21. yüzyılda her ama her insanın başına mutlaka gelebilir bu uzak mesafe ilişkisi. Gerçi long distance relationship dediğimiz kavram aslında çok daha eski yüzyıllara dayansa da, 21. yüzyılda teknoloji gelişmesiyle mektupların yerini internet ve telefon almıştır. Böyle kolaylık olduğu için mutlaka her insanın başına gelebilmektedir. Bazen samanlıkta iğne aramak gibiyken, bazen de Napolyon'un uğruna kıtaları fethettiği Josephine aşkı gibidir. En çok seven tarafsındır ama sonunda onun seni senin onu sevmediğin kadar sevmediğinden, sonunda kaybedensindir. Yani bu ilişki türünde bir taraf her zaman en çok seven taraftır. Herhangi bir internet sitesinde, bir forumda, bir blog veya bir sosyal paylaşım sitesinde denk gelirsin. Yazarsın ve ekran arkasından onunla tanışırsın. Sayısı artan yazışmalara başlarsınız. Artık sohbet süper gidiyordur ve bir zaman sonra iş telefona gelir, orada devam etmeye başlarsınız. Ardından Skype, Whatsapp ve benzeri uygulamalarla yaşamaya başlarsın. Hatta o uygulamalar senin için de onun için de yaşam tarzı olmuştur. Skype kamerasından anlatırsın duygularını. Kamerada gülümsersiniz ve o da sana aynı şekilde anlatır duygularını beraber gülersiniz. Skype'tan senkronizeli bir şekilde film izler, uyursunuz. Şöyle romantik anlar yaşarsınız monitör arkalarından...
Aradan epey zaman geçer. Dışarıda da birkaç kez görüşmüş, onu yaşamışsındır. Zaman geçtikçe artık onu öyle bir benimsemişsindir ki, sabahlara kadar telefon konuşmaları, akşama kadar mesajlaşmalar alır başına gider. Hani tuvalete giderken, duşa girerken bile "arar falan" diye düşünüp telefonu orada bile yanına alırsın. Uykudan kalktığında telefonu ayaklarının orada gezinirken/yüzerken görürsün. Yemek yerken telefonu masanın üstüne koyarsın. Birazdan arayacak duşa sonra girerim deyip duşa girmezsin. Onunla ilişkiye başlamadan önce belki de 2 günde bir şarja taktığın telefonunu ondan sonra günde 2-3 kere şarja takmaya başlarsın. Dışarıya çıkınca da hep aklındadır. Gezersin tek başına, bir kafeye oturursun ama için sızlar o yanında olmadığı için. Çünkü dışarıdayken el ele tutuşan, karşılıklı kahve yudumlayan çiftleri görürsün. Sonrasında "keşke şimdi yanımda olsa" dersin kendi kendine. Bisiklet sürerken keşke o da olsaydı, beraber pedallasaydık dersin. Bir kahve içersin, onsuz tat alamaz hale gelirsin. Onunla gittiğin bir deniz kıyısına, bir kafeye veya bir mekana gidersin tek başına ama arta kalan tek şey onsuzluğun verdiği acıdır ve hep keşke burada olsa demeye devam edersin. Otogarlar, tren istasyonları, havalimanları da artık hayat tarzın olmuştur...
Kalkar gidersin trenlerde otobüslerde tanımadığın etmediğin belki de tanısan nefret edeceğin insanlarla beraber yolculuk yapmak zorunda kalırsın. Eski otel odalarının kıllı tüylü çarşaflarında uyumaya çalışırsın, uyuyamazsın. İlk zamanlarda sabahlara kadar yaptığın telefon konuşması ve akşama kadar yaptığın mesajlaşma yüzünden, dışarıda görüşünce konuşacak konu kalmadığını fark edersin. Bir zaman sonra bu keşkelerin sayısı da artmaya başlar. En başta sorun etmediğin ve asla kuşku duymadığın durumlar tersine dönmeye başlar. Asla sorun olmaz ben güvenirim diye kendini şartlandırdığın o "Güven", yavaş yavaş sadece bir erkek adı olmaya başlar senin için. İlk zamanlardaki o tutku, heyecan ve hırsın yerini yavaş yavaş derin bir sessizlik almaya başlar. Arayınca meşgule atmalar, müsait değilim demeler, şuraya buraya giderken haber vermemeler, bunu neden söylemedin diye sorunca da kısaca unuttum demeler, uzun konuşmaların yerini kısa kısa konuşmaların alması, uzun mesajlara kısacık cevaplar verilmesi derken bir sürü ilginç ve trajik silsileler içinde ilişki çalkalanmaya başlar ve bu başlayınca uykusuz gecelerin de başlar. Gerçi gecelerin zaten uykusuz geçiyordu ama mutlu geçiyordu. İşte o mutlu gecelerin yerini moral bozukluğu, psikolojik travmalar alır.
Tartışmaya başlarsın ama o tartışma minicik bir meseleden çıkmıştır. Dışarıda birbirinize sarılarak iki dakikada çözeceğiniz bir sorun, iletişim araçları yüzünden çığ gibi büyür ve birkaç günde anca çözersin. Çözene kadar da perişan olursun. Karnım ağrıyor der, başım ağrıyor der ve o an hemen yanında olamazsın. Sen hastalansan veya moralim bozuk desen, o da hemen senin yanında olamaz. Şiir yazmaktan anlamıyorsan şiir bile yazdırtır sana. Destansı e-postalar yollarsın, okuyunca mutlu olur ve sen de onu mutlu ettiğini düşünüp sevinirsin ama kursağında kalır. Çünkü o an yanında yoktur. Sarılmak istersin, koklamak, kokusunu ciğerlerine çekmek istersin ama o yoktur ve bu durum bir süre sonra anlamsız öfkeye dönüşür ve kavgalar başlar. İstediğin bir an onunla hemen olamayacağın için, sürekli hayal kurarsın. şunu yapacağım bunu yapacağım dersin ama onunla görüştüğünde bu hayalleri bile konuşmaya fırsat kalmaz. Çünkü bunları değil, akşam gideceği vakti kara kara düşünürsün. Sürekli saate bakar, saatin o an durmasını istersin ama sadece istersin ve başka zaman olsa geçmek bilmeyen o saat, nasıl geçer anlamazsın.
97884 dosyayı görüntüle
Bir zaman sonra işin içine "acaba" girerse ve "keşke"lerin sayısı artarsa, en naif insan olsan bile paranoyak ruh hastasına dönüşebilirsin. Psikopat bile olabilirsin. Onunla konuşurken birden bire telefonu duvarda patlatmak istersin. Sırf aranız bozulmasın, ilişkiniz zarar görmesin diye birçok şeyi içinize atarsın. Belki de yeri gelir en rezalet durumu bile içinize atarsın. Olsun be, geçecek bugünler inanıyorum her şey güzel olacak dersin ama bu durum seni daha çok perişan eder. Birikir çünkü. artık öyle bir seviyeye gelir ki, sinir krizleri geçirmeye başlarsın. Uzak mesafe ilişkisinde çok trajik bir şey daha vardır, o da öyle ha deyince bitiremezsin. Olsun düzelecek dersin. Bir umut bir inancım var bu iş olacak ben inanıyorum dersin. Olur böyle şeyler dersin ve bu yüzden bir türlü bitiremezsin çünkü emek verdin. Belki de kimse için vermediğin emeği onun için verdin. Kimse için yapmadıklarını belki de onun için yaptın. İşte bu yüzden hemen bitiremezsin. Bazen sövesin, silip atasın gelir ve beceremezsin ama emin ol kendinizi boşa yormuş olursun. Ne kadar da bunları yapsan bitecek zaten. Sonra da gider arkadaşlarının kafasını ütülersin ben acı çekiyorum diye...
