mariokaldato
En yeniden bir önce kayit olan adam
- Kayıt
- 1 Ağustos 2015
- Mesaj
- 10.985
- Tepki
- 33.512
- Şehir
- Bursa
- İsim
- Raşit Cumhur Çakın
- Başlangıç
- 1980—81
- Bisiklet
- Merida
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur

Hiç karton kesti mi bir yerini ?
Bıçak kesiği gibi değil, yok yok hatta en savunmasız anında, kolunun en beyaz yerine , tüm arkadaşların sana bakarken rezilce bir zırlama eşliğinde , sen ilk okulda iken adına "Aşı günü "denen o kabusa benzer karton kesiği bilader.
Sızlayarak acıtır canını; Asla yanamayan ama asla da sönmeyen bir kamp ateşi gibidir.
"Kalıcı hasar bırakır... "
Sana Ayla'yı anlatacağım ; Benim milyon yıllık karton kesiğimi...
O komşu kızıydı, o bayramlarda ilk ziyaret edilenlerdendi, kolonya dökülen ellerimde bir yaz serinliği idi.
Kısaca çok önemliydi o. Bak "o" dedim ya yine sızlamaya başladı karton kesiğim.
Tüm hayatını öyle bir şey arayarak geçiren nice insanlar tanıdım. Ne zaman gözlerinizin içine baksa bir lunaparkın tam ortasında bulurdunuz kendinizi.
Şimdi gözlerinizi kapayın , 1980 li yıllarda bir sahil kıyısında hayal edin kendinizi. Trafik yok, bağrış çağrış, geçim derdi yok.
Mayıs ayı lan birde sen düşün o denizin pırıltısıni...


Ayla geliyor karşıdan ; Yine lunapark gibi bakıyor, sanki sobanın üstüne mandalina kabukları koymuşum gibi bir koku sardı ortalığı...
Genç olmanın en güzel tarafı hiç bi şeyin farkında tam olamamaktır bence. En kötü tarafı ise farkına vardığında yaşlanmaktır.
Seviyodum Ayla'yı o bilmiyordu.
Konuşurken kelimelerim şu an olduğu gibi pervasız değildiler.
Konuştuk biraz tabi havadan sudan . Aşk öyle bir şey ki ; kalbinden sesli harfler dökülürken ağzından gayet ünsüz, sessiz harfler bile zor çıkıyor.
Evlenmek , çocuk sahibi olmak bile hayal edilebilir bir şey degil.
Sanki uçsuz bucaksız bir çölün tam ortasında jakuziye uzanıp meyve kokteyli içmeyi hayal ediyorsunda buna kahkaha atıyormuşssun gibi...
Gerçekten havadan sudan konuşuyoruz ama öyle böyle değil. Lisedeki hocaların bize takmasına kadar geldi mevzu .
Bana dedi ki ; "_ En çok beden eğitimi dersini seviyorum biliyor musun? Ilerde beden eğitimi öğretmeni olmak istiyorum."
Ne güzel dedim. Başka bişeyde diyemedim. O kocaman gülümsemesiyle anlatırken hayallerini bense yine bir okyanusun kıyısında suda yürür gibi mutluydum.
O anda yanımızdan bir pinokyo bisikletli kız geçti. Aylanın birden konuşması kesildi ve yanımızdan usulca geçen pinokyoya bakarken gözleri dolu dolu oldu...Bi süre hiç konusamadık.
Sonra dudakları titreyerek , zar zor "_ hep hayalimde bu var biliyor musun ? Ama alamıyoruz işte fakirliğin gözü kör olsun." Hiç bişey diyemedim.
Yine kanadı karton kesiğim...

