olarak, insan onurunu, bireyin hak ve özgürlüklerini korumak, suçluyu sosyalleştirip tekrar topluma kazandırmak ve aynı zamanda bireyi ve toplumu suça karşı korumaktır.
5237 sayılı TCK'nın 1. maddesinde Ceza Kanununun amacı; 'Kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir' şeklinde açıklanmıştır. Görüldüğü gibi suç işlenmesini önlemek Ceza Kanunu’nun en önemli amaçlarından biridir. Toplumsal barışın sağlanabilmesi için suçun işlenmesini önlemeyi en temel amaç olarak benimseyen kanun koyucu, zaman zaman kolayca işlenen suçları ağır yaptırımlara bağlayarak, zaman zaman da failin göze aldığı risklere, bir başka deyişle suç işlemekteki cesaretine göre eylemin niteliğini belirleyerek orantılı yaptırımlarla suçun önlenmesini hedeflemiştir. Birinci duruma örnek olarak açıkta ve derme çatma yapılarda bırakılan hayvanların çalınmasını düzenleyen ve ağırlatıcı bir hükme yer veren TCK'nun 142/2-g maddesi, ikinci duruma örnek olarak da özel beceriyle kişilerin üzerindeki eşyanın alınmasını düzenleyen TCK'nun 142/2-b maddesi gösterilebilir. Birinci durumda eylemin kolayca işlenmesi, ikinci durumda ise failin tehlikeli hali ağırlatıcı neden olarak öngörülerek bir anlamda mağdurların bu suçlara maruz kalma riski önlenmek ama bunun başarılamaması halinde ise kısmen de olsa azaltılmak istenmiştir.
TCK'nun 142/1-e maddesindeki 'adet ya da tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılan eşya' sözcüğüne genişletici yorumla çok geniş anlam yüklenmesinin kanun koyucunun iradesine ve ceza hukukunun en temel değerlerden birisi olarak benimsenen hakkaniyet ilkesine aykırı olacağı gibi Yüksek Yargıtayın uzun yıllardan beri oluşturduğu içtihatlarda benimsenen temel ilkelere de aykırı olacağı açıktır.
Kanun koyucu adaletin gerçekleştirilmesi için hakkaniyet ilkesini kabul etmiştir (5237 sayılı TCK'nun 3, MK'nun 4 ve BK'nun 44. maddeleri)
Adalet de hakkaniyet de ahlaka yöneliktir, ancak ikisi arasındaki düşünce farklıdır. Adalet hukuk kurallarına egemen en yüksek ahlaki düşünceyi ifade ederken, hakkaniyet somut olayın özelliklerini göz önünde tutarak adalete ulaşmak için başvurulan yollardan biridir (somut olay adaleti)
Hakkaniyet adil olmayan kuralın değil, adil olmayan sonuçların değiştirilmesi amacına hizmet eder. Gerek Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesi, gerekse Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi aşağıdaki içtihatlarda açıklandığı üzere; açıkta bırakılan ve kaldırılarak götürülmesi mümkün olan mobilet, bisiklet ve motosikletlerin çalınması halinde TCK'nun 141/1. maddesinde yazılı bulunan suçun oluşacağına karar verirken, gerekçe olarak anılan araçların başka şekilde muhafaza edilmesinin mümkün olması gösterilmiştir.
Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesinin 12.09.2011 tarih, 2011/1595 E- 2011/737 K sayılı ilamında;
Sanık M Y'ın, katılan Ka B adına faturalı, diğer katılan Kazım C B'ın kullandığı kilitsiz motosikleti, park halinde bulunduğu dükkan önünden alıp götürmesi biçiminde gerçekleşen eyleminin, 5237 sayılı TCK'nun 141/1. maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulduğundan bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesinin 03.10.2011 tarih, 2011/5845 E- 2011/1854 K sayılı ilamında;
Apartman önüne park edilen ve bir yere zincir veya benzeri bir şekilde kilitlendiğine dair bir iddia olmayan motosikletin çalınması eyleminin TCK'nun 141/1. maddesi kapsamında olduğu halde, yazılı şekilde hüküm kurulduğundan bahisle yerel mahkemece kurulan hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesinin 2011/18423 E- 2011/5368 K sayılı ilamında;
Sanığın suç tarihinde geceleyin yakınana ait evin bulunduğu binanın önüne herhangi bir yere sabitlenmeden bırakılan ve ön tekerleğinden zincirle kilitlenen motosikletin zincir halkasını kesmek suretiyle gerçekleştirdiği hırsızlık eyleminin, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nun 491/ilk, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nun 141/1. maddesine uyan suçu oluşturması karşısında, yazılı şekilde uygulama yapıldığından bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 17.10.2011 tarih, 2007/15906 E - 2011/44015 K. sayılı ilamında;
Yakınan tarafından direksiyon mekanizması kilitli olarak evinin önüne sokağa park edilen motosikletin direksiyon kilidini kırıp, elektrik kablolarını temas ettirerek düz kontak yapmak suretiyle çalıştırıp bulunduğu yerden çalan sanıkların eyleminin; TCK'nun 491/ilk maddesine uyan suçu oluşturacağı gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı biçimde uygulama yapıldığından bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Somut olayda suça konu motosikletin kilit sistemi bertaraf edilmeden götürülmesinin mümkün olduğu konusunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesi itiraza konu uyuşmazlıkta; suça konu motosikletin sürüklenerek götürülmesinden ibaret eylemin TCK'nun 142/1-e maddesinde yazılı suçu oluşturacağına karar verirken yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan içtihatlara aykırı davrandığı konusunda herhangi bir kuşku bulunmamasına karşın neden böyle bir sonuca varıldığı hususu da açıklanmamıştır.
Kaldı ki, sürüklenerek götürülmesi mümkün olan bir aracı sürükleyerek götürmeyi göze alan failin tehlike hali ile kilitle muhafaza altına alınan bir aracın kilidini bertaraf etmek zorunda kalan falin tehlike hali aynı ağırlıkta değildir. Toplumsal barışın sağlanabilmesi için suçun işlenmesini önlemeyi en temel amaç olarak benimseyen kanun koyucunun amaçlarından biri de toplumu oluşturan ve barış esasına dayalı bir hukuk toplumunda yaşama hakkına sahip olan mağdurun olabildiğince az zarar görmesinin sağlanmasıdır. Zira suçun maddi unsurlarından birini mağdur oluşturmaktadır. Toplumu oluşturan bütün bireyler gibi mağdur da suçun işlenmesine engel olmak için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek toplumsal barışın sağlanmasına katkıda bulunmalıdır.
Somut olayımızda müştekiye ait motosikletin kontak kilidini bertaraf edip götüren sanığı, 5237 sayılı TCK'nun 142/1-e maddesinden sorumlu tutmak yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan ve 5237 sayılı TCK’nun 1. ve 2. maddelerinde düzenlenen ceza kanununun amacı ve suçların kanuniliği ilkesine aykırı olacağı gibi aşağıda açıklanacak olan benzer olaydaki yerleşik içtihatlara ve bunun sonucu olarak da hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik prensiplerine aykırı olacağı kuşkusuzdur.
Yukarıdaki açıklamalar ve öğreti ile uygulamada benimsenen görüşler doğrultusunda somut olayımıza baktığımızda;
Müşteki tarafından ne şekilde kilitlendiği ve nasıl çalıştırıldığı anlaşılamayan ancak Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesi tarafından sokağa park edilmiş ve kilitli motorsikleti götüren sanık hakkında yerel mahkeme tarafından 5237 sayılı TCK'nun 142/1-e maddesi uyarınca verilen mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verilmiş ise de sanık aleyhine kurulan bu hükme Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca iştirak edilmemiştir.
