Güzel ve enteresan bir yazı olduğu için paylaşayım istedim.
(link)
Ölçülen ve kıyaslanan her şey gelişir! Ölçmek çabalamanın, kıyaslamak ise mücadelenin yolunu açar. Strava’yla kendi geçmişimiz hem en büyük dostumuz hem de rakibimiz haline geliyor.
İki tür bisikletçi vardır. Bakkala gittiği yolu “sabah antrenmanı” diye isimlendiren ve her nefesi sonuncusuymuş gibi basmasına rağmen bunu “kırlarda huzur dolu bir gezinti” diye kaydeden!… Kayıt edilmeyen tur yapılmamıştır çünkü, ne kadar pedal çevirmiş olsanız da!
Öncesinde zamanı kol saatiyle tutardık. Göztepe ışıklarda çalıştırıp Çamlıca tepesine vardığımızda durdurur ve kıyaslardık. Niyeyse arkadaşlarım benden sonra gelmesine rağmen en uzun süre benimki olurdu. Göztepe’de saati başlatabilecek çok ışık vardı tabii! İnişler de kıran kırana geçerdi. Aydos’un dar ve kayalık patikalarında arkada olan –ne kadar geride kalmış da olsa- mutlaka “solundayım” diye bağırırdı. ‘’Hızımı kesiyorsun”un kibarcasıydı bu.
Ayrı ayrı bindiğimiz zamanlarda tuttuğumuz süreler ise hep çok iyiydi! Yirmi sene önce Kartepe’nin bozuk toprak yolunda, full amortisörlü dağ bisikletiyle kırılan tırmanış rekoru hala duruyor olmalı mesela… Üstelik yenilenen kaymak gibi asfaltında, 6 kg’lık tırmanış bisikletleriyle antrenman yapan onca profesyonele rağmen!
Harvard öğrencisi Michael Horvath and Mark Gainey ortada bir tutarsızlık olduğunun farkındaydı. En azından kano antrenmanlarında bunu fark ediyorlardı. Farklı zamanlarda tuttukları süreleri sağlıklı bir şekilde kıyaslayamıyorlardı. “Soyunma odası” tartışmaları, “kimin süresi daha kısa”dan öteye gitmiyordu. Oysa artık uydular, GPS’ler aracılığıyla her hareketimizi takip edebiliyor, sadece yerimizi değil, orada olduğumuz ve bir sonraki noktadan geçtiğimiz zamanı takip edebiliyordu.
Horvath ve Gainey, bu basit bilgiyi toplamak ve kıyaslayabilmek için Strava’yı kurdu. Koşucular, yüzücüler, kayakçılar, kürekçiler, kısacası açık havada ve mesafe almaya dayalı sporlarla ilgilenen milyonlarca amatör ve profesyonel sporcu bu dijital platformda buluşmaya başladı. Bisikletçiler ise bununla yetinmiyor, Strava’nın İsveççe’den gelen sözcük anlamını içselleştiriyordu: ‘çabalıyor’, ‘mücadele ediyorlardı’. Hem de hızla artan bir hevesle… Facebook’un dünyaya yaptığını Strava, bisiklete yapıyordu! Kayıtlı değilsek yoktuk adeta!
Sabah 7.30’da eve girdiğimde kızım isyan ediyor. On dakika önce yola çıkmalıydık okuluna yetişmek için, ama ben iki saatlik turumdan yeni dönmüştüm. Kan ter içindeydim, daha duş alacaktım. Sonunda yola çıktığımızdaki sorusu ise gururumu okşuyor: Bugün kaç tane taç aldın baba? Ablası daha birkaç hafta öncesinde ‘o kadar tacı nerede saklıyorsun?’ diye sorduğunda yine gözlerimin yaşardığını hissetmiş, ‘bulut’ta diye cevap verebilmiştim ancak.
