Arkadaşlar tekrar merhaba,
Bu güzel karşılama için teşekkür ederim, hoş bulduk. Bu aralar hem bazı sorunlar var, hem ülke gündemi vs derken moralim bozuk epey, bir de yakın gördüklerinden ummadık tepkiler alınca daha da kötü hissediyor insan. Halen önceki sayfalara bakamadım pek, konu fazlaca geniş ve değinilecek çok husus olunca, geriye dönüp dikkatle okumak gerek, hatta not bile alabilirim. Artık fırsat buldukça önceki mesajları da okuyup değinilecek şeylere bakarım zamanla.
@Kuzey Ege – haklısınız, fakat işte o oluşan karşıt tepkiyi yumuşatmak yada şirin görünmek adına, dikkat ederseniz şirketler “Çevreye duyarlıyız, karbon ayakizimizi şu kadar azalttık” vb gibi sloganlarla daha “yeşil” olma yarışındalar, beraberinde “sosyal sorumluluk projeleri”ne ağırlık vererek. Buna karşı değilim, elbette olumlu şeyler ancak samimiyetleri konusunda şüpheye de düşmüyor değil insan, çünkü bu tür girişimler marka algılarına olumlu bir cila oluyor, şirket hisseleri de pek değer kaybetmiyor hatta. Artık “çevre dostu” ürünler daha revaçta ve bunun da bir pazarı var artık. Yani bundan bile istifade edilmesi söz konusu.
@cesurokcu , bahsettiğiniz hendek olayını görmedim ancak çok uzun yıllar önce köylerde – henüz damla sulama sistemi yokken – tarlalarda arıklar açılır, su oradan her tarlaya verilirdi, o su tarladaki o yollar, yani arıklar içinden minik bir dereler gibi akardı, hatta buna “su tutma” denirdi, her köylü su için sırasını beklerdi. Sizin dediğiniz üzerine bunu anımsadım. Fakat sizin bahsettiğiniz toprağı verimli hale getirmek adına gübreleme gibi bir şey sanırım ancak evlerdeki tuvaletlerden çıkan atığın diyeyim bu amaçla kullanılması – düşünüce biraz irkiltiyor insanı. Fakat bildiğiniz gibi normalde aslında toprak için en iyi gübre hayvan gübresidir, ki onu da “yanma” denen işleme tabi tutup öyle kullanmak gerekir, hatta içindeki üre nedeniyle fazla kuvvetli oldugu için yakıcı etkisinden kaçınmak için seyrelterek de kullananlar var – tavuk gübresi bilhassa. Ancak dediğim gibi günümüzde halen tarımla uğraşanlar dışarıdan hazır gübre almanın yanı sıra yanmış hayvan gübresi de kullanıyor, fakat benim gördüğüm hazır gübrenin kullanım oranı giderek artmakta. Belki o çuvallarla alınan hazır gübreler bu organik gübreye kıyasla toprağın ihtiyaçlarını daha çok karşılıyor olabilir ancak bu ne yazık ki tarımla uğraşan herkesi birer potansiyel müşteriye, tarımsal üretim yapan her ülkeyi de potansiyel Pazar haline getiriyor aynı zamanda. O sentetik kimyasalların da üretilen sebze meyveyle insan vücuduna az oranda da olsa aktarılması gibi bir ihtimal de var (yüzde yüz emin olmadıgm için böyle diyorum). Derseniz ki, organik gübrede yani hayvan gübresinde de kimyasal var, evet, ama hiç değilse daha doğal, geleneksel tarım yüzyıllardan beri böyle yapılıyor.
Fakat, hayvan gübresi dışında – olur da bu tür şeylerle uğraşanlara faydası olabilir diye – 2 doğal alternatif de mevcut. Pardon, aslında alternatif değil, gübrenin yerini tutamaz ancak toprağı daha iyi hale getirip yetiştirdiğiniz bitkinin beslenmesine yardımcı olur. Biri kompost, onun da 2 türü var, sıcak ve soğuk olmak üzere. Balkonunda veya varsa bahçesinde kendi çapında amatörce de olsa ufak tefek bir şeyler yetiştirmek isteyen arkadaşlarımıza “kompost” ve “enzim” hazırlama konularını araştırıp uygulamalarını şiddetle tavsiye ederim. Mutfağınızdan çıkan her türlü atığı bu şekilde değerlendirmiş olacaksınız – soğan, soğan kabuğu ve narenciye kabukları ve narenciye hariç. Bunlar dışında aklınızda ne gelirse, yumurta kabugu, sebze meyve kabukları, çöpe döktüğünüz o çay posası vs – işte tüm bunlar kompost ve enzim hazırlıgındaki malzemeleriniz, içine birkaç şey daha konuyor, belli bir mayanlanma işlemi için. Teferruatına burada girersem hem uzar hem de foruma aykırı olur belki. Birşeyler yetiştirecek herkese bu iki konuyu araştırmasını tavsiye ediyorum. Kompostta elde edilen sonuç yeni toprak (mevcut toprakla da karıştırılabilir)– böyle diyebilirim, enzimde ise bitkiler (çiçek, sebze meyve, ağaç) için kullanılacak besleyici özellikte bir nevi sıvı, seyreltilmek üzere. Hem tariflerini bulabilirsiniz hem de videolarını.