Eylemin niteliğine yönelik itirazımızın daha iyi anlaşılabilmesi için sabit bir noktaya bağlı olmaksızın kendi kilit sistemiyle kilitlenen motosikletin sürüklenerek ya da alet kullanılmaksızın çalıştırılarak götürülmesi durumunda TCK'nun 142/1-e maddesinde yazılı bulunan suçun oluşamayacağının yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanmasına karşın bu madde ile aynı sonucu doğuran TCK'nun 142/1-b maddesinin uygulanmasını haklı gösteren sonuca ulaşılmasının mümkün olup olamayacağının da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Böyle bir sonucun; Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin çok uzun yıllardan beri oluşturduğu içtihatlarında benimsenen ana ilkelere aykırı olacağı gibi Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesinin içtihatlarına da aykırı olacağı açıktır.
Zira gerek Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi gerekse Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesi benzer olaylarda örneğin kapısı açık ya da kilitli olan araçların düz kontak yapılarak götürülmesinden sonra uzun süre bu şekilde kullanılması mümkün olmadığından, bir süre sonra kontak anahtarı yapılarak bu şekilde kullanılmaya devam edilmesinden ibaret eylemlerden dolayı 5237 sayılı TCK'nun 142/1-b ya da 141/1. maddelerinde yazılı bulunan suçların oluşacağına karar vererek bir anlamda suça konu eşyaların hırsızlık suçunun tamamlandığı 'hakimiyet sahasına geçirme' aşamasına kadar aşılan engel ya da eşyanın bulunduğu yer veya kullanılan alete göre eylemin niteliğinin belirlenmesi yolunu seçerken, suça konu eşyaların hakimiyet sahasına geçirilmesinden sonra yapılan işlemlerin haklı olarak eylemin niteliğini değiştirecek bir etkiye sahip olmadıkları kabul edilmiştir. Aksi durumda anahtarı olmaksızın çalınan araç, çok uzun bir süre sonra taklit anahtar kullanılarak ya da anahtar uydurularak çalıştırılmaya devam edildiğinin tespiti halinde 5237 sayılı TCK'nun 142/2-d maddesindeki suçun oluşacağını kabul etmek gerekir ki uygulamada böyle bir içtihada rastlanılmamıştır. Zaten Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesi de itiraza konu uyuşmazlıkta suça konu motosikletin kilitli olmadığını kabul ederek TCK'nun 142/1-b maddesinde yazılı bulunan suçun oluşacağına karar veren yerel mahkeme kararına iştirak etmeyerek böyle bir tartışmanın ortaya çıkmasına engel olmuştur.
Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 27.09.2011 tarih, 2007/11616 E- 2011/40363 K sayılı ilamında;
Yakınanın 10.07.2005 günü 16 V 8180 plakalı 1994 model Murat Şahin marka aracını kapılarını kilitlemeden park edip ayrılmasından sonra, sanık tarafından düz kontak yöntemiyle çalıştırılıp bulunduğu yerden çalınması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın eyleminin suç tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK'nun 141/1. maddesi kapsamında kaldığı dikkate alınmadan uygulama olanağı bulunmayan 765 sayılı TCK'nun 491/ilk, 522 (pek fahiş), 59. maddelerinin tatbiki suretiyle ceza tayini kanuna aykırı olup öncelikle suç tarihinde yürürlükte olan kanuna göre uygulama yapılması zorunluluğundan dolayı yerel mahkeme tarafından verilen mahkumiyet kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 09.02.2010 tarih, 2008/15055 E- 2010/860 K sayılı ilamında;
Hırsızlığın, 'adet veya tahsis ya da kullanımı gereği açıkta bırakılmış eşya' niteliği bulunmayan, sokak üzerinde park halinde bırakılan yakınana ait aracın düz kontak yapılarak çalınması suretiyle işlendiği, sanığın yüklenen suçu işlemediğini savunduğu, 14.12.2006 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu içeriğinde araç üzerinde zorlama izinin bulunmadığının belirtildiği ve taklit anahtarla ya da diğer bir aletle aracın kilidinin açıldığına ilişkin kanıtın da bulunmadığının anlaşılması karşısında; eylemin 5237 sayılı TCK'nun 141/1. maddesine uyduğu gözetilmeden, aynı Yasanın 142/1-b maddesi ile uygulama yapıldığı gerekçesiyle yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 22.02.2010 tarih, 2008/8421 E - 2010/1639 K, 22.04.2010 tarih, 2010/11549 E - 2010/4772 K, 09.02.2010 tarih, 2008/15055 E - 2010/860 K, 22.02.2010 tarih, 2008/8421 E - 2010/1639 K , 22.04.2010 tarih, 2010/11549 E - 2010/4772 K, 2007/11616 E - 2011/40363 K sayılı ilamlarında benzer görüşlere yer verilmiştir.
Yukarıdaki içtihatlara konu edilen eylemlerin tamamında, herhangi bir alet kullanılmaksızın düz kontak yapılmak suretiyle çalınan araçların en son kullanım şekli araştırılmadan TCK'nun 141/1. maddesinde yazılı bulunan suçun oluşacağına karar verilerek bir anlamda suça konu eşyaların hakimiyet sahasına geçirilmesinden sonra yapılan işlemlerin eylemin niteliğini değiştirecek etkiyi sahip olmadığı yönündeki görüşümüz desteklenmiştir.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere kontak anahtarı üzerinde bulunan aracın çalınması durumunda TCK'nun 141/1. maddesinde yazılı suçun oluşacağını kabul eden Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesi, açıkta bırakılan aracın düz kontak yoluyla çalınması durumunda TCK'nun 142/1-e maddesinde yazılı bulunan suçun oluşacağına karar vererek çelişkiye düşmüştür” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Özel Dairece 18.10.2012 gün ve 20066-22152 sayı ile; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının yerinde görülmediğine ve 5271 sayılı CMK'nın 308. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca itirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na gönderilmesine karar verilmiştir.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilen ve suçun sübutuna yönelik bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açık alanda park haline bırakılan motosikletin çalıştırılarak götürülmesi şeklindeki eylemin 5237 sayılı TCK'nun 141/1 ya da 142/1-e maddelerinde yazılı suçlardan hangisini oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
10.12.2005 günü saat 19.20 de Kadirli’de iki bina arasındaki açık alandan götürülen suç konusu 1998 model 103 Peugeot marka motosikletin 06.02.2006 tarihinde plakasız olarak Ceyhan’da görüldüğü, sürücü İsmail Akbatı'nın yakalandığı ve motosiklete el konulduğu,
Tanık İ A'nın ifadesi ile kimlik bilgileri belirlenen sanık O T hakkında hırsızlık suçundan kamu davası açıldığı,
Yargılama aşamasında 03.05.2007 günü yapılan keşfe katılan teknik bilirkişinin 18.05.2007 günlü raporunda, “...olayın akşam saatlerinde meydana geldiği, mobiletin kilitli olsa dahi hareket kabiliyetinin tamamen kısıtlanmadığı ve ağırlığından dolayı yerinin kolaylıkla değiştirilebileceği, olay yerinin herkes tarafından kullanılabilen bina vasfında ve bina eklentisi olan yerlerden olmayıp açık alan sayıldığı, mobileti olay yerinde bırakmanın adet gereği olup herkesin sözkonusu yere küçük araçlarını bıraktığı” görüşünü bildirdiği,
Müşteki A K'in soruşturma aşamasında; mobileti iki bina arasındaki açık alana parkedip Coşkunlar İşhanına gittiğini, arkadaşına bakıp dışarı çıktığında mobiletin bıraktığı yerde olmadığını söylediği,
Sanık O T'ün savunmasında; Andırın Caddesi üzerinde yola park edilmiş vaziyette bulunan Peugeot marka kırmızı renkli bir motosikleti kilitsiz olmasından yararlanarak çalıştırdığını ve Ceyhan’a götürüp, Köprülü Köyünde ismini hatırlayamadığı bir kişiye 50 Lira karşılığında sattığını belirttiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 141. maddesinde yer alan "Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir" şeklindeki düzenleme ile hırsızlık suçunun basit şekli hüküm altına alınmıştır.
Aynı Kanunun "Nitelikli Hırsızlık" başlıklı 142. maddesinde ise;
"(1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,
