Scudo Sports

Yokuşta daha iyi çıkmak için tek çözüm yokuş antrenmanı mı?

Groims

Forum Bağımlısı
Kayıt
11 Mayıs 2016
Mesaj
1.393
Tepki
1.470
Şehir
Ohrid
Başlangıç
2016—17
Bisiklet
Scott
Bisiklet türü
Yol bisikleti
Yarı amatör olarak spor yapmış/yapan biri olarak, naçizane yorumum, nefes ile ilgili olarak iki ya da üç çözüm geliyor aklıma.
1) Göğüs kafesinin hacmini artıracak ağırlık antremanları,
2) Burun deliklerini genişletecek, aparat ya da burun üstü bant,
3) Yüzme, su altı nefes tutarak yapılan antreman.
 
Scudo
Ortak bir konuya değineceğim: Yokuşlarda nefes nefese kalma ve laktat eşiği

Bu konu uzun süredir benim de merak ettiğim şeydi. Nefes nefese kalmak ve laktat eşiği aynı şeyler diye düşünüyordum. Yani laktat eşik nabzımı aşarsam nefes nefese kalıyorum çünkü hidrojen iyonları birikip, kanımda asidik ortam artıyor. Özellikle yokuşlarda başıma geliyordu bu durum. Sırf bu nedenle hız kestiğim oluyordu. Yani bacaklarımın halen gidecek gücü var ama ben oksijen alabilmek için adeta havayı pompayla solumaya ihtiyaç duyuyordum. Bu da akla yokuşta nefes nefese kalmamın ana nedeninin oksijen taşımada sıkıntılar olduğunu düşündürüyordu. Ancak durumun böyle olmadığını çok sonra anladım.

Önce spor fizyolojisinde nefes nefese kalmaya ne ad verdiklerini yazayım: Ventilatory Threshold (VT)

VT demek bir sınırı gösteriyor, bu sınıra kadar nefes alış verişleriniz devamlı artıyor ama hep kontrol edilebilir seviyede kalıyor. Yani düz yolda temponuzu devamlı arttırıyorsunuz, nefes alış verişleriniz de hızlanmaya başlıyor. Bu hız artışı veya hava direncine karşı yüksek hızı koruma çabası nefesinizi hızlandırmaya devam ediyor. Öyle bir noktaya geliyor ki -buna VT deniyor- bu noktadan sonra nefes alış verişleriniz sizin kontrolünüzden çıkıyor, aşırı hızlanıyor, adeta kaos yaşıyorsunuz. Sanki mevcut hava size yetmiyor, onu içinize daha fazla almak için her çareyi arıyorsunuz. Nefes alışverişler tamamen düzensiz ve çok çok hızlı. Bu noktadan sonra yavaşlamak zorundasınız çünkü yapacak başka hiçbir çareniz yok.

Diğer bir konu ise laktat eşiği (Lactate Threshold - LT).

Kaslarımız enerji üretirken aynı zamanda atık olarak laktik asit üretirler. Bu her aşamada geçerlidir yani düşük tempo sürerken de böyle yüksek tempo sürerken de böyle. Ancak düşük tempo sürerken laktik asit birikmiyor. Çünkü oksijenle yapılan bu enerji üretim sürecinde çoğunlukla yakıt olarak yağ kullanıldığından oluşan laktatın miktarı az ve kısa sürede iyonlar kandan atılıyor. Ancak tempo arttığı zaman enerji üretim sürecinde oksijenli yakıt üretiminin yanısıra devreye glikojen yakıt üretimi de devreye giriyor. Bu ise kaslarda laktik asit sayısını arttırıyor. Bu laktik asit de tekrar enerji olarak kullanılıyor ama son atık olan iyonlar kandaki asidik ortamı arttırıyor. Bu beynimize yorulduğumuzu, kaslarımızın yanmaya başladığını belirten sinyaller gönderiyor, hatta en uç noktada kaslarımız taş gibi kasılıyor ve kramp dediğimiz olayı yaşıyoruz. Bu sınır noktaya laktat eşiği diyoruz.

(link)

Matt Fitzgerald'ın bu yazısı konuya güzel bir açıklama getiriyor.

While the experience of the ventilatory threshold is familiar to every runner, the concept of the ventilatory threshold is less familiar to the average runner than is that of the lactate threshold. During exercise of gradually increasing intensity, the amount of lactate, an intermediate product of glycogen (carbohydrate) metabolism, increases in the blood as the muscles burn glycogen faster and faster. Just like the breathing rate, the blood lactate concentration increases gradually for a while and then, at a certain intensity, suddenly increases much more rapidly.

In fact, in most laboratory exercise tests, the ventilatory and lactate thresholds fall close to the same exercise intensity. Observing this coincidence led exercise physiologists to speculate that increasing blood lactate concentrations somehow trigger increased ventilation. But a study by Robert McMurray at the University of North Carolina proves it does not.

The design of the study was very clever. Knowing that the muscles’ ability to produce lactate is limited by the amount of glycogen they store, McMurray had a group of eight experienced triathletes perform incremental exercise tests in two conditions: once with normal muscle glycogen stores and again with glycogen stores depleted by low carbohydrate intake before the test. McMurray found that the relationship between blood lactate concentration and ventilation differed between the two trials, a clear indication that breathing rate and depth are not directly controlled by blood lactate.

So what does cause the ventilatory threshold? According to McMurray, the evidence suggests that it is the activation of fast-twitch muscle fibers. As you may know, there are three basic types of fibers in muscles: slow-twitch fibers with poor speed but excellent endurance that are used during low-intensity exercise (actually, they are used at all intensities, but they are used to the exclusion of the other two types at low intensities); fast-twitch fibers with excellent speed but poor endurance that are used only during high-intensity exercise; and hybrid fibers with a mixture and slow and fast characteristics that kick in at moderate intensities. Different brain cells are used to activate each fiber type. When the exercise intensity increases to the point where brain cells connected to fast-twitch muscle fibers must become active, that’s when breathing rate and depth increase geometrically (as opposed to linearly).

Yapılan test çok basit; bir grup sporcuya şeker depoları doldurulduktan sonra bir antrenman yaptırıyorlar bir de şeker depoları boşken yaptırıyorlar. Ancak bakıyorlar ki kandaki laktat konsantrasyonuyla nefes nefese kalma arasında bir ilgi yok.

Fitzgerald'ın da belirttiği gibi laktat eşiği (LT) ile solunum eşiği (VT) aynı değil ve en önemlisi VT'nin kaynağı LT değil. Yani yokuşta nefes nefese kalmamızın nedeni kardiyovasküler sistemimizin oksijen taşıma kapasitesi, damar genişliği, kalbin ne kadar kan pompalayabildiği değil. Nefes nefese kalma nedenimiz bacaklarımızdaki fast-twitch kas lifleri rol oynuyor. Bununla ilgili Joe Friel'ın çok güzel bir anlatımı var, onu bulursam paylaşırım.
 
Aradığım şeyi kendi açtığım konuda buldum: Aerobik eşik ve laktat eşiği çalışmalarının önemi

İki tür kasımız var: Type I (slow-twicth denilen yavaş kasılan kas) ve Type II (fast-twitch denilen hızlı kasılan kas). Bariz bir örnek verirsem; karın ve bel bölgemizdeki kaslar Type I kaslardır, hızlı hareket ettirmeye gelmez sakatlarız. Type I kaslar uzun mesafede dayanıklılık için kullanılan kaslardır (maratoncuları aklınıza getirin). Çok güç üretmezler ama en önemli özelliği zorluğa uzun süre dayanabilmeleridir. Type II kaslar kısa mesafe yüksek tempo için kullanılan kaslardır (100 metre koşucularını aklınıza getirin). Çok güç üretirler ama Type I'e oranla çok daha kısa sürede yorgun düşerler.

Aslında Type II kaslar yukarıda anlattığım durumdan biraz daha karışık. İkiye ayrılıyor: Type IIa ve Type IIb. Type IIb saf güç kasları olup, kısa sürede yorgun düşmeye eğilimlidir, ebeveynlerimizden miras olup sonradan eğitimle değiştiremiyoruz. Type IIa ise biraz daha farklı. Öncelikle eğitimle görevini değiştirebiliyoruz. Yani Type I'e destek olması için güçlü slow-twitch kas özelliğine dönüşebilir veya Type IIb'ye destek olması için fast-twitch kas özelliğine dönüşebilir.

Anlaşılacağı üzere Type IIa kaslarımız normalde hızlı kasılan kaslarımız ve hız için kullanılıyorlar (patlayıcı güç, sprint). En önemli yanları eğitilebiliyor olmaları; yani ister yavaş kasılan kaslarımıza (dayanıklılık, mukavemet) destek olmaları için eğitebiliriz, istersek hızlı kasılan kaslarımıza destek olmaları için eğitebiliriz. Özel eğitmeden devreye girerlerse çok çabuk yoruluyorlar, çünkü amaçları hız. Ancak uzun dayanıklılık antrenmanları yaparsak (ki spor salonunda ağırlık çalışmaları da bunu sağlıyor) bu kaslar yavaş kasılan kaslarımız gibi çalışabiliyor ve hemen yorulmuyorlar. Ancak ağırlık çalışmalarının da türleri var: mukavemet çalışmaları ve patlayıcı güç çalışmaları. Benim çalışma programım daha çok mukavemet üzerine olmuştu. Bu konuda Youtube'da Ağırsağlam'ın güzel videoları var.
 
@Bahadır Gürel, Kendi fizyolojimde en zevk aldığım antremanlar patlayıcı güç çalışmaları. Dayanıklılık artırılabilir ama asıl fark yaratan patlayıcı güç üreten kasların çalıştırılmasıdır diye düşünüyorum. (Kamuspotu notu: Kişiden kişiye antreman türleri değişebilir :) )
 
  • Beğen
Tepkiler: Bahadır Gürel
@Bahadır Gürel son iki mesajınızla sormak istediğim soruları cevaplamışsınız.
spor salonu basıyor beni, bir ara gaza 1 yıllık üye olmuştum, 2. ayda gitmeyi bırakmıştım salona. şimdi üye olmak falan istemiyorum, muhtemelen devam etmem. o vakti bisiklette harcarım.
şu nefes nefese kalma meselesini çözüme kavuşturmak gerekiyor. zorlayarak %10 ortalam eğimli bir yokuşta 100 metre irtifaya çıkana kadar nefes namına bir şey kalmıyor. bunu en azından 300 metreye kadar çıkarabilmek için ne yapmak gerekiyor? sürekli yokuş çıkmaya çalışıyorum, zaten halı sahaya giderken 3.9 km'lik bir kısımda 3 parçada 160 metre çıkış oluyor, onun bayağı faydası olduğunu düşünüyorum da yeterli kalmadığını da hissediyorum. antrenman programı ayarlamak lazım gibi.

ventilatory threshold denen zıkkımı artırmak lazım, o nasıl olacak yahu? :D
 
Ben yine de bu tip 2a kaslari bisiklet uzerinde de uygun agirliktaki pedal gucuyle daha verimli egitebilecegimizi dusunuyorum. Ayrica salonda calismaya nazaran bisiklet performansina daha cok katki yapacaktir.
 
  • Beğen
Tepkiler: Bahadır Gürel
Konu çok güzel herkesin merak ettiği cinsten. Bir şey daha eklemek istiyorum.

Aynı şekilde nefes nefese kalma problemi bende de oluyor fakat doğru nefes alma teknikleri ile bunu en aza indirebiliyoruz. İnternetten biraz araştırmanızı ve doğru nefes alma tekniklerini antremanlarınız esnasında uygulamanızı tavsiye ederim. Özellikle yokuş antremanlarında çok büyük fark yaratacığı nabızınızın düşeceğini ve hızınız artmasada ayağınızı yere basmadan uzun rampaları çıkabileceğinizi göreceksiniz. (Tabi antremanlı kondisyonu iyi düzenli biniciler için söylüyorum. İlk yapılması gereken antreman her zaman.)
 
Genel yokus ve surus performansini artirmanin en iyi yolu dusuk tempolu uzun surusler. Ortalama %75-%85 nabizla 3-6 saatlik surusler bu isi en iyi gelistiren antrenmanlar oluyor.
 
Nefes konusunda almaktan ziyade vermeyi düzgün yapabilmek çok önemli. Düzgün nefes boşaltımı yapılamadığında vücuda giren taze hava yeterli olamıyor. Bu nedenle burundan nefes alıp ağızdan vermenin en verimli yöntem olduğunu okumuştum. Ama benim gibi burnunda et olup senenin %75'i tıkalı burunla gezen kişilerin burundan nefes alma gibi bir opsiyonu olmuyor.
 
spor salonuna bende gitmedim,aynen düşüncelerinize katılıyorum,idmanı sahada yaparım 30 km eğimli güzergahta,hız kesmem ,30 km tempo 1 saat 20 dakika sürer, bu kısa sürüşler beni hep diri tutmuştur,asla kesilmedim ,eğimlerde acı hissetmedim,çünki 8 senedir çalışıyorum yoğun olarak,kışın asla durmam,yazın 06.00-09.00 arası biter olayım,06.00 -07.20 arası,30 km tempo ,erenköy-viaportta olurum aydos eğimlerini alırım,dönüş viaport-aydos-uğur mumcu -kayış dağı eteklerden carrefour olur 09.00 evde olurum ,60 km 'ye tamamlarım,dönüşte tempo çok hızlı yapmam,5 dakika dururum viaportta dönüşe geçerim,kışın ise esas olay göçbeyli-bıçkıdere-göçbeylidirki esas zor olan bu güzergahtır, burada kışın çalışan pek yoktur.etapta çok fazla eğim vardır bura 28 km 'dir ,ama burada derecelerim farklı olmuştur gidiş 14.200 km durmadan 41 dakika ,dönüş çok sert eğimlerde tempo yaparım 13.800 km 44 dakika,toplam 85 dakikada iş biter. 1 saat 25 dakika ,burada 5 dakika diğer güzergahtan rötor yaptım...nabız ölçerdi,yok tansiyondu benim beynim nabız ölçer ve hissettiklerim bana yeter, bu idmanların üstüne 100 km aynı gün pedal çevirecek güç bende kalır ,bunun nedeni aynen çalışmak-çalışmak,sahada var olmaktır..
 
Bende dün tecrübe ettiğim birşeyi paylaşayım.Büyükçekmece yokuşunu(devebağırtan) normalde 30 saniyelik tek mola ile çıkıyorum, dün yokuşu çıkmadan önce tur dönüşü e5 yanyolda aracın dibimize girip kornaya asılması yüzünden panik haliyle kaygan zeminde düştüm ve araç sahibine laf söyleyemeden kaçıp gitti.Sinirden kudurmuş halde yokuşu çıkmaya çalıştım 5-6 defa 2 dakikalık mola vermek zorunda kaldım.Sanırım birazda kafayı toplamak gerekiyor yokuşu çıkarken :)
 
Yokusta cabuk degil hep cikmak onemli. Nefesleriniz rahatsiz edercesine siklasirsa temponuz yuksektir. Yavaslayin. Pedal dondugu surece bitmeyen yokus yok...
 
  • Beğen
Tepkiler: Bahri Kaplan
kısa boylu ve kısa bacaklı olmanın bir dezavantaj olduğunu düşünmüyorum,ben de kısa bacaklıyım ve tırmanmada zamana karşıya göre daha iyiyim, tırmanmada nefesin güçlü olması daha önemli bana göre,çok zorlu tırmanışlarda bile nefes nefese kalmama rağmen gün sonunda daha az kas ağrısı hissediyorum ama 1 saatlik bir zamana karşı koştuğum zaman kaslarım çok daha fazla ağrıyor, sonuç olarak bence yokuş nefes işi zamana karşı ise kas işi o yüzden iyi zamana karşıcıların bacakları daha uzun oluyor, spor salonunda kas çalıştırmaktansa evde yoga ve esneme hareketleri yapmayı tercih ediyorum
 
  • Beğen
Tepkiler: Bahadır Gürel
Benim demek istediğim kısa boy dezavantaj öyleyse uzun boy avantajdır değil. Aslında ortalama boy içinde kalanlar avantajlı kesim. Daha doğrusu tüm pro yarışlarda sporcuların boylarına baktığımda bu kanıya varıyorum. Çünkü benim gibi 1.61 m boyu olan pro yarışçı bulmak neredeyse mucize gibi. Üstelik dünyadaki erkek boy ortalamalarına bakınca ülke boy ortalamasında bile 200 ülkede benim boyum sadece vietnam, sri lanka gibi ekstrem yerlerde normal bir boymuş.

(link)
 
Bu arada bisikletinde onemi cok mu yokus cikmada?

Ornegin bende 2 adet bisiklet var

Cannondale synapse alu 105
Giant anyroad 2

Bu bisikletlerden hangisi ile daha kolay cikarim yokuslari sizce?
 
  • Beğen
Tepkiler: Bahadır Gürel
Selam bisikletseverler.
Salon sporu kasları güçlendir vb görüşler var.
Ülkemiz iklim itibariyle 4 mevsim bisiklet kullanımına uygun.
Sadece kar ve buzlanma yaparsa ..o da yolda bir iki hafta sürüyor ki..
Devede kulak bile değil.
Ben çamurluklu bisikletle 4 mevsim pedal çeviriyorum.
Ancak dün yağmura yakalandım.
Yağmurluk olsada ıslandım biraz.
Hava koşullarına uyan kıyafet düzmem lazım..:):)
 
  • Beğen
Tepkiler: Bahadır Gürel
@Bahadır Gürel

iyi günler. fikrinize, paylaşma güdünüze, ayaklarınıza sağlık...

sizce kendi kaslarımızın kabaca hangi kas grubuna girdiğini nasıl anlayabiliriz ? test vy deneme yanılma mı ?
teşekkürler.
 
  • Beğen
Tepkiler: Bahadır Gürel
Geri