Çok eski yani 10 yaşı aşmış alüminyum kadrom var. En ufak bir hasarı yok ek yerlerinde ve araziye çok girdim onunla.
Karbon malzemenin uçaklarda kullanımının (kompozit diyelim) en büyük avantajı hafifliktir sağlamlık değil. Elbette sağlam ama şöyle söyleyeyim TAI de yıllık eğitimlere gittiğimizde devasa frezeler devasa Alüminyum malzemeleri işleyerek uçakların gövde parçalarını yapıyordu. Tabi her ne kadar alüminyum hafif malzeme de olsa o büyüklükte alüminyum kompozitten daha ağırdır. Uçak kendi ağırlığı ve yakıt ağırlığı dışında yolcu+yük ağırlığını taşır. Tabi para kaybettiren uçağın ağır olması olduğuna göre uçağı daha hafif malzemeden yaparsanız para kazandıran yolcu ve yük kapasitesini arttırırsınız ve yakıt ekonomisi sağlarsınız (uçaklar her zaman tam kapasite uçmaz yani maksimum kalkış ağırlığının değişken olmayan kısmını ne kadar hafif yaparsanız o kadar kara geçer o uçağı kullanan havayolu şirket ve dolayısıyla o markayı tercih eder uçak alırken.
Benim şahsi fikrim karbon kadroların esasen kullan at mantığında paranın yani masrafın çok önemli olmadığı müsabakalarda önem taşıdığıdır. Yani ulusal yada uluslararası bir müsabakada profesyonel sporcular saliselerle yarışıp kazanmakla kaybetmenin çok ince bir çizgiyle ayrıldığı noktada olduğundan hafiflik sağlamlık ve maliyetten önce gelir. Zaten yabancı sporcuların bizdeki gibi tek bisikletleri olmadığından ve her müsabakada aynı bisikleti kullanmak gibi zorunlulukları olmadığından yıllarca hayatta kalan karbon kadro diye bir beklentileri olmadığına eminim. Bizde sporcular meslek olarak bu işi yapmadıklarından elbette bir karbon kadro ellerine geçince çok kazananları hariç elbette uzun süre kullanmak durumunda kalırlar. Üst düzey sporcularda ise göremedikleri bir çatlak nedeni ile kırılan bir kadro onlar içinde aslında büyük felakettir.
Bu bağlamda pro olmayan arkadaşlarımızın aldığı karbon kadrolar aslında çok gerekli bir masraf değil de tatmin duygusu için gereklidir diye düşünmekteyim. Tamam paslanmaz, bozulmaz yıllarca aynı görünümü korur ama en ufak bir çukurda çatlayabilme olasılığı bile yeterince korkutucu bence. Bu kadrolar ne kadar satılırsa üreticiler de yaptıkları masrafları amorti edip yeni kadroların argesi için kaynak sağlarlar. Tıpkı bilgisayar endüstrisinde ilk çıktığında fiyatı 1000 usd olan işlemcinin hala iş görür güçte olmasına rağmen 2-3 yıl sonra 100 usd ye alınabilir hale gelmesi gibi. Zaten aynı silikon bloktan üretilen bu işlemcilerin maliyeti aslında 200 usd ye satılan ile aynı fakat bloğun daha saf yerine geldiğinden ve çeşitli teknik olasılıklar sayesinde daha hızlı çalışabilmeleri onların pahalı satılabilmesini sağlıyor tıpkı bisiklette olduğu gibi paradan önce yüksek işlem gücünün gerektiği büyük kurumlarda olduğu gibi.
Aklımdan geçenleri dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım ama sonuç olarak karbon kadrolar pro sporcular dışında gereksiz bir yatırım ve tüketim nesnesi konumunda. Avrupada belki daha ucuza alınabilmesi ve yolların daha iyi olması bu yatırımı amatörler için mantıklı seçenekler arasına soksa da ülkemizde her an üzerinden geçmek zorunda kalınabilecek bozuk bir yol kesiminde bisikletten gelebilecek bir çıtırtının sürücüsüne acaba kadromun neresinden geldi/kadrom çöp mü oldu düşüncesine dalmasına sebep olması ile fahiş satış fiyatları mantıklı bir tercih değil diyor.
Ek olarak şunu da yazma gereği hissettim. Kişilik olarak garanticiyimdir. Mesleğim gereği elektrik ile çok haşır neşir olduğumdan yapacağım bir hata hayatıma yada sağlığıma malolabilir. Bu nedenle genel olarak riskli bir konuda riske girmem, arabama kötü marka yada ucuz lastik almam, markasız yada tanınmamış marka gıda ürününü tüketmem, kalitesiz ucuz elektronik eşyaları satın almam, beni yarı yolda bırakabilecek bir bisikleti asla almam, olsa da kullanmam tıpkı karbon kadro gibi. Ben satınalmak istedikten sonra bir şekilde onu alırım ama karbon kadroyu sevdim , ama onun yüksek kırılabilme olasılığını sevmedim. En kritik anlarda bile güvenebilmem lazım üzerine bindiğim makineye, frenlerine, lastiğine, kadrosuna, göbeğine. KArbon çok havalı, çok dikkat çekici, çok güzel hatta benim gibi ihtiyarlar için hafif olması gayet hoş bir özellik ama bunları durduğu yerde sağlıyor benim için giderken araya karışan diğer hayati parametreler henüz bana güven vermiyor. Bu biraz da apartman dairesinde oturupta sesini hiçbir zaman orta seviyede bile açamayacak birisinin 2x 200 watt amplifikatör alması, kontör satınalacak parası olmayanın 2500TL lik telefon kullanması, benzin masrafının altından kalkamayacak birinin 5000 motor eski Amerikan pikaplarından alması gibi birşey. Sınırları zorlayamayacak ve rahat rahat kullanamayacaksan almayacaksın tabi amacın fiyaka/topluma kendini gösterme kabul ettirme değil ise.