b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya hakkında,
d) Bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında,
e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur..." şeklindeki düzenleme ile suçun nitelikli hallerine yer verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak bu maddenin 1. fıkrasının (e) bendinin uygulanma şartları üzerinde durmak gerekmektedir.
Belirtilen bentteki suçun oluşabilmesi için, hırsızlık fiilinin adet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında işlenmesi gerekmekte olup, bu bölüme ilişkin madde gerekçesinde de; "fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuştur" şeklinde açıklamalara yer verilmiş, böylece maliklerince her türlü denetim, gözetim ve önlemden yoksun olan, sahiplerince sürekli biçimde korunmalarındaki zorluk nedeniyle açık alanda bulunan eşyanın başkaları tarafından alınabilmesinin kolaylığını dikkate alan bir düzenleme yapılmıştır.
Suçun konusu açıkta bırakılmış eşya olup, "açıkta bırakılmış eşya" ifadesinden özel alanlar dışında kalan caddeler, sokaklar, parklar, bahçeler, tarlalar, sahil kenarları ve bunun gibi yerlerde bırakılmış eşyalar akla gelmelidir. Bununla birlikte maddedeki nitelikli halin oluşması için, eşyanın açıkta bırakılması yeterli olmayıp, hangi nedenle açıkta bırakıldığının araştırılması ve adet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılma şartlarının da aranması gerekecektir.
5237 sayılı TCK'nun 142/1-e maddesinde yer alan nitelikli hırsızlığın karşılığı 765 sayılı TCK’nun 491/2. maddesinde; “adet muktezası olarak yahut tahsis ve istimalleri itibariyle umumun tekafülü altında bulunan eşya hakkında hırsızlık” olarak düzenlenmiştir. İki madde birbiriyle paralel hükümler içermekte ise de, umumun tekefülü ya da kamunun güvencesine bırakılma şeklinde ifade edilen unsur 5237 sayılı TCK'nun 142/1-e maddesinde bulunmadığından, açıkta bırakmanın adet, tahsis ya da kullanım gereği nedenlerine dayandığının tespiti yeterli kabul edilmiş ve böylece nitelikli halin uygulama alanı 765 sayılı TCK'na göre genişletilmiştir.
Öğretideki görüşlere göre "âdet"; toplumda süreklilik kazanan, alışkanlık oluşturan ve genellik karakterini taşıyan, kamu düzenine, kanunlara ve ahlaka aykırı olmayan, uygunlukları nedeniyle kanunlarca korunabilir nitelikteki yaygın davranış biçimi olarak tanımlanmış olup, zamana, yere ve bölgeye göre değişebileceği ancak kişisel alışkanlıkları kapsamadığı kabul edilmektedir.
"Tahsis" kelimesi, eşyanın bir iş için özgülenmesi, ayrılması, belirlenmesi ve hasredilmesi anlamına gelmektedir ki, parka gelenlerin oturmasına tahsis edilmiş durumda olan banklar bu kapsamda değerlendirilmelidir.
"Kullanım gereği" ibaresi ile, eşyanın kullanılması için açıkta bırakılmasının zorunlu olduğu durumları kastedilmekte olup, sözkonusu eşyanın amacına uygun kullanılabilmesi ve kendisinden beklenen fonksiyonu eda edebilmesi için açıkta durmasının gerekli olduğu hallerde bu nitelikli hal uygulanacaktır.
Doktrindeki yaygın görüşlere göre, suça konu eşyanın genel ve kamuya açık bir yerde bulunmayıp herkesin rahatlıkla girip çıkamayacağı bir yere bırakılması, açıkta bırakılmasının adet gereği veya tahsis ya da kullanımları gereği zorunlu olmaması, sahibi veya zilyedi ya da onlar adına başkasının gözetimi altında olması, toprağa veya zemine bağlanması nedeniyle çalınmasının zorlaştırılması, ebat ve ağırlığı gereği çalınmasının normalin üstünde bir güç ve teknik yardım gerektirmesi durumlarında sözkonusu nitelikli halin uygulanmayacağı kabul edilmekte, elektrik ve telefon direkleri, çeşmeler, elektrik lambaları, demiryollarındaki raylar, tarlalardaki tarım araçları ve toplandıktan sonra bırakılan mahsuller, deniz kıyısında bırakılan kayıklar ve ağlar, trafik işaret ve lambaları, inşaata bırakılan inşaat malzemeleri ve demirler, cami önündeki raflara bırakılan ayakkabılar, anıtlara bırakılan çelenkler, yol kenarlarına yığılan taş ve çakıllar, gemilerdeki can yelekleri ve filikalar, binalar üzerindeki paratonerler, sel ve baskınların önlenmesi için yapılmış duvar taşları ve kapaklar, deprem anında acil müdahale için gerekli malzemelerin bulunduğu deprem konteynırları bu nitelikli hal kapsamında bulunan eşyalara örnek olarak gösterilmektedir. (Sulhi Dönmezer, Mala Karşı Cürümler, Beta Yayınevi, 2001, s.388, Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2010, s. 1410; İsmail Malkoç, Yeni Türk Ceza Kanunu, Malkoç Kitapevi, 2005, s.938; Kubilay Taşdemir, Ramazan Özkepir, Sahtecilik ve Mala Karşı Cürümler, Adil Yayınevi, 1999, s.332)
Uyuşmazlık konusu olan, sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açık alanda park halinde bırakılan motosikletlerin bir iş için özgülendiği söylenemeyeceğinden, tahsis gereği açıkta bırakılan eşya kabul edilemeyeceği konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
Değişen sosyal ve ekonomik şartlar gözönüne alındığında, motosiklet kullanımının özellikle sıcak iklimli bölgelerde kullanım kolaylığı nedeniyle yaygınlaştığı, hemen her evde en az bir adet motosikletin bulunduğu, sayılarının gün geçtikçe çoğaldığı ve gündüz kullanımlarında geçici işler nedeniyle motosikletlerin sabit bir noktaya bağlanmaksızın cadde kenarlarına park edilmek suretiyle açıkta bırakılmasının bir kısım bölgelerde genel bir alışkanlık haline geldiği bilinmekle birlikte, âdet gereği açıkta bırakıldığının söylenebilmesi için, âdetlerin zaman ve yere göre de değişebileceği de gözönüne alındığında suçun işlendiği yörenin sosyal koşullarının da ayrıntılı olarak bilinmesi gerekmektedir.
Sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açık alanda park halinde bırakılan motosikletlerin çalınması eyleminin açıktan basit hırsızlık suçunu oluşturduğu 2011 yılına sürdürülen yargısal uygulamalarda kabul edilegelmiş ise de; yalnızca sokaklar ve caddeler gibi açık alanlarda kullanılabilen, sayıları gün geçtikçe çoğalan, her zaman ve özellikle gün içinde otopark ya da bina içlerine park edilmeleri mümkün olamayan, cadde kenarlarına tedbir alınmaksızın park edilmeleri zorunluluk haline gelmiş bulunan motosikletlerin kullanım gereği açıkta bırakılmalarının kaçınılmaz olduğunun, buna göre de hırsızlık konusu olduklarında 5237 sayılı TCK'nın 142. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinde düzenlenen nitelikli halin oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sabit bir noktaya bağlı olmaksızın iki bina arasındaki açık alana kilitsiz olarak parkedilen suç konusu motosikletin çalınması şeklindeki eylemin, kullanım gereği açıkta bırakılan eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturduğu anlaşıldığından, sanığın TCK'nun 142/1-e maddesi uyarınca cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmün onanmasına dair Özel Daire kararı yerindedir.
Bu itibarla, Özel Daire onama kararında bir isabetsizlik bulunmayıp haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyeleri "sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açık alanda park haline bırakılan motosikletin çalıştırılarak götürülmesi şeklindeki eylemin 5237 sayılı TCK'nın 141/1. maddesi uyarınca basit hırsızlık suçunu oluşturduğu ve itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.12.2012 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 18.12.2012 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

YARGITAY 12. Ceza Dairesi
Esas: 2013/1814
Karar: 2013/21795

Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanığın sevk ve idaresindeki tescilsiz motosiklet ile trafiğe kapalı olup sadece yaya ve bisiklet girişine izin verildiğini bildiği 3 metre genişliğindeki yaya yolu üzerinde seyri sırasında, sağdan sola geçiş yapmak isteyen katılana 7 metre fren izi ile çarpıp, 10 metre ileride durması sonucu katılanın yaralanmasına neden olduğu olayda, bilinçli taksirin unsurlarının oluştuğu ve 5237 sayılı TCK'nın 22/3. maddesi uyarınca cezanın arttırılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Kaza sonucu katılanın yaşamını tehlikeye sokacak ve kemik kırığına yol açacak şekilde yaralanması nedeniyle, arttırım maddesinin 89/2-b, e olarak gösterilmesi gerektiğinin gözetilmemesi;

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hükmün 2 numaralı bölümündeki “89/2b” ibaresinin “89/2-b,e” olarak değiştirilmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 27.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
 
  • Beğen
Tepkiler: danslebleu
Şehir içi yollara 'bisiklet' yönetmeliği

03.11.2015 09:24:52
Şehir içi yollara 'bisiklet' yönetmeliği

Şehir içi yollara 'bisiklet' yönetmeliği

Şehir içi yollarda bisikletin ulaşım amacıyla kullanılmasını sağlamak, bisiklet yolları, bisiklet istasyonları ve bisiklet park yerlerinin planlanması, tasarlanması, yapılması ve işletilmesine ilişkin usul ve esaslar belirlendi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Şehir İçi Yollarda Bisiklet Yolları, Bisiklet İstasyonları ve Bisiklet Park Yerleri Tasarımına ve Yapımına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Yönetmelik, şehir içi yollarda bisikletlerin ulaşım amacıyla kullanılmasını sağlamayı, bisiklet yolları, bisiklet istasyonları ve bisiklet park yerlerinin planlanması, tasarlanması, yapılması ve işletilmesine ilişkin usul ve esasları düzenliyor.

