Dünyanın sonu da gelse bırakmam. Hollywood filmlerindeki gibi kıyamet kopsa, dünya içine çökmeye başlasa, yeryüzü arkamdan yer yarıla yarıla beni yutmaya gelse "az bi dk durun" diyip hemen taytımı çeker, lastiğe 100 PSI havayı basar, aynakolu büyüğe alır basar giderim.
---
Küçük çocuk bisikletimi hatırlayamıyorum ama çok net hatırladığım ve müthiş anılarım olan ilk "büyük" bisikletim Ağrı'da 1997 yılında 2. sınıfa giderken 35.000.000 Lira'ya aldığımız koyu yeşil (simli gibi parlayan), siyah çamurluklu ve arka çamurluk üstünde selesi bulunan bir şehir bisikletiydi. Markasını hatırlamıyorum bile fakat seleye oturamadan ayakta sürdüğümü, üst borunun üstünde ayağa kalkmalar, inşaat için getirilmiş kum kümelerinin yanlarından, üstünden uçmalar, sürekli arka tekeri kaydırıp yanlayarak durmalar, en önemlisi de mahallenin tüm çocuklarıyla oraya buraya beraber gitmeler, evlerden uzatılan/sarkıtılan salçalı ekmekleri bu bisikletlerin üzerinde yemeler...
Çocukluk ve eski mahalleler, komşuluklar güzeldi. Bisiklet hâlâ güzel...
(Bu bisikleti 2003'te Siirt'te 7. sınıfta bir dağ bisikletine geçtiğimde Samsun'daki kuzenime verdik (bu dağ bisikleti evin çatısında duruyor). Kullanmadı. Ondan alıp mahalledeki yoksul bir komşunun küçük oğluna verdik; bisikletin her yerini duvar boyar gibi öyle bir beyaza boyamış ki... Bisiklete sahip çıkmadığıma pişman oldum. Bir süre sonra bisikleti hiç görmedim; satıldı gitti galiba. Kim bilir nerede...)