Mesajınız için teşekkür ederim. Bu arada konuyu saptırmak istemem ama ben yıllarca kendi ilçemde iken beyaz eşyacılardan alınan hi-ten kadrolu, markası bile olmayan bisikletlerle büyüdüm. Atladık, zıpladık, uçtuk. Uzak bir yere gidince lastik patladığında elimizde geri getirir, olmadı patlak lastik biner dönerdik. MTB neymiş, yol-yarış-tur bisikleti neymiş hiç bilmedik. Fren, vites, lastik, ruble, sele-gidon- ki koltuk-direksiyondu bizim için onlar- sadece isimdi. Sorun oldumu git tamirciye halletsin.
Hasılı sözün özü üniversiteye gelince kendime bir bisiklet almaya karar verdim ve araştırınca deryayı gördüm. Karar aşamasında MTB vs. YOL tartışmalarında beynim sulandı. "Bu neymiş arkadaş, eskiden böylemiydi ya, babayla beyaz eşyacıya git, bisikleti parmağınla göster, al, çık idi olay" dedim kendi kendime. Sonra da "kalbini dinle, ne olacaksa olsun" dedim ve hep televizyonlarda gördüğüm bisikleti yani yol bisikletimi aldım. Tedirgindim. Şimdi jantların ayarı kaçar, lastik patlar, tel kırılır, yamulur, bozulur bu narin alet dedim. Kibar kibar yol aldım ilk başlarda. Şimdi ise geçmişi saymazsak "ilk bisikletim" diyebileceğim altımda ki alet bir "yol bisikleti" ve söylenenlere kulak asmadığım için mutluyum. Avrupa'yı Amerika'yı görmeden burası Türkiye diye diye birçok şeyi öğrenilmiş çaresizliğe çevirmenin yanında adam gibi bir bisiklete bile binmiyoruz/binemiyoruz. Burası Türkiye ise, burada yaşayan bizlerle standartlar yükselecek. Üzerine gideceğiz, isteyeceğiz. Bu bisiklet de anlattığım olayın bi bakıma tavan yapmış hali. Oldumu oluyor. Elindeki ile "burası Türkiye" dediğimiz yerde ne yapman gerektiğini bir süre sonra çok iyi öğreniyorsun zaten. Sadece zamana bırak yeter...
@halil fatih akbaş
@Sait Hislioğlu