Yönetmeliğe göre, bisiklet yolları, kullanıcılarının ulaşım ihtiyaçlarını karşılamak ve trafik akış sistemi içerisinde kavşak ve yol ayrımlarındaki geçişlerini güvenli bir şekilde sağlamak amacıyla öncelikle topoğrafyanın müsait olduğu yerlerde yapılacak, ulaşım noktalarını ve yerleşim yerlerinin merkezi bölgelerini birbiriyle irtibatlandıracak bir ağ oluşturacak şekilde tasarlanacak.

Bisiklet yolu ve ağları tasarlanırken, bisiklet sürüşüne en uygun güzergah tercih edilecek. Bisiklet yolu ağı, kavşaklar ile kent mobilyaları, peyzaj ögeleri ve yapı parselleri tarafından en az sayıda bölünüp yolun devamlılığı esas alınarak, bisikletlinin bir başlangıç noktasından varış noktasına kesintiye uğramadan gidebilmesini sağlayacak şekilde yapılacak.

Bisiklet yolu ağı, trafik hiyerarşisi göz önünde bulundurularak motorlu araç yollarından, bisiklet sürücülerinin yol geçişlerinde diğer araçlar tarafından net bir şekilde görünmelerini sağlayacak biçimde tasarlanacak. Bisiklet yolları, bisikletlilere beklenmedik durumlarla karşılaştıklarında durmak için gerekli reaksiyon ve frenleme mesafesini sağlayacak duruş görüş mesafesine göre ayarlanacak.

Bisiklet yollarının tasarımında öncelikli olarak trafik akışı ile aynı ve tek yön tercih edilecek ancak yeterli genişlik ve sinyalizasyon sisteminin sağlandığı durumlarda çift yönlü şeritler de oluşturulabilecek.

- Toplu taşım ağlarına bağlanacak

Bisiklet kullanımının ulaşım amaçlı hale getirilebilmesi amacıyla yetkili kurumlarca planlı bisiklet yollarının metro, tren, otobüs, vapur ve benzeri toplu taşıma ağlarına bağlanacak şekilde bütünleşmesi sağlanacak.

Toplu taşımada ilgili idarelerin belirleyeceği güzergahlarda ve sayılarda bisiklet taşıma aparatlarına sahip otobüsler kullanılacak, otobüs sürücülerine gerekli eğitim verilecek ve bilgilendirme yapılacak. Bisiklet taşıma aparatına sahip otobüsler öncelikle yokuşun fazla, trafiğin yoğun olduğu yollarda kullanılacak.

Şehir içi raylı ulaşım sistemlerinin bisiklet kullanımı ile uyumu, ilgili idarenin uygun görüşü çerçevesinde, yolcu yoğunluğunun fazla olduğu saatlerde günlük sayı sınırlaması dahilinde, diğer saatlerde ise herhangi bir sayı sınırlamasına tabi olmadan uygulanacak.

Şehir içi deniz yolu taşımacılığının bisiklet kullanımı ile uyumu, ilgili idarenin uygun görüşü çerçevesinde, yolcu yoğunluğunun fazla olduğu saatlerde günlük sayı sınırlaması dahilinde, diğer saatlerde ise herhangi bir sayı sınırlamasına tabi olmadan uygulanacak.

Bisiklet sayısı ve ağırlığı dikkate alınarak ulusal veya uluslararası sertifikaya sahip bisiklet taşıma aparatları toplu taşıma araçlarında ilgili idarenin sorumluluğunda kullanılacak.

- Yollar mavi olacak

Bisiklet yolları uzun ömürlü mavi renkli boya ile boyanacak. Bisiklet yolu ağları üzerinde kent bütünündeki ulaşım sistemleri ile uyumlu, güvenliği sağlayacak trafik işaret ve işaretlemeleri ile sinyalizasyon sistemleri oluşturulacak.

Bisiklet yolu ağları üzerinde bisiklet kullanıcılarının ihtiyaçlarını karşılayacak sayıda yeterli park istasyonları ve park yerleri yapılacak.

Üniversite kampüslerinde bisiklet yolu yapılması halinde yurt ve eğitim binaları birbirine bağlanacak şekilde tasarlanacak ve ihtiyacı karşılayacak yeterlikte yurt ve eğitim binalarına bisiklet parkları oluşturulacak.

Yeni yerleşim yerlerinin planlanmasında, arazinin mülkiyet dokusu ve coğrafi özellikleri dikkate alındığında bisiklet yolu yapılması uygun görülen şehir içi yollarda yol genişlikleri "TS 9826" standardında belirtilen minimum bisiklet yolu genişlikleri eklenerek planlanacak.

Bisiklet yolu ve bisiklet yolunun güzergahındaki karayolları ile kesişim noktasında, en az 1/500 ölçekli yol projesi yapılıp büyükşehir belediyelerinde UKOME kurul kararı, diğer belediyelerde ise il/ilçe trafik komisyonu kararına istinaden belediye meclisi kararı ile uygulanacak.

Her bisiklet yolunun güzergahına bir ad veya kod verilecek. Genel olarak bisiklet yolları, gidiş yönünde yolun sağ tarafında yol platformu ile yaya kaldırımı arasında planlanacak.

- Tek yönlü yollarda yolun sağında

Bisiklet yolları, tek yönlü yollarda motorlu taşıt trafiği ile aynı yönde yolun sağında ve tek yönlü veya yolun sağında iki yönlü, iki yönlü yollarda yolun her iki tarafında, motorlu taşıt trafiği ile aynı yönde tek yönlü, bunun gerçekleştirilemediği kısımlarda ise yolun bir tarafında çift yönlü olarak gerekli ölçülere uygun şekilde tasarlanacak.

Bisiklet yolları engelliler tarafından kullanılan ve hız sınırı dahilinde olan araçlar tarafından da kullanılacak.

Sit alanlarında ve korunan alanlarda Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca planlama ve uygulama yapılacak. Koruma amaçlı imar planlarında aksine hüküm bulunmuyorsa, bu Yönetmelik hükümleri uygulanacak.

