Ali Kılıç 35.5
Çılgın Fixieci (fren yok, vites yok, kural yok)
- Kayıt
- 10 Mart 2015
- Mesaj
- 1.300
- Tepki
- 3.864
- Şehir
- İzmir
- İsim
- Ali Kılıç
- Başlangıç
- 2015—16
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Fixed Gear
Avrupa'da yüz yıla yakın süredir düzenlenen gran fondo yarışları var. Son yıllarda ülkemizde de federasyondan bağımsız birtakım organizatörlerin çabasıyla şekillenen gran fondo yarışları yapılmaya başlandı. Bu yarışlara ciddi miktarda bir katılımcı rağbet gösteriyor. Yarışlar hakkında birtakım söylentiler dolaşıyor; fakat bunları ben pek sallamıyorum. Şimdiye kadar yapılanların aksine Gran fondo yarışlarına ekonomi politik bir bağlamda eleştiri sunacağım.
Biliyorsunuz ki bu yarışlara katılan amatör sporculardan yarış ücreti adı altında birtakım paralar alınıyor. En az 120 lira en fazla 160 lira alınıyor. Gran fondonun düzenlendiği şehirde yaşayan amatör sporcular sadece yarış ücretini vererek bu yarışlara daha ekonomik bir biçimde katılabiliyorlar; fakat şehir dışından yarışa katılan bir sporcu için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Gece otobüs yolculuğu yapıp gündüzünde 35 ortalama ile 100+ bir yarış koşmak mümkün değil. Doğal olarak şehir dışından gelen yarışçıların, yarışın düzenlendiği şehre bir gün önce intikal etmesi şart. Bu da bir gün fazladan konaklama demek. 140 lira git - gel otobüs parası. 100 lira bir gün önceden konaklama. 200 lira 2 günlük yemek masrafı. 160 lira yarış ücreti derken 600 liraya çıkıyor bir yarış. İki gün için 600 lira masraf yapabilecek kaç babayiğit var şu gariban bisikletçiler arasında? Ben zor şartlarda bu sporu yapmaya çalışanlar için konuşuyorum. Yoksa bu rakam birtakım tuzu kuru ya da ensesi kalın kimseler için lüks bir restoranda verilen bonkör bir bahşiş ücretidir.
Gran fondo yarışlarını son zamanlarda topu daha geç atma ya da iflas bayrağını daha geç çekmeye çalışan turizm sektörünün krizden kaynaklanan kayıplarını minimuma indirebilmek için bir kriz savma aracı olarak kullanıyorlar. Güney illerimizde faaliyet gösteren oteller ve turizm firmaları çeşitli nedenlerle birkaç yıldır ülkemize gelmeyen Avrupalı turistler dolayısıyla zor durumdalar. Yaz sezonunda istediğini alamayan turizimciler, turizm çeşitliliğini arttırarak bu kayıplarını gidermeye ya da kaybı en düşük seviyede tutmaya çalışıyorlar. Bu bağlamda alternatif turizm yöntemlerine yöneliyorlar. Bu yönelimlerinde haksız da sayılmazlar. Elleri kolları bağlı bir biçimde batmayı beklemek yerine alternatif turizm yöntemlerine başvurarak ayakta kalmayı denemeleri gayet mantıklı. Bundan beş sene önce Türkiye'ye sağanak yağmur gibi turist akarken hiçkimse yahu ölü sezonda da bisiklet yarışı yapalım, kış aylarında antrenman yapacak yer arayan bisiklet takımlarına otellerimizi pazarlayalım falan diye düşünmüyordu. O zamanlar, en hafif tabiriyle, bisiklet sporunu kimse "sallamıyordu". Turizm sektörü krize girince birden bisiklet denen bir sporun da olduğu, turizm açısından ölü sezon olarak kabul edilen kış aylarını canlandırabilmek için bisiklet sporu ile ilgili yarışların da kullanılabileceği hatırlanıverdi her nasılsa!
