Ben bisiklete çocukluğumda BMX ile başladım, o yılları es geçiyorum. Sonuçta dünyayı o yıllarda çok farklı bir kafayla algılıyordum
Ergenlik yıllarımdan itibaren 3 farklı MTB'ye sahip oldum ve halen üçüncüsünü kullanıyorum, bununla ilgili deneyimime en son geleceğim.
İstanbul'da yaşadığım yıllarda, o zamanki kız arkadaşımın unisex şehir bisikleti bir dönem benim evimde durdu ve ben de denemek için, biraz da alışabilir miyim diyerek bu bisikleti yakın mesafelerde kullanmaya başladım. Oturuş pozisyonundan dolayı kesinlikle daha konforlu, bomboş alanlarda sakin sakin sürerken çok keyifli. Gel gelelim yüksek hızlara ulaşınca ve özellikle Barbaros Bulvarı gibi uzun cadde inişlerinde kullanışsız ve hantal kalmaya başlıyor, hem de daha hafif olmasına rağmen. Araçların arasından seri manevralarla ilerlemek ya da sahil yolundaki anormal insan trafiğinin içinde hiç bir insana ya da uçan cisme (top, drone, frizbi, çocukların attığı taş vesaire) bulaşmadan manevra yapmak da zor, bisikletin üzerinde dengeyi sağlamak için daha fazla efor gerekiyor. Gidon her an sağa-sola yalpalamaya meyilli ve tepkileri hissiz; hızlandıkça oturan bir dengesi yok gibi sanki.
Bursa'da yakın bir arkadaşımın yol bisikleti ile 15 km'lik bir sürüş yapmıştım, yolun büyük kısmı kaymak gibi bir asfalttı ve kalkıştan sonra vitesleri nasıl ardı ardına geçirip 45 km/h hıza ulaştığımı anlamamıştım bile. Sanki bisikletin üzerinde motor varmış da ben bacaklarımla ona uyum sağlamaya çalışıyormuşum gibi hissettirmişti. Büyük çaplı ve sert lastiklerin yuvarlanma direnci gerçekten düşük, yolda yağ gibi akıyorlar. Gel gelelim o pürüzsüz asfalt bitip de pütürlü bir ilçe asfaltına geldiğimde bariz bir şekilde zorlandığımı hissettim, sanki MTB lastikleri bu yolda daha rahat akar diye düşünmüştüm. Çukurlu bir bölüme geldiğimde aniden yavaşlamak zorunda kalınca fren performansının da beklentimin altında olduğuna şahit oldum. MTB ile neredeyse hissetmeden geçeceğim bir çukurdan geçerken bisikletin kadrosu çukurun her bir milimetresiyle eş zamanlı hareket edip de süspansiyon olarak tamamen kendi kollarımla bacaklarımı kullanmak zorunda kalınca, daha fazla ilerlemeden geri dönüp arkadaşıma bisikletini sağ salim teslim ettim ve "Buna alışmak benim o kadar çok zamanımı alır ki, o yılları MTB tekniğimi mükemmelleştirerek harcamak benim için çok daha hayırlı olur" yorumunu yaptım.
Mesajımın en başında belirttiğim gibi; ergenlik yıllarımdan itibaren 3 farklı MTB'ye sahip oldum ve üçüncüsünü halen sürüyorum. MTB'nin dayanıklılığına, ani manevralardaki yol tutuşu ve dengesine, özellikle de hidrolik disk frenin performansına çok çok alıştım. Uzun yolda ve özellikle inişlerde çok daha iyi bir stabilite sunuyor. Şehir içinde kaldırımlara çıkıp inmek, çukurlardan geçmek ve hatta hoplamak, aniden karşınıza çıkan yaya ve taşıtlara karşı seri manevralar yapmak MTB ile çocuk oyuncağı. Bu yüzden ben Amsterdam'a ya da Londra'ya taşınmadığım sürece MTB benim için en mantıklı seçenek
Kalın lastikler aslında doğru seçildiğinde asfalt üzerinde de gayet akıcı olabiliyor, bu konuyla ilgili özellikle Yol'cuların aklında oldukça agresif önyargılar mevcut. Çoğu kişi "Ne kadar fazla yüzey o kadar çok sürtünme, bir o kadar çok direnç" diye düşünüyor ama işin aslı öyle değil. Doğru basınçla şişirilmiş bir MTB lastiği, zeminle arasındaki temas yüzeyini yanlara doğru genişletiyor ve ileri-geri yönde şekil değişimini minimum düzeyde yapıyor. Bu sayede daha düşük bir yuvarlanma direncine sahip olabiliyor. Düz yolda ilerlerken lastikte sürtünme diye bir şey olmaz, o sizi yavaşlatan şey yuvarlanma direncidir. MTB'de yuvarlanma direncini asıl oluşturan şey lastiğin dişli yüzeyi, ama Race King 2.2 gibi lastiklerde bu dişler de yumuşak ve küçük yapılıp yüzey profiline en ideal şekilde dağıtıldığı için asfalt üzerinde de minimum direnç oluşturuyorlar. Geriye bir tek ağırlık dezavantajı kalıyor, e bu da "Gülü seven dikenine katlanır" durumu oluyor bir noktadan sonra...
Konu açılırken biraz da market köşelerinde satılan, 200-300 TL arasındaki "maket bisiklet"lerden yana dem vurulmuş; bu fiyata bir yol bisikleti yapmak mümkün değil zaten. Kalitesiz malzemelerden kaba şekilli parçaları yapmak çok da zor bir iş olmadığı için önüne gelen dağ bisikleti görünümlü maket bisiklet yapabiliyor, bunlar da şehir içinde 8-10 basamak merdiven inince kadroyu çatlatıyor ya da jant yamultuyorlar. Alan da zaten bir süre sonra haşatını çıkarıp çürümeye terk ediyor bubisikletleri.