Kaldırım üzerinde bisiklet yolu teşekkül ettirilmesi halinde, kaldırım üzerinde bisiklet yolu haricinde kalan kaldırım genişliği "TS 12576"daki asgari koşullar sağlanacak.

Bisiklet sürücülerinin, bisikletlerini güvenli bırakabilecekleri, aydınlatması olan, hava koşullarına dayanıklı, motorlu taşıt trafiğinden arındırılmış ve bisikletlerin toplu olarak park edilebileceği istasyonlar ile bisiklet park yerleri ihtiyacı karşılayacak oranda yapılacak ve yapılan bisiklet park yerlerinde "TS 11782" standartları aranacak.

Bisiklet istasyonları ve bisiklet park yerleri araç ve yaya trafiğine engel olmayacak şekilde, bisiklet yollarına yakın, göz önünde ve hırsızlığa karşı emniyetli olacak şekilde tasarlanacak. Ayrıca, şehrin cazibe merkezlerinde ortaya çıkabilecek talep yoğunluğunun karşılanabileceği sayıda bisiklet istasyonları ve bisiklet park yerleri oluşturulacak.

- Bilgilendirici işaret ve levhaları

Bisiklet istasyonları ve bisiklet park yerleri uzaktan görünebilir şekilde yapılacak ve bu alanlar bilgilendirici işaret ve levhalarla tanımlanacak. Ayrıca istasyonlar ve park yerlerine ulaşım dik rampalar ve merdivenler olmayacak şekilde tasarlanacak.

Bisiklet istasyonları ve bisiklet park yerleri, toplu taşıma araçları, raylı sistem, deniz taşımacılığı ve şehirlerarası taşımacılık terminalleri ile kolayca bütünlüğün sağlanabilmesi için söz konusu toplu taşıma ağlarına en kolay erişilebilecek noktalarda inşa edilecek.

Bisiklet istasyonları ve bisiklet park yerlerinin uzun süreli kullanımı durumunda ilgili idarenin isteği doğrultusunda bisiklet park yeri, üstü kapalı olarak düzenlenecek.

Bisiklet istasyonları ve bisiklet park yerleri, bisikletlerin belirli bir düzende, güvenli bir şekilde kilitlenip sabitleştirilmesini sağlayıcı bisiklet kilit mekanizmasını içerir ve bisikletlerin park yerlerine kolayca yerleştirilebilecek ve çıkarılabilecekleri şekilde tasarlanacak.

Bisiklet park ekipmanları darbelere ve hava koşullarına dayanıklı özellikte olacak. Bisiklet istasyonları ve park yerleri, yer durumuna göre gösterilen şekilde yola dik veya açılı, tek sıra, iki sıra, dairesel veya yarım daire biçiminde tasarlanacak.

- Bisikletler yola 45 derece açılı yerleştirilecek

Tek sıra halinde yola açılı olarak oluşturulan bisiklet park yerinde, bisikletler yola 45 derece açılı yerleştirilecek, park bandı genişliği 1,35 metre ve iki bisiklet arası yatayda 0,85 metre olarak tasarlanacak.

Tam veya yarım dairesel oluşturulan bisiklet park yerinde, bisikletler bir ağaç veya direk etrafında dizilecek. Askılı olarak oluşturulan bisiklet park yerinde, bisikletler duvara yarı dik şekilde dayalı olarak park edecek.

İlgili belediye tarafından uygun görülen ulusal veya uluslararası standartlara uygun veya sertifikaya sahip bisiklet park yerleri de tasarlanabilecek.

Bisiklet yolları gece güvenliği ve sürüş konforu için en az yönetmelikteki değerlere uygun olarak ve bisikletlinin yüzüne ışık yansımayacak şekilde projelendirilerek aydınlatılacak.

Bisiklet yollarının yapım sürecinde uygulanacak kamulaştırma işlemleri Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre yapılacak. Bisiklet yolları, bisiklet işletme ve park istasyonlarının bakım, onarım, denetim ve güvenlik işleri, Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve Belediye Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla ilgili belediyeye ait olup, istasyonların işletilmesi ilgili belediyece yapılacak veya yaptırılacak.

Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte mevcut bisiklet yolları 5 yıl içerisinde bu Yönetmelik hükümlerine uygun hale getirilecek.
 
Yönetmelikleri, Kanunları vs. çıkartmak kolayda uygulamak zor, koca Türkiye'de kaç şehirde bisiklet yolu var. Umarız çıkartılan bu yönetmeliği yer yönetimlerde gözönünde bulundururlarda uygar dünyada olduğu gibi bizlerde yaşadığımız şehirlerde o yollara kavuşuruz. :(
 
Hukuk Bölümü 2013/920 E. , 2013/1050 K.
DAVACILARIN ÇOCUĞUNUN, BISIKLET ILE GIDERKEN ISTINAT DUVARINDAN DÜŞMESI SONUCU MEYDANA GELDIĞI IDDIA OLUNAN MANEVI ZARARIN TAZMINI ISTEMIYLE AÇILAN DAVANIN, İDARİ YARGI YERİNDE ÇÖZÜMLENMESI GEREKTIĞI
UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA KANUN (2247) Madde 14


Davacı : R.Y. adına velayeten kendi adlarına asaleten M.Y. ile N.Y.

Vekilleri : Av. B.U., Av. O.Ş.

Davalı : Yozgat Belediye Başkanlığı

Vekili : Av. Ş.H.Ç.

O L A Y : Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle;

''Küçük anne babasıyla birlikte Fatih Mah. Çengeltepe Cad. No:…. Yozgat adresinde ikamet etmekte olup ilköğretim okulu öğrencisidir. Hayatta hedefleri olan başarılı bir öğrencidir. Gerek ailesi gerekse öğretmenleri R.Y.'nın geleceğini en iyi seviyede tutmak için mutlu bir hayat sürebilmesi için bütün imkanlarını seferber etmişlerdir.

Ancak bütün bu çabalara rağmen 07.04.2012 günü ekmek almak için dışarı çıktığında herhangi bir korkuluğu olmayan, herhangi bir emniyet tedbiri bulunmayan yolda yaklaşık6 metreyükseklikten Sivas Caddesi üzerine düşmüştür.

Kaza sonrası Yozgat Devlet hastanesine kaldırılan R. için Acil Servis bölümünde ilk müdahale yapıldıktan sonra Yozgat Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesine kaldırılmıştır. Mide kanaması geçirmiş ve bundan dolayı ameliyat olmuştur. Daha sonra yoğun bakım ünitesine alman R. Yaklaşık 20 gün yoğun bakım ünitesinde yatmıştır. R. bu olaydan sonra duyu organında zayıflık geçirmiş, buna ilişkin tedavisi hala devam etmektedir. Ekte sunmuş olduğumuz 24.05.2012 tarihli raporda da bu husus ortaya konulmuştur.

