Serdar Turgut
Şehirde toplam yaşam kalitesi Haber Türk Gazetesi
21 Ağustos 2010 Cumartesi, 11:50:03
SIKÇA “dünyada yaşanması en güzel olan şehirler” listeleri yayınlanır. Her defasında kıskanarak okuduğum bu listelerde ilgimi çeken, ne oralardaki bir restoran ne de gece yaşamıdır. Bu konularda ben “been there done that” tavrındayım, yani “onların tümünü daha önce yaptım, artık böyle şeyleri kıskanacak halim yok” diyorum. Ayrıca İstanbul’da da bu tür şeyler fazlasıyla var. Ama İstanbul’da olmayan, olamayan bir şey daha var ki o yaşanası şehirlerde artık en çok buna dikkat ediliyor.
Şehirlerde yaşayan insanların toplam yaşam kalitesini artırıcı düzenlemeler, beni kıskandırıyor artık.
Biz burada neredeyse toplam hayat kalitesizliğimizi artıran konularla mücadele etme durumuna düşmüşken, bir şehirde hayatı kolaylaştırmak, güzelleştirmek için yapılan düzenlemeler insanı kıskandırıyor tabii ki.
O şehirlerde neler yapılıyor diye sorarsanız, yeni bir iş açmak için getirilen kolaylıklar, alışveriş saatlerinin uygunluğu, mağazaların tüketici konforu için yaptıklarını filan sayabilirim
BİSİKLET TRENDİ
Ancak yaşaması en güzel ve rahat olan şehirlerde ortak yeni bir trend var. Bunu incelediğimizde şehirlerde toplam yaşam kalitesinin yükseltilmesinden neyi kastettiğimi daha net anlatabileceğim.
Birçok şehir artık mutlaka ayrı bisiklet yolları yapıyor ve vatandaşların ulaşımını mutlaka bisikletle yapmasını teşvik ediyor.
Son zamanlarda yolunuz Paris’e düştüyse, eğer önceden okumadıysanız şehrin belirli noktalarında dizilmiş birbirine benzeyen bisikletler dikkatinizi çekmiştir. Belediyenin güzel uygulaması sonucunda vatandaşlar, belediyeye kaydolup kartlarını aldıkları zaman canlarının çektiği an bu bisikletlerden birini alıp yollarına gidebiliyorlar. Bisikleti daha sonra gittikleri bölgedeki bisiklet park alanına bırakıyorlar.
Bu uygulamayla vatandaşın kamu ulaşımı yolu olarak bisikleti tercih etmesi teşvik ediliyor, ayrıca trafiğin de rahatlayacağı düşünülüyor. Arabasıyla yola çıkabilecek her vatandaş, bisiklete ayrılan özel yolda işine ve gezmeye gidiyor.
Paris aynı uygulamayı arabalarda da yapmayı düşündü. Ödünç aldığınız arabayla gidip özel park yerine bisiklet gibi bırakacaksınız ve bu da trafiği rahatlatacak. Ancak arabayla ilgili uygulamaya bildiğim kadar geçilemedi, bisiklet uygulaması başarıyla sürüyor.
SAYI HER GÜN ARTIYOR
Yaşam kalitesi listelerinde daima ilk sıralarda bulunan Kopenhag’da tam tamına 350 kilometre bisiklet yolu bulunuyor. Ve sıkı durun, nüfusun yüzde 55’i işe gitmek için bisikleti tercih ediyor.
Yol bulunmasına rağmen alışkanlıkların kırılması kolay olmayabiliyor. Örneğin, yaşam kalitesi sıralamalarında yine önlerde yer alan Helsinki’de 1100 kilometrelik bisiklet yolu bulunmasına rağmen şehrin nüfusunun sadece yüzde 7’si bisikleti tercih ediyor.
Ama Helsinki’de de bisiklet kullananların sayısının artacağı biliniyor; çünkü Avrupa’da moda bu. Bazı şehirler, gelecek planlamalarına bisikletli yaşamı aktif biçimde dahil ediyorlar. Örneğin, Madrid yeni bir şehir bisiklet sistemi planlıyor. Bu sistemin içinde bazı yollar bisikletlere ayrılması ve onların temposuna uygun trafik lambalarının yerleştirilmesi gibi konular var. 2011 yılında çalışmaya başlayacak bu sistemin adı “MyBici”.
BİSİKLET ŞIKLIĞI
Artık insanların işe giderken bisikleti kullanmaya başlamaları, şehirlerde şık kıyafetli insanların fazla zorlanmadan kullanabilecekleri bisiklet tasarımı yapılmasını zorunlu hale getirdi. İnsanların kullanırken hiç eğilmeden de hız yapabilecekleri şık ve farklı renkteki tasarımlar çıktı piyasaya. Bu konuda Avrupalı üreticiler önde gidiyor, Amerikan üreticileri de devreye girmeye başladı. Los Angeles’ta ve uygun olmayan yapısına rağmen San Francisco’da bisiklet kullanımının son günlerde hayli arttığı da söyleniyor.
