Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Euro: 3.01 - dolar: 2.18

@MuratHan sermaye sahipleri dediğiniz kimler? Milletin bilmem neyine koyacağız diyen Cengiz inşaat gibi, madende bir dolar maliyet artmasın diye yüzlerce işçiyi ölüme gönderenler mi? Bırakın el değiştirsin sermaye. Asıl o zaman bir istikbalden söz edilebilir.
Tespit çok iyi
 
  • Beğen
Tepkiler: makineci
Scudo
dün arkadaşım mediamarkt ta, indirimli olan ürünler için pazarlık yaptı ve ürünleri fazladan indirim ile aldı. tavsiye ederim, zincir mağaza demeden, satış temsilcisi ile pazarlık yapılabilindiğini de görmüş oldum.
 
@Serkan Mıstınoğlu
3.39 u ben de gördüm. epey sağlıklıydı ama 3.61 ile karşılaşmadım. O nasıl?
 
  • Beğen
Tepkiler: Cemil Dada ve cngz
El değiştirecek sermayenin örnek verdiğiniz işletmeler olacağına nasıl inanabilirsiniz. Örnek verdiğiniz firmalar zaten rahat, sizler bu ortam da kimlerin sıkıştırıldığının farkında bile değilsiniz, batsın, bitsin diyerek her şeyiyle direnen insanları, belki de ekmeğini yediğiniz insanları yalnız bırakmış olacağınızı hiç düşünmüyor musunuz. Bir ülke battığın da çok daha iyisinin olacağını düşünmek nasıl bir düşünce tarzıdır. Maalesef şu an 30 yaşını doldurmamış bir çok genç verelim kurtulalım zihniyetin de. En ufak bir olumsuzlukta pes etmeye meyilli. Bizler sizlerin çektiğinizi sandığı zorlukların belki on mislini çekmiş yaşlardayız ama hiç birimizin ağzından verelim, kurtulalım düzelir kelimeleri çıkmadı. Araştırmadan, sadece size gösterilen üzerinden olaylara yaklaşırsanız, yanıltılmaya müsait olur, kaybedersiniz. Bu devir de maalesef yazılı ve görsel medya bunu çok iyi idare ediyor. Sermayenin yabancılar lehine el değiştirmesini savunabilen biri benden alıntı yapmasın, ortaya söylesin ne söyleyeceğini, böyle bir yazının için de olmayı alıntı da olsa hakaret sayarım.
 
  • Beğen
Tepkiler: Çağdaş78
İyi akşamlar Doların 3,36 civarında seyrettiği Parasının gün geçtikçe DEĞERSİZLEŞTİĞİ güzel Türkiyemin güzel insanları :)
 
  • Beğen
Tepkiler: Ahmetgitar
tamda bisiklete yatırım yapma dönemlerimdeydim. kış mevsimi dışarda ne işim var diyerek bisikletin sağını solunu güzelleştiriyim diyodum ama el imkan sağlanmıyor
 
@MuratHan direkt size cevap yazıyor olduğum için alıntı yapıyorum ama bunu hakaret olarak düşünmeniz anlamsız.
Kimse burada verelim kurtulalım demiyor.
Verelim kurtulalım diye bir mesaj varsa lütfen gösteriniz.
Vurgulamak istediğim şey batmasını istemediğiniz bir düzende(!) zaten emekçinin acı çekiyor olduğu. Bir avuç azınlık gününü gün edip ortanca karılarıyla fakirlerin karanfil bıraktığı yere gül bırakmasıyla övünmeleri.
Bundan daha rezil bir düzen olabilir mi?
"Aman efendim düzen kötü diye verelim kurtulalım mı" demek doğru değil. Çünkü ben bir şeylerin başka sömürü odalarına verilmesi yerine emekçi sınıfın haklarının geliştirilmesi hatta daha ileride emeğin her şeyin sahibi olacağı bir düzeni istemekteyim.
Emekten yana bir insan olarak benim için Ali Ağaoğlu ile Endonezya'da çocuk işçi çalıştıran ABD'li şirket arasında bir fark yok.
Verelimcilere karşı -ki burada iddia ettiğiniz türden insan yok- güç odaklarını savunmak yerine emeği savunalım.
Zenginin yanında olan düzenler de evet batsın. Türk de olsa Kanadalı da olsa batsın. Batsın ki yeni düzeni, bizden yana umudumuz olacak düzeni inşa etme yoluna gidelim.
 
@mehmetlevent ilaçlar ,kotlar, kot kumaşları,çanta kumaşları, bisiklet aksesuarları, daha pek çok şey dolar üzerinden yurda sokuluyor ve ihracatı yapılıyor.

@Ahmetgitar üstadım insanlaırn dolar alması dolara arzı büyütüp doları yükseltmiyor mu ? yerli malı yurdun malı ata sözünü uygulalayamadığımız sürece ithalat bitmeyecek. ithalat bitmedikçe cari açık bitmeyecek. acilen markalaşmaya ağırlık verip ihracat yapıp , ithalatı düşürmeliyiz. telefonlar, yabancı marka bisikletler gibi pek çok kalem artık ülke ekonomisine darbe niteliğinde.

bugüne kadar dolara pirim yaptırmamak için dolar almadım. lakin kumaş almaya gittğimde kumaşı bile türkiye de dolarla vermeye başladılar. dolar arttıkça kumaş fiyatı da artıyor. aynı kumaş, 1 sene sonra 2 katı fiyata. insaf yani:)
 
Devlet kumaş üretir mi? güler geçeriz ama ham çarık olmaz ise topladığın ordunun ayağında, üniformalı düşman ordusuna başıbozuk çetesi gibi çıkarsan düzenli ordu diye karşındaki adam güler geçer. sümerbank bu amaçla kuruldu. kumaş üreten tüm tesisleri satıldı savildı. hatta nazillideki fabrika artık arazi olmuş yakında toki betonları diker. hammaddeyi yani ipliği bile üretemezsen ayağına giydiğin çorap dolar öksürse pahalılanır. Valide ler dikiş iğnesi almışlar bir plastik şeffaf kutu içerisinde 30 kadar. Hiç açılmamış kutu içindeki iğneler durduğu yerde paslanmış. made in china yazıyor kutusunun üzerinde. Cumhuriyeti başa sardık. toplu iğne üretmiyor haldeyiz. efendim avrupa ya otomobil yedek parçası üretiyoruz. hammadde dışardan dolar ile geliyor ucuz iş gücü ile burda şekil alıyor euro ile avrupa ya satıyoruz. Sonra da avrupa dan gelecek arabaya binmek için otomobil bayilerinin önünde kuyruğa giriyoruz.

Urla da çiftçiliği artık hobi gibi uğraşamk zorunda kalan süt satıp torununu okutan bir tanıdığımız var. sütün litresi 1 lira. yerli tohumdan yetiştirdiği domatesi inek gübresi ile en az zirai ilaç ile büyütüyor ama satmıyor. çünkü aracı olan adamlar kilosuna 20-30 kuruş veriyormuş.gelene geçene veriyor eşe dosta dağıtıyor artanı ineklere yediriyor.

Yerli tohumla üretim yapmak henüz yasaklanmadı ama yerli tohum satmak yasak kanunen. hapis ve para cezası var. israil kökenli kısır ve ne idiğü belirsiz genetiği işlenmiş tohum kullanmak zorundayız. 2020 yılında Türkiye de 20 milyon kanser hastası olacağı öngörülüyor. 3 sene sonra nüfusun 4 te biri.

İşgal altındayız beyler ve de bayanlar. İşin özeti, özütü ve özü kısaca böyle.
 
Ekonomistler dolardaki artışın her bir vatandaş üzerindeki dış borç yükünü ne kadar etkilediğini anlatırken Ekonomi Bakanı kontra yapıyor: "Türkiye'nin 600 milyar dolar borcu var. Tamam. Sanki Pazartesi 6:30'da gidip tüm borcu ödeyeceğiz de bunu tartışıyorlar matematik bilmeden. Dolar bu, çıkar da iner de."

Fıkra değil, gerçek.
 
  • Beğen
Tepkiler: Cemil Dada
@Ahmetgitar Hadi size bir soru sorayım. Nasıl oluyor da milyarlarca insan, dünyanın kaynaklarını sömüren (insan kaynakları da dahil) bu %1'lik zengin kesime karşı gelmiyor ve ayaklanmıyor? Madem bu insanlar bu kadar kötü, ve geri kalan "emekçiler" bu kadar güçlü? Nedir bu insanları tutan? Ve nedir %1'lik kesimi bu kadar "kötü" yapan?

Hadi kendi soruma kendim cevap vermeye çalışayım.

Hiç kimse zenginleri sevmek zorunda değil elbette. Fakat bu insanlar bizden ne kadar farklı? Ya da onlar kötü biz iyi diye bir ayrım yapmak ne derece doğru acaba? Bence asıl ayrım, bu insanların hayatla ilgili endişelerinin ve gelecek kaygılarının biz fakirlerden çok çok daha az olması. Şu anda sahip olduğunuz şeyler sizin için yeterli olabilir, hatta kendi hayatınızın bu zenginlerinkinden çok daha iyi olduğunu iddia edebilirsiniz, ancak bu tadına hiç bakmadığınız bir yemekle ilgili yorum yapmaktan farksız olur. Demek istediğimi tam anlamı ile size aktarabiliyor muyum emin değilim, ancak biraz daha açmaya çalışayım. Şöyle ki...

Mesela, "eski ben", feminist bir kimliğe bürünüp "ortanca hanım" lafına çok kızar, kadınların aşağılandığını düşünürdü. "Bugünki ben" ise insanoğlunun evrimsel varoluş hikayesine ve kadın-erkek ilişkilerinin sosyal dinamiklerine vakıf olduğu için, "ortanca hanım" lafına gülüp "helal olsun" diyor içinden. Çünkü bu "en az" üç hanımlık küçük bir harem demek (muhtemelen hepsi de güzel hanımlar). Ve insanı aslında gerçekten olduğu hayvansal tabana indirgerseniz (indirgemek burada aşağılamak anlamında değil, basitleştirmek anlamında), bir erkeğin erişebildiği "güzel" kadın sayısı onun evrimsel başarısının en bariz göstergelerinden birisidir.

Burada bahsettiğim "başarı", tamamen hayatta kalma ve soyunu bir sonraki nesle aktarabilme, ve o bir sonraki nesle aktardığınız genetik kopyalarının geleceğini de garanti altına alabilme başarısıdır (onlara hayatta kalabilmeleri için mümkün olduğunca fazla kaynak bırakabilmeyi kastediyorum). İnsanın en temel içgüdüsü budur, yani "sonsuzluğa erişmek". Bu dünyada yaptığımız, yapmak zorunda olduğumuz ya da zevk alarak yaptığımız her şey ama her şey (direkt ya da dolaylı olarak), bu sonsuzluğa erişmek için yaptığımız şeylerdir. Kadınların eşlerini nasıl seçtiği ile ilgili bilimsel yayınları (özellikle psikolojik ve sosyopsikolojik) ve teorileri okursanız eğer, güzel kadınların neden sizin/benim gibi yakışıklı arkadaşları değil de :), Ali Ağaoğlu gibi nispeten daha az yakışıklı birini (ancak bu kadar diyebiliyorum) tercih ettiğini anlayabilirsiniz. Çünkü o kadınlar da tıpkı Ali Ağaoğlu gibi doğacak olan çocuklarının hayatta kalabilmesi, yani "sonsuzluklarının" derdindeler son tahlilde. Ve asla küçüksemeyin bu kadınları. Emin olun bir çoğumuzdan daha vasıflı/okumuş olmaları işten bile değil. Kadınların eş seçimi tamamen oportunist yaklaşımlar dahilinde gerçekleşir ve içgüdüseldir (tıpkı bizdeki gibi). Biz erkekler olarak nasıl ki güzel kadınlara çekiliyor isek (güzel kadın (simetrik bir vücut) = sağlıklı genler = sağlıklı/başarılı çocuklar), kadınlar da doğacak çocuklarına ve kendilerine en fazla kaynağı sağlayabilecek erkekleri tercih ederler. Bu erkekleri elde tutmak aslında kadınlar için çok zordur (başarılı erkeğin arzına daha fazla kadın talep gösterir nitekim), fakat bu çabanın ödülü büyüktür. Aşk ise bütün bu tercihlerin sonucunda ortaya çıkan doğanın çöpçatanlık aracıdır. Bu kadınlar bir beta ile ömürlerini çürütmek yerine alfa erkeği paylaşmayı tercih ediyorlarsa bu onların seçimidir. Ve bu seçimin ne denli başarılı bir strateji olduğunu zaman gösterecektir. Nitekim boşanma avukatı arkadaşınız var ise bunun aslında son derece akıllı bir strateji olduğunu öğrenebilirsiniz.

Ha şimdi bize dönelim. Hadi bi düşünün, ay sonunu nasıl getireceğinizi düşünmüyorsunuz, tam tersine ay sonunda hangi tropik adaya seyahat edeceğinizi düşünüyorsunuz, ya da hayalinizdeki bisikleti nasıl satın alacağınızı düşünmek yerine, gidip parayı basıp şak diye alabildiğinizi düşünün, hatta beğenmediğiniz yerini modifiye ettirip öyle imal ettiriyorsunuz bisikleti, "custom" bisiklet sahibi oluyorsunuz. Bir tane değil, almışken üç tane birden alıyorsunuz, farklı renklerde. Bisikleti özel uçağınıza atıp bilmemne ülkesinin bilmemne trailine gidiyorsunuz. Bi hayal edin bunu. Ya da oturduğunuz kafedeki güzel kıza bakıp iç geçirmek yerine, yanına gidiyorsunuz, üstünüzde İtalyan bir tasarımcının özel dikim kıyafeti, Türkiye'de satılmayan ayakkabılar, "merhaba" diyorsunuz, lüks güneş gözlüklerinizi çıkartıp "oturabilir miyim" diyorsunuz. Kızın size hayır demesi ne mümkün? E oturunca elinizdeki lüks arabanızın anahtarını da masaya bırakınca verdiğiniz mesajın çoktan alındığını ve kabul edildiğini bilmenin o dayanılmaz hafifliğini bi düşünün.

Zenginler insanlığın bir "bug"ı değil malesef. Keşke öyle olsaydı. İnsanı idealize etmenin bize bir yararı yok. İnsanlık bir gün "parayı iptal ediyoruz, artık herkes eşit, zenginlerin mal varlığını fakirlere pay edicez" demeyecek asla. Star Trek gerçek olmayacak. Hepimiz görece "birazcık" daha akıllı primatlarız, hepsi bu. Bütün eylemlerimiz, yaptığımız her şey içgüdülerimizin güdümünde. Bazılarımız sadece sosyal ahlak anlayışından sıyrılıp kendini serbest bırakıyor ve biraz daha bencil oluyor. Bencillik bireysel başarıyı da beraberinde getiriyor. Zenginler bizden daha başarılı olan insanlar, ister servetleri ailelerinden kalmış olsun (başarılı genetik miras), ister kendileri yapmış olsun (bireysel başarı). Zenginleri ben de sevmiyorum. Ama zengin olsaydım kendimi çok severdim heralde :) Her insanın genlerinde daha fazla kaynağa sahip olmak içgüdüsü var. Ve bu doyumsuz bir içgüdü. Bu gerçekler ışığında dünyada her zaman zenginlerin ve fakirlerin olacağını görmek lazım. Eğer siz bu içgüdünüzü tatmin etmek için sonsuz bir açlıkla çabalar çalışırsanız zengin oluyorsunuz. Tembelseniz zaten fakir kalıyorsunuz. Ve genetik mirasınızın da bu başarıyı elde etmenizdeki rolü oldukça büyük.
Yani malesef devrim asla gelmeyecek :)
 
Devrimin gelmeyeceğini bilmekle beraber yazıda bahsi geçen kişilikteki madden zengin insanlara tahammül eşiğini yükseltebilmek gerek. Yoksa insan mutsuzluluğuna kat çıkıyor. E tabi bir önceki mesajımda yazdığım tipte adamcıklar başı çekiyor, bir de seni ve milletini yönetiyor ise tahinsiz kabak tatlısı yemiş gibi oluyor ruh halim.

Minimalist olmakta çözüm bence.

"Karbon jant mı? Ne gerek var."
 
Zengin olan ile olmayan ölümle eşitleniyor.

1938den sonra demiryolu işine ağırlık verseler 1980 den sonra da hızlı trenlerle şehirleri birbirlerine bağlasalar bugün, "gara bisikleti metro ile götürdüm hızlı trene attım ankarada turlayacak larla 3 saat sonra güvenpark ta buluşalım" demek lüksümüz olurdu. ama bugün ben duble yoldan ithal otobüsle ithal mazot yaka yaka 9 saatlik ankara yolundayım. bisikletim de izmirde kaldı.

Üstelik güneş enerjisinden elektrik üretimi ile hızlı treni bedava çalıştırmak mümkün.
 
@Trekkie Çok güzel yazmışsınız ama öngörünüzü gölgelediğini düşündüğüm bazı eksik bilgiler var. Birincisi: hedonik adaptasyon. Zenginliğin veya herhangi bir "başarının" üstün bir duygudurum sağladığını varsayıyorsunuz. Bu yanlış. Hedonik adaptasyon er ya da geç etkili olur ve zengin bir insanın ortalamanın biraz üzerinde geliri olan bir insandan daha mutlu olmasını sağlayabilecek bir meblağ yoktur. Bu artık içsel bir başarıya dönüşür. Yani maddiyatın nihai olarak hiçbir anlamı yoktur.