Bu konu ile ilgili soruşturma Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2012/1312 Haz. Say. ile devam ettirilmektedir.

Uzun süren hastane ameliyat, tedavi süreci R.'i fazlasıyla yıpratmıştır. Okulunda diğer arkadaşlarına göre geri kalmış, hatta okulunu tamamlayamayacak seviyeye gelmiştir. Ailesinin bütün çabalarına rağmen adeta hayata küsmüştür, dışarı çıkmaz olmuştur. R. bu olaydan dolayı daha küçük yaşta psikolojik tedaviye başlamış ve ağır ilaçlar kullanmak durumunda kalmıştır. Böyle bir durum karşısında Recep' in anne babası ne yapacaklarını bilemez olmuşlardır.

Böyle bir olayın ana sebebi Yozgat Belediyesidir. Yozgat Belediyesi, vazifesini yerine getirmemiş, bütün insanları tamamen tehlikenin içerisine atmıştır. Orada yoldan düşen R. olmayabilirdi. Başka ailelerin canı yanabilirdi. Hatta telafisi olmayacak daha büyük zararlar meydana gelebilirdi. Ancak buna rağmen belediye hala halkın güvenliğini korumak görevi olduğunun farkına varamamıştır. Müvekkilime bir geçmiş olsun dahi diyememiştir.

Müvekkil M.Y. ile N.Y. adına asaleten çocukları R.Y. adına velayeten, mağduriyetinin bir nebze olsun giderilebilmesi için uğradığı manevi zararların tazmini için 25.000 TL manevi tazminat davası açma gereği hasıl olmuştur.'' demek suretiyle davanın kabulü ile 25.000 TL manevi tazminatın davalı aleyhine hükmedilmesine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Yozgat 2.Asliye Hukuk Mahkemesi: 25.09.2012 gün, E:2012/240, K:2012/672 sayı ile özetle, ''01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nun 3.maddesinin 1.tümcesinde "Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar." hükmü konulmuş, bu hüküm Anayasa Mahkemesi'nin 16.2.2012 gün ve 2011/35 Esas 2012/23 Karar sayılı kararıyla iptal edilmiştir.

6100 sayılı HMK'nun 114/1-c maddesinde "mahkemenin görevli olması" şartı dava şartı olarak belirtilmiş, yine HMK 115/1 maddesinde "Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığım her zaman ileri sürebilirler." hükmü getirilmiştir.

Bu durum da mahkememizce öncelikle mahkememizin görevli olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.

İdare hukukunda, idarenin hiçbir kusuru olmasa da sosyal risk, terör eylemleri, fedakârlığın denkleştirilmesi gibi kusursuz sorumluluğa ilişkin kavramlara dayanılarak kişilerin uğradığı zararların tazmin edilmesi mümkündür. Özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk halleri ise belirli konular için düzenlenmiş olup sınırlıdır, idarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin davaların idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Mahkememiz dosyasında idarenin kusurlu eyleminden bahisle davacı tazminat talep etmiş, davacı vekili daha sonra davadan vazgeçtiğini beyan etmiştir. Davanın geri alınabilmesi için HMK 123 maddesi gereği davalının açık rızası gereklidir. Bu nedenlerle ve yukarıda açıklanan nedenlerle HMK 114/1-b maddesi gereğince dava konusunun idari yargının görev alanında kaldığı anlaşılmakla mahkememizin görevsizliğine karar vermek gerekmiştir.'' demek suretiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

Davacılar vekili aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.

Yozgat İdare Mahkemesi: 31.01.2013 gün, E:2012/1096, K:2013/42 sayı ile özetle, ''2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun "Amaç" başlıklı 1. maddesinde; "Bu Kanunun amacı, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenin sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemektir." hükmüne, "Kapsam" başlıklı 2. maddesinde; "Bu Kanun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsar." hükmüne, "Görevli ve Yetkili Mahkeme" başlıklı 110. maddesinde ise; "işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. " hükmüne yer verilmiştir.

2918 sayılı Kanundan doğan bir sorumluluk davası niteliğini taşıyan işbu davanın, yukarıda değinilen mevzuat hükümleri uyarınca görüm ve çözümünde Adli Yargı mahkemelerinin görevli olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.'' demek suretiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1-a. maddesi uyarınca davanın Görev Yönünden Reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Bahri AYDOĞAN, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Ayhan AKARSU ve Metin ULUKANLIGİL’in katılımlarıyla yapılan 4.6.2013 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Davacı vekili tarafından; 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, adli ve idari yargı yerleri arasında görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının mahkemece, ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil KAYNAK’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacıların oğlunun, 07.04.2012 günü Yozgat İli, Fatih Mahallesi, Çengeltepe Camii sokak, No:13 E-88 Karayolu Sivas istikametinin sağ kısmında bulunan isimsiz sokak ile 70 Evler 2.Sokağın kesiştiği noktada bisiklet ile giderken istinat duvarı üzerinden E-88 Devlet Karayoluna bağlantılı olan yaya kaldırımı üzerine düşerek yaralandığından bahisle, duyulan elem ve ızdırabın karşılığı olarak 25.000 TL manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

Dosya kapsamında yer alan 18.04.2012 günlü Olay Yeri İnceleme Raporunda, olay adresinin E-88 Karayolu Sivas istikametinin sağ kısmında bulunan isimsiz sokak ile 70 evler 2.sokağının kesiştiği yer olduğu, açık alan ve yol üstü olduğu, zemini parke taşlarından oluşan 70 evler 2.sokak yol genişliğinin9 metreolduğu, sokağın kesiştiği isimsiz olan ve zemini parke taşlarından oluşan sokağın doğu kısmının genişliğinin8,30 metreolduğu, sokağın batı kısmının genişliğinin7,40 metreolduğu, istinat duvarı ile isimsiz sokağın kenarındaki kaldırım taşları arasındaki toprak ve otlardan oluşan kısmın doğu istikametindeki genişliğinin4,80 metreolduğu, batı kısmındaki genişliğinin3,60 metreolduğu, buradaki kaldırım taşlarının yüksekliğinin yaklaşık20 cmolduğu, toprak ve otlardan oluşan kısımda 2.sokağın hizasında75 cmyüksekliğinde9 metreuzunluğunda demir korkuluğun bulunduğu ancak bu korkuluğun seviyesinin toprak seviyesinde olduğu ve üzerinin toprak ile dolu olduğu ve korkuluğun kaldırım seviyesinde kaldığı bunun haricinde herhangi bir korkuluğun ve tel örgünün bulunmadığı, taşlardan örülmüş olan istinat duvarının yerden yüksekliğinin3 metreolduğu, istinat duvarı ile E-88 Karayolu arasında parke taşlarından oluşan yaya kaldırımının bulunduğu belirtilmiştir.

