İnsanın varoluşundan beri süregelen bir büyük çelişkinin forum sayfalarına yansımasını gördüm okuduğum satırlarda. Arkadaşımızın önermesinde ana öge olan bisikleti çıkarıp yerine ev, araba, yat, motosiklet, saat, takı, ayakkabı, parfüm vs gibi bilumum emtiayı koyup konuyu çeşitlendirebilirsiniz. Ama esasında her çeşitlendirmede temeldeki sorun yine aynıdır. Bu kadim soruna ilişkin dün okuduğum bir yazıdan alıntılar yapacağım. Biraz felsefi bir yaklaşım oldu belki kusura bakmayın, bu sorun bisiklet üzerinden tartışılacak bir sorun değil.
“İnsan hayatı sonsuz bir isteme, tatmin olma, can sıkıntısı ve sonra yeniden isteme döngüsünden başka nedir ki? Bu döngü belki bütün canlı türleri için geçerlidir ama insanlar için daha da kötüdür. Çünkü zeka arttıkça acının yoğunluğu da artmaktadır.” (Schopenhauer: Aforizmalar)
"Bir kimsenin kendi içinde ne olduğu ve kendinde neye sahip olduğu kısacası onun kişiliği ve değeri mutluluğunun ve esenliğinin biricik dolaysız nedenidir. Geri kalan her şey dolaylıdır. Bu yüzden onların etkisi ortadan kaldırılabilir ama kişiliği etkisi asla. Arzularımıza bir hedef koymak, hırslarımıza ket vurmak, öfkemizi dizginlemek, bireyin arzulanabiir olanların sadece sonsuz küçük bir bölümüne ulaşabileceğini, buna karşılık herkesin payına çok sayıda kötülük düştüğünü sürekli akılda tutmak yani tek bir sözcükle, vazgeçmek ve katlanmak- bu öyle bir kuraldır ki buna uymadığımızda ne gözlem, ne zenginlik ne de erk kendimizi sefil duyumsamamızı engelleyebilir." (Schopenhauer: Aforizmalar)
“Mutluluk kazalara fırsat verdiğinden, bu kazalar da hiç eksik olmadığından pek kolay yıkılır. (…) Buna göre, kişinin kendi taleplerini elindeki imkânların her türüne kıyasla olabildiğince alçak düzeyde tutması, büyük mutsuzluktan kaçıp kurtulması için en güvenilir yoldur.” (Schopenhauer: Aforizmalar)
"Üzüntü, sevilen şeylerin elden gitmesinden ya da amaçlanan şeylerin gerçekleşmemesinden doğan nefsânî bir acıdır. Sevdiklerimizi kaybetmemek ve isteklerimizden mahrum kalmamak istiyorsak akıl âlemini gözetmeli; seveceğimiz ve istediğimiz şeyleri bizim için elverişli kılınmış olanlardan seçmek suretiyle elimizden geldiğince mutlu olmaya çalışmalı, mutsuz olmaktan kesinlikle kaçınmalıyız. Elimizden gidene üzülmemeli, duyusal varlıklardan olup sürekliliği bulunmayan şeyleri istememeliyiz. İstediğimiz şey olmadıysa olabilecek şeyi istemeli, böylece üzüntünün devam etmesini sevincin devam etmesine tercih etmekten kurtulmalıyız. Geçici nimetlerin elinden gitmesinden, zaten olmayacak şeylerin yokluğundan dolayı üzüntü çeken bir kimsenin üzüntüsü bitmez. Yiyecek, içecek, elbise ve evlenme ile bunlara benzer daha başka hissî hazlardan (siz bu kısma isterseniz karbon kadrolu bisiklet koyun
) yararlanıp bunlarla sevinen ve neşelenen kişinin, bunlara aykırı durumları eksiklik ve musibet saydığını görürüz. İnsanın ellerinde bulunan şeylere başkalarından daha layık değiliz. İnsan bunlara sadece elinde tuttuğu sürece sahip olur. Oysa asıl kazançlarımız, manevî hayırlarımızdır. Kaybedecek olursak üzülmekle mazur sayılacağımız şeyler manevî hayırlardır. İnsanlar tabiî olarak sahip olacakları şeyleri elde etmesinler diye kederlenmek hasetçinin işidir. Kıskançlık ise kötülüklerin en fenasıdır. Kendisi için faydalı olduğunu düşündüğü şeyden dostunun mahrumiyetini isteyen kişi, kötü olanı dostu için istiyor demektir. Dostlarının başına kötülük gelmesinden sevinen kişi kötüdür. Dostunun iyi şeylere sahip olmasından üzüntü duyan kişi tam bir hasetçidir." (Kindî: El- Hîle li- def’i’l- ahzan-Üzüntüden Kurtulma)
"Musibetlerinin az olmasını isteyen kişi, harici ihtiyaçlarını azaltmalıdır. Tabiatta her canlı varlıklarını sürdürecek, hayatlarını rahatlatacak şeylere bir ölçü ile ulaşır. Geçimleri bolluk içindedir. İnsanın durumu başkadır. İnsan canlılara hâkim oldukça cahilleşmektedir, akıl ve temyiz gücü arttıkça hiç de gerekli olmayan şeyleri elde etmek istemektedir. Göz alıcı varlıklar, zevk alınan süslemeler, hoş kokular. Bunların elde edilmesi yorgunluğa, kaybedilmesi acıya, ulaşılmaması özleme yol açar. Kaybedilmeye elverişli dileklerde musibet, geçici şeylerde acı ve keder, imkânsız olanı ummakta üzüntü ve dert, her güvenliğin sonunda korku vardır. Bir insanın nefsi, kendi varlığına ait olmayan sonlu ve geçici şeylerle meşgulse onun ebedî hayatı yıkılmıştır. Toplayıp sırtlarına aldıkları, akıllarını çelen, hürriyetlerini ellerinden alan, rahatlarını kaçıran, yerlerini daraltan, yüklerle ağırlık yapan metalar insanın eziyetidir. Nesneler bizim için üzüntü kaynağıdır." (Kindî: El- Hîle li- def’i’l- ahzan-Üzüntüden Kurtulma)
Netice; insan var olduğundan beri daha fazlasını istedi, istiyor ve isteyecek. Sahip olduklarıyla mutlu olmadı, mutlu olmuyor, mutlu olmayacak.
İnşallah ölmeden hepimiz kendi iç huzurumuza kavuşur ve gerçek mutluluğun sırrına varırız.