Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Evlenmeyi düşünenlere

Derya AKYILDIZ

Forum Bağımlısı
Kayıt
17 Ocak 2006
Mesaj
1.532
Tepki
1.634
Şehir
Ataşehir
Evlenmeyi Düşünenlere


evlilik hazırlığı yapan gençlerin çeyizinde bulunsun diye tavsiyelerimi kaleme
aldım. Yazdıklarım kişisel fikirlerim sayılmaz; çoğu terapistin de katılacağı
tavsiyelerdir bunlar.

Şanslı olduğunuzu bilin. Bizim zamanımızda bu konularda pek konuşulmaz,
fikir verilmezdi. Evli-barklı, olgun-oturaklı abilerimiz hep çok daha mühim
mevzuları anlatır, bu konuya gelince susarlardı. Dinî dergilerde de yer almazdı
bu konular, gençlerin zihni dağılmasın (!) diye. Öyle olunca da biz fısır fısır
konuşurduk aramızda: “Evlensek mi acaba? Nasıl biriyleevlensek?”
“Hoşlandığım bir kız var ama namaz kılmıyor, problem olur mu dersin?”
“Büyüklerimin bulacağı bir kızla evlensem mutlu olur muyum sence?”

Siz bu tür açmazlar yaşamazsınız umarım. Zamanımızda bu konular daha rahat
konuşuluyor zaten. Doğru karar vermenizde yazacaklarımın da biraz faydası
olursa ne mutlu bana.

EVLENMEK ŞART MI?

Kimse Robinson Crusoe değildir. O bile bir dost bulduğunda sevinçten
zıplamıştı. Kendi başına da dünyanın en huzurlu insanı olan ve hatta doğrudan
Rabbine muhatap olabilen Peygamberimiz (a.s.m.) bile, bazen eşine “Yâ Âişe,
konuş benimle!” dermiş, kitaplarda böyle nakledilir. Konuşmak, paylaşmak ve
yardımlaşmak bu zorlu imtihan dünyasına tek başına gelen insanın en büyük
ihtiyacıdır belki de.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine
mukabil [karşılık] bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini,
aşklarını, şevklerini mübadele etsinler [paylaşsınlar] ve lezaizde [güzel
şeylerde] birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve
yardımcı olsunlar.”

“Evet, bir işte mütehayyir [hayret veya tereddüt içinde] kalan veya birşeye
dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun [hayalî bile olsa], ister ki,
birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın.”

“Kalplerin en latifi [duyarlısı], en şefiki [şefkatlisi], ‘kısm-ı sani’ [diğer yarım] ile
tabir edilen kadın kalbidir.”

Zaten evlilik, değil bu insanî ve ulvî ihtiyaçları, insanın en temel ihtiyaçlarını—
barınma, beslenme ve üreme—dahi karşılayan bir kurum olduğu içindir ki,
tartışmasız her asırda, her kültürde el üstünde tutulmuş, şart gibi görülmüş,
hatta kutsanmıştır. Gelin görün ki, en fazla şikayet edilen kurumdur da aynı
zamanda. Bir problemi olan, işleri yolunda gitmeyen, gençliğindeki ideallerini
yakalayamamış kişiler, evliliğinden şikayet ederler genellikle. Sanki bekârlığında
çok mutluymuş gibi, sanki bekâr kalsa ideallerine ulaşacakmış gibi. Hem evlenir,
hem şikayet ederler; hem şikayet eder, hem de evlilikten vazgeçmezler. Olan
da bekâr gençlere olur. Kafalar karışır: “Evlenmesek mi?”

Siz bakmayın onlara. Hatta bana da bakmayın siz, bazen ben de “Bekâr bayan
yarımdır, evlenince tam olur. Bekâr erkek yarımdır, evlenince tamamen biter”
gibi espriler yaparım ama, bal gibi biliyor, açıkça da görüyorum ki; bekârlık
yıllarımda hedefsiz ve sonuçsuz bir koşturmaca hâlinde geçen hayatım,
evlenince, bir tezgahın başına oturup üretime başlamak gibi bir değişim geçirdi
ve maddî, manevî, sosyal sahalarda bugüne dek ne ürettiysem, hep
evlendikten sonra oldu. (Eşime buradan teşekkürler!) Eski resimleri
karıştırdığımda zaman zaman kendi kendine konuşan, yalnızlık sebebiyle arada
kasvete dalan o genci görüp bugünkü hâlime şükrediyorum.

Geçenlerde Ulusal Psikiyatri Kongresi’ne katılmıştım. Epeydir görmediğim birçok
meslektaşım ve dostumla görüştüm. Son katıldığım kongreden bu yana
peşpeşe iki çocuğum daha olduğu için benimle sohbet eden arkadaşların
konuşmaları evlilik, çoluk-çocuk gibi konulara yöneldi genellikle. Benim de
dikkatim bu konuya çevrildi tabiî. Kim evlenmiş, kim bekâr kalmış, kim
boşanmış, kimin kaç çocuğu var? Dikkat ettim, kim ki evlenip yuva kurmuş;
daha huzurlu, daha verimli, hedeflerini gerçekleştirmiş. “Nasılsın?” diye sorunca
gevrek gevrek gülerek “İyii” diyor. Kim ki düzenli bir aile hayatı kuramamış;
huzursuz, şaşkın, meslekî yönden de verimsiz, başıboş dolanıyor. “Yaa, bildiğin
gibi işte, birşey yok, ne olsun?”

O yüzden Bediüzzaman’ın “Bekârlık, bikârların kârıdır” sözüne aynen
katılıyorum. Bekârlık, bu hayatta kazancı olmayanların işidir yani. Üstelik onun,
az önce yazdığım espriden çok daha hakikatli bir sözü daha var ki; “Bekâr
erkek üçte iki erkek, üçte bir çocuktur. Bekâr kadın üçte iki kadın, üçte bir
erkektir.” Yani erkeklerin haylazlıktan kurtulup olgunlaşmaları, bayanların ise
kişiliklerini oturtmaları için evlenmeleri lâzımdır.

Peki, evleneceğiniz kişiyi nasıl seçeceksiniz?

ÖNCE NE İSTEDİĞİNİZİ BELİRLEYİN

“Ne iş olsa yaparım abi” diyen birinin, iyi ve uygun bir iş bulması çok zordur
malûm. Hatta iş bulması bile zordur. Oysa kişi ne istediğini belirlese, aradığını
bilmenin rahatlığı ile çok daha kolayca bulabilir. Evlilik için de böyledir bu. Nasıl
biriyle evleneceğine karar vermek, işin yarısını halletmek demektir. Ama bunun
için de tabiî önce kendi kişiliğinizi, yönelimlerinizi ve ihtiyaçlarınızı belirlemeniz
gerekir. Yani kendinizi tanımanız lâzımdır önce.

İkili ilişkilerde, aile hayatında sizin için önemli olan nedir? Huzur mu, paylaşım
mı, destek mi, heyecan mı, ya da güven mi? Vazgeçemeyeceğiniz öncelikler
hangileridir, kesinlikle kabul etmeyeceğiniz şeyler nelerdir? Bunların adını doğru
koymanız gerekir. En az on cümleyle ihtiyaçlarınızı, beklentilerinizi, şartlarınızı
sıralayın; elinizde ve aklınızda bulunsun.

Tabiî, bu istekleri sıralarken, abartmayın da lütfen.
Adam arkadaşına sormuş:
—Evlenmiyor musun?
—Şartlarımı tutarsa olur.
—Ne istiyorsun ki?
—Güzel olsun, akıllı olsun, dindar olsun, zengin olsun, kültürlü olsun, şefkatli
olsun, ciddi olsun, itaatli olsun, bir de esprili olsun.
—Ama abi, demiş öteki, birden fazla evlilik yasak artık!

Fıkra, önerimi unutturmasın ama. Ne istediğinizi belirlemelisiniz mutlaka. On
cümle lütfen.

İDEAL BİRLİĞİ ŞART, AMA YETMEZ

Hayat arkadaşını seçerken en çok dikkat edilmesi gereken noktaların başında
ideal birliği gelir. Hayatı beraber yaşayacağınız kişinin hayatı ne gözle gördüğü,
hedefinin ne olduğu ve değer yargıları, en çok üzerinde durulması gereken
konudur.

Hayat, keyif peşinde, rahat içinde mi yaşanacak, yoksa idealler peşinde,
gereğinde fedakârlıkla mı? Kazanılan para ile daha iyi yaşamak mı
hedeflenecek, yoksa o kazanç olabildiğince hayır yollarına mı sarf edilecek?
Çocuk sahibi olunduğunda, çocuk hangi prensiplere göre büyütülecek, ona
nasıl bir eğitim verilecek? Sosyal hayatta kimlerle nasıl bir diyalog kurulacak?
Bu gibi temel tercihlerde uyum, iyi bir evlilik için olmazsa olmaz şarttır.

Sizin hayatınızı bile uğruna feda edebileceğiniz ideallerinizi eşiniz yarım kulakla
dinliyorsa, her satırını didik didik okuyup yaşamaya çalıştığınız kitaplarınızı
eşiniz dinlerken uyukluyorsa, siz teheccüde bile kalkarken eşiniz yatsıyı bile
kılmadan yatıyorsa, bırakın sevgiyi, saygı bile kalmaz ki aranızda.

İlginç bir araştırma okumuştum. “Evlilikte mutluluğun şartları nelerdir?”
sorusuna her iki cinsin en çok verdiği üç cevaptan birisi, hatta birincisi ‘inanç
ve ideal birliği’ idi. (Diğerleri de sevgi ve cinsel uyum imiş.) O yüzden
evlenmeyi düşündüğünüz kişide ilk bakacağınız nokta, aynı idealleri paylaşıp
paylaşmadığınızdır. Yani size sizin yolunuzda ‘yoldaş’ da olabilmelidir eşiniz.

“Şimdilik istediğim gibi değil, ama ileride düzelir” diye de kendinizi kandırmayın.
Âyetin verdiği dersi hatırlayın: “Sen sevdiğine hidayet edemezsin, ancak Allah
dilediğine hidayet eder.” Değişeceğine dair garantiniz var mı? Ya da o, garanti
verebiliyor mu? Yoksa siz kumar meraklısı mısınız? Veya tehlikeyi çok mu
seviyorsunuz?

Ancak fikir uyumu önemli derken de ölçüyü kaçırmayalım. En önemli noktadır
bu, ama tek önemli nokta değildir. Gereklidir, ama yeterli değildir. Bu noktada
özellikle bir fikir grubu içinde olan ve idealleri yolunda yaşayan kişilerin çokça
düştüğü bir hata vardır: iyisine kötüsüne bakmadan, sırf aynı fikirleri paylaştığı
için uyumsuz biriyle evlenmek. “Zaten benim fikrimde olan az; ideallerimi
paylaşan birisini bulursam, huyuna suyuna bakmaz evlenirim” diyenler çoktur.
Ama unutmayalım ki, meselâ Hz. Zeyd ile Hz. Zeyneb de aynı yola baş
koymuşlardı. Fakat bu mutlu bir beraberlik kurmalarına yetmedi.

Zaten düşünürsek, aynı ideali bile farklı insanlar farklı biçimlerde yaşamaz mı?
En basit bir örnekle, evde oturup kitap okumak, yazı yazmak da bir ideale
hizmet biçimidir; sürekli gezip sohbetlere, faaliyetlere katılmak da. Ama arada
dağlar kadar fark vardır. Sadece fikir birliğini önemseyip kişilik uyumunu yok
saymak gibi bir hataya düşmeyiniz lütfen. Fikirleri size uyanlar içinde huyu da
size uyan birini mutlaka bulursunuz.

§ SEVGİ GEREKLİ, AŞK RİSKLİDİR

Neredeyse klasik bir münazara konusudur: Evlilikte aşk lâzım mı, değil mi?
Beylik bir cevap olarak herkes “Tabiî ki lâzım” der. Oysa bence sevgi şarttır,
ama aşk şart değil, hatta risklidir bile. Hemen itiraz etmeyin, önce
isimlendirmeyi doğru yapalım. Kullandığım mânâda sevgi, karşısındakine
ihtiyacını hissetmek, onunla beraber olmaktan mutluluk duymak, onun
eksiklerini de hoşgörmektir. Aşk ise ona muhtaç olmak, onsuz olamamak,
eksiklerini ise görmemektir. Böyle bir aşk, aslında sağlıksız (gözü kör de denir)
bir ruh hâli değil midir? Peki sağlıksız bir duyguyla sağlıklı bir beraberlik nasıl
kurulur? Depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçların abartılı aşk duygularını
da azalttığını biliyor muydunuz? Saplantı düzeyindeki aşk, bir hastalık bile
sayılabilir aslında.

