Merhabalar,
Bu, forumdaki ilk mesajım. Bu başlık altına yazma sebebim ise umarım devam eden satırlardan anlaşılacaktır. İlk mesajımda müstakil başlık açmak belki uygun olmayabilir diye düşündüm. Yine de bir yanlışlık yapmakta isem peşinen affola.
Bisikletle 4-5 yaşlarında başlayıp 17-18 yaşlarında sona eren ilişkimin üzerinden geçen otuz küsur yılın ardından içimde bisiklete dair yeniden bir takım kıpırtılar oluşmaya başladığını fark edince, bir süredir takip edip hatırı sayılır ölçüde faydalandığım bu güzel foruma üye olmak istedim. Yukarıda belirttiğim gibi geçmişte (çocukluk ve gençlik dönemimde) 13-14 yıllık bir bisiklet deneyimim olmuştu ancak forumu, forum haricinde de pek çok siteyi, bisiklete dair yazılı çizili bulabildiğim bir takım kaynakları okuyup ilgimi çeken bir takım videoları izleyince aslında bisikletle ilgili (asgari düzeyde de olsa) hiçbir teknik bilgiye sahip olmadığımı, terminolojiyle uzaktan yakından ilgim olmadığını, daha doğru bir tabirle "hiçbir şey bilmediğimi" fark ettim. Hoş, o ana kadar biliyordum diye bir şey de yoktu zaten. Bu bakımdan kısa bir süre önce başlayan okumalarım, incelemelerim, burada pek çok değerli insanın yazıp çizdiği şeyler ve aktardıkları deneyimleri benim için çok öğretici oldu. Kısacası bisiklete dair temel bilgileri 50 yaşından sonra öğrenmeye başladım diyebilirim.
İlk bisikletim ilkokul öncesi kullandığım bir üç tekerlekli çocuk bisikletiydi. İlkokul 3. ve 5. sınıflar arasında adını, modelini bilmediğim ancak mavi renkte olduğunu anımsadığım (pinokyo değil daha küçük boyutluydu), başlangıçta iki yanda denge tekercikleri olan (sonradan söküldü tabi) ikinci bisikletim ve rahmetli babamın "önüne değil ileriye bak" seslenişleri arasında iki teker üzerinde yaşanan mutluluk... Üçüncü ve son bisikletim ise, üniversite okumaya gidecek olması sebebiyle dayımdan bana kalan, çok açık sütlü kahve veya koyu krem diye nitelendirebileceğim renge sahip (mutlaka bir adı vardır bu rengin) Bisan marka vitessiz bir şehir bisikletiydi (bu modeli tarif edemiyorum ancak bilen bilir eminim). Koyu kahverengi bir selesi, sele arkasında sallanan ve içinde sanırım sadece çok fonksiyonlu anahtar olan aynı renkli kutucuk, ön (veya arka da olabilir, unuttum) tekere temas edince ön farı yakan dinamosu... Anımsadıkça mutlu oluyorum... Ortaokul 1. sınıftaydım, yıl 1983... Dolayısıyla asıl ve daha düzenli bisiklete binmeye bu Bisan ile başladım diyebilirim. 1983'de henüz kalıbım yetmediği için önceleri gidon ve sele arasında uzanan (bazı Bisanlarda çiftli boru var fakat benimkinde tek idi) kadroya oturarak sürüyordum, biraz alışınca seleye çıkmaya başladım ve lise son sınıfa kadar çok yoğun olmamakla birlikte keyifle kullandım.
1990'da üniversite eğitimim için İstanbul'un yolunu tutunca, dayımdan devraldığım bisikletimi kuzenime devrederek bisiklet maceramı sonlandırmış oldum. Sonrasındaki süreçte hayat yolculuğu öylesine farklı bir düzlemde ilerledi ki, bisiklet aklıma bile gelmedi, hayret ki hayret. 1990'ların sonuna doğru o dönem için uydudan bedelsiz olarak seyredilebilen Eurosport kanalında yayınlanan TdF çok ilgimi çekmişti, o gün bugündür fırsat bulduğumda izlerim, belki bu bisikletle kopmayan tek bağ sayılabilir benim için.
Şu anda ufaktan emeklilik plânları yapmaya başlayan 26 yıllık bir akademisyen olarak en başta ifade ettiğim gibi içimde o pedalı tekrar çevirme hususunda tarif edemeyeceğim ölçüde bir heyecan var ve artık bu kez neye ihtiyacım olduğunu da net olarak biliyorum (forum okumalarımın bunda büyük katkısı oldu). Farklı bir durum söz konusu olmazsa, fiziksel sağlığım elverirse katlanabilir bir bisiklet ilk tercihim olacaktır. Sebepleri:
1) Her şeyden önce görsel olarak tamamen zevkime hitap ediyor
2) Araba bagajına koyarak veya diğer toplu taşıma araçları ile farklı yerlere götürerek kullanabilme olanağının bulunması
3) Evimin bir apartman dairesi olması, bunun dışında depo ve benzeri bir yerimizin olmaması, üstelik hırsızlık gibi risklerin her an oluşabilmesi sebebiyle kullanım sonrası evde muhafaza edilebilecek olması
4) Şu anki bisiklet anlayışımın hız ve skor odaklı değil (bunu negatif bir manayla söylemiyorum, tarzım olmadığını belirtmek için söylüyorum), tamamen yayıla yayıla gezmek, keyifli sürüşler yapmak odaklı olması
Esasen bunlardan hangisi daha ağır basıyor derseniz 1 numaralı sebep tek başına bile yeterlidir diyebilirim.
Kadro, sele, gidon, aynakol, ruble, dişli oranları gibi pek çok tabir ve konu hakkında temel bilgiler oluşturmaya başladım ve mesela önde 52'lik bir aynakolla birlikte arkada 11-36'lık bir rublenin tam da aradığım bir set olduğunu söyleyebilirim. Daha birkaç hafta öncesinde kadar bunları birisi telaffuz etse nedir bu diye bakar kalırdım.
Uzunca oldu farkındayım ancak bu ilk mesajla kendimi biraz daha net ifade edebildiğimi düşünüyorum. Bu başlığa yazdım çünkü katlanır bisikletlerle ilgili en yeni tarihli ve sanırım son dönemdeki en hareketli başlık buydu. Buraya daha sonra da mesajlar yazmayı diliyorum. Çünkü çok da uzak sayılmayacak bir süre sonra bu hayalimi gerçekleştirmek istiyorum. O gün geldiğinde kafamdaki resim mutlaka biraz daha netleşmiş olacak, bilgilerim de öyle. Ancak yine sorup öğreneceğim çok şey olacak, o da burada olacak diye umut ediyorum.
Forumu, özellikle de katlanırlarla ilgili başlıkları takip etmeye devam edeceğim. Emeği geçenlere teşekkürler, herkese selâmlar ve sevgiler...