2002 den evvel, hükümetler iç piyasaya borçlanırdı. bu ne demek? ihtiyacı olan parayı, bankalardan alır, onlara hazine kağıdı satar, vadesi dolan kağıdın karşılığını kar ile birlikte öderdi. o nedenle o zamanlar, yüzde 140 faiz veren bankalar vardı. imar bankası gibi. devlet iç piyasaya yüzde 160 kar ile kağıt satar, bankalar da mevduat toplamak için, para sahiplerine, yüzde 140 faiz verir aradaki yüzde 20 yi kar hanelerine yazarlardı. devlet doğrudan para sahiplerinden para almazdı. tekrardan nostaljik günlere dönmüş gibi hissediyorum ben. yüzde 140 zam demek, enflasyon demekti. kendi yağımızla kavruluyorduk. bankalarda, tüketiciye kredi vermeye nazlanırdı. en baba müşteri, garanti devlete yüklü para verip, garantili şekilde faizile geri almak varken, ne diye bireysel kalabalıkla uğraşsınlar ki? yok ödedi yok ödemedi, haciz maciz uğraş dur. zaten krediler de pahalıydı.
sonra ne oldu, kemal dervişten hemen sonra, bankalar satıldı, yabancılar banka satın aldı. mesela isviçrede enflasyon yüzde eksi 1. 100 liranız evde dursa seneye 101 lira oluyor. durduğu yerde değer zaten kazanıyor, bankalar yüzde 1 yıllık faiz ile gel paranı bana yatır diyor, ahali gidip parayı yatırıyor, 100 liralık alım gücü olan parası bir sene sonra 102 liralık alım gücüne sahip oluyor.
gelen yabancı bankalar, yüzde 5 ten faizle borç para verdi bize. süper. sudan ucuz. isviçreliden 100 lira aldılar, bize verdiler, bizden 105 lira olarak geri aldılar, 1 lirasını isviçreliye verdiler 4 lira karları oldu. alan memnun satan memnun. bu arada, karşılıksız dolar ile ortamı dolara boğdular ve biz tüketim toplumu oluverdik.
sömürge oluşunu gündüz gözü havaifişek atarak kutlayan ender ülkelerdeniz. avrupa gümrük birliğine girince, avrupanın pazarı oluverdik. üretmek önemlidir ama satamadığınız üretim, kabaca çöptür. ihtiyacınızdan fazlasını ürettiğinizde o fazlalılığı satman gerekir. avrupa bizi pazarı yapıverdi geçti.
bu detayları daha güzel anlatacak dolu kaynak vardır. benim yadırgadığım şeyler, 18 yıl kadar evvelini unutuvermişim. aslında eski türkiyeye uyanıverdim. eskiden, bir şey bulmak kolay değildi. cateye vardı ama sigma yoktu mesela. tranzx vardı ama brooks yoktu. olan cateye da pahalıydı, bi tane alır 5-6 sene kullanırdık. suyu çıkardı resmen.
şimdi herşey var. kedi tuvaletinin içine sermeye özel naylon örtü ithal edilmiş mesela. kedim var, siteleri gezerken farkettim. ne gerek var ama ahali alıyor demek ki. şimdi, 30 yıl kadar evvel doğanların anlam veremediği bir 40 evveline dönüş var ama maalesef el elde, baş başta kaldık. zira, o zamanlar kağıt üretiyorduk, epey bir kağıt fabrikamız vardı, şimdi kağıt ithal ve de en güzeli kağıt fabrikamız da yok.
bu kadar tatavadan sonra, ben yıllardır ilkkez sezon biterken bisikletlere zam geldiğini görüyorum. aralık ayı için hiç de iyi haberler okumuyorum. sezon şubat ayında açılır. yani aralıktan sonra. tahminim, 4 ay evvel 1000 lira olan bisiklet, nisan 2019 gibi 1800 lira civarında olur diye öngörüyorum. ama, amerika çöker, dolar pul olursa bile 1600 liranın altında alınmaz gibi.