İnsan sağlığı ve güvenliği için bu meselede tedbir almanın yolu toplu katliam değil kısırlaştırmadır.
Hayvanları tedbir amaçlı itlaf etmenin katliam olmadığını açıklamıştım. Kaldı ki katliam zaten insanların toplu şekilde öldürülmesinde kullanılan terimdir.
Kısırlaştırmanın çözüm olması konusuna gelince. Durumun böyle olmasını en az sizin kadar ben de isterdim ama maalesef gerçeklerin söylediğinizle alakası yok.
Tarım ve Orman bakanının açıklamasının ilk iki maddesini okursanız şunları öğreneceksiniz:
▶️ Kısırlaştırma ile köpek popülasyonunun
kontrol altına alınabilmesi için bir yılda toplam popülasyonun %70'inin kısırlaştırılması gerekiyor.
▶️ Türkiye'de yaklaşık 4 milyon sahipsiz köpek mevcut.
▶️ 1 sene içinde 2 milyon 800 bin köpeği kısırlaştırırsak, popülasyonu kontrol altına alabileceğiz.
▶️ Son 5 yılda yıllık ortalama 260 bin köpek kısırlaştırılabilmiş. Yani gerekli oranın yaklaşık on birde biri kadar.
Bu veriler ışığında, mevcut kısırlaştırma kapasitemizle popülasyonu kontrol altına alabilmemiz imkansız. Her yıl sayı katlanarak artacak.
Şimdiye kadar itlafı savunanların arasından "Bir dakika yahu. Bu makul bir çözüm olabilir. Hem köpek popülasyonu 3 senede yarıya inecekse neden olmasın" anlamında bir cümle sarfedeni duymadım. Varsa yoksa öldürelim.
Burada biraz iftiraya uğramışız. 😊
Birkaç ay öncesine kadar sahipsiz köpeklerin barınaklara alınıp kısırlaştırılmasıyla sorunun çözülebileceğini düşünüyordum. Ama göz önündeki her türlü verileri, çeşitli lobilerin soruna yaklaşım biçimini izleyerek böyle bir yöntemin çözüm olmayacağına kanaat getirdim.
Son olarak Tarım ve Orman Bakanının açıkladığı veriler de kanaatimi destekleyerek netleştirdi.
Bir canlı düşünme yeteneğine sahip değilse onun bedeni, hayatı vs hakkında tasarrufta bulunabiliriz manasındaki sözlerden bahsediyorum. Avrupa'dan Amerika'ya giden "kurucu babalar" kıtanın yerlilerini soykırıma tabi tutarken "vahşilerle" savaştıklarını söylüyorlardı.
Evet siz de, insanların siyasi amaçlarla başka insanları öldürmesiyle, insanların insan sağlığı için hayvanları öldürmesini aynı kefeye koymak suretiyle, insanı hayvana eşitleme hatasına düşmüşsünüz ki önceki sayfalarda bu hatayı yapan başka bir arkadaşa da aynı açıklamayı yapmak zorunda kalmıştım.
Yukarıdaki mesajlardan birinde "Bu konu vicdanla çözülmez" denilmiş. Yani meseleye yaklaşırken vicdanı evde bırakalım temennisinde bulunuluyor. Vicdan sahip olduğumuz en vazgeçilmez değerlerden biridir. Vicdan olmadan doğruyla yanlışı nasıl birbirinden ayıracağız?
Ben tam olarak böyle düşünmüyorum. Vicdanın tanımını yeniden yapmak gerekebilir bu noktada.
Vicdanın tapusu hiçbirimize ait değil. Bir kısmımız hayvanların haklı bir gerekçe ile itlafını vicdansızlık olarak görürken, başka bir kısmımız da insanların zarara uğramasına sebep olan, zararı faydasından çok olan hayvanların inatla yaşatılmasını vicdansızlık ve insana zulüm olarak görüyoruz.
Bu durumda madem bir tarafın canını, sağlığını korumak diğer tarafa vicdansızlık oluyor, öyleyse biz tarafımızı seçmek durumundayız demektir. İnsanlara karşı mı vicdansız olacaksınız, köpeklere karşı mı?
Bu kararı verirken, dünyanın geleceğini şekillendirecek olan çocuklarımızın, bir gün bir köpeğin doğrudan ya da dolaylı etkisiyle hayattan kopabileceği şartlarda yaşıyor olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım.