@Fireblade
Bu kadar ucuza edinilen arabaların kullanımına yüksek maddi ceza kesmek haksızlık olur. Modifiye işlemleri trafik kanunlarında sınırlı, sınırlara uyulmuyor problem de orada başlıyor. Gürültü ve kirli egzoz gibi ya da genişletilmiş silindir, ruhsata işlenmemiş turbo gibi değişiklikler para cezasıyla ancak sınırlı bir şekilde engellenebilir. Problemin bunlardan ötesi olduğunu düşünüyorum.
Benim düşündüğüm başka bir şey var o da şu, gözlemlediğim kadarıyla bu arabalardan birine sahip olmak bir tür gurur nedeni. Türkiye'de insanların büyük çoğunluğu yoksullukla ve eğitim, güvenceli iş gibi imkanlardan yoksunlukla ruhen de örselenenmiş durumda. Geçip giden ömre, gençliğe çok fena içerliyorlar. İçerlerse devrilene kadar içiyor, tuhaf tuhaf kafayı bulma yolları keşfediyor, aşk ya da arzuyla psikopatlığı/ele geçirme hırsını birbirinden ayırma gereği duymuyor, arabayı da ona göre kullanıyorlar.
Bu arabalar birçok şeyi dışavurmaya yarıyor. Peki bu nasıl oluyor? Sanırım büyük oranda bu arabaların yerli olduğuna ilişkin kabulle. Bir tür otantizmle bu arabalar yüceltiliyor. Yerli, "bizden", "bize" özgü vs. Racon, posta koymak, gider yapmak, kız düşürmek, iş koymak, adam indirmek, ayık olmak, kafayı gömmek, belasını ... neyse bu arabalar da o.
Bu arabalar ülkede yeniyken muhtemelen bu kültürel anlamlara sahip değillerdi çünkü pahalılardı ama bütün o simgesel anlamlar mayalanmaya başlamıştı bile. Köylü orta sınıftan bir ailede büyüdüm, dedem, dayımın istediği Şahin'i alabilmek için 100 ton buğday(bugün 120 bin lira) sattı. Boyası solmasın diye üstüne çadır örterlerdi.
Bugünkü taşralı, gecekondulu, otantik simgeselliğin temeli oralardan. O zaman pahada kıymetlilerdi, bugün kültürel sembolizmde.
Zamanında İtalyan Fiat'ın patent izniyle Bursa'da fabrikada üretilip muhtemelen çok az üreticiye bahşolunmuş bir ayrıcalıkla, inanılmaz kar marjıyla halkı kazıklamak usulüyle satıldılar.
Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner misali o kazıkların acısı çıkıyor bugün. Şahin'lere bugün bir bakın, bir fabrikada değil yeraltında tuhaf atölyelerde biraraya getirilmiş, kötü ihtimalle hurdalıkta en iyi ihtimalle hobi atölyesinde toplanmış gibidir. Bu sefer başka bir imtiyazın, hoyrat davranabilme ayrıcalığının sembolüler. Kibirmiş gibi görünen bir eziklik, orjinaliteye öykünen bir uydurma, yakıştırma becerisi.
Kolay kolay yok olmaz bu agresif dışavurumlar, hoşumuza gitsin gitmesin bu kültürel karmaşanın içindeyiz, bir parçasıyız.
Tüm TOFAŞ'lar, eski Civicler, Golfler, 3.20ler, basıq ne varsa hepsini isterse bir khk'yla toplasınlar çok bir şey değişmez. Bu arabalar zaten üretilmiyor ki, onları millet kafasına göre, keyfekeder bir yerlerden bulup buluşturup, yakıştırıp üretiyor. Alıp satıyor, yanlıyor, çarpıyor, eziyor, tekrar topluyor. Arabasını elinden alsan da kültürünü yeniden üretecek başka bir araç bulacaktır.
Diyelim ki o araç da bisiklet olsun, sanmıyorum ki oradan bir hayır çıksın. Yapısallaşmış adaletsizlikler, eşitsizlikler insanın mayasını bozmasa bile ekmeğini ekşitiyor, kendine inancı kalmayan insan da kabalaşmak, çirkinleşmek, başkasının hakkını tanımamak, dövmek, sövmek gibi ne varsa kendine hak görüyor.
Bu yazdıklarımda genellemeler görünebilir, muradım ne böyle bir şey ne de altkültürleri karikatürize etmek, hakir görmek. Elbette bu tür araçlara sahip olanları ya da onları sevenleri, modifiye edenleri bir insan kümesi olarak genellemek değil amacım. Özellikle TOFAŞ örneğinde bir kültürel fetişleştirmenin, simgesel değer yüklemelerin bana düşündürdüklerini yazmaya çalıştım. İnsanın trafikte ve yaşamın diğer alanlarında kendisi dışındakilere çektirdikleri dışında hiçbir şeyi problem olarak görmüyorum.