Bir alıntı da benden:
" Amerikalı aylaklar artık karayollarındaki polis kontrollerinin artırılması, demiryolu bahçeleri, deniz kenarları, nehir yatakları rıhtımlar ve sanayi karanlığındaki bin bir türlü saklanma delikleri yüzünden aylaklık ederken hayli zor anlar yaşıyorlar. Kaliforniya' da, yanında tavayla altın arayan çok gelişmiş oldukları için yaşlı serserileri istemeyen Batı kasabalarını dolaşırken yüreğindeki ümitle mücadeleden vazgeçmeyen yaşlı çöl faresi gibi, heybetli sıçanlar da, yani "Evsiz Biraderler': yatağı ve eşyaları sırtında, bir kasabadan öbürüne gezen yaşlı, orij inal tipler de kelimenin gerçek anlamıyla kayboldu. "İnsanlar burada heybeli sıçanları istemiyor artık, Kaliforniya'yı kurmuş olsalar bile" demişti Riverside Kaliforniya'd a 19 55 yılında bir nehir yatağında saklanan, yanında bir kutu fasulye den başka bir şey olmayan bir Kızılderili ateşi yakmış yaşlı adam. Büyük, sevimsiz, ödenen vergilerle alınmış polis araba ları (1 960 model, insanı ciddi olmaya davet eden ışıkları olan) özgürlüğe, kutsal sessizliğe ve kutsal mahremiyete doğru çıktığı yolculukta her an ayaklarının üzerine çullanacakrnış gibi bir yerlerden fırlayabilir. Mutlak özgürlük için yılanlar ve toz gibi birkaç sevimsiz duruma katlanmaktan daha asil bir davranış olamaz.
Ben de aylak sayılırdım ama gördüğünüz gibi, bir noktaya kadar çünkü yazınsal çabalarımın bir gün toplumsal destekle ödüllendirileceğini biliyordum. Tanrı'nın Altın Sonsuzluğuyla
dolu ocak ayının sıcak güneşinde boş vagonlarla San Jose'ye doğru Salinas Vadisi'ne gitmek ve burada sefil görünümlü gençlerin size bakıp düşmanca dudak bükerek, -tren rayları
nın kenarında ya da Guadaloupe Nehri yatağında- yiyecek içecek bir şeyler ikram etmeleri üzerine kurulu şu gizli sonsuz ümit dışında hiçbir ümidi olmayan gerçek bir aylak değildim.
Özgün aylaklık düşü Dwight Goddard'ın Budist İncil adlı kitabında küçük şirin bir şiirle en iyi biçimde diye getirilmiştir:
Ah ender yaşanan şu küçük an için Mutlulukla feda edebilirdim binlerce altın parçasını!
Başımda bir şapka, sırtımda heybe,
Eşyalarım, serinleten meltem ve dolunay."
Jack Kerouac - Yalnız Gezgin. sayfa 179-181