Ama modern çağın klişelerinin dayatmasıyla, çoğu gençler aşk evliliğini en
büyük hayalleri olarak kabul ederler. Bu kişilerin çoğu, aşık olduklarında
karşılarındaki kişinin eksiklerini, uyumsuz yönlerini görmez, o coşkulu duygunun
esiri olup mantığı tamamen bir kenara atarak yanlış evlilikler yaparlar. Aşık
olmuş birisi için karşısındaki, dünyanın en mükemmel kişisidir, kusursuzdur,
onun için yaratılmıştır, o olmazsa hayat boyu mutsuz kalacaktır. Oysa aşk bir
duygu ve duygular da geçici olduğu için bir süre sonra aşk küllenmeye
başladığında, önceleri görülmeyen yanlışlar göze batmaya başlar. Coşkuyla
başlayan ilişki hüsranla biter çoğunlukla.

Aslına bakarsanız, aşık olan için bu denli riskler taşıyan bu duygu, aşık olunan
kişi için bile çok rahatsız edicidir. Düşünün; siz öylesine, gelişigüzel bir söz
söylüyorsunuz (“İnecek var şoför bey!”), aşığınız “Ne hoş bir cümle kurdun”
diyor. Siz sıradan gündelik bir davranışınızı yapıyorsunuz, o “Ne güzel içiyorsun
çorbayı!” diyor. Böyle olduğundan büyük görülmek insanı rahatsız etmez mi
sizce? İlişkinin doğallığını, davranışların içtenliğini öldürmez mi?

Zaten o yüzden değil midir ki, çılgınca aşık olunanlar genellikle aşıklarına
karşılık vermez, acı çektirir? “Delice sevdim, ömrümü verdim” diye başlayan
şarkılar, “O beni sevmedi, kalbini vermedi” diye devam etmez mi hep? Tesadüf
değildir bu. Aklı başında hiç kimse, olduğundan büyük görülmek, hak ettiğinden
fazla ilgi ve sevgi görmekten mutlu olmaz—kısa süreli bir zevk dışında.

Üstelik bu tip gerçekçi olmayan sevgiler, abartılı hayranlıklar, yöneldiği kişinin
zihnine “Ben onun zannettiği gibi mükemmel değilim. Öyle olmadığımı fark
ettiğinde ne olacak?” tedirginliğini kazır. Böyle seven, sevdiğini zorlu bir
cendereye sıkıştırmıştır aslında. Ve göğe çıkaranlar, hayallerinin gerçek
olmadığını görünce ortada bir yerde kalamaz, bu kez de yerin dibine batırırlar
sevdikleri(!) kişiyi. Büyük beklentiler büyük hayal kırıklıklarını hazırlar.

Siz siz olun, eğer karşınızdaki size olduğunuzdan daha fazla kıymet veriyorsa,
sizi olduğunuzdan mükemmel görüyorsa, size sırılsıklam aşıksa, uzaklaşın ondan.

Dozunca seven, hatalarınızı da gören, ama iyi yönlerinizin hatırına onları
affeden, sizden abartılı şeyler beklemeyen, zorlamayan, destekleyen bir sevgi
çok daha güzel değil mi?

TEK BAŞINA DA MUTLU MUSUNUZ?

Meşhur atasözüdür: İki çıplak bir hamama yaraşır. Yani, iki mutsuz birleşince
mutlu olmaz. Tek başına mutluluğu bulamamışsanız, ancak bir başkasına
dayanarak mutlu olacaksanız, olmayın daha iyi. Zaten olamazsınız. Üstelik bu
dayanma tarzı, o hapşırınca sizin nezle olmanıza yol açacak, fazla
dayandığınızda da omuzu ağrıyacaktır.

O yüzden, ilk anda size ters gelecek belki ama, eğer bekârken de mutlu, kendi
içinde uyumlu bir insansanız, evlenince daha da mutlu olursunuz muhtemelen.
Yok eğer bekârlığınız sıkıntılı, problemli, huzursuz geçiyorsa evlenince mutlu
olma hülyası kurmanız gerçekçi olmaz. Kendi içinizde bir toparlanma
yaşamalısınız evliliği düşünmeden önce. Unutmayın, iyi bir evlilik kötü bir hayatı
düzeltmez, ancak düzelmiş bir hayatta iyi bir evlilik yapılır.

Bu sözlerimle bazılarının tatlı hayallerini bozuyor olabilirim ama, tüm sıkıntılarının
evlenince mucizevî biçimde geçeceğini sanmak maalesef çok düşülen büyük bir
yanılgıdır. Evliliğe bu kadar fazla anlam yüklemek de hem mantıksızdır, hem de
riskli. Karşınızdaki de sizin gibi bir insandır; beyaz atlı prens değil.

Bu aldatıcı beklentinin uzun vadede en çok görülen sonucu ise (başlarda da
dediğimiz gibi) evlilik de mutluluk getirmezse eşini suçlamaktır bu kez. Şu
diyalogu o kadar çok yaşadım ki bugüne kadar:

—Çok sıkıntılı ve mutsuzum doktor bey.
—Sebep nedir sizce?
—Eşim. Evlendiğimden beri bana destek olmuyor hiç.
—Bekârken çok mu mutluydunuz?
—Eeee, sorunlarım vardı tabiî. Gençliğimde de tedavi görmüştüm aslında.

Bu gibi kişiler—hayal ve masalların da etkisiyle—evlenince tüm sorunlarının
aniden biteceğini bekledikleri için, aynen devam eden sıkıntılar ciddi bir hayal
kırıklığını ve öfkeyi de beraberinde getirir maalesef. Oysa, eğer biz
değişmezsek, yarın bugünden farklı olmayacaktır. Nikahta sadece keramet
vardır; mucize değil.

O yüzden, önce siz tek başına da mutlu olmayı öğrenin, sonra evlenin.
Mutluluk paylaşıldıkça artar.

KONUŞABİLMEK LÂZIM

Evlilik anlaşmaktır. İnsanlar da konuşa konuşa anlaşırlar, malum. Beğendiğiniz
kişi dış görünüşüyle, huyuyla, yaşama biçimiyle size çok uyuyor ama
konuşmaya başladığınızda bir kopukluk oluyorsa dikkat! Dozunda olunca
tartışmak bile güzeldir, ama konuşamamak bir felakettir. Onunla
konuştuğunuzda zihniniz açılıyor, 1+1=3 ediyorsa bu çok güzel. Eğer fazla
olumlu bir katkı almıyor ama meramınızı anlatıp onu da anlayabiliyorsanız 1+1=2
ediyor demektir ki, idare eder. Ama—ne kadar seviyorsanız sevin—onunla
konuşurken kendinizi anlatamıyor, onun da ne demek istediğini kavramakta
zorlanıyorsanız, yani 1+1, 2 bile etmiyorsa işiniz zor. Hayat boyu mimiklerle
anlaşamazsınız çünkü. Onunla konuşamazsanız ya kendi kendinize konuşmaya
başlarsınız ya da başkalarıyla. İkisi de risklidir.

“Mutlaka evlenin. Anlaşırsanız mutlu olursunuz, anlaşamazsanız filozof”
diyenlere de katılmıyorum. Size muhatap olabilen, zihninizi açan, fikrinizi
zenginleştiren biriyle evlenirseniz filozof değil evliya bile olabilirsiniz.

FLÖRT NE İŞE YARAR?

Konuşma deyince akla beraber çıkma ve flört de geliyor. İnsanların birbirlerini
tanımak istemeleri çok normal tabiî. Ama flört dönemi, gerçek beraberliği
aksettirmez çoğu zaman. Eğer flört, gerçek hayatın aynısı olarak yaşanabilse,
belki evliliğin nasıl gideceğine dair ipuçları verebilir, ama bunun da başka
bedelleri vardır malûm. Bildiğimiz anlamdaki flört, yani arada sırada görüşüp
gezmek, sohbet etmek ise, aslında gerçek hayatta olunandan farklı bir kişiliğin
sergilendiği bir dönemdir.

Örneğin kişi günün yirmi üç saati tek başına, sessiz ve sakin bir hayat sürüyor,
biriken sohbet ve gezme ihtiyacını günde bir saatlik buluşmalara saklıyorsa, o
bir saatte çok konuşkan, canlı, eğlendirici biri gibi davranabilir. Ve çıktığı kişi
de canlı, atak, sosyal insanlardan hoşlanıyorsa onun gözüne hoş görünebilir.

Ama iş evliliğe gelince, o hareketli görünen kişinin günde ancak bir saat
gezmeye ve sohbete tahammül edebildiği, aslında çok durgun ve sakin bir
hayatı sevdiği açığa çıkar ve sürtüşmeler başlar tabiî.

Ben üç-dört yıl flört edip birbiriyle çok iyi anlaşan, ama evlenince birkaç ayda
hayal kırıklığı yaşayan nice insanlar gördüm. Evlilik hayatı
başlayınca “Reklamları izlediniz, şimdi haberler” anonsu yapılmış gibi olur.

“Peki, flört bile olmadan evlenilecek kişi nasıl seçilebilir?” diyebilirsiniz. Aslına
bakarsanız bir insanın, karşısındaki kişiyi tanıması o kadar da uzun bir zaman
gerektirmez. Yapılan araştırmalar özellikle bayanların, karşılaştıkları kişiyi ilk üç
dakika içinde değerlendirip kategorize edebildiğini göstermiştir. Dikkatli bir
insan için yüz hatları, mimikler, ses tonu, konuşma biçimi, hatta kullanılan
kelimeler bile kişiliğe dair önemli işaretler taşır. Ve özellikle hanımlar bu tip
işaretleri çok iyi değerlendirirler.

Meselâ karşınızdaki kişiye “Hava bu gün ne güzel, değil mi?” diye sordunuz
diyelim. Hepsi de ayrı bir kişilik yapısına işaret eden çeşit çeşit cevaplar
alabilirsiniz.

—Gerçekten harika bir hava var, insanın içi coşkuyla doluyor. (Canlı, iyimser.)
—Böyle havaları çok mu seversin? (Karşısındakiyle ilgilenen.)
—Hı hı. (Kontrollü ve ketum.)
—Haklısın, çok güzel, değil mi? (Uyumlu, paylaşımcı.)
—Esas üç gün önce çok daha güzeldi. (Geçmişte yaşayan.)
—Yaa, bu güzel havada eve tıkıldık işte. (Şikayetçi, karamsar.)

Bakın, bir tek cümleden ne kadar çok ipucu çıkartabiliyorsunuz. Yeter ki ona iyi
bakın, dikkatli dinleyin ve ipuçlarını değerlendirin. Böylece yakışıklı prensi
bulmak için yüzlerce kurbağayı öpmeniz gerekmez.

ONU İYİ TANIYIN

Yukarıdaki konunun devamı olmakla beraber ayrı bir paragraf olmayı hak eden
bir önemi vardır bu bahsin. Bir insanın karşısındakini iyi tanıyabilmesi için bile,
önce kendi sıkıntı ve saplantılarından arınması gerekir. Şimdi onu bir düşünün.

Nasıl bir insan olduğunu tarif edebilir misiniz? Eğer onun kişiliğini en az on
cümle ile tarif edemiyorsanız, onu tanımıyorsunuz demektir. (Ayrıca bu on
cümleyi başta hazırladığınız tarifle kıyaslayacağınızı da anladınız tabiî.)

Eğer onu tam olarak tanımadığınız halde ondan çok hoşlanıyorsanız, bu sizin
farketmediğiniz bir kompleksinizle ilgili olabilir, dikkat edin! Ne demek istediğimi
bir örnekle anlatayım:

Faraza, diyelim ki, siz maddî sıkıntı yaşıyorsunuz. Fena halde zorlanıyorsunuz.
Acilen borç para bulmanız lâzım. Ve bu arada bir yazarla tanıştınız. Çok ilginç
fikirleri var. Size son çıkan kitabını anlatıyor. Ama siz onun fikirlerini
dinlemiyorsunuz bile. Neden? Çünkü aklınız para probleminizde. Bu haldeyken
onu ancak şöyle dinlersiniz: “Acaba kitabı iyi sattı mı? Parası var mı? Bana
borç verir mi?” Anlattığı fikirleri dinlemezsiniz bile. Sonuçta sizin acil ihtiyacınız,
meşgul olduğunuz probleminiz, onu tanımanızı engeller—saatlerce konuşsanız
bile.