Tıpkı eskiden bisiklet sporuyla gönülden ilgilenen birkaç kişinin büyük özverisi ile bir marka haline gelen ve ülkemizin tanıtımına büyük katkı sağlayan Tour Of Turkey gibi... Birkaç bisikletseverin özverisiyle, inatla sürdürülen ve bugünlere ulaşan tur, para etmeye başlayınca durumlar değişti. İşin içine büyük paralar kazanma olasılığı girince rantın dağıtımı bağlamında sorunlar yaşanmaya başlandı. Tour Of Turkey'e saygınlık kazandıran, turu bir marka haline getiren ekip derhal tasfiye edildi. Turu düzenleyen firma değiştirildi. Tura sadece bir "iş" gözüyle bakan kimselerin elinde tur her geçen sene daha da gerilemeye başladı. Tour Of Turkey'e kapital girdi "ve kirlendi dünya!" Gran Fondo yarışlarında da kapitalist ilişkiler çarkı dönüyor. Kapitalizm nereye elini atarsa orayı tam randımanla çalışan bir kâr mekanizması haline getiriyor, elini attığı her şeyin ruhunu çürütüyor.
Bu yarışlar ile ilgili katılımcıların genel eleştirileri şöyle:
Verdikleri hizmete göre aldıkları ücretler çok yüksek. Birkaç muz, birkaç kutu kola, organizasyon çantası falan ne kadar tutar? Yarış ücreti şu anda 160 lira. 500 kişinin katıldığı bir gran fondo yarışında bu miktar ile federasyona verilen para dahil hepsi 60 liraya halledilir. Peki, geriye kalan 100 lira ne oluyor? Buna ciddi yanıt vermek lâzım. Ne yani? Bisiklet sporuna katkı olsun diye gran fondo düzenledik; ama üç beş de bize akmasın mı? Evde çoluk çocuk ekmek bekler. Bir kuplecik de bu işlere emek harcayan insanlar para kazansın ama değil mi yâni? Katılımcılardan alınan paraların nereye harcandığına yönelik şeffaf kayıtlar, mali değer taşıyan faturaları ile birlikte online ortamda yayınlanmadığı sürece bu yarışların birilerini zengin ettiğini iddia etmeye devam edeceğim.
Katılımcılara sporcu gözüyle değil, herhangi bir turizm etkinliğine katılan müşteriler algısıyla bakılıyor. Maksat burada spor değil de turizm cenneti olan mekânları pazarlamak gibi geliyor bana. Şimdiye kadar yapılan gran fondoların muhitlerine bakarsak burada asıl amacın bisiklet sporu değil, turizm cennetlerimizi pazarlamak olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Neden bir gran fondo da Karadeniz'de düzenlenmez? Her açıdan ve her bağlamda bisiklet sporuna müsait olan Karadeniz'de bir gran fondo düzenlemek neden kimsenin aklına gelmez? Dünyanın en meşhur dağlarından biri olan Ağrı Dağı'na meydan okuma tarzında bir tırmanma yarışı neden konulmaz? Yaz aylarında Doğu Anadolu dağlarında tırmanma ağırlıklı bir yarış düzenlemek neden kimsenin aklına gelmez? Hiç aklına gelmez olur mu canım? Gelmiştir muhakkak. Fakat bu bölgelerimizin turizm getirisi bağlamında "rantabilite"si çok düşük. Neden orada gran fondo yapsınlar ki? Değil mi ama?
Sporculara değer verilmiyor. Sporcu emeği yok sayılıyor. Her gran fondo yarışına ciddi biçimde hazırlanıp aylar önceden antrenman programlarını uygulamaya başlayan bisikletçiler var. Bu bisikletçiler kendi branşında birinci oluyor; fakat uyduruk kürsülerde madalyalar dağıtılıyor, bazen kürsü bile yapılmadan madalyalar branş derecesi yapan sporcuların ellerine tutuşturulup yarışçılar evlere yollanıyor. Hatta bazı sonuçların hatalı olduğu sonradan fark edildiği için madalyayı eve kargoyla alan bile varmış. İlginç ilginç işler. Bakın bunlar hep bisiklet sporunu geliştirmek için işte. Reklamın iyisi kötüsü olmaz neticede.
