- Kayıt
- 26 Haziran 2016
- Mesaj
- 593
- Tepki
- 5.662
- Şehir
- Samsun
- İsim
- Serhat C
Sürüşün üzerinden 6 gün geçmesine rağmen bu satırları yazan sol elim hâlâ kısmen uyuşuk 
Bolu'da yabancı bir arkadaşımla bir projemiz var.
İşlerimden dolayı keşfe gidemediğim için kendisi ben yokken ATV ile 7500 metre tırmanışlı, 120 kilometrelik bir sürüş kaydetmişti. Onun verilerini alıp 80 kilometrelik kısmını kontrol etmek için kendime bir MTB rotası yaptım.

Samsun'dan Istanbul'a geçerken aynı zamanda eşimin memleketi olan Bolu'da 1 günlük boşluğumuz vardı ve hava nasıl olursa olsun o 1 günü değerlendirmekten başka seçeneğim yoktu; aksi takdirde bu keşif kış sonrasına kalacaktı.
1100 metre rakımda 31 Ekim Cumartesi sabahı 09:00'da hava 5 santigrat dereceyken sürüşe başladım.

Sonbaharın gelmesiyle doğada adeta bir renk cümbüşü vardı ve hava beklediğimden daha açık, zemin ise beklediğimden daha kuruydu.

Bir yandan hem rota uzun gün kısa diye içten içten acele ediyorum; bir yandan da gördüğüm muazzam manzaraları ölümsüzleştirmek adına kayıt etmeye çalışıyorum.

Yükseklik arttıkça sıcaklık düşüyor, sıcaklık düştükçe ellerim üşüyor.
Aşağısı Bolu'nun Doğu tarafları. Güneş arada yüzünü gösterip hemen kayboluyor.

Aşağıda gördüğünüz tepe Çele ve yüksekliği 1880 metre. Adını daha önce Bolulu eş dost akrabadan çok duymama rağmen ilk defa gitmek o güne kısmet oluyor.

Çele'ye giden yol çok güzel. Yedigöller'e araçların gittiği yolun, defalarca yol bisikletiyle geçtiğim yolun yukarılarından izliyorum bu sefer bu güzel coğrfayayı. Hava açık olsa renklerin beni sarhoş edeceğine eminim.

Çele'de müthiş bir rüzgâr ve sis var. Göz gözü görmüyor ve hava -1 dereceye düşüyor. Bir iki fotoğraf ve kısa bir videodan sonra kaçar gibi inişe geçiyorum
(Daha sonra, eve varınca şunu öğreniyorum: Hava öyle bir soğuyor ki buranın tam karşısında olan Kartalkaya'ya yılın ilk karı yağmış)

Aşağı indikçe hava biraz daha yumuşasa da, yaprakların örtü olduğu yollar çok keyifli olsa da bitmek bilmeyen yağmur ve sis ellerimi hissizleştirmeye başlıyor.

Derken ormanın ortasında şaşırtıcı ve yanlış bir şekilde söndürülmemiş bir ateş buluyorum ve ellerimi biraz ısıtmaya çalışıyorum fakat pek de bir işe yaramıyor

Bundan sonrasında iş iyice tatsızlaşmaya başlıyor. Daha fazla fotoğraf olmamasına rağmen 1-2 video daha çekerek son durumu da anlatacağım video için birkaç şey daha kaydediyorum. Peki sonlarda ne mi oluyor?
- Ön lastiğimin tubeless sıvısı artık işlevini yapmadığı için ön lastiğimi sürekli, yarım saatte bir şişirmek zorunda kalıyorum. Bu dur kalklar hem vakit kaybına hem enerji kaybına hem daha çok üşümeme hem de ellerimin gittikçe daha kötü bir hâl aldığını pompanın mandalını en son kaldıramayınca gözüme sokuyor.
- Yağmur şiddetini artırıyor, zemin iyice ağırlaşıyor, ormancıların çalıştığı birkaç kilometrelik bölümde bataklıktan geçiyor gibi müthiş yavaş ilerleyebiliyorum.
- Ana yol geçişinde eski bir arabayı durdurup "kalorifer çalışıyor mu" diye sorduktan sonra camdan ellerimi kalorifere uzatıyorum fakat hiçbir işe yaramıyor; hiçbir şey hissetmiyorum.
- Yine bu aynı ana yol bağlantısındaki tezgâhlarında satış yapan teyzelerin sobasında biraz ısınıp çay içip biraz kendime geliyorum ve ayrılıyorum.
- Lastik, güç bela bastığım havasını artık sadece 5 dakika ya tutuyor ya tutmuyor ve arabayı bıraktığım yere 12 kilometre daha yolum var. Lastikte sorun olmasa dahi en az 1 saat sürecek ve karanlığa kalma ihtimali doğuyor ve anayola dönüp eşimi arayıp babasından aracını ödünç alarak gelip beni almasını rica etmek için telefonu cebimden çıkarıyorum, tam arama yapacağım sırada %60 şarjı olan telefon kapanıveriyor.
- Son çare olarak ana yola bağlandığım yerde geçtiğim orman şefliğine yürüyerek geri dönüp durumu izah edip yaklaşık 7 saatin sonunda, 68 kilometre ve 3750 metre tırmanıştan sonra kamyonetlerine bisikleti atıp aracıma kadar beni bırakıp bırakamayacaklarını soruyorum ve sağolsunlar olumlu cevap alıyorum.
Müthiş bir tecrübe olan o günle ilgili kendime yapabileceğim çok basit ve net 2 özeleştiri var:
1- Eldiven: Samsun'dan ayrılırken aklıma geldi ve almadım. Alıp cebime koymalıydım.
2- İç lastik: Tubeless sıvısının özelliğini yitirdiğini biliyordum; ya yeniletmeliydim ya da yanıma yedek iç lastik almalıydım.
Buradaki detaylar ve daha fazlası için:
Bolu'da yabancı bir arkadaşımla bir projemiz var.
İşlerimden dolayı keşfe gidemediğim için kendisi ben yokken ATV ile 7500 metre tırmanışlı, 120 kilometrelik bir sürüş kaydetmişti. Onun verilerini alıp 80 kilometrelik kısmını kontrol etmek için kendime bir MTB rotası yaptım.