Gecelerce o sahne geçti gözümden. Dudakları titrerken yıkıldı o lunaparkım.
Yine kanadı, yine kanadı karton kesiğim.
Sonra kafamda bir gök gürlemesi oldu , beynimde yıldırımlar çakmaya başladı Sevdiğim kız için bir şey yapıp onu hayaline kavuşturabileceğimi fark ettim.
Okulların kapanmasına az kalmıştı ve yazları çalışırdım genelde.
Haftalıklarımdan biriktirip Ayla'ya bir Pinokyo almaya karar verdim.
Bunu ona söyleyemezdım çünkü gururlu kızdı Ayla. İlla bir yol bulunurdu ya o kadarda takmaya gerek yok, Allah kerim.
Okullar tatil olur olmaz hemen bir çay bahçesinde sabah 8 akşam 10 çalışmaya başladım.
Çok yorucu idi ama hedefini görürken asla yorulmadığını fark ediyor insan....Bu tatlı yorgunluğu tarif etmem mümkün değil gerçekten.
Bir akşam iş çıkışı Ayla'yı gördüm kapı önünde komşu kadınlar yere kilim sermiş çekirdek eşliğinde mubabbet ediyorlardı.
Selam verdim hal hatır sordum herkese , Ayla'nın annesinden izin alarak dondurmacıya götürdüm.
Yine kalbimden kelime ırmakları akarken ağzıma damla damla geliyorlardı...
Çalıştığımı falan anlattım; hava ve su yine sohbette başrolde idi .
Mutluluk o zaman çok küçük cam şişelere girmiş bir dilek cini idi.
Okşuyordunuz şişeyi ve dilekleriniz hemencecik gerçekleşiveriyordu.
Çünkü hayattan beklentilerinizde çapınız kadardı.
Sanırım çağımızında mutsuzluk çağı olmasının nedeni bu ; " ÇAPSIZ HAYALLER KURMAK"
Neyse felsefeye gerek yok, herkes biliyor hayatın o kadarda adil olmadığını...
Akşam meltemi eserken o mutluluk girdabı çok kısa sürdü ve ben Ayla'yı mahalleye , kapıdaki kadınların yanına bıraktım.
Çok az kalmıştı Ayla'mı hayallerine kavuşturmama...
Sadece bir kaç gün o kadar.
O bir kaç gün sanki bir asır gibi geldi nedense.
Koca bir okyanus aşılmıştı ama kalan son 100 metrede kayığım batmış gibi hissediyordum.
İçimde nedensiz bir huzursuzluk vardı o gün....
Akşama doğru biriktirdiğim parayı cebime koyarak doğruca Ayla'nın pinokyosunu almaya gittim.
Dukkanda satın almam yaklaşık 4 dakika sürdü...Vayy bee dedim kendi kendime ; Aylardır sabah 8 akşam 10 çalış ama alması sadece 4 dakika sürsün hiç olacak şey değil . Trajı komik bir vaka .Tamda kapitalizm dramı adeta.
Hava karardığında eve doğru yol alırken Aylalar yine mahallede otururlarken Pinokyoyu görmesin diye yan sokağa saptım o arada sokaktan koşarak bir genç Ayla'ların sokağa doğru hızlıca geçti ve bir grup 20 li yaşlarda gençde yanımdan çok heyecanlı ve sinirli bir şekilde geçtiler.
Ortamdaki gerginliği anlatamam.
Sonra bağrışmalar oldu ( "_ Yakalayın o vatan hainini , acımayın p"şta )
Birden korkunç bir silah sesi yayıldı mahalleye vede bağrışan , ağlaşan kadınların seslerini duydum.
Korktum. Hemde çok korktum.
Hiç istememe rağmen pinokyoya atladığım gibi eve vardım.
Ertesi sabah Pinokyo'nun gidonuna amatörce bir kurdela yaparak hediye görüntüsü vererek Ayla'ların eve doğru gittim.
Yerlerde kanlar vardı.
Yerlerde aynı vatanda yaşayan gençlerin birbirine olan nefreti vardı.
Yerlerde kandırılmışlık vardı.
Sene 1980 di. Aylardan eylüldü .
Bastım zile yine bastım yine bastım ama kapıyı açan olmadı.
Umutsuzca basmaya yine devam ettim ama nafile.
Açılmadı o kapı. Açılmadı.
Açılmadı.
Boynum bükülü yürürken öğrendim ki o zamanlardaki siyasi çalkantıların sonucu ortaya çıkan kardeş kavgasında bir gence ateş açmışlar ama kurşun Ayla'ya isabet etmiş.( Bu siyasi olaylarda binlerce vatan evladı öldü, bir o kadarıda hapislerde ağır işkencelere maruz kaldı çünkü darbe olmuştu)
O kadar ağladım anlatamam.
Çunku Ayla felç olmuş ve ömür boyu yatağa mahkum olmuştu...
O utanç ve acıyla gittim Pinokyo'yu denize attım. Üzüntüm o kadar derindi ki artık sonsuza kadar acıtacak bir karton kesiğim vardı.
Karton kesiği nasıl sızlar bilir misiniz?
Ben bilirim...
( Tekrar bu kardeş kavgalarının yaşanmaması dileğiyle )