Bazı sporcular para verip katılırken bazıları sponsorların kontenjanından ücretsiz olarak yarışa katılıyormuş. Hemen hemen her gran fondoda görüyoruz bu sponsorları. Yarış ücreti katılımcılardan alınıyor. Konaklama ücretini katılımcılar kendi cebinden ödüyor. Eeeee sponsorlar ne işe yarıyor? Katkıları nedir? Meğerse kendi reklamlarını taşıyan formalarla yarışan sporculardan katılım ücreti alınmıyormuş ya da sponsor denen kimseler bu ücreti karşılıyormuş.
Genç sporcular 160 lirayı bulan gran fondo ücretlerini nasıl karşılasın? Bu parayı denkleştiremediği için bu gran fondolarda yarışamayan genç sporcular nasıl yarış tecrübesi kazanarak kendilerini geliştirecek? Maddi imkânları yetersiz olmasına rağmen bisiklet sporunda üstün yetenekli bu genç çocukları ücretsiz bir biçimde yarışlara katabilmek için alternatif yollar bulmak çok mu zor? Bu sporcuların katılımını sağlamak için niçin çaba gösterilmez? Parası olmayan genç sporcu ölsün mü? Bu aralar çok meşhur olan youtuber dostlarınıza çok kral bir kanal adı olur bak, bu kıyağımı da unutmayın: "Paran kadar sür!"
Bu yarışları düzenleyenler kendilerini savunmak için ne tür argümanlar kullanıyor? Şimdi bunları inceleyelim.
Bu yarışlar arttıkça bisiklet sporu gelişecekmiş. Peki nasıl? Federasyon yarışlarında koşmayan birtakım amatör sporcuların belli bir ücret karşılığında katıldığı bu yarışlar nasıl geliştirecek bu sporu ve sporcuyu? Anlamak mümkün değil. Üstelik bu gran fondo yarışlarına profesyonel sporcuların katılması da yasak. Bu yarışlarda para vererek yarışan amatör sporcuların bisiklet sporunu nasıl geliştireceği acilen ayrıntılı bir biçimde açıklanması gereken bir konudur.
Bisiklet sporcularının dünyadaki rakiplerine nazaran en büyük eksiği "yarış tecrübesi". Bu yarışlar sporcularımızın yarış tecrübesini arttıracakmış. Gran fondo yarışlarına takım halinde katılmak mümkün değil. Hatta profesyonel sporcular da katılamıyor. Eeeee, nasıl giderilecek bu yarış koşma gereksinimi? Meselâ en son hangi paralı gran fondo yarışında Ahmet Örken ya da Onur Balkan yarış koştu?
Yarışlar geliştikçe ülkemizdeki firmalar da bisiklet sporunun yatırım yapılabilecek bir alan olduğunu fark edecekmiş. Türk firmaları ve şirketleri için spor denince akla tek bir dal gelir ki o da futboldur. Futbol takımları için sponsor bulmak görece kolaydır; fakat pro continental bir bisiklet takımına sponsor bulmak imkânsızdır. Türkiye'deki firmaların bisiklet sporuna bakışı ve sponsorluk perspektifini görmek için Torku'nun kapatılması sürecini bir araştırın derim. Vizyon sahibi olmayan bu burjuvazi ile o hayallerinizdeki sponsorluk anlaşmasına asla ulaşamayacaksınız. Mal meydanda. Bu burjuvazi ile olmaz. Gerçekçi olun lütfen. Bisikletin turizm getirisi olmasa o anlı şanlı turizm firmaları, otel zincirleri falan sizin tek bir yarışınıza bile sponsor olmazlar. Hatta bugün Türkiye'ye eskisi gibi turist aksın, o firmalar bir gecede bisiklet sporunun adını bile unuturlar.
Yarışların yapıldığı şehirlerde bisiklet lehine toplumsal duyarlılık yaratılacakmış. Gran fondo yarışlarının yapıldığı şehirlerin tamamı bisiklet kültürü olan şehirler. O şehirlerde zaten kendi yatağında nesnel gelişimine devam eden bisiklet kültürüne bu yarışların ne katkısı olabilir? Meselâ bisikletin adı geçmeyen Bayburt'ta bir yarış düzenlesinler, böylece orada bir farkındalık yaratsınlar, biz de edebimizle susalım. İzmir'de, Antalya'da, Kapadokya'da yarış düzenleyerek bisiklet kültürüne katkı sağladığını düşünmek resmen üçkağıtçılıktır. Bu illerde bisiklet zaten hayatın içinde. Sanki bunlar sizin çabanızla olmuş gibi göstermek üçkağıtçılık değil de nedir? Strava'dan heatmap verilerine bakın. Bu şehirlerimiz 2 bin lumenlik lambayla aydınlatılmış gibi parlıyor. Bir de Bayburt'a bakın. Kapkaranlık!