97885 dosyayı görüntüle
Benim size tavsiyem, böyle bir ilişiye başlayacaksanız hiç başlamadan bitirin. Hatta devam eden varsa da bitirsin. Hayat, mutlulukları erteleyecek kadar uzun değil ama böyle yorucu ilişkiler yaşayıp, gereksiz acılar çekecek kadar da uzun değil.
Dipnot:
Bu yazdıklarım herkes için geçerli değil. Örneğin; okul, iş, askerlik vb. şeylerden dolayı uzak mesafeye düşülür o ayrı mesele yani o her türlü yürür. Tüm bunların dışında, gerçekten güzel bir şekilde uzaktan götürebilen de vardır, o da ayrı mesele ve onları tebrik eder kutlarım ama çoğunluğun götüremediği ve yıprandığı da bir gerçektir.
Aradan epey zaman geçer. Dışarıda da birkaç kez görüşmüş, onu yaşamışsındır. Zaman geçtikçe artık onu öyle bir benimsemişsindir ki, sabahlara kadar telefon konuşmaları, akşama kadar mesajlaşmalar alır başına gider. Hani tuvalete giderken, duşa girerken bile "arar falan" diye düşünüp telefonu orada bile yanına alırsın. Uykudan kalktığında telefonu ayaklarının orada gezinirken/yüzerken görürsün. Yemek yerken telefonu masanın üstüne koyarsın. Birazdan arayacak duşa sonra girerim deyip duşa girmezsin. Onunla ilişkiye başlamadan önce belki de 2 günde bir şarja taktığın telefonunu ondan sonra günde 2-3 kere şarja takmaya başlarsın. Dışarıya çıkınca da hep aklındadır. Gezersin tek başına, bir kafeye oturursun ama için sızlar o yanında olmadığı için. Çünkü dışarıdayken el ele tutuşan, karşılıklı kahve yudumlayan çiftleri görürsün. Sonrasında "keşke şimdi yanımda olsa" dersin kendi kendine. Bisiklet sürerken keşke o da olsaydı, beraber pedallasaydık dersin. Bir kahve içersin, onsuz tat alamaz hale gelirsin. Onunla gittiğin bir deniz kıyısına, bir kafeye veya bir mekana gidersin tek başına ama arta kalan tek şey onsuzluğun verdiği acıdır ve hep keşke burada olsa demeye devam edersin. Otogarlar, tren istasyonları, havalimanları da artık hayat tarzın olmuştur...
Kalkar gidersin trenlerde otobüslerde tanımadığın etmediğin belki de tanısan nefret edeceğin insanlarla beraber yolculuk yapmak zorunda kalırsın. Eski otel odalarının kıllı tüylü çarşaflarında uyumaya çalışırsın, uyuyamazsın. İlk zamanlarda sabahlara kadar yaptığın telefon konuşması ve akşama kadar yaptığın mesajlaşma yüzünden, dışarıda görüşünce konuşacak konu kalmadığını fark edersin. Bir zaman sonra bu keşkelerin sayısı da artmaya başlar. En başta sorun etmediğin ve asla kuşku duymadığın durumlar tersine dönmeye başlar. Asla sorun olmaz ben güvenirim diye kendini şartlandırdığın o "Güven", yavaş yavaş sadece bir erkek adı olmaya başlar senin için. İlk zamanlardaki o tutku, heyecan ve hırsın yerini yavaş yavaş derin bir sessizlik almaya başlar. Arayınca meşgule atmalar, müsait değilim demeler, şuraya buraya giderken haber vermemeler, bunu neden söylemedin diye sorunca da kısaca unuttum demeler, uzun konuşmaların yerini kısa kısa konuşmaların alması, uzun mesajlara kısacık cevaplar verilmesi derken bir sürü ilginç ve trajik silsileler içinde ilişki çalkalanmaya başlar ve bu başlayınca uykusuz gecelerin de başlar. Gerçi gecelerin zaten uykusuz geçiyordu ama mutlu geçiyordu. İşte o mutlu gecelerin yerini moral bozukluğu, psikolojik travmalar alır.