Aynen bunun gibi; diyelim ki sizin beğenilme, önemsenme konusunda bir
kompleksiniz var. İnsanların size hak ettiğiniz ilgiyi göstermediğini
düşünüyorsunuz. Bu durumda yalancı ve ahlâksız biri bile size aşırı ilgi
gösterse, peşinizden koşsa, sizi göğe çıkarsa, sizi elde etmesi kolaydır. Siz
uğraştığınız tek konuda derdinize deva olacağını düşündüğünüz bu kişinin,
aslında kolayca fark edilebilecek bir yığın yanlışını fark etmezsiniz. Sonra
da “Evlenmeden önce anlayamamıştım onun böyle biri olduğunu” diye şikayet
edersiniz. “Küçücük çocuklar bile karşılarındaki insanın huyunu-suyunu
hissedebilirken, siz nasıl oldu da onun bu yönlerini görmediniz?” diye
sorulduğunda da “Bilemiyorum, fark etmemişim” dersiniz. Aslında cevap açıktır:
O yönlerine hiç bakmadınız ki... Sizin ilgilendiğiniz tek bir konu vardı.
Saplantınız yani.

O yüzden “Önce kendi saplantılarınızı bulup çözmeniz lâzım, doğru seçim
yapabilmek için” diyorum. Ve sonra da duru bir gözle karşınızdakine bakıp onu
tanımaya, anlamaya çalışmanız. Eğer karşınızdakinin huyunu-suyunu doğru
düzgün tarif edemiyor, size sorulan “şu şu yönleri nasıl?” sorularına cevap
bulamıyorsanız, tekrar bir değerlendirme yapmanız gerekiyor demektir. Bu
değerlendirmeyi güvendiğiniz kişilerle beraber yapmanızda da fayda var bence.

BİRKAÇ BİLENE DANIŞIN

Evleneceğiniz kişiyi tabiî ki kendiniz seçeceksiniz, ama fikrine güvendiğiniz
kişilere danışmanızın da çok faydasını göreceksiniz. Hele aşık iseniz (yukarıda
değindiğimiz gibi), tarafsız yorum yapamayacağınız için olaya üçüncü bir gözle
bakan tecrübeli kişilerin yorumlarını da alın mutlaka. Sizi denk ve uyumlu bir
çift olarak görüyorlar mı? Tecrübe, sandığınızdan (ve benim de gençliğimde
sandığımdan) çok daha önemlidir.

Ancak burada da abartıya kaçmamalı, mutlaka son kararı siz vermelisiniz. Hata
yapma korkusu veya kararsızlık sebebiyle evleneceği kişiyi anne-babasına
veya büyüklerine seçtirenlerin şikayete hakkı olmayacaktır ileride. Sizin
yerinize seçim yapacakların da saplantıları olmadığı ne malûm?

Hep söylerim, hayli bağımlı bir toplum olduğumuz ve ilişkilerimizde özerkliğe pek
yer vermediğimiz için, iki uç arasında salınıp duruyoruz maalesef. Bir yanda
gençlerin kararlarını onların yerine almak, başkalarının hayatını yönetmeye
çalışmak, çocuğunu vesayete muhtaç bir aciz gibi görmek yanlışına düşen
aileler, büyükler olduğu için; diğer yanda ya boyun eğmiş, sorumluluğunu
üstlenmekten korkan ve her işini başkasının aklıyla yapan gençler yer alıyor ya
da bu baskıyı reddedip ipleri tümden koparan, tamamen kendi başına davranıp
kimseye danışmayan isyankârlar. Orta noktayı bulmak çok mu zor sizce?

Burada özellikle sevdiği kişiyle evlenmesine ailesi izin vermeyen (ya da
sevmediği biriyle evlenmesi istenen) gençlere de seslenmek isterim. Aileniz
eğer bu dayatmayı bazı saplantıları doğrultusunda yapıyorsa, bununla onları
(usulünce) yüzleştirmeyi deneyin. “Anne, sen mutsuzluğunu maddî sıkıntına
bağladığın için benim illa ki o zengin çocukla evlenmemi istiyorsun; ama senin
esas problemin para değil, babamın seni sevmediğini sanıyorsun. Zaten bak,
filanca da zengin, ama hiç de mutlu değil” gibi.

Eğer siz kendi tercihinizin sizi mutlu edeceğini yeterince ve mantıklı biçimde
açıklarsanız neden kabul etmesinler ki? Kim çocuğunun mutsuz olmasını ister?

Ha, eğer “Düşünce biçimleri yanlış, kuşak farkı var, anlamıyorlar” diyorsanız,
yeterince konuşmuyorsunuz demektir. Onlar da sizin gibi genç oldular vaktiyle,
siz meramınızı doğru anlatırsanız mutlaka anlayacaklardır.

Bu konu üzerinde çok durmamın sebebi, mutlu bir yuva kuracağım diye
arkanızda harabeler bırakmanızı istemeyişimdir. O harabe görüntüleri sizin
hayalinizde hep yaşar, ne kadar iyi bir evlilik yapsanız da. Sizin iyiliğiniz için
söylüyorum yani, aileniz için değil.

ONUN AİLESİ NASIL PEKİ?

“Anasına bak kızını al” sözü boşuna söylenmemiştir. Hele hele yapı olarak
ailesine daha düşkün ve bağlı olan kızların, ailelerinin tarz ve kişiliğinden çok
farklı olmaları hayli nadirdir. O yüzden özellikle bir erkeğin, evleneceği kızın
ailesini iyi tanıması gerekir. Erkeklerin ise ailelerinden biraz uzağa
düşebileceklerini de eklememiz lâzım, her ne kadar “Armut dibine düşer” ise de.

Aileyi incelerken kişinin anne-babasıyla ilişkilerine de çok dikkat etmek gerekir.

Zira psikolojik bir gerçektir ki, kız çocuğunun babasıyla, erkeğin de annesiyle
ilişkisi, evlendiğinde de sürdüreceği bir iletişim tarzının temelini atar. Babasıyla
mesafeli büyümüş bir kız, eşiyle de mesafeli olacaktır muhtemelen. Annesinin
şefkatli ev kadını kimliğini benimsemiş bir erkek, çalışan ya da sosyal yönü
kuvvetli bir kadına (sebebini bilemediği halde) tahammül edemez. Babası
kendisine aşırı düşkün bir kızın, eşinden de yüceltilme beklemesi veya annesi
baskın bir erkeğin pasif bir bayanla mutlu olamaması gibi örnekler de verebiliriz.

Tabii “Ailesine bakın” derken aileler arasında uyumu da değerlendirmek lâzım.
Eşler birbiriyle ne denli uyumlu olursa olsun, ailelerle veya aileler arasında
yaşanan sürtüşmeler en azından tatsızlık sebebi olacağından, bu konuda da
denklik aramakta fayda vardır. “Ailelerimiz anlaşabilir mi? Ben onun ailesiyle
uyuşabilir miyim” diye de sorulmalıdır yani.

DOĞRU ZAMANLAMA

Yanlış zamanda yanlış karar verilir. Eğer bir bunalım dönemi yaşıyorsanız
kesinlikle hayatınızı bağlayacak önemli bir karar vermeyin. Zira denize düşen
yılana sarılır. Biz, depresyon gibi sıkıntılı dönemlerdeki hastalarımızı mutlaka
uyarırız: “Şu an sağlıklı değerlendirme yapamayabilirsiniz. Kendinizi toparlayana
kadar önemli bir karar almayın.” Öylesi bunalım dönemlerinde öncelikler değişir
çünkü ve sağlıklı düşünmek pek mümkün olmaz.

Depresyonda iken yaşadığı keyifsizliğin etkisiyle çok hareketli, neşeli birisine
aşık olup evlenen bir hastam, düzeldiğinde “Ben bu havai, boşboğaz insanla
nasıl yaşarım?” demeye başlamıştı. Evdeki huzursuzluktan kurtulmak için ilk
çıkan kısmete evet diyen kızlarımızın çok yanlış seçimler yaptıkları ve daha
büyük sıkıntılara düştükleri de yine çok gördüğüm bir örnektir. Yağmurdan
kaçan doluya tutulur genellikle.

KAÇ YAŞINDA EVLENMELİ?

Zaman deyince, uygun evlenme yaşı da çok önemli bir konudur. Cinslere göre
konuşursak, erkek, yapı olarak daha geç olgunlaşır. Bu, fizyolojik olarak da
bilinen bir gerçektir. Bunu bazı şovenist erkekler “Erkek olmak zor bir iştir” diye
yorumlarlar. Şaka bir yana, erkeğin evlilik sorumluluğunu üstlenecek kıvama
gelmesi yirmibeş yaşından önce zordur gerçekten de. Hele bizim gibi bağımlı
özellikleri olan, gençlerin bile çocuk muamelesi gördüğü bir toplumda, bu yaşı
otuza bile taşıyabiliriz. Ancak geç evlenmenin erkekler için bazı hatalara düşme
riskini arttırdığını da unutmamak lâzım.

Bayanlar ise çok daha erken dönemlerden itibaren evlilik ve anneliğe hazır
gibidirler. Dolayısıyla günümüzde genel kabul gören ortalama olan yirmi yaş
civarı mantıklı sayılır. Tabii bu yaşı eğitim vb sebeplerle biraz ileriye almak da
mümkündür, ama kişilik fazla kemikleşmeden evlenmekte de fayda vardır
bayanlar için. Zira evlilik bir ölçüde elastik olmayı, uzlaşabilmeyi, gereğinde
taviz verebilmeyi gerektirir. Yaş fazla ilerlemiş, yaşama tarzı oturmuş ise,
karşısındakine uyum sağlamak güçleşecektir.

“Bunca yıllık huyumu değiştiremem ki!”

İdeal olanı, erkeğin sorumluluk üstlenecek, gerektiğinde eşine yol gösterecek
bir olgunluğa eriştiği yirmibeş-otuz yaşlarında, bayanın da kendini ve hayatı
tanıyıp fazla da kişiliği kemikleşmeden yirmi yaşlarında yapacağı evliliktir. Arada
beş-on yaş fark olması da tavsiye edilir zaten; özellikle ileriki yıllar açısından.

DÖRT DÖRTLÜK OLMALI MI?

Yukarıda anlattıklarımız iyi bir evlilik yapabilmek için dikkate alınması gereken
(bazı) faktörlerdir. Bu saydıklarımızın hepsinden tam not almak zorunda
değilsiniz elbette ama, hepsini dikkate almanız sizin yararınızadır. Bu dünya
cennet olmadığına göre ve birçok peygamber bile evliliğinde sorunlar
yaşadığına göre, mükemmel, kusursuz bir uyum arzulamak fazla iyimserliktir
tabiî ki. Evlenmek için illa da karşınıza dört dörtlük birisinin, bir masal
kahramanının çıkmasını beklemeyin.

”Onun bu’su eksik, bunun şu’su fazla” derken sonunda eli böğründe kalıp hiç
olmayacak biriyle evlenenler çoktur.

Dört dörtlük uyum deyince şu soruyu sorasım geldi: “Dünyanın bir yerinde aynı
sizin gibi, fiziğiyle, huyuyla tıpatıp size benzeyen birisi var” desem inanır
mısınız? İnanmazsınız tabiî. Çünkü insanlar, hiçbiri diğerinin aynı olmayacak bir
çeşitlilikle yaratılmışlardır. En benzer dediğimiz kişilerin bile, biraz dikkat
ettiğimizde pek çok farklılıklarının olduğunu görürüz. Peki o zaman şu soruyu
sorayım: “Dünyanın bir yerinde tıpatıp sizin hayalinize uyan birisi var” desem
inanacak mısınız? Buna da inanmayın. Hayaller, idealler, yıldızlar gibidir. Onlarla
yolumuzu buluruz ama, onlara ulaşamayız. Onların gerçekleşme yeri başka
diyardır. Bu dünyada bulabildiğiyle yetinmek de bir fazilettir.

İsterseniz formüle edelim: Dört dörtlük beklemeyin, dörtte ikiye de razı
olmayın; dörtte üçü hedefleyin.

SÖZLEŞME YAPIN

Eğer tüm bu muhasebeler sonunda evlenme kararı alınmışsa, bu kararın
şartlarını kağıda dökmenizi tavsiye ederim. (Sadece ben değil, tüm evlilik
terapistleri tavsiye eder bunu.) Evlilikte uyulacak kurallar, hangi konularda
kimin nasıl bir fedakârlık yapacağı, kimin neyden sorumlu olacağı, hatta hangi
şehirde yaşanacağı gibi konuların bile yazılı anlaşma hâline getirilmesinde fayda
vardır. Böylece evlilik sırasında olabilecek sürtüşmelerde “Benim dediğim mi
olacak, senin dediğin mi?” tartışmaları yaşamazsınız. “Burada yazdıklarımız
olacak. Ne söz vermiştik? Bak, altında imzamız bile var.”

Ama bunun faydası sadece evlilik süresince çıkan problemlerin çözümüne
yardım da değildir. Bence esas, çıkabilecek problemleri önceden görmeye ve
belki de kötü bir evliliği engellemeye veya baştan düzeltmeye yarar; doğru
karar vermeyi kolaylaştırır. O heyecanlı dönemin coşkusu içinde size önemsiz
gibi gelen ve “anlaşarak hallederiz, bir yolunu buluruz” denilen nice gizli
uyumsuzluk bu esnada açığa çıkabilir.

Meselâ ailelerle ilişkinin düzeyi, edinilecek malların nasıl kullanılacağı, çocuk
bakım ve eğitiminde eşlerin payları, özel ilgilere ne kadar zaman ayrılacağı,
hatta televizyonda ne seyredileceğine kadar yazın bakalım. Hiç tahmin
etmediğiniz kaytarmalar, itirazlar olabilir.

Olmuyor mu? Hemen evlenin o zaman. Allah bir yastıkta kocatsın.


Dr. Yusuf Karaçay
 
Scudo
Pazartesi yoğunluğundan hepsini okuyamadım ufak bi göz gezdirebildim ama çıktısını aldım evet giderken otobüste okurum..
 
  • Beğen
Tepkiler: Derya AKYILDIZ
Bende teşekkür ederim arkadaşlar. mikamika-Önder-Jimotoziki sağolun. :)

@Jimotoziki

Sevgili kardeşim Jimotoziki umarım farklı bir bakış açısı yakalayabilmişsindir ;)
 
Ewet Benim evlilik hakkımdaki düşüncelerim biraz farklı ama umarım bu yazı diğer tüm yazıların gibi ufkumu açmaya yardımcı olacağından eminim..
 
Eminim değişecektir sende emin olabilirsin, efem ne.. Ahmet mi? :D tamam
tamam Ahmet olabilirsin. ee..şey işte Ahmet ;) yalnız 33 yaşında söz.sonra
10 yıl e.. sonra.. sonra ne olacak yazmamışsın?? neyse oku bakalım da
cevabını nasıl vereceksin bende merak ediyorum. :)
 
EVLENMEYİ DÜŞÜNENLERE : Şuan kesinlikle düşünmüyorum!

EVLENMEK ŞART MI? : Bence elbette şart Robinson Crusoe değiliz!

ÖNCE NE İSTEDİĞİNİZİ BELİRLEYİN : Eğer evleniceksem doğru insan sağlıklı yaşam ve mutluluk. (PARA)

İDEAL BİRLİĞİ ŞART, AMA YETMEZ : size uyan birini mutlaka bulursunuz demiş ama şu zamana kadar çıkmadı çıkarsa neden olmasın (ya fikirlerimmi değişiyor?!)

SEVGİ GEREKLİ, AŞK RİSKLİDİR : Kesinlikle ama her defasında ne sevdim nede aşık oldum.. (Ben Ruhsuzmuyum acaba?!)

TEK BAŞINA DA MUTLU MUSUNUZ? : Kesinlikle hayır olamaz olamam..

KONUŞABİLMEK LÂZIM : Umarım doğru kişiyi bulduğumda konuşma şansım olur! (Evlilik Öncesi Tabi Onu Kaçırmak İstemem!)

FLÖRT NE İŞE YARAR? : Şu anki gençlik için ve tabiki benim içinde Flörtün anlamı farklı olabilir.(Yorumsuz)

ONU İYİ TANIYIN : Elbette bir evin içinde yaşıyacaksak onu iyi değil mükemmel tanımam lazım tabi buda FLÖRT'te olucak! (Bidakka ya Flörtün anlamı kafamda değişmeye başladı!!)

BİRKAÇ BİLENE DANIŞIN : Elbette ama şu zamanda gerçekten güvenebileceğim biri gerçekten çok iyi bir arkadaşımdır arkadaşlar taraf tutmaz ama elbette yakın taraffa bi kayma olur.. (Arkadaşlarıma kalsa ölene kadar evlenmiyeceğiz)

ONUN AİLESİ NASIL PEKİ? : Şey Kem Küm Falan Filan Aile + Baba = Pompalı tüfek :D

DOĞRU ZAMANLAMA : Ya ama haksızlık bu yaaa... ( BEYNİMİ YIKIYORLAR)(YORUM YOK)

DÖRT DÖRTLÜK OLMALI MI? : Elbette benim için 4X4 olması iyi olurdu ama bu yazılar okadar arkadan vuruyorki kendimi tanımıyorum herneyse ama ya bana ayak uydura bilsin diyecem ama bu yazı böyle uzar gider.

SÖZLEŞME YAPIN : Walla benim için mükemmel olur. Düşünsenize MADDE 12: Ahmet Haftanın her salı gecesi jakuzide 3 bayan arkadaşıyla Zuhaha.. Dediğim gibi güzel fikir ama ellbette bunu bi evlilik danışmanının yanında yapmak en mantıklısı olurdu..

GENEL OLARAK AKLIMA GELMESSE EVLENMEM AMA BU DÜNYADA MUTLU OLMAK İSTİYORSAM EVLENMEM ŞART TABİ DOĞRU İNSAN VE SÖZLEŞMEYLE :D AMA BUNA SON NOKTAYI KOYARKEN ARTIK YAŞ SINIRININ BİRAZ DAHA AŞŞAĞIYA İNDİĞİNİ SÖYLİYE BİLİRİM..

ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM TEKUSHİFUKA MİNNETTARIM.. :)
 
  • Beğen
Tepkiler: Derya AKYILDIZ
Sevgili Jimotoziki özet süper ama çelişkilerle dolu :(


Jimotoziki nin KARNE sidir.