Bu yarışlar ile güçlenen bisiklet turizmi sayesinde gelecek yıllarda ülkemiz world tour takımlarının kış aylarında kamp kurduğu bir yer haline gelebilirmiş. Maalesef bu da en hafif tabiriyle çok saf kimselerin beklentisidir. World tour takımları arkalarında büyük sermayelerin ve kuvvetli sponsor desteklerinin olduğu takımlardır ve çoğu bir şirket gibi yönetilir, aklı başında yöneticileri bulunan büyük sermayeli hiçbir şirket, politik risklerin bu kadar yüksek olduğu bir ülkeye uzun süreli bir yatırımda bulunmaz. Soruyorum. Her çeşit imkân sağlanmasına, her türlü güvenlik güvencesi verilmesine rağmen geçen yılki (2018) Tour Of Turkey'e kaç tane world tour takımı getirilebildi? Kusursuza yakın bir organizasyon yapılmasına rağmen gelmeyen takımlar niye gelmedi? Bunu bir kere sorgulayınca zaten kazın ayağının öyle olmadığı açık bir biçimde ortaya çıkıyor.
SONUÇ
Bu yarışların Türkiye'de bisiklet sporunun gelişimine bir katkısı olacağını düşünmüyorum. Evet, birileri zengin olacak. Evet, federasyon her yarıştan belli bir miktar para alarak kasasını dolduracak, federasyon yöneticileri kendi pr çalışmalarına argüman kazanacak, prim yapacak. Ama her durumda ve her koşulda kaybeden bisiklet sporu olacak. Çiftlik Bank benzeri bir saadet zinciri ile bisiklet sporunu düzeneklerine alet eden birtakım kapitalist çıkar çeteleri yine ceplerini dolduracak. Bisiklet sporu ve sporcusu kaybedecek. Yarış koşturuyoruz diye avutulan, uyduruk iki madalya ile kandırılan amatör sporcular ise bu spora olan inançlarını tamamen yitirerek bisikletten soğuyacak. Kaybeden yine bisiklet sporu, kazanan yine bu sporun sırtından geçinen birtakım burjuva çocukları olacak.
(link)
Biliyorsunuz ki bu yarışlara katılan amatör sporculardan yarış ücreti adı altında birtakım paralar alınıyor. En az 120 lira en fazla 160 lira alınıyor. Gran fondonun düzenlendiği şehirde yaşayan amatör sporcular sadece yarış ücretini vererek bu yarışlara daha ekonomik bir biçimde katılabiliyorlar; fakat şehir dışından yarışa katılan bir sporcu için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Gece otobüs yolculuğu yapıp gündüzünde 35 ortalama ile 100+ bir yarış koşmak mümkün değil. Doğal olarak şehir dışından gelen yarışçıların, yarışın düzenlendiği şehre bir gün önce intikal etmesi şart. Bu da bir gün fazladan konaklama demek. 140 lira git - gel otobüs parası. 100 lira bir gün önceden konaklama. 200 lira 2 günlük yemek masrafı. 160 lira yarış ücreti derken 600 liraya çıkıyor bir yarış. İki gün için 600 lira masraf yapabilecek kaç babayiğit var şu gariban bisikletçiler arasında? Ben zor şartlarda bu sporu yapmaya çalışanlar için konuşuyorum. Yoksa bu rakam birtakım tuzu kuru ya da ensesi kalın kimseler için lüks bir restoranda verilen bonkör bir bahşiş ücretidir.