Davaya konu olayın meydana geliş şekli ve kusurun belirlenmesine ilişkin olarak Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma dosyasına sunulmuş olan bilirkişi raporunda, olayın Yozgat İli, Fatih Mahallesi, Çengeltepe Camii sokak, no:13, E-88 Karayolu Sivas istikametinin sağ kısmında bulunan isimsiz sokak ile 70 evler 2.sokağın kesiştiği noktada yol üstünde ve açık alanda olduğu, çocuğun bisiklet ile giderken istinat duvarından E-88 Devlet Karayoluna bağlantılı olan yaya kaldırımı üzerine düşerek yaralandığı belirtilmiştir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Belediye aleyhine idare mahkemesinde açılan başka bir tazminat talepli tam yargı davasında, İdare Mahkemesi 2918 sayılı Yasanın 110.maddesinin 1.fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasaya aykırı olduğu kanısına varmış, İdare Mahkemesinin bu iki cümlenin iptali istemiyle yaptığı başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi 8.12.2011 gün ve E:2011/124, K:2011/160 sayı ve 8.11.2012 gün ve E:2012/118, K:2012/170 sayılı aynı içerikli iki kararı ile; “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun’dan doğan sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceği öngörülmektedir. İtiraz başvurusunda bulunan mahkeme ise idare mahkemesi olup davaya bakmakta görevli ve yetkili mahkeme değildir.

Başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.” Kararına varmıştır.

Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin benzer bir konuda İdare Mahkemesi’nin davaya bakmakla görevli bulunmadığı yolundaki kararları gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Uyuşmazlığa konu olayda ise, kazanın meydana geldiği yer, yukarıda anlatımı yapıldığı şekilde bir karayolu değil, gerek dosya kapsamındaki bilirkişi raporu, gerekse de olay yeri inceleme raporunda anlatımı yapıldığı üzere bir istinat duvarı olup, davacıların oğlu olan Recep Yatcı bisikleti ile giderken bahse konu istinat duvarından E-88 Devlet Karayoluna bağlantılı olan yaya kaldırımı üzerine düşerek yaralanmış ve bu yaralanma neticesinde meydana geldiği iddia olunan manevi zararın tazmini istemi ile dava açılmıştır.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 3. maddesinde, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerinin bakacağı hükmüne, geçici 1. maddesinde ise, bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı hükmüne yer verilmiş, bu Kanunun 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali amacıyla açılan davada, Anayasa Mahkemesi, 16.2.2012 tarih ve E:2011/35, K:2012/23 sayılı kararıyla; dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusunun kapsama alındığı ve bu tazminat davalarına bakma görevinin asliye hukuk mahkemelerine verildiği; buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararların kapsama alınmadığı; sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davalarının idari yargıda görülmeye devam edeceği; bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı; ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşabileceği; esasen idare hukukunda var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramlarının, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında korunma kapsamını genişleten kavramlar olduğu; idare hukukunda, idarenin hiçbir kusuru olmasa da sosyal risk, terör eylemleri, fedakarlığın denkleştirilmesi gibi kusursuz sorumluluğa ilişkin kavramlara dayanılarak kişilerin uğradığı zararların tazmin edilmesinin mümkün olduğu; özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk hallerinin ise belirli konular için düzenlendiği ve sınırlı olduğu; idarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin davaların idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiği; bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi, aynı idari eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı neden olduğunun söylenemeyeceği gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.

İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak, kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak davaların görüm ve çözümünün, iptal ve tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.

Olayda da, istinat duvarına davalı Belediyece korkuluk yapılmadığı için sözkonusu kazanın meydana geldiği iddiasının bir hizmet kusuruna, dolayısıyla manevi zarara yol açtığı iddiasının tam yargı davasına konu olabileceği kuşkusuzdur.

Kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde “idari dava türleri” arasında sayılan “idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası” kapsamında, idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır.

Belirtilen durum karşısında, davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden, Yozgat İdare Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yozgat İdare Mahkemesi’nin 31.01.2013 gün, E:2012/1096, K:2013/42 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.6.2013 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
 
  • Beğen
Tepkiler: danslebleu
@burak.kurtum şehir içinde 30 mu :koptum::koptum: ben okuldan aşağıya 55le iniyorum
 
@Ersin savaş Sağolun yazınız güzel olmuş:harika::harika:Yalnız trafik sigortası yaptıramıyoruz bisikletlere onun için bir çözüm var mı acabaa???:kötü::kötü:
Sonuçta kaza olduğunda sürekli bisikletli suçlu duruma düşüyor:(:(
 
Motosiklet ve bisiklet sürücülerinin işi çok zor bu memlekette
 
  • Beğen
Tepkiler: Ersin savaş
Ben yola çıkmaya korkuyom kaldırımdan gidiyodum okuduğum iyi oldu
 
diyelim bisikletli yolunda gidiyor, öndeki araç önüne kırıp birden fren yaptı ve arka tampona çarpılıp hasar verildi.. bu durumda arabanın maddi hasarını kim karşılayacak ? bisikletlinin maddi durumuda yoksa..
 
@DKN
Şuçlu zaten araç sürücüsü olduğu için kendisi karşılar, varsa sigorta şirketi bisikletlinin zararını karşılar, benim bildiğim kadarıyla böyle.
 
dün holiganın birisi arabayla dibime kadar yanaştı bisiklet yolunun girişinden karşı yola geçecekti, ben de biraz bekledim arkasından araba falan gelir diye , 5 sn falan beklerken camdan ne bakıyon lan mal gibi tarzında bişey söyledi...Ben de ters ters baktım lakin ite dolanacağıma çalıyı dolanırım daha iyi hesabına bastım gittim memleketin her köşesi konuşmayı dahi bilmeyen medeniyet yoksunu sığırla dolu...
 
Geri