@serdarsezgin ve
@Ahmetgitar, evet bahsettiğim şey Bormatik’ti ancak adını yazarsam sorun olur belki diye tereddüt ettim. Onu ben de oldukça merak ediyorum, sizler kullanınca sonuçları iletirsiniz artık. Ayrıca adım çevreci ama bisikleti olmayan insana çıktı bir anda, niye beni eziyorsunuz? Evet, bisikletim yok, daha da önemlisi kullanmayı da bilmiyorum, şu an kendimi küçük Emrah gibi hissediyorum zaten, “benim hiç bisikletim olmadı amca, biliyor musun?”..boynu bükükleer
![:) :) :)](data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7)
Ahmet, ilgisiz değilim, ancak kullanmayı bilmiyorum, teknik bazı (!) sebeplerden bir süre de olamayacak gibi görünüyor.
Bu arada Serdar Kılıç’ı kim sevmez ki? Ben de hayranım adama, üstelik bildiklerini çocuğuna aktarma gayretinde ve kampına gelen diğer çocuklara. Bilgi küpü adam, gerçek bilgi aslında.
@serdarsezgin ve
@ikizleradami, sizleri gerçekten kutluyorum çünkü çocuklu ailelerin bu tür duyarlılıklarının olması ve bazı şeyleri bizzat uyguluyor olmaları son derece önemli, müthiş bence. Tema vakfı ve fidan konusu şahane bir öneri. Benzer daveti olanlar birer fidan alsa ve hediye etse veya dikse, müthiş olur.
Arada bir mesaj daha vardı, gülümseyerek okudum, hakikaten sen tüketme, ben tüketmeyeyim, sonra o gariban iş adamları ne yapacak?
Arkadaşlar, ev yapımı şeyler listenize yoğurdu da ekleyin lütfen. UHT süt yerine bulabilirseniz güvendiğiniz bir mandıra veya sütçüden (sütçü pek yok ama işte hayvancılıkla uğraşan biri) süt alıp yoğurdunuzu kendiniz hazırlayabilirsiniz. Bunun için küçük pakette hazır mayalar satılıyor ama gene güvendiğiniz bir yerden 2-3 kaşık kadar manda yoğurdu alıp maya olarak onu da kullanabilirsiniz belki. UHT yerine şişede satılan günlük sütle de yapılabilir belki, ancak denemedim. UHT sütle denedim, olmuyor, boşuna denemeyin.
@ozgurgokalp ve
@Yusufclp, uyguladıklarınızın sonuçlarını yazdıgınız için teşekkürler.
Bilin bakalım bunlar ne?
Bugün gittiğim bir yerde ağaçlar vardı ve mevsim itibarıyla olgunlaşıp yere dökülmüştü bir sürü kestane, ben de 2 tanesini yerden alıp cebime koydum, eve getirdim. Planım, bir süre kurumalarını beklemek (çünkü henüz içleri yaş), bir süre sonra da bu iki sevimli dostumuzu bir saksıya toprağa ekeceğim. Şansıma artık, çimlenirse çimlenir, çimlenmezse gene denerim, ne kaybederim ki? Sevimliler değil mi? dayanamayıp yüz çizdim
![:) :) :)](data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7)
Neredeyse isim verecektim, isim verseydim öndekinin adı "atkes", suratsız olanının adı da "tanesi" olurdu
![:) :) :)](data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7)
Bu iğrenç espriden sonra, "konuyu bisiklete nasıl bağlayacak?" dediğinizi duyar gibiyim. Bağlıyorum
![:) :) :)](data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7)
İşte siz bisikleti olan insanlar, öyle gezip gördüğünüz yerlerde bu tür şeyleri toplasanız ve sonra da ekseniz, birer fidanınız olsa ve bulundugunuz çevreyi yeşillendirseniz fena mı olur? Şaka bir yana, evinizde bir köşede bu tür şeyleri denemenizde bir sakınca, bir engel olmadıgına göre, bu yabani kestane haricinde doğada gördüğünüz çeşitli tohumları toplayıp onları tekrar toprakla buluşturun. Aynı şey yediğiniz meyvelerin çekirdekleri için de geçerli, pazardan aldıgınız kuru kabuklu ceviz ve kestane için de. Bu şekilde 10 tane tohum/ çekirdek ekseniz ve 5 tanesi çimlense, 2 tanesi de fidan haline gelse ve çocugunuzun veya sizin bir ağacınız olsa, sizden zengini olur mu?
