Prof. Dr. Özlem KAYIM YILDIZ'ın bir yazısından alıntıdır. Aşı karşıtlığı nedir? tarihte örnekleri var mıdır? diye merak edenler için faydalı bir yazı olmuş.
"Aşıların geliştirilmesi ile bulaşıcı hastalıkların kontrolünün sağlanması arasında düz olmayan bir çizgi var. Kanada’da 1798 yılından itibaren çiçek aşısının uygulanmaya başlamasına karşın 1885’te Montreal’de patlak veren yerel salgın, şehir nüfusunun yaklaşık %2’sini öldürmüş, birçoğunu engelli bırakmıştı. Kurbanların çoğu çocuktu. Ölenlerin %90’ını aşılara direncin belirgin olduğu, şehrin doğusunda yaşayan yoksul Fransız Kanadalılar oluşturmuştu. Montreal’de aşı karşıtı hareketin başını Doktor Alexander M. Ross çekiyordu. “The Anti-Vaccinator” (Aşı Karşıtı) dergisinin editörü olan Ross, halka üzerinde ‘Dikkat! Çiçek hastalığından korkmayın!’ yazılı broşürler dağıtarak hastalığın tehlikesini hafife alıyor, aşının yararsız ve tehlikeli olduğunu ve aşılananların uyuşuk hayvanlar gibi yönlendirildiklerini söylüyordu. Çok geçmeden, kendisini ‘aşı fetişine kuşku duymaya cesaret eden tek doktor’ olarak tanımlayan, alışılmadık söylemleri ile edindiği otorite ve ünün keyfini çıkaran fırsatçı Ross’un çiçek aşısı olduğu ortaya çıkmıştı.
Ursula K. Le Guin’in dediği gibi bir mum yakarsan bir gölge yaratırsın; aşı, yeni bir epidemiye yol açmıştı: aşı karşıtlığı epidemisi. Little ve Ross geçmişte yaşamış olsalar da söylemleri zaman içerisinde pek az değişti, bazıları çağa uygun olarak makyajlandı, sosyal medya platformları ile daha kolay görünür ve yayılır hale geldi. Bugünün aşı karşıtlığını anlayabilmek için tarihteki örneklerini iyi bilmek lazım. Şu beş temel argümana hala sıklıkla başvuruluyor:
1. Hastalık tehdidini hafife almak. Gerçekte bir salgın olmadığını, dolayısıyla bir sağlık tehdidi bulunmadığını öne sürmek. Ölüm oranı %30’lara varan çiçek hastalığından korkulmaması gerektiğini öne süren ve daha sonra aşı olduğu ortaya çıkan Dr. Ross gibi.
2. Aşının etkisiz olduğunu öne sürmek. Aşının %100 koruyucu olduğunun iddia edilmemesine karşın koruyuculuk yüzdesini değil aşıya rağmen hastalığa yakalananların kişisel öykülerini ön plana çıkarmak. Duygusal içerikler barındıran sansasyonel öykülerin istatistiksel verilerden daha etkileyici olduğu bilindiğinden bu yönteme sıklıkla başvurulur.
3. Aşının zararlı olduğunu öne sürmek. Belirlenmiş riskleri abartmak ya da olumsuz sonuçların açıklanmasının sansürlendiğini öne sürmek. Wakefield ve arkadaşlarının on iki hastanın verilerine dayanarak kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısının otizme neden olduğunu bildiren, daha sonra geri çekilen makaleleri ((link)), bir milyonun üzerinde çocuğun verilerinin dâhil edildiği araştırmalarda aşılarla otizm arasında bir bağlantı olmadığının saptanmış olmasına ((link)) karşın aşı karşıtlarınca hala kullanılmaktadır.
4. Aşılamanın büyük bir komplonun parçası olduğunu öne sürmek. Politikacılara, sağlık otoritelerine ya da kurumlara olan güvensizlik bu komplo teorilerini beslemektedir.
5. Söylemi destekleyecek az sayıdaki ‘uzmanı’ kanıt göstermek. Seçicilik ya da ‘cımbızlama safsatası’ ile öne sürdükleri görüşlerle uyumlu az sayıdaki söylemi doğru kabul etmek, aksi yöndeki çok sayıdaki veriyi, uzmanı ve tıp camiasındaki genel görüş birliğini yok saymak. Ayrıca kanıt gösterilen az sayıdaki uzmanın, unvanı nedeniyle doğru söylediğini öne sürmek, ‘otoriteye başvurma safsatası’.
Aşı karşıtlığının bu uzun tarihine karşın, bugünü geçmişten ayıran iki temel fark var. İlki, çocuk felci ya da kızamık nedeniyle engelli hale gelmiş çocuklar önceki kuşakların yaşam süreleri boyunca birinci elden tanıklık ettikleri durumlarken günümüz erişkinlerinin, aşıyla engellenebilir bulaşıcı hastalıkların meydana getirdiği olumsuzlukların pek azını doğrudan deneyimlemiş olmaları. Tehdidin gölgesi uzaklaştı ancak uzaklaşmasını sağlayan aşılara güvensizlik doğdu. Aşılar başarılarının kurbanı oldular; yakılan mum, bir gölge yarattı.
İkincisi ise dijital çağ ve sosyal medya platformlarında bilimsel makalelerin zaman zaman çarpıtılarak, abartılı başlıklarla ve sınırlılıklarından bahsedilmeden yayılması. Kanıta dayalı tıp ve bilimsel makale değerlendirme eğitimi olmayan kişilerce ‘cımbızlanarak’ yayılan, bilimsel görünümlü bu içerikler, bilim okur-yazarlığı sınırlı olan kişilerin yanlış yönlendirilmesi sonucunu doğuruyor. İçimizdeki sağlık okur-yazarlığı en düşük olanlar, dezenformasyondan etkilenmeye en yatkın olanlar. Kafası karışmış, karar vermekte zorlanan aşı tereddütlülerini, bilinçli bir biçimde yalan/yanlış bilgi yayan aşı karşıtlarıyla aynı kefeye koymak doğru değil. Herhangi bir nedenle tereddüt duyan insanların kaygıları, aşı destekleyicileri ve karşıtları şeklindeki kutuplaşmanın bir tarafına itilmeden, güvenilir kaynaklarca açık, objektif ve sürekli bilgilendirme giderilebilir."