Nereden başlasam... En başından başlayayım (biraz uzun olabilir).
Öncelikle sizi yazıya hazırlamak için motive edici bir video
Bu videnun özellikle ikinci yarısı içinizde bir şeyler kıpırdatıyorsa hapı yuttunuz; bu dünyaya girme vaktiniz gelmiş veya zaten içindesiniz
2016'da İspanya'daki 6 aylık stajımda MTB'ye ciddi vakit ayırdım (5800 KM). Burada hem karakter hem performans olarak rol model aldığım elit bisikletçilerin muhakkak koşu yaptığını da gördüm.
Pazar sabahları grup sürüşü yaparken aynı saatlerde ormanda koşuya çıkan koşu grupları beni etkilemeye başladı.
Bu sabahlardan birinde yıkık dökük bir harabenin merdivenlerinde bisikletlerimizi taşırken o güne dek inilmesinin imkânsız olacağını düşündüğüm bir patikadan 2 dağ koşucusu paldır küldür indi. Böyle hayatımda ilk defa gördüğüm sırtlarındaki suluklu çantalar; renkli ayakkabılar ve çoraplar vs iyice etkilendim (daha doğrusu o zaman etkilenmişim ve bu spora başlayana kadar haberim olmamış).
İspanya'dan dönüşüme son 1 ay kala (2016 Mayıs) koşuya vakit ayırmaya başladım. Düz asfaltta gidip gelirken letgo'da bulduğum çakma bir Oakley almak için bir adamla buluştum. Adam tığ gibi, sıfır yağ. Her an koşmaya hazır; tıpkı oralı olan trail efsanesi Kilian Jornet gibi. Ayak üstü çat pat İngilizcesiyle muhabbet ederken ''mutlaka dağlarda koşmalısın; iniş çıkış yapmalısın. Seni çok güçlendirir'' diye tavsiyede bulundu. Bunu aklımın bir köşesine yazdım.
Türkiye'ye dönerken MTB'yi orada sattım. Hem yanımda taşımamak için hem alıcısı çıktığı için hem de Istanbul'da çalışacağımdan dolayı yol bisikleti almaya karar verdiğim için...
Asfaltta koşulara devam... Bir baktım dağlardan uzaklaşmışım ama nasıl özlüyorum. Resmen burnumda tütüyor patikalar, ağaçlar, taş toprak... O zaman MTB alacak param da olmadığı için bir çift arazi koşusu ayakkabısı aldım ve hastalık başladı
Keşifler, yeni rotalar, yeni arkadaşlar, kitaplar, antrenmanlar, videolar, araştırmalar, ayakkabılar, kıyafetler, ekipmanlar, yarışlar... Kışları bisiklet için çok sevimli olmadığı için yağmurda, çamurda, karda, soğukta çocuklar gibi kirlene kirlene özgür bir şekilde koşmak çok iyi geldi. Ve bisiklet performansımı hep artırdı.
Koşuda daha kısa sürede tüm vücudunuzla daha fazla efor sarf ettiğiniz için nabzınız daha yüksek atıyor ve bu da size bisikletin daha kolay (yani darbesiz ve üst vücut pek çalışmadığı için) olmasından dolayı sele üzerinde düşük nabız olarak dönüyor. Biraz beylik bir laf olacak fakat:
Bisikleti herkes sürebilir ama koşuyu herkes yapamaz.
Çünkü bana göre koşu daha ağrılı ve zahmetli. Ve mutlaka daha disiplinli olmak gerekiyor. Koşuya da bisiklete de 5 gün ara verin bakalım ikisinden birini tekrar yaptığınızda hangisi sizi daha çok pişman ediyor bu kadar uzun ara verdiğiniz için. Ya da ortalama hızınızı hangisinde daha kısa sürede artırabiliyorsunuz bakın bakalım