Gran fondo yarışlarını son zamanlarda topu daha geç atma ya da iflas bayrağını daha geç çekmeye çalışan turizm sektörünün krizden kaynaklanan kayıplarını minimuma indirebilmek için bir kriz savma aracı olarak kullanıyorlar. Güney illerimizde faaliyet gösteren oteller ve turizm firmaları çeşitli nedenlerle birkaç yıldır ülkemize gelmeyen Avrupalı turistler dolayısıyla zor durumdalar. Yaz sezonunda istediğini alamayan turizimciler, turizm çeşitliliğini arttırarak bu kayıplarını gidermeye ya da kaybı en düşük seviyede tutmaya çalışıyorlar. Bu bağlamda alternatif turizm yöntemlerine yöneliyorlar. Bu yönelimlerinde haksız da sayılmazlar. Elleri kolları bağlı bir biçimde batmayı beklemek yerine alternatif turizm yöntemlerine başvurarak ayakta kalmayı denemeleri gayet mantıklı. Bundan beş sene önce Türkiye'ye sağanak yağmur gibi turist akarken hiçkimse yahu ölü sezonda da bisiklet yarışı yapalım, kış aylarında antrenman yapacak yer arayan bisiklet takımlarına otellerimizi pazarlayalım falan diye düşünmüyordu. O zamanlar, en hafif tabiriyle, bisiklet sporunu kimse "sallamıyordu". Turizm sektörü krize girince birden bisiklet denen bir sporun da olduğu, turizm açısından ölü sezon olarak kabul edilen kış aylarını canlandırabilmek için bisiklet sporu ile ilgili yarışların da kullanılabileceği hatırlanıverdi her nasılsa!
Tıpkı eskiden bisiklet sporuyla gönülden ilgilenen birkaç kişinin büyük özverisi ile bir marka haline gelen ve ülkemizin tanıtımına büyük katkı sağlayan Tour Of Turkey gibi... Birkaç bisikletseverin özverisiyle, inatla sürdürülen ve bugünlere ulaşan tur, para etmeye başlayınca durumlar değişti. İşin içine büyük paralar kazanma olasılığı girince rantın dağıtımı bağlamında sorunlar yaşanmaya başlandı. Tour Of Turkey'e saygınlık kazandıran, turu bir marka haline getiren ekip derhal tasfiye edildi. Turu düzenleyen firma değiştirildi. Tura sadece bir "iş" gözüyle bakan kimselerin elinde tur her geçen sene daha da gerilemeye başladı. Tour Of Turkey'e kapital girdi "ve kirlendi dünya!" Gran Fondo yarışlarında da kapitalist ilişkiler çarkı dönüyor. Kapitalizm nereye elini atarsa orayı tam randımanla çalışan bir kâr mekanizması haline getiriyor, elini attığı her şeyin ruhunu çürütüyor.
Bu yarışlar ile ilgili katılımcıların genel eleştirileri şöyle:
Verdikleri hizmete göre aldıkları ücretler çok yüksek. Birkaç muz, birkaç kutu kola, organizasyon çantası falan ne kadar tutar? Yarış ücreti şu anda 160 lira. 500 kişinin katıldığı bir gran fondo yarışında bu miktar ile federasyona verilen para dahil hepsi 60 liraya halledilir. Peki, geriye kalan 100 lira ne oluyor? Buna ciddi yanıt vermek lâzım. Ne yani? Bisiklet sporuna katkı olsun diye gran fondo düzenledik; ama üç beş de bize akmasın mı? Evde çoluk çocuk ekmek bekler. Bir kuplecik de bu işlere emek harcayan insanlar para kazansın ama değil mi yâni? Katılımcılardan alınan paraların nereye harcandığına yönelik şeffaf kayıtlar, mali değer taşıyan faturaları ile birlikte online ortamda yayınlanmadığı sürece bu yarışların birilerini zengin ettiğini iddia etmeye devam edeceğim.