Tartışmaya başlarsın ama o tartışma minicik bir meseleden çıkmıştır. Dışarıda birbirinize sarılarak iki dakikada çözeceğiniz bir sorun, iletişim araçları yüzünden çığ gibi büyür ve birkaç günde anca çözersin. Çözene kadar da perişan olursun. Karnım ağrıyor der, başım ağrıyor der ve o an hemen yanında olamazsın. Sen hastalansan veya moralim bozuk desen, o da hemen senin yanında olamaz. Şiir yazmaktan anlamıyorsan şiir bile yazdırtır sana. Destansı e-postalar yollarsın, okuyunca mutlu olur ve sen de onu mutlu ettiğini düşünüp sevinirsin ama kursağında kalır. Çünkü o an yanında yoktur. Sarılmak istersin, koklamak, kokusunu ciğerlerine çekmek istersin ama o yoktur ve bu durum bir süre sonra anlamsız öfkeye dönüşür ve kavgalar başlar. İstediğin bir an onunla hemen olamayacağın için, sürekli hayal kurarsın. şunu yapacağım bunu yapacağım dersin ama onunla görüştüğünde bu hayalleri bile konuşmaya fırsat kalmaz. Çünkü bunları değil, akşam gideceği vakti kara kara düşünürsün. Sürekli saate bakar, saatin o an durmasını istersin ama sadece istersin ve başka zaman olsa geçmek bilmeyen o saat, nasıl geçer anlamazsın.
97884 dosyayı görüntüle
Bir zaman sonra işin içine "acaba" girerse ve "keşke"lerin sayısı artarsa, en naif insan olsan bile paranoyak ruh hastasına dönüşebilirsin. Psikopat bile olabilirsin. Onunla konuşurken birden bire telefonu duvarda patlatmak istersin. Sırf aranız bozulmasın, ilişkiniz zarar görmesin diye birçok şeyi içinize atarsın. Belki de yeri gelir en rezalet durumu bile içinize atarsın. Olsun be, geçecek bugünler inanıyorum her şey güzel olacak dersin ama bu durum seni daha çok perişan eder. Birikir çünkü. artık öyle bir seviyeye gelir ki, sinir krizleri geçirmeye başlarsın. Uzak mesafe ilişkisinde çok trajik bir şey daha vardır, o da öyle ha deyince bitiremezsin. Olsun düzelecek dersin. Bir umut bir inancım var bu iş olacak ben inanıyorum dersin. Olur böyle şeyler dersin ve bu yüzden bir türlü bitiremezsin çünkü emek verdin. Belki de kimse için vermediğin emeği onun için verdin. Kimse için yapmadıklarını belki de onun için yaptın. İşte bu yüzden hemen bitiremezsin. Bazen sövesin, silip atasın gelir ve beceremezsin ama emin ol kendinizi boşa yormuş olursun. Ne kadar da bunları yapsan bitecek zaten. Sonra da gider arkadaşlarının kafasını ütülersin ben acı çekiyorum diye...
97885 dosyayı görüntüle
Benim size tavsiyem, böyle bir ilişiye başlayacaksanız hiç başlamadan bitirin. Hatta devam eden varsa da bitirsin. Hayat, mutlulukları erteleyecek kadar uzun değil ama böyle yorucu ilişkiler yaşayıp, gereksiz acılar çekecek kadar da uzun değil.
Dipnot:
Bu yazdıklarım herkes için geçerli değil. Örneğin; okul, iş, askerlik vb. şeylerden dolayı uzak mesafeye düşülür o ayrı mesele yani o her türlü yürür. Tüm bunların dışında, gerçekten güzel bir şekilde uzaktan götürebilen de vardır, o da ayrı mesele ve onları tebrik eder kutlarım ama çoğunluğun götüremediği ve yıprandığı da bir gerçektir.