Bitirmeden bazı önde gelen üreticilerin adını vereyim de İstanbul’da imkânsızı başarıp bu işe girmek isteyenler olursa onlara bari bir yardımım olsun.
Hollanda’da Bakfiets, İngiltere’de Pashley, İtalya’da Abici, Danimarka’da Biomega, fiyatı 1000 dolar civarında olan yeni stil şehir bisikletlerini üretiyorlar. (Bu liste, burjuvazi ve iş hayatındaki insanlar için hayat tarzı ve yaşam kültürü haberleri yapanWall Street Journal’da bisikletli yaşam üzerine çıkan yazıda verildi.)
Mutluluğun sırrı
EVLİLİĞE rağmen mutlu olmanın sırrını birçok insan arar ama bulamaz. Bu konuda bitip tükenmeyen arayışıma hiç ummadığım yerden yardım geldi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Habertürk Televizyonu’ndaki söyleşisinde, 26 yıldır evli olduğunu ve çok da mutlu olduğunu söyleyince konuşmasını daha dikkatli dinlemeye başladım. Acaba “eşler arası sıfır sorun” gibi bir stratejisi mi var ki diye merak ettim.
Ama bu mutlu evlilik gizemi konusunda net bir şey söylemedi.
Konuşmasının bir başka bölümünde, Dışişleri Bakanı olarak çok yoğun olduğunu ve evine haftada ancak bir gün gidebildiğini anlattı.
Ben de “Acaba mutlu evliliğin sırrı burada mı” diye merak ettim doğal olarak. Rana’ya sordum “Acaba haftada bir gün eve gelsem daha mı mutlu olurduk” diye. O da “Her şeyin daha da mükemmel olması ve mutluluğun zirvesini yakalamamız için eve hiç gelmesen daha iyi olacak” dedi.
Acaba benim için, eve haftada en fazla bir gün gelmemi sağlayacak Dışişleri Bakanlığı dışında bir meslek var mıdır ki?
Tatile çıkmaz olaydı
HASAN Cemal’in tatile çıkmasının en kötü yanı, tatilinin bir gün bitip geri gelmesidir. Onun yazılarını okumadan mutlu yaşamaya bu defa iyi alışmıştık; çünkü ilk önce futbol izlemeyi, çalışmak olarak yorumladı ve Dünya Kupası’ndan sonra tatile çıktı. Yani tatilden dönünce ilk tatilindeki yorgunluğunu atmak için tekrar tatile çıktı. Ve böylece biz aylar boyunca onun yazılarını okumadan huzurlu bir yaşam sürdürdük.
Dediğim gibi, hiçbir güzel şey uzun sürmüyor, süremiyor, geçenlerde ortada hiçbir talep yokken, durup dururken tekrar yazmaya başladı. Ve çoktan olup bitmiş ve hepimiz için çoktan tarih olmuş konularda bunlar daha dün olmuş gibi yorumlar yaptı. Eski haberlerle ilgili orijinal olmayan yorumlarında son derece atik ve taze fikirli. Hasan bu gecikmeyi hiç de yadırgamıyor; çünkü tatile çıkmadığı ender durumlarda bile yorumda gecikiyor.
İkinci Dünya Savaşı’nı yorumlamaya yeni yeni girecek izin verilse ve emin olun o yorumunda bile çok heyecanlı, çok taze fikirli, yeni gelin kızlar gibi heyecanlı olur. Tatilden sonra yazılarında da hiçbir yanlışı yok, zaten bir olayın üzerinden o kadar vakit geçmişken, hakkında söylenebilecek her türlü şey söylenmişken, o konuyla ilgili yorumda insanın yanlış yapabilmesi pek mümkün değil. Ancak birbirleriyle ilk kez karşılaşan iki takımın bol gollü maçının yorumunda bile orijinal olamamayı becerebilen Hasan’ın yazılarını yine de ilgiyle okuyorum; acaba bu konuda bile ne zaman yanlış yapmayı becerebilecek diye merak ediyorum. Bugüne kadar beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı bu Milliyet yazarı. Burada Milliyet adını, kendimi bu gazetenin hâlâ var olduğuna inandırayım, inancım taze kalsın diye yazdım. Ve evet, genel kanının aksine Milliyet adında bir gazete hâlâ var, bütün mantık kurallarına karşın var olmayı nedense sürdürmekte ısrarlı. Belki Hasan Cemal’in yazıları gelecek kuşaklara ibret olarak kalsın diye gizli bir misyonu vardır, sadece bu nedenle hayatta kalmaya çalışıyordur bu gazete.
Yazının Heryeri Bisikletle İlgili Değil Ancak Hepsini Gerçek Yönleriyle Okuyun Diye Makaslamadım Yazıyı