İkinci ayrı bir mesaj yazmak istesem de aynı mesajın altında devam olarak çıkıyor yazdıklarım, o yüzden çok uzun oldu, kusura bakmayın.
Ara ara gördüğüm ve beğendiğim bir ağaç vardı, adını henüz öğrenmiş değilim. Geçen yıl bir gün o ağaçların yanından geçerken, tohum keselerini farkettim, bir kısmı yerlere düşmüş, bir kısmı dallardaydı. Birkaç tane tohum kesesi alıp eve getirdim (ben de böyle dışarıda ne görsem karınca gibi eve taşıyorum
![:) :) :)](data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7)
). Bu baharda denemek için o tohumlardan 5-6 tane ektim, şu an 2 tane ağaç fidem var. Ne yazık ki bazı sorunlar sebebiyle bu yıl yetiştirdiklerimle yeterince ilgilenemedim ancak gene de gelişimleri fena değil (maaşallah diyelim). Şu an 5 litrelik bir tenekedeler, bahçem olmadıgı için dikemiyorum, ileride ne yaparım belli değil.
Çocuğunuzu da bu tür birşeye dahil ederseniz hem kendisi birşey yetiştirmenin nasıl emek ve sabır istediğini görebilir, hem de sorumluluk duygusu pekişir diye düşünüyorum. Bu noktada bir başka minik öneri de, evinizdeki peynir, yoğurt kaplarını ve salça kutusunun alt kısımlarını delerek, ayrıca 5 litrelik pet şişeleri veya tenekeleri de kesip altlarını delerek saksı olarak kullanabilirsiniz, bir müddet sonra yıprandıklarında gerekirse yenisiyle değiştirebilirsiniz.
Tüketim karşıtlığı sıfır tüketim olsun, kimse birşey tüketmesin, ekonomi çöksün demek değil elbette. Burada söz konusu olan bilinçli ve akıllı tüketimin nasıl gerçekleştirileceği. Belki önceki mesajlarda değinilmiştir ama burada önemli olan tek birşey var aslında, tek birşeye dikkat etmek yeterli: satın aldıgınız şey bir "istek"ten mi kaynaklanıyor yoksa gerçekten bir "ihtiyaç" mı? Bunun ayrımını yapabildiğimizde herşey daha da berraklaşacaktır. Satın aldıgınız şey ister kıyafet olsun, ister gıda, isterse başka birşey; onu ihtiyacınız olmadıgı halde sırf hoş görünüyor diye, moda diye, sizi çok havalı kılacak diye veya çok istiyorsunuz diye mi alıyorsunuz? Yoksa gerçekten ihtiyacınız olan birşey mi? Dolayısıyla, birşeyler satın almadan önce şayet bir liste yapacak olursanız almayı düşündüklerinizi yazın, ardından madde madde gözden geçirin, gerçek bir ihtiyaç mı yoksa istek mi? İhtiyacınız yoksa, o maddeyi silebilirsiniz. Bu gerçekten denemeye değer, fark yaratacak bir unsur.
Zaten satış ve pazarlama taktikleri de insanları gerçekte çok da ihtiyaçları olmayan şeyleri almaya ikna etmek üzerine kurulu, bunun için de o ürün veya malın/hizmetin istekten ziyade ihtiyaçmış gibi gösterilmesi söz konusu. Ayrıca, insanların hazlarını gıdıklayacak veya bir şekilde o ürünü/hizmeti satın almaları gerektiğini düşünmelerine yol açacak saiklerle karşımıza çıkan pazarlama dehaları aslında işlerinde oldukça başarılılar da.
Bir başka nokta da, alışverişlerinizin ödemesini ne ile gerçekleştirdiğiniz. Dikkat ederseniz kredi kartı veya banka kartıyla ödeme yaptıgınızda paranızın değerini yeterince bilmeden harcadığınızı farkedeceksiniz. Oysa, alışverişinizin ödemesini nakit parayla yaptıgınızda, elinizle o parayı uzattığınızda sonraki harcamalarınızda iki kez düşünür hale gelmeniz olası. Bu aynı zamanda insan psikolojisiyle alakalı birşey, uzmanlar, psikiyatrlar da bunu dile getiriyor zaten. Kart kullanıldıgında gerçek para hissi ortadan kalkıyor ve daha rahat, daha kolay harcıyor insan, fazla düşünmeden. Günümüzde borçsuz insan yok, herkes borç içinde ve herkes kart kullanıyor - ne yazık ki. Ancak gene de, şartlar elverdiği ölçüde alışverişinizi ve ödemelerinizi nakit parayla yapmaya gayret edebilirsiniz.
Son olarak şöyle birşey de deneyebilirsiniz, minik bir öneri:
Envai çeşit sabun var, meyvelisi ayrı, kremlisi ayrı vb. Ancak en nihayetinde tek bir amaca hizmet ediyorlar, o da temizlik. Dolayısıyla tasarruf etmek adına o güzel renkleri ve kokuları olan sabunlar yerine bildiğimiz kalıp beyaz sabunları tercih etmekte bir sakınca yok. Eskiden bu beyaz kalıp sabunlar 800 gramdı, şimdi pek çok şeyin ambalajı aynı ancak içindeki ürün miktarını azaltıyorlar git gide, biliyorsunuz, güya bu şekilde zam yapılmamış oluyor, halbuki hiç de öyle değil. Herneyse, artık gramajı azalsa da gene de diğer sabunların fiyatlarıyla karşılaştırdıgınızda nispeten daha ucuza geldiği için bu tür kalıp sabunları tercih edebilirsiniz. O diğer sabunlar 4'lü, 5'li paketlerde ve gramajları daha düşük. Almadan önce fiyatları karşılaştırıp 100 gramı aşağı yukarı kaça geliyor hesaplarsanız bir fikir verir. Yalnız hakikaten herşeyi hesaplayan tipler gibi oldum ben de
![:) :) :)](data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7)
, kuruş hesabı yapan pinti insanlar gibi, fakat burada amaç elbette cimrilik değil.
Biz bir süredir mutfak, banyo ve tuvalet lavabolarında bahsettiğim beyaz kalıp sabunu kullanıyoruz ve gayet de memnunuz, zaten beyaz sabun sevilmez mi? kalıp biraz büyük oldugu için ortadan ikiye bıçakla kesip o şekilde kullanıyoruz, oldukça da pratik oluyor. O zaman hemen temsili resmimiz gelsin:
Bu 4'lü kalıp sabunun fiyatı 3 lira ve 700 gr bu sabun. 5'li satılan sabunların fiyatı ve gramajıyla karşılaştırabilirsiniz, bazen hemen hemen aynı fiyata gelebiliyor, çoğu zaman da daha ucuza geliyor. Ben normalde beyaz sabunu severim zaten, ancak beyaz sabun kokusunu sevmeyenler için söyleyeyim, bu mavi olanı da çok güzel kokuyor, ayrıca yeni çıkan beyaz renkli ama zeytinyağlı olanı da çok hoş bir kokuya sahip, öneririm. (Reklam yapıyor gibi olmuyorumdur umarım, Bim'de satılan beyaz sabun da 100 gr daha fazla ve o da sanıyorum 3.5 liraydı, bazen de ondan alıyoruz, onun üreticisi de gene Evyap, yani bunun üreticisi).
Duş jelleri ve sıvı sabunlara gelirsek, ben şahsen oldum olası sevmiyorum bu ürünleri, evet bazıları mükemmel kokuyor ancak o yeterince durulanmamışlık hissi oldukça rahatsız edici. Sabun gayet ideal.
Mükemmel koku demişken, zannediyorum önceki iletilerden birinde vardı. Çamaşır yumuşatıcıları bence hayatından çıkarmalı insan. Giderek daha da yoğun ve kalıcı koku vurgusuyla pazarlanan bu ürünler hem gereksiz hem de sırf o koku için daha çok kimyasal barındırıyor. Sadece uzun süre iyi koksun isteniyorsa çamaşırlar, eskiden oldugu gibi dolaplarda çamaşırların arasına küçük lavanta keseleri veya sabun koyabilirsiniz, o şekilde de güzel kokuyor. İlla kullanılacaksa da, az miktarlarda olması daha iyi, zaten çoğu yerde sular kireçli, gene de öyle yumuşacık olması çok zor yıkananların.
Yalnız hakikaten püf noktalarını paylaşan ev hanımları kulubüne dönüşüyor yazdıkça
![:) :) :)](data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7)
ama olsun. Ev hanımları kadar çok şey bilen ve emeği aslında değer görmeyen başka kimse yok.
Bunu, 2-3 ayrı mesaj halinde yazmaya çalışmış olsam da tek bir mesaj haline dönüşüyor, o yüzden böyle epey uzun oldu, insan okuyacak bunu halbuki, değil mi?
![:) :) :)](data:image/gif;base64,R0lGODlhAQABAIAAAAAAAP///yH5BAEAAAAALAAAAAABAAEAAAIBRAA7)
Ve yaza yaza "Han Duvarları"na dönen bu mesajdan sonra artık bir daha buraya beni alırlar mı bilmem yada ben girer miyim, onu da bilmiyorum, bakarız artık.