‘Bulut’taydı, çünkü som altından değil, dijital bir sembolden ibaretti. Kastettikleri Strava’nın bir segmentini en hızlı geçenin kazandığı KOM (veya kadınlar için QOM), dağların kralı ödülüydü. Kullanıcıların belirlediği segmentler, ‘private’ olarak belirtilmemişse, tüm geçenlerin zamanını listeliyor, en hızlısını taçlandırıyor. Dağların kralı isimlendirmesi, segmentlerin genellikle yokuşlara açılması ve Tour de France’ın popüler kırmızı benekli dağların kralı mayosuna bir gönderme…
Strava kullanıcılarının en büyük kabusu telefonlarına düşecek ‘Uh-oh!’ mesajıdır. Arkası, İstanbul Anadolu yakası bisikletçileri için ‘İrfan Türetgen just stole your KOM’ diye devam eden, değerli tacınızı kaptırdığınızın haberidir bu. ‘Yola çık, yapabildiğini göster!’ diye sonlanır.
Son yıllarda medyada Strava’ya yöneltilen eleştirilerin kaynaklarından biri de burada yatıyor. Herhangi bir yere açılabilen segmentler için rekabet kızışıyor, buna bağlı olarak da kazalar artıyor. Geçtiğimiz senelerde, San Francisco’da 71 yaşında bir adama çarpıp ölümüne sebep olan bisikletçinin bir segmenti kovaladığı; 64 km/s hızla giderken araca çarpmamak için ani fren yaparak düşen ve hayatını kaybeden bir başka bisikletçinin ise yeni kaybettiği bir KOM’un peşinde olduğu ortaya çıkmıştı. Açılan davalar düşmüş olsa da Strava CEO’su Horvath, amaçlarının ‘rekabeti kızıştırmak değil, sporcuların performanslarını ve hikayelerini paylaşabilecekleri bir ortam yaratmak’ olduğuna dikkat çekme ihtiyacı duymuş, Strava’nın gittikçe gelişen sosyal medya tarafına dikkat çekmişti.
Ancak rekabetin bazen fazlaca kızıştığı, profesyonel bisikletçiliğin belası dopingin, Strava kullanıcılarıyla da ilişkilendirilmesiyle ayyuka çıkmış durumda. 800’den fazla KOM’u olan, Thorfinn Sassquatch rumuzlu bisikletçinin, yasaklı madde kullanmak ve satmaktan ceza alması üzerine Strava, ‘hırsı körükleme’ suçlamalarıyla daha da fazla sıkıştırılıyor. Yöneticilerin buna cevabı, tehlikeli segmentleri ve mekanik yardımla KOM alınan sürüşleri ‘flag’lemenin/bloklamanın kullanıcıların insiyatifine bırakılmasını doğru buldukları şeklinde. Uluslararası anti doping kuruluşları, profesyonel sporcularla başa çıkamazken, Strava’nın, amatör camiada daha fazlasını yapmasını beklemek çok gerçekçi bir beklenti olmasa gerek. Ama hükmü resmileşen Thorfinn Sassquatch’ın hesabıyla ilgili bir tasarrufta bulunmak, bir başlangıç olabilir sanırım.
Kartepe’yi dağ bisikletimle tırmanırken niyeyse sık sık duruveren saatimin yerini akıllı telefonum ve Garmin bisiklet saatim alalı birkaç yıl oluyor. Bilgisayar karşısında Strava’nın antrenman grafikleri arasında gezinirken bir şey fark ediyorum: Sürüşler kolaylaşmıyor, ama ben hızlanıyorum! Çok parlak bir yorum yaptığımı sanıyorum. Greg Lemond’un bunu yıllar önce söylediğini öğrendiğimde ise taşlar yerine oturuyor bir anda. Galiba hepimiz aynı duyguları paylaşıyoruz. Üstelik efsane bisikletçilerle! Galiba ben de gerçek bir bisikletçi oluyorum!
Strava’nın sırrı burada yatıyor olabilir mi?