Katılımcılara sporcu gözüyle değil, herhangi bir turizm etkinliğine katılan müşteriler algısıyla bakılıyor. Maksat burada spor değil de turizm cenneti olan mekânları pazarlamak gibi geliyor bana. Şimdiye kadar yapılan gran fondoların muhitlerine bakarsak burada asıl amacın bisiklet sporu değil, turizm cennetlerimizi pazarlamak olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Neden bir gran fondo da Karadeniz'de düzenlenmez? Her açıdan ve her bağlamda bisiklet sporuna müsait olan Karadeniz'de bir gran fondo düzenlemek neden kimsenin aklına gelmez? Dünyanın en meşhur dağlarından biri olan Ağrı Dağı'na meydan okuma tarzında bir tırmanma yarışı neden konulmaz? Yaz aylarında Doğu Anadolu dağlarında tırmanma ağırlıklı bir yarış düzenlemek neden kimsenin aklına gelmez? Hiç aklına gelmez olur mu canım? Gelmiştir muhakkak. Fakat bu bölgelerimizin turizm getirisi bağlamında "rantabilite"si çok düşük. Neden orada gran fondo yapsınlar ki? Değil mi ama?
Sporculara değer verilmiyor. Sporcu emeği yok sayılıyor. Her gran fondo yarışına ciddi biçimde hazırlanıp aylar önceden antrenman programlarını uygulamaya başlayan bisikletçiler var. Bu bisikletçiler kendi branşında birinci oluyor; fakat uyduruk kürsülerde madalyalar dağıtılıyor, bazen kürsü bile yapılmadan madalyalar branş derecesi yapan sporcuların ellerine tutuşturulup yarışçılar evlere yollanıyor. Hatta bazı sonuçların hatalı olduğu sonradan fark edildiği için madalyayı eve kargoyla alan bile varmış. İlginç ilginç işler. Bakın bunlar hep bisiklet sporunu geliştirmek için işte. Reklamın iyisi kötüsü olmaz neticede.
Bazı sporcular para verip katılırken bazıları sponsorların kontenjanından ücretsiz olarak yarışa katılıyormuş. Hemen hemen her gran fondoda görüyoruz bu sponsorları. Yarış ücreti katılımcılardan alınıyor. Konaklama ücretini katılımcılar kendi cebinden ödüyor. Eeeee sponsorlar ne işe yarıyor? Katkıları nedir? Meğerse kendi reklamlarını taşıyan formalarla yarışan sporculardan katılım ücreti alınmıyormuş ya da sponsor denen kimseler bu ücreti karşılıyormuş.
Genç sporcular 160 lirayı bulan gran fondo ücretlerini nasıl karşılasın? Bu parayı denkleştiremediği için bu gran fondolarda yarışamayan genç sporcular nasıl yarış tecrübesi kazanarak kendilerini geliştirecek? Maddi imkânları yetersiz olmasına rağmen bisiklet sporunda üstün yetenekli bu genç çocukları ücretsiz bir biçimde yarışlara katabilmek için alternatif yollar bulmak çok mu zor? Bu sporcuların katılımını sağlamak için niçin çaba gösterilmez? Parası olmayan genç sporcu ölsün mü? Bu aralar çok meşhur olan youtuber dostlarınıza çok kral bir kanal adı olur bak, bu kıyağımı da unutmayın: "Paran kadar sür!"
Bu yarışları düzenleyenler kendilerini savunmak için ne tür argümanlar kullanıyor? Şimdi bunları inceleyelim.
Bu yarışlar arttıkça bisiklet sporu gelişecekmiş. Peki nasıl? Federasyon yarışlarında koşmayan birtakım amatör sporcuların belli bir ücret karşılığında katıldığı bu yarışlar nasıl geliştirecek bu sporu ve sporcuyu? Anlamak mümkün değil. Üstelik bu gran fondo yarışlarına profesyonel sporcuların katılması da yasak. Bu yarışlarda para vererek yarışan amatör sporcuların bisiklet sporunu nasıl geliştireceği acilen ayrıntılı bir biçimde açıklanması gereken bir konudur.
Bisiklet sporcularının dünyadaki rakiplerine nazaran en büyük eksiği "yarış tecrübesi". Bu yarışlar sporcularımızın yarış tecrübesini arttıracakmış. Gran fondo yarışlarına takım halinde katılmak mümkün değil. Hatta profesyonel sporcular da katılamıyor. Eeeee, nasıl giderilecek bu yarış koşma gereksinimi? Meselâ en son hangi paralı gran fondo yarışında Ahmet Örken ya da Onur Balkan yarış koştu?