Samsun'dan Istanbul'a geçerken aynı zamanda eşimin memleketi olan Bolu'da 1 günlük boşluğumuz vardı ve hava nasıl olursa olsun o 1 günü değerlendirmekten başka seçeneğim yoktu; aksi takdirde bu keşif kış sonrasına kalacaktı.
1100 metre rakımda 31 Ekim Cumartesi sabahı 09:00'da hava 5 santigrat dereceyken sürüşe başladım.

Sonbaharın gelmesiyle doğada adeta bir renk cümbüşü vardı ve hava beklediğimden daha açık, zemin ise beklediğimden daha kuruydu.

Bir yandan hem rota uzun gün kısa diye içten içten acele ediyorum; bir yandan da gördüğüm muazzam manzaraları ölümsüzleştirmek adına kayıt etmeye çalışıyorum.

Yükseklik arttıkça sıcaklık düşüyor, sıcaklık düştükçe ellerim üşüyor.
Aşağısı Bolu'nun Doğu tarafları. Güneş arada yüzünü gösterip hemen kayboluyor.

Aşağıda gördüğünüz tepe Çele ve yüksekliği 1880 metre. Adını daha önce Bolulu eş dost akrabadan çok duymama rağmen ilk defa gitmek o güne kısmet oluyor.

Çele'ye giden yol çok güzel. Yedigöller'e araçların gittiği yolun, defalarca yol bisikletiyle geçtiğim yolun yukarılarından izliyorum bu sefer bu güzel coğrfayayı. Hava açık olsa renklerin beni sarhoş edeceğine eminim.

Çele'de müthiş bir rüzgâr ve sis var. Göz gözü görmüyor ve hava -1 dereceye düşüyor. Bir iki fotoğraf ve kısa bir videodan sonra kaçar gibi inişe geçiyorum
(Daha sonra, eve varınca şunu öğreniyorum: Hava öyle bir soğuyor ki buranın tam karşısında olan Kartalkaya'ya yılın ilk karı yağmış)

Aşağı indikçe hava biraz daha yumuşasa da, yaprakların örtü olduğu yollar çok keyifli olsa da bitmek bilmeyen yağmur ve sis ellerimi hissizleştirmeye başlıyor.

Derken ormanın ortasında şaşırtıcı ve yanlış bir şekilde söndürülmemiş bir ateş buluyorum ve ellerimi biraz ısıtmaya çalışıyorum fakat pek de bir işe yaramıyor

Bundan sonrasında iş iyice tatsızlaşmaya başlıyor. Daha fazla fotoğraf olmamasına rağmen 1-2 video daha çekerek son durumu da anlatacağım video için birkaç şey daha kaydediyorum. Peki sonlarda ne mi oluyor?
- Ön lastiğimin tubeless sıvısı artık işlevini yapmadığı için ön lastiğimi sürekli, yarım saatte bir şişirmek zorunda kalıyorum. Bu dur kalklar hem vakit kaybına hem enerji kaybına hem daha çok üşümeme hem de ellerimin gittikçe daha kötü bir hâl aldığını pompanın mandalını en son kaldıramayınca gözüme sokuyor.
- Yağmur şiddetini artırıyor, zemin iyice ağırlaşıyor, ormancıların çalıştığı birkaç kilometrelik bölümde bataklıktan geçiyor gibi müthiş yavaş ilerleyebiliyorum.
- Ana yol geçişinde eski bir arabayı durdurup "kalorifer çalışıyor mu" diye sorduktan sonra camdan ellerimi kalorifere uzatıyorum fakat hiçbir işe yaramıyor; hiçbir şey hissetmiyorum.
- Yine bu aynı ana yol bağlantısındaki tezgâhlarında satış yapan teyzelerin sobasında biraz ısınıp çay içip biraz kendime geliyorum ve ayrılıyorum.
- Lastik, güç bela bastığım havasını artık sadece 5 dakika ya tutuyor ya tutmuyor ve arabayı bıraktığım yere 12 kilometre daha yolum var. Lastikte sorun olmasa dahi en az 1 saat sürecek ve karanlığa kalma ihtimali doğuyor ve anayola dönüp eşimi arayıp babasından aracını ödünç alarak gelip beni almasını rica etmek için telefonu cebimden çıkarıyorum, tam arama yapacağım sırada %60 şarjı olan telefon kapanıveriyor.
- Son çare olarak ana yola bağlandığım yerde geçtiğim orman şefliğine yürüyerek geri dönüp durumu izah edip yaklaşık 7 saatin sonunda, 68 kilometre ve 3750 metre tırmanıştan sonra kamyonetlerine bisikleti atıp aracıma kadar beni bırakıp bırakamayacaklarını soruyorum ve sağolsunlar olumlu cevap alıyorum.
Müthiş bir tecrübe olan o günle ilgili kendime yapabileceğim çok basit ve net 2 özeleştiri var:
1- Eldiven: Samsun'dan ayrılırken aklıma geldi ve almadım. Alıp cebime koymalıydım.
2- İç lastik: Tubeless sıvısının özelliğini yitirdiğini biliyordum; ya yeniletmeliydim ya da yanıma yedek iç lastik almalıydım.
Buradaki detaylar ve daha fazlası için: