@mavi albatros
ya onu ben de tam anlayamadım, hatta konuyu Sadettin Z. nin kapattığını düşünerek kendisini haksız bi şekilde yargıladım ve özel mesaj attım, sonra konuyla alakası olmadığını öğrenince baya mahçup oldum
Peki neden böyle oluyor, çünkü herhangi bi konu kapatıldağında konuda mesajı olanların ya da konu sahibinin haberi olmuyor, birden yokoluyor. Ne yapılsa daha doğru olurdu derseniz, en azından konu hangi sebepten kapatıldı diye bi açıklama yapılsa konunun altına ve kitlense, hem daha fazla insan yanlışın ne olduğunu görebelir, hem de üyeler tarafından şeffafca gözlemlenerek neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verilebilir. Herhangi bi mesajı silmek yerine, moderatör bu mesajı alıntılayarak uyarı verebilir (ha kufur falan varsa o kısmı sansürlene de bilir) ve bu sayede forumun kuralları ve bakış açısı şeffaf bi şekilde üyelerin gözleri önüne serilir. böylece konuyu takip edenlerde nelerin yapılmaması gerektiğini, illa o hataya düşerek öğrenmezler, orda ibretlik paylaşım durur ve herkes bu bilginin farkında olarak yönünü seçer.
Birden konuyu ya da mesajı silmekle olmuyor arkadaşlar, tamamen yok edemiyorsunuz, tamam yeni okuyacakların önüne geçebilirsiniz ama konuda yazanlar durumun farkında, gerçekler öyle örtülmüyor ne yazık ki, öyle olsaydı ne kitaplar ne filmler yakıldı yokedilmeye çalışıldı ama olmadı
Illada ben deneyerek öğrenicem diyene denemesi bedava.
Genelde tum konularda sorun belli yerlerden çıkıyor, bi tanesi "din istismarı" birileri çıkıp konuyu dini meselere dokundurup sonra iman gücüyle savunaya geçiyor.
Diğeri de siyaset, bu biraz daha çetrefilli çünkü neyin siyaset olup olmadığına karar veremiyor ya da vermek istemiyor, onun yerine etliye sütlüye dokunmadan konu tümden siliniyor, askeri dikta yani, ortada sorun varsa herşeyi birden yokedelim sorun falan kalmaz
Aslında bunun ayrımını yapmak o kadar da zor değil, biri çıkıp yol hakkının, yaşama hakkının vesaire temel insani hakların ihlaline karşı sesini yükselttiklerinde, bu bir hak arayışıdır, daha iyi ve insanca yaşanabilmesi adına gerekli bi çabadır, buraya kadar tamam. Ama öte taraftan biri suçluluk psikolojisiyle savunduğu tarafı aklamaya çalışıp, hakkını arayan tarafı siyaset yapmakla suçluyor, işte bu da siyasettir, çünkü ortada olan eylemin doğruluğu ve haklılığı üzerine konuşabilmek varken bu kişiler taraf olduğu yönün çıkarları için savunma yapıyorlar, yoksa doğru ve insani olanın ne olduğunu tartışarak ve düşünerek bulabiliriz diye düşünüyorum. İşte durum bi kere buraya vardı mı, moderatörlere de baskı yapılıyor, her zamanki klasik mağdur edebiyatıyla "hassas değelerimize saygısızlık" deniyor, soruyorsun bu iddiayı yönelten kişiye "hani nerede saygısızlık, keza saygısızlığı siz yapmışsınız" diyince cevap gelmiyo çoğunlukta. Toplumsal bi linç kültürü yani, insanların sinirli ve saldırgan olduğu öğrendiği bi ruh hali var, o moda geçtiğinde analitik düşünmeden ağzından köpükler çıkarak insanlara saldırıyor, sonucunda da konu kitleniyor, olan bu. Moderasyonda bu noktada doğruyla yanlışı ayırt edemediği için konuyu tümden gümletiyor. Çünkü bu konular hassas, doğru olduğuna inandığı şeyi yapsa bile muhtemelen taraf olmakla adam kayırmakla suçlanacaklar, ve bu sorumluluğun altına girilmek istenmiyor. Bence doğru ve yanlışı bulmaktan bu kadar korkmamalıyız, yanlış olan biz isek de yanlışımız gözümüze sokulsun savlarımız çürütülsün de yanlışımızdan dönelim, böyle böyle yaşadığımız toplum çıkar refaha, yoksa sırf birileri kırılmasın diye yanlış olan şeye karşı "tarafsız olma" kartını kullanmaya çalışıyorsanız bu yanlış, eğer tüccarsanız her yönelimden müşteriyi kaybetmemek için bu tavrı takınabilirsiniz, ama insan gerçekte kendince doğru olandan yana taraf olmak ister, ve neyin doğru olduğunuda vicdanınız size söyler, olası bi yanlış gördüğüm zaman ondan taraf olmuyorum, ya da tarafsız olup "saygı duyarım abi" diyemiyorum, yanlış olanı bildiğim şekilde anlatırım ve kişiyi vicdanıyla başbaşa bırakırım, bu kadarı yeterli bence. Ama birileri çıkıp bu yanlışları kendi taraftarlarını ait olduğu için sahipleniyor, ama öte yandan yanlış olduğunun da bilinçaltı da olsa bilincinde, işte bu sıkışmışlık durumu insanı rahatsız edip saldırganlaşıyor, sakin kalıp gerçekte öfkenin neye olduğunu ve nereye yöneltmen gerektiğini tartmak lazım, o da düşünen insanın işi, sinirlenince yastık yumruklayan insandan bekleyemezsiniz.
Yine bu "hassas değerler" minvalinde yapılmaya çalışılan sistematik dayatmadır, güçlü ve ya çoğunlukta olan taraf her durumda saldırıya geçmeden önce kendini mağdur olarak göstererek saldırganlığını makul sebeplere dayandırmaya çalışır.
"Bizim gibi giyinmiyordu, bizim gibi yaşamıyordu, bizim inandığımız şeye inanmıyordu, bu hayata devam etmesi bile bizim hassas değerlerimize hakaret, çoluğumuz çocuğumuz var, eğer başka gerçeklikler olduğunu farkederlerse bunlar arasında tercih yapabilir, ve bu bizim ahlakımızı bozuyor" benzerinden argümanlarla azınlık olana, diğerleri gibi davranma zorunluluğunu dayatır. örnekse ramazan'da sigara içen bi kadına şiddet uygulanır, ve değerlerine saygı duyulmadığından kuvvet alınır ama en temel hak olan yaşama ve güvenlik hakkınız ihlal edildiğinin kimse farkına varmaz, ya da yine bir çifte standarttır, herhangi bir gayrimüslimin hassas değerine saygı gösterilmez, noel kutlaması istenmez (noel ve yılbaşı birbirinden tamamen farklıdır) "e hani hassas değer ?" demez mi insan. Olay çok geniş ve kapsamlıdır yani, bakalım bizde muassır medeniyetler seviyesine çıkabilecek miyiz
Birde şöyle bişey var kısaca anlatmak istiyorum, toplumsal linç ve dayatmanın en kuvvetli silahı milliyetçiliktir, yani haksız taraf çoğunlukla kendini dokunulmaz kılmak için kutsal objelere sarılır, küçükken abime vurup sonra bi bardak su alıp suyu yavaş yavaş içerek "su içene yılan bile dokunmaz" kalıbının arkasına saklanarak suyum bitene kadar refah içinde yaşardım buna benzetiyorum. Şimdi nasıl oluyor, hassas değerler deniyor, kutsal kitap araya sokuluyor ya da bayrak kuşanılıyor, bu sonuncusu en önemlisi ve absürdü, "abi sen hayırdır, kime bayrak çekiyorsun, türkiye sınırlarının dışına mı çıktığını zannediyorsun yoksa gen araştırması yaptında kendini benden daha mı çok türk görüyorsun, neyin kafası bu şimdi ben napiyim şimdi yunanistan bayrağıyla gelmemi mi bekliyorsun :S, kime türk bayrağı çekiyorsun ?" tamamen saçmalık yani, ülkenin bu zamanki ruh halini anlamak için bu düşünceler çok önemli kilit noktaları, bunların aşılması lazım. Bakınız almanya'ya mesela, resmi bayramlar dışında öyle bayrak kuşanıp saldırganlık yapamazsınız, anayasada suç, sen kimsinde kime bayrak çekiyorsun, kafan karıştıysa seni biraz misafir edelim derler. İşte ayrıştırma-kutuplaşma ya da birleşme bu yollardan birini seçmekle olur, adamlar diktatörlük atlatmış, bütün avrupa ve rusya üzerlerinden geçmiştir ve onlarda milliyetçiliğin nelere neden olduğunu gördükleri için yasalarla birilerinin bunu kullanmasının önü kapatılmıştır. İlla BİŞEYci olmak istiyorsak iyi niyetci olmaya kasmak en güzeli, iyi ve doğrudan yana olmayı seçmek yani.
Bu konuyu kapatıp bisiklet yolunun kazanımı için ne yapmalıyız dersen; Tam olarak bilemiyorum ama kendimce doğru bir çözüm arıyorum elbet, mesela hollandada bisiklet yoluna yaya olarak girdiğinizde kasıtlı olarak çarparlar, ki bu aklınıza kalır, hatta ülkenize döndüğünüzde "hollanda'da bisiklet yoluna çıkma çarpıyorlar" diye yakınırsınız ve birini daha sorun hiç yaşanmadan bilgilendirmiş olursunuz, onlar neden böyle bi yöntem uygulamaya kalkmışlar bilmiyorum ama bizim kültürümüzde böyle "bi musibet bin nasihatten iyidir" zihniyeti biraz doğru, ne kadar kibarca anlatsanda hiç bişey bi kere çarpmanın ya da kaza atlatmanın deneyimini vermiyor insanlara, ki beynimiz de böyle çalışıyor zaten, bisiklet yolunda birisi sana sağlam çarpar ve canın yanarsa beynin bu bilgiyi işler ve bi dahakine seni bundan korumaya çalışır. Durum böyle işte, benim pek tahammülüm kalmadı açıkçası, ne yapılması gerektiğine ortak karar verebiliriz, iyi olabilir ama benim naçizane uyguladığım şey yayaya çarpmak (seni gördüğü halde inatla mesaj yazmaya devam eden yaya) ya da bisiklet yoluna parkeden araçların ayna ya da sileceklerini kırmak oluyor, artık tek tek anlatacak izah edecek sabrım kalmadı, hem bilirsiniz "Phantom ormanda herkese anlayacağı dilden konuşur" derler
öyle yapıyorum, araç sahibide yaptığı yanlış için bi bedel ödediği için yanlışını tekrarlamaya daha uzak oluyor. Bi süre tekerlekli sandalyeye mahkum oldum ve sabrım bu noktada taştı açıkçası, tekerlekli sandalye rampalarının önünde her zaman bir raba her zaman engel, hastane önünde sedye yoluna boş diye park eden insan, o insanın sen ben gibi bi algısı yok demek ki, ne nefesimi tüketicem diyerek bu uygulamayı daha yararlı buldum, hadi bisikletten iner 5 adım atarım ama o yolunu kapattığınız engelli o kaldırımdan nasıl inecek, her zaman kendini kaldırıp indirecek gürbüz bi refakatçiyle mi dolaşmalı, bu nokta benim kırılma noktamdı ve bundan sonra kırıcı olmanın daha amaca yönelik olduğuna karar verdim, keşke insanlar sözlerimeze kulak verseydide anlata anlata gösterseydik doğruları.
Mesela Litvanya Vinus şehri belediye başkanının konuya yaklaşımı da benimkine benzer, belediye başkasnı bisiklet yolu park ihlalleriyle şu şekilde mücadele ediyor
@Genç89
Evet doğru söylemişsiniz, cevap hakkı doğuracak bişey yazılmamasını rica ediyorum çünkü çok saldırgan ve suçluluk duygusu altında sıkışmış bi kesim var ve pimi çekilmiş bomba gibi ortalıkta dolanarak patlayabilecekleri yeri arıyorlar, bunlara prim vermemek için cevap hakkı doğurmayın demek istedim, aksi takdirde yazılanlar yazıldı ve söylendi, kimisi gerçekliğin farkında kimisi önüne ne koyulursa koyulsun yalanlayacak saflıkta, ama herkesde durumun farkında, o yüzden bu eksik ve yanlışları tekrar tekrar etmenin bu mecrada pek bi faydası yok. kısacası bu konuda artık ağzımızdan çıkacak şeylerin işe yaramadığını gördük, bundan sonra tepki göstermek için sözden ve ağızdan daha radikal bi organla cevap vermek lazım
belki o zaman anlaşılır tepkimiz. onun yeri de burası değil, o yüzden trollere prim vermemenizi rica ediyorum, zaten şu ana kadar saldırgan bi trol konuya dahil olmadı, öyle biri çıkana kadar konu devam eder, sonra konu silinir sanırım