İkincisi Star Trek gerçek olabilir. Bunu bir Star Trek fanı olarak değil ( ;) ), modern toplum teorilerine az buçuk kulak kabartmış biri olarak söylüyorum. Teori der ki belirli bir teknolojik düzeye ulaşmış her tür kendi kendini yok etme riskini taşıdığı bir aşamaya ulaşır (bizim durumumuzda nükleer silahlar ve küresel ısınma örneğin) ve yok etmemeyi başarırsa Star Trek örneğindeki toplum düzeyine ulaşma yönünde ilerler. O nedenle insanlar için evrimsel dürtülerin de nihai olarak yön verici önemi kalmama ihtimali yüksektir. Unutmayalım ki evrim şu an biz konuşurken işini yapmaktadır. Primitif önceliklerin (yok olmadığımızı varsayarsak) milyonlarca yıl sonra da mevcut ve etkin olacağını iddia etmek kısıtlı bir görüşü takip etmek olur.
 
@salvodaze Dostum hedonik adaptasyon (hedonik yürüme bandı :)) denen teoriyi ilk defa sen yazınca okudum. Wiki'den anladığım kadarı ile aslında çok da aykırı bir şey söylemiyorum. Ben de zaten insanın açlığının asla bitmeyeceğini, doyuma asla ulaşılamayacağını söyledim. Zengin insanlar bu açlıklarını doyurmak için çalışıp çabalayan (ama elbette asla doymayan) çalışkan insanlar. Fakirler ise o yürüme bandına hiç çıkmak dahi istemiyorlar. Elbette fakir insanların da mutlu olmaları insan doğası gereği şart ve onların da kendilerince bir mutluluk eşiği var. Yoksa zengin olmayan herkes bunalıma girip intihar ederdi. Ama işte doğa bunun önüne geçiyor ve beklenti çıtamızı, sahip olduğumuz kaynaklar doğrultusunda ya yükseltiyor ya da alçaltıyor (bahsettiğin hedonistik adaptasyonun en basit açıklaması da böyle bişey galiba). Ben mesela Lamborghini alamadım diye delirmiyorum :) Ya da zengin bir insanın birden iflas edince hayata küsmek yerine yeni durumuna adapte olması, hayatın devamı için küçük şeylerle mutlu olmayı öğrenmesi gerekiyor. Çok güçlü, irade sahibi olanlar açlıklarını kaybetmiyor ve sıfırdan tekrar tepeye oynuyor ve eski statüsünü yeniden kazanabiliyor. Bu tip ikinci başarı hikayeleri de çok var.

Ben insanoğlu konusunda sizin kadar umutlu değilim. Ben insanın abartıldığını düşünüyorum. Ve bir çok sosyal sorunun sebebi de insanın kendini abartmasından çıkıyor. Din konusu bile başlı başına bu abartının bir sonucu bence. Bu konu çok uzun ve başka bi başlık altında tartışırız isterseniz. Bu arada Star Trek'i her ne kadar sevsem de, Star Trek'in yansıttığı konseptin insanoğlu için aydınlık bir gelecek tipi olduğunu da düşünmüyorum. Nitekim Star Trek komünist/sosyalist tek tip, kısır bir gelecek modeli çiziyor, üstelik her şey de bir şekilde Starfleet denen askeri kuruma bağlı. Hoş değil :)
 
@Trekkie Söylediğiniz bazı noktalar birebir dediğim şey evet evet :) Aslında hedonik adaptasyon harika bir sistem, dediğiniz gibi belirli bir tatmin düzeyi sağlıyor.


İnsanlık konusunda ben de çok umutlu değilim aslında. Kendimizi abarttığımız bir gerçek, altı üstü biraz evrilmiş bir beynimiz var ama elimizdeki tek unsur bu olunca onun çerçevesinden yaklaşıyoruz.


Star Trek konusunda katılmıyorum ama :) Federasyon eşitlik ve sınıfsızlık ilkesini temel alan, yarı bağımsız gezegen hükümetlerini içeren bir oluşum. Kendi kurallarını diğer sistemlere dayatma gibi bir ilkesi yok ki zaten gözlemlediği alanlarda da müdahale etmeme ilkesi var. Teknolojinin geldiği noktayı referans alırsak felsefe ve politikanın da daha gelişmiş olacağını varsayıp böyle bir düşünsel ortamda bu ilkelere dayanan bir sistemin ideal olarak sunulması bana çok mantıklı geliyor. Eşitlik ve sınıfsızlık doğrudan bugün bildiğimiz benzer sistemlere referansta bulunmak zorunda değil, sadece ortak bazı ilkeleri var demek sanki :) Gerçi sosyalist bir gelecek hiç fena bir ütopya değil bence.
 
sade yaşayın ve az tüketin.herkese yetecek kaynak var deyip pedallıyorum :)
 
Geri