Yıllardır bu forumda performans üzerine yazılar yazdım. Ne biliyorsam, gizlemeden paylaştım. Yeter ki performans bisikletçiliğine ilgi artsın. Yazdıkça artık kendimi tekrar etme tehlikesine girdim. Bu nedenle yeni konular açmayı bıraktım; öyle ya, uzaya roket göndermiyoruz. Kendimi tekrar etmemek için daha derinlere inmem lazım, ama bu sefer de bu detaylar hiç kimsenin ilgi odağına girmeyecek, bunu biliyorum.
İtiraf edeyim; şu başlıktaki mesajları okuyunca, beni tümünü okumaya kadar götürdü. "Neden okuyorum?" diye kendime sorduğumda, aldığım yanıt şu oldu: Çocukluğumdan itibaren yaşadığım büyük küçük tüm travmaları öyle bir içselleştirmişim ki; yıllarca içimde saklasam da veya yok hükmünde görsem de, gerçekte öyle olmuyormuş. Adeta içimde kalan bir parçamın gün yüzüne çıktığını gördüğümden olsa gerek, okurken bazen sinirlendiğimi, bazen de sevindiğimi fark ettim. Aslında durup kendime sorduğumda, bunun hiç de normal olmadığını anlamam zor olmadı.
Biz, başta ebeveynlerimizin ve hayatımıza yön veren çevremizin eseriyiz. Her yaptığımız şey, sağlığımıza kavuşmak için çırpınmadır. Özellikle, ilk önce eş çeker acısını. Çünkü eş seçimi, bir bakıma, içimizdeki saklı yanı karşı tarafa yükleyip, bu sayede kendimizle savaşmayı bırakıp eşimizle sürdürdüğümüz bir oyundur. Bunun sonu sağaltım da olur, birbirini yok eden yıkım da olur. Daha azını da yakınlarımıza ve çevremizdekilere yansıtırız.
Bu kadar duygu boşalımlı bir konuyu okuyunca aklıma geldi. Yıllarca psikoloji.gen.tr'a yazmıştım, orada hissettim kendimi