EVLENMEYİ DÜŞÜNMEK : 6 :cool:

EVLENMEK ŞART MI? : 8 :Skull-175 :ci:

ÖNCE NE İSTEDİĞİNİZİ BELİRLEYİN : 10

İDEAL BİRLİĞİ ŞART, AMA YETMEZ : 7 :)

SEVGİ GEREKLİ, AŞK RİSKLİDİR : 5 :cool:

TEK BAŞINA DA MUTLU MUSUNUZ? : 10

KONUŞABİLMEK LÂZIM : 9

FLÖRT NE İŞE YARAR? : 6 :vroam:

ONU İYİ TANIYIN : 8 :bayrak:

BİRKAÇ BİLENE DANIŞIN : 8

ONUN AİLESİ NASIL PEKİ? : 9 :25:

DOĞRU ZAMANLAMA : 10 :winkenlux

DÖRT DÖRTLÜK OLMALI MI? : 8 :box2:

SÖZLEŞME YAPIN : 10 :sigaraici :7:


Karne rengi : Mor


Yüce Tekushifuka nın tavsiyesi: çok ılımlı bir yapısı var. ama hala çocuk
ruhlu biraz daha zamana ihtiyacı var. şimdi olmaz zaten aklı oynaşta ehm..
yani oyunda. zaman limitini sonuna kadar kullanmalı, çünkü anca karar
verirebilecektir (35'i de geçmemeli:D) ama genel olarak iyi. istikbal vaad
ediyor. iyi bir kılıb.. ehm.. yani şey ee.. eş olacağı kesin.daha fazla çalışması
gerekiyor.


Karne renkleri:
yeşil : pekiyi (taktir)
Mavi : İyi (teşekkür)
sarı : orta (tavsiye)
Mor : Umut var (karasız)
siyah : zayıf (yapacak birşey yok)

***

Ahmet cim seni gerçekten kutluyorum kardeşim süper geyiq yapıyorsun.
sağol sayende moral depoladım. kendine iyi bak sevgiler.;)
 
  • Beğen
Tepkiler: sGonzales
bENDE SANA ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM YAZILARINLA GERÇEKLERİ GÖRMEMİ SAĞLIYORSUN İYİKİ VARSIN SONSUZ TEŞEKKÜRLER TEKUSHİFUKA
 
  • Beğen
Tepkiler: Derya AKYILDIZ
@sGonzales
Sağol Jimotoziki teşekkür ederim.
sende iyi varsın. bunları söyleyecek,
gösterebilecek birini bulmamı sağladığın
için tekrar teşekkür ederim. ;)

ya sahi ikimizden başka kimse yokmu ?
forumda :( :D
 
Ahmet ile, geyikmi işte ne deniyorsa bilmiyorum. Ama iyi eğlenmişiz o zamanlar. Sesi çıkmıyor, sanırım evlendi.
 
Paylaşamınız için teşekkürler,
evliliği bir kez yaşamış ve ayrılmış biri olarak sadece şunu söylüyorum;
uzun süre tanımakla alakası yok ve erken yaşta asla yapılmamalı,hayatta birçok şeye doyup ,anladıktan sonra olmalı diye düşünüyorum..

sevgiler abim
 
Paylaşım için teşekkür ederim Derya abi.

Bu konuda fazla yorum yapmak istemiyorum kıssadan hisse "insana en büyük nimet (Akıl) verilmiş değerlendirmek bizlere düşüyor.

Herşey gönlümüzce olsun..
 
Derya bey çok güzel bir yazı olmuş.. 1 defa okudum .. ama çıktısını alıp tekrardan okuyacağım.. Anlattıklarınız çok manlıklı, gerçekci, bir o kadarda ruhani, yani duygusal mantık .. Ben herhalde bu evlilik konusunda en çok korktuğum maddi konular dan ve aile uyumundan çok rahatsız oluyorum. Acaba kolay olan evlilikler mi yada mucadeleyle geçen başlangıcı zor olan evlilk mi ??
 
lafım meclisten dışarı kimseyi etkilemek istemem o hatayı 4 kere yaptım bi dağada yapmam gerçi 8 e kadar yolu var diolar ama ..by
 
bence insanların hatası evlendiği kişiyi değil kişiyle kurduğu bağı seviyorolması,o yüzden evlenirken ruhunuzu doyurabilecek birisi olmasına dikkat etmeli.Mutsuz olmaktansa özgürlüğümüzle yaşamak daha güzel..
 
EVLENMEYİ DÜŞÜNENLERE :Hayata bakış açısı ve kafalar uyuşursa neden olmasın

EVLENMEK ŞART MI? :Şart ama hala bulamadım.bıktım artık.

ÖNCE NE İSTEDİĞİNİZİ BELİRLEYİN : Söylediği gibi olsun güven versin yeter.davullar denk olsun.
İDEAL BİRLİĞİ ŞART, AMA YETMEZ : kafaların uyuşması ideal birliği için yeterli.üç aşağı beş yukarı aynı dilden konuşmalıyız.
SEVGİ GEREKLİ, AŞK RİSKLİDİR : sevdim aşık oldum ama yanılmışım.bana da böylesi rast gelir zaten:)

TEK BAŞINA DA MUTLU MUSUNUZ? : kendimizi oyalıyoruz işte...bisikletle:)

KONUŞABİLMEK LÂZIM : evet kesinlikle.açık olmak lazım sonradan problem olmasın.
FLÖRT NE İŞE YARAR? : flört bi yere kadar evlenmek isteyen zaten belli eder kendini sündürmez..bayanların egosunu tatmin etmek ölümden beter.

ONU İYİ TANIYIN : onu tanımak için flört sırasında doğal olmalı.iç dünyasındaki kepazelikleri istese çok iyi saklar ve bunu biraz zor tespit edebilirz bence.kaderde ne varsa çekilir.tanıyabileceğimi sanmıyorum.

BİRKAÇ BİLENE DANIŞIN : bileni bulursam danışırım tabi.
ONUN AİLESİ NASIL PEKİ? : Aile zaten ayna.aileyi bi gör yeter karşındaki nin ne olduğu..
DOĞRU ZAMANLAMA :
DÖRT DÖRTLÜK OLMALI MI? : istesen bile olmaz.ama olmasın ..evlilikte uygun seviyede tartışmada lazım.tekdüze olmaz.
SÖZLEŞME YAPIN :bana uyar.
bunada puan verin nasıl umut var mı:)
 
@çamurluk

Bence umudun kırılmasın abi, ben istikrardan yanayım :)
 
Geri