Türkiye'de Türk Lirası'nın değerini koruyabilmesi ve fiyat istikrarının sağlanabilmesi için, bazı şartların yerine getirilmesi gerekiyor:
1. Bankacılık sektöründe, BDDK'nın mevzuatta ve kağıt üzerinde yaptığı bazı hileler sayesinde banka bilançolarında batık olarak gösterilmeyen, yeniden yapılandırma, KGF vs. yöntemlerle bir şekilde ötelenmiş ancak hiçbir şekilde tahsiline imkan kalmamış, yaklaşık 65-70 milyar dolar kadarlık batık kredi sorunu var. Bu sorunun çözülebilmesi ve finans sektörünün yeniden sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için, bu gibi sorunlu kredilerin bankaların bilançolarından temizlenmesi gerekiyor. Bu denli büyük bir finansmanı sağlayabilecek tek kurum/kuruluş ise IMF.
Türkiye, IMF'den finansman desteği alabilmek için hem bu kurumun kontrolünü büyük ölçüde elinde tutan ABD ve AB ile iyi geçinmek, hem de IMF'nin ortaya koyacağı kriterleri yerine getirmek zorunda. Bu ise Erdoğan iktidarı için en kötü senaryo demek. Zira iktidar özellikle son 5 yıldır tüm politik söylemini Batı karşıtlığı ve anti-IMF propagandası (faiz lobisi, Londra merkezli dış mihrakların ekonomik operasyonları) üzerine kurdu. Böyle bir U dönüşü yapılacaksa bu belki ülke içindeki yandaşlara kabul ettirilebilir, ancak düne kadar tehdit ve şantajla hedef tahtasına koyduğunuz muhataplarınız sizinle tekrar masaya oturmak konusunda isteksiz davranabilirler.
İşin bir de
"denetim-şeffaflık" boyutu var. Diyelim ki siyasi pürüzler aşıldı ve kredi finansmanı için anlaşma sağlandı. IMF, bu kredi dilimlerinin kullanılabilmesi için birçok şart ileri sürecek ve verilecek paranın nerede, nasıl kullanılacağını denetlemek isteyecektir. Bu da demek oluyor ki, iktidar bazı kötü alışkanlıklarını değiştirmek zorunda kalacak. Kimseye hesap vermeden, ballı ihalelerle devlet hazinesini yağmalayan yandaş müteahhitlerin, milyarlarca dolar kamu zararına sebep olan çılgın projelerin, örtülü ödeneklerin, devleti babasının çiftliği gibi yönetme arzusunun sonu demektir bu. Devlet harcamalarının şeffaflaşması ve hesap verme zorunluluğunun gelmesi, yağma ve talan üzerine kurulmuş bu iktidarın asla kabul etmeyeceği bir durum.
İşte bu yüzden, IMF destekli bir kurtarma paketi ihtimaller dahilinde değil.
2. Türkiye, yerelde yeterli sermaye birikimi olmayan bir ülke. Ne yazık ki yerli finansal sistemimiz, yatırıma dönüşebilecek yeterli sermayeyi biriktiremiyor. Bu yüzden Türkiye, ekonomisini büyütebilmek için dışarıdan gelecek sermayeye muhtaç.
Sermaye ise iki şekilde giriyor ülkeye. Doğrudan yatırımlar ve sıcak para. Bu ikisi arasında en makbulü olan doğrudan yatırım, yabancı bir şirketin ülkeye gelip fabrika kurması, şirket satın alması, ticari faaliyet yürütmesi, istihdam yaratması, vergi ödemesi ve katma değer yaratması demek. Doğrudan yatırımcı ise bir ülkeye yatırım yaparken bazı kriterlere dikkat ediyor. İşgücünün fiyatı, işgücünün kalitesi, lojistik avantajları, yatırımcıya sağlanan kolaylıklar (vergi indirimleri, teşvikler) gibi ekonomik kriterlerin yanında,
ülkede kurulu ve işler bir hukuk sisteminin olması, mahkeme kararlarının uygulanması, keyfi yönetimden uzak durulması ve siyasi sistemin öngörülebilirliği gibi başka bazı kriterler de dikkate alınıyor.
Türkiye'de, hukuk sisteminin en tepesinde bulunan Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını bile hiçe sayarak uygulamayan, hemen her fırsatta keyfi kararlarla temel hak ve özgürlükleri gasp edebilen bir yönetim işbaşında olduğu için, yabancı yatırımcı doğal olarak ülkeye yatırım getirmekte çekinceli davranıyor. Düşünün, Türkiye'ye yatırım yapmak, fabrika kurup üretimini yaptığınız ürünleri ABD ve AB pazarlarına ihraç etmek istiyorsunuz. Ancak aklınızdaki şu kuşkular giderilmezse, yatırıma girişebilir misiniz?
Ülkede mahkemeler adil karar veriyor mu? Mahkeme kararları uygulanıyor mu? Gelecekte ülkenin mahkemesine işim düştüğünde, ihtilaflı olduğum kişi veya kurumun kim olduğuna bakılmaksızın mahkemeden hakkaniyetli bir karar çıkabilecek mi? Söz konusu kişi veya kurum iktidar yandaşı olursa, mahkeme benim de haklarımı gözeterek adil bir karar verebilecek mi? Böyle bir karar çıksa bile, iktidar sahipleri mahkemenin bu kararını uygulayacaklar mı?
Ülkenin öngrülebilir bir yönetimi var mı? Hemen hergün benim ihracat pazarım olan ABD ve AB ülkeleriyle kavga eden, bu ülkelerden gelecek ambargo ve yaptırım riskleriyle karşı karşıya olduğu için her an diken üzerinde olan bir ülkede, üreteceğim ürünleri sorunsuz bir şekilde bu pazarlara satabilecek miyim? Yarın bir ambargo/yaptırım halinde, ülkeye yaptığım onca yatırım heba mı olacak?
İşte bu yüzden, mevcut iktidar ve yönetim zihniyeti değişmeden ülkeye dış yatırım gelmesi ve ülkeyi zenginleştirecek büyüme rakamları ihtimaller dahilinde değil.
Uzun lafın kısası, olası bir iktidar değişimine kadar bu hengame içinde debelenmeye ve her geçen gün yoksullaşmaya devam edeceğiz. Ne zaman ki insanlar kendilerini sürekli yoksulluğa mahkum eden, babadan-oğula geçen bir sistematik yoksulluk yaratan ve bu yoksulluğu yöneterek iktidarını muhafaza etmeye çalışanlara karşı sesini yükseltecek, ayağa kalkacak ve "artık yeter" diyecek, işte o zaman doların 2-3 liralara indiğini de görebiliriz