bayağı bir tavsiye vereceğim. öncelikle zeytindağı;
sonrasında vereceğim tavsiye kitaptan alıntı yapayım. murat bardakçı "enver"de zeytindağı için "edebiyatımızda, dünya harbinde uğradığımız dertleri, belaları ve musibetleri falih rıfkı'nın zeytindağı'ndaki birkaç paragrafı kadar mükemmel ve güçlü şekilde anlatan başka bir örnek bulamazsınız" der.
aldığı bir paragraf da kitabın son bölümünden.
"suriye'den ricat eden orduyla beraber istanbul'a dönmekte olan falih rıfkı, küçük istasyonlardan birinde bir kadının gelene-geçene 'benim ahmed'i gördünüz mü?' diye sorduğunu, yırtık basmasının altından kolunu çıkararak trenin gideceği yolun, istanbul yolunun aksini gösterip 'bu tarafa gitmişti' dediğini yazar; sonra 'biz, ahmed'i kumarda kaybettik' der..."
tam alıntı ise şu:
tren giderken iki tarafımızda suriye ve lübnan'ı sanki safra gibi boşaltıyoruz.
yarın kendimizi anadolu köylerinin arasında kudüs'süz, şam'sız, lübnan'sız, beyrut'suz ve haleb'siz, öz can ve öz ocak kaygısına boğulmuş, öyle perişan bulacağız?
kumandanım harap anadolu topraklarını gördükçe:
'keşke vazifem burada olsaydı' diyor.
keşke vazifesi orada olsaydı. keşke o altın sağnağı ve enerji fırtınası, bu durgun, boş ve terk edilmiş vatan parçası üstünden geçseydi!
'eğer kalırsam diyor; bütün emelim anadolu'da çalışmaktır.'
eğer kalırsa, eğer bırakılırsa?
anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor.
yüzbinlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz?
istasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene:
'benim ahmed'i gördünüz mü?' diyor.
hangi ahmed'i? yüz bin ahmed'in hangisini?
yırtık basmasının altından kolunu çıkartarak, trenin gideceği yolun, istanbul yolunun aksini gösteriyor:
'bu tarafa gitmişti' diyor.
o tarafa aden'e mi, medine'ye mi, kanal'a mı, sarıkamış'a mı, bağdad'a mı?
ahmed'ini buz mu, kum mu, iskorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi?
eğer hepsinden kurtulmuşsa, ahmed'ini görsen ona da soracaksın:
'ahmed'imi gördün mü?'
hayır
hiçbirimiz ahmed'ini görmedik. fakat ahmed'in her şeyi gördü.
allah'ın muhammed'e bile anlatamadığı cehennemi gördü.
şimdi anadolu'ya, batı'dan, doğu'dan, sağdan, soldan bütün rüzgârlar, bozgun haykırışarak esiyor.
anadolu, demiryoluna, şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş, oğlunu arıyor?
vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi ondan, anadolu'dan utanır gibi, hepsi istanbul'a doğru, perdeleri kapatmış, gizli ve çabuk geçiyor?
anadolu ahmed'ini soruyor.
ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan ahmed, şimdi onun pahasını; kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinden okuyoruz.
ahmed'i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, o'nu övündürecek bir haber verebilsek?
fakat biz, ahmed'i kumarda kaybettik..."
benim de bir alıntım olacak kitaptan.
...emir ve adamları bir defa medayin’e uğrar gibi oldular. yemeklerimizi yiyip yeni altınlarımızı aldıktan sonra, yine dağıldılar. önümüzdeki vesikalardan yalnız birinde emirin şahsına verilmiş yedi bin altının kaydını görüyorum.
...
biz emir’e top da yollamıştık. kumandanı ikinci mülazım osman bey’di. aşiret, medayin’e doğru yürüyüş gösterdiği zaman, bir vadide ateşe uğradı: bizimkiler 1000, karşı taraf da 30 kişi kadardı. daha birkaç kişi yaralanınca hepsi (araplar) kaçmaya başladılar. osman bey’e de:
- topunu bırak, gel! diyorlardı.
- o benim namusumdur, bırakamam. ne diye kaçıyorsunuz, diyordu.
boş yere bağırdı, çağırdı. karşı taraf üstüne üşüşüp kurşun ve cenbiye ile türk çocuğunu parçaladılar.
silahlar, toplar, altınlar, develer ve erzak, hepsini, hepsini verdik. ve bütün seferden bize yine ve yalnız bir türk çocuğunun isimsiz, nişansız, mezarından başka bir şey kalmadı.
türk topuna sarılmış olarak parçalanan osman, 333 senesi haziranının üçüncü günü ölüp gitmiştir. (sf. 105-106)
ENVER de tavsiye edeceğim kitaplardan. ama enver paşa, hatta 1860-1922 arası için tavsiye edebileceğim en iyi kitaplardan biri Şevket Süreyya Aydemir'in Makedonya'dan orta asya'ya enver paşa'sıdır.
abdülhamit dönemi hakkındaki efsane palavralara vs. cevaben dönemin bozulması, ülkenin demokratikleşme adımlarını falan çok iyi anlatır. dönemin en iyi kaynaklarındandır.
devam edeceğim.
yine imparatorluğun son 50 yılını iyi anlamak için, abdülhamit'in serasker'i rıza paşa ve son bahriye nazırı hasan rami paşa'nın anıları okunmalıdır. doğrudan, dönemin tanıklarının ağzından devletin içine düştüğü felaketi görebilirsiniz.