Yarışlar geliştikçe ülkemizdeki firmalar da bisiklet sporunun yatırım yapılabilecek bir alan olduğunu fark edecekmiş. Türk firmaları ve şirketleri için spor denince akla tek bir dal gelir ki o da futboldur. Futbol takımları için sponsor bulmak görece kolaydır; fakat pro continental bir bisiklet takımına sponsor bulmak imkânsızdır. Türkiye'deki firmaların bisiklet sporuna bakışı ve sponsorluk perspektifini görmek için Torku'nun kapatılması sürecini bir araştırın derim. Vizyon sahibi olmayan bu burjuvazi ile o hayallerinizdeki sponsorluk anlaşmasına asla ulaşamayacaksınız. Mal meydanda. Bu burjuvazi ile olmaz. Gerçekçi olun lütfen. Bisikletin turizm getirisi olmasa o anlı şanlı turizm firmaları, otel zincirleri falan sizin tek bir yarışınıza bile sponsor olmazlar. Hatta bugün Türkiye'ye eskisi gibi turist aksın, o firmalar bir gecede bisiklet sporunun adını bile unuturlar.
Yarışların yapıldığı şehirlerde bisiklet lehine toplumsal duyarlılık yaratılacakmış. Gran fondo yarışlarının yapıldığı şehirlerin tamamı bisiklet kültürü olan şehirler. O şehirlerde zaten kendi yatağında nesnel gelişimine devam eden bisiklet kültürüne bu yarışların ne katkısı olabilir? Meselâ bisikletin adı geçmeyen Bayburt'ta bir yarış düzenlesinler, böylece orada bir farkındalık yaratsınlar, biz de edebimizle susalım. İzmir'de, Antalya'da, Kapadokya'da yarış düzenleyerek bisiklet kültürüne katkı sağladığını düşünmek resmen üçkağıtçılıktır. Bu illerde bisiklet zaten hayatın içinde. Sanki bunlar sizin çabanızla olmuş gibi göstermek üçkağıtçılık değil de nedir? Strava'dan heatmap verilerine bakın. Bu şehirlerimiz 2 bin lumenlik lambayla aydınlatılmış gibi parlıyor. Bir de Bayburt'a bakın. Kapkaranlık!
Bu yarışlar ile güçlenen bisiklet turizmi sayesinde gelecek yıllarda ülkemiz world tour takımlarının kış aylarında kamp kurduğu bir yer haline gelebilirmiş. Maalesef bu da en hafif tabiriyle çok saf kimselerin beklentisidir. World tour takımları arkalarında büyük sermayelerin ve kuvvetli sponsor desteklerinin olduğu takımlardır ve çoğu bir şirket gibi yönetilir, aklı başında yöneticileri bulunan büyük sermayeli hiçbir şirket, politik risklerin bu kadar yüksek olduğu bir ülkeye uzun süreli bir yatırımda bulunmaz. Soruyorum. Her çeşit imkân sağlanmasına, her türlü güvenlik güvencesi verilmesine rağmen geçen yılki (2018) Tour Of Turkey'e kaç tane world tour takımı getirilebildi? Kusursuza yakın bir organizasyon yapılmasına rağmen gelmeyen takımlar niye gelmedi? Bunu bir kere sorgulayınca zaten kazın ayağının öyle olmadığı açık bir biçimde ortaya çıkıyor.
SONUÇ
Bu yarışların Türkiye'de bisiklet sporunun gelişimine bir katkısı olacağını düşünmüyorum. Evet, birileri zengin olacak. Evet, federasyon her yarıştan belli bir miktar para alarak kasasını dolduracak, federasyon yöneticileri kendi pr çalışmalarına argüman kazanacak, prim yapacak. Ama her durumda ve her koşulda kaybeden bisiklet sporu olacak. Çiftlik Bank benzeri bir saadet zinciri ile bisiklet sporunu düzeneklerine alet eden birtakım kapitalist çıkar çeteleri yine ceplerini dolduracak. Bisiklet sporu ve sporcusu kaybedecek. Yarış koşturuyoruz diye avutulan, uyduruk iki madalya ile kandırılan amatör sporcular ise bu spora olan inançlarını tamamen yitirerek bisikletten soğuyacak. Kaybeden yine bisiklet sporu, kazanan yine bu sporun sırtından geçinen birtakım burjuva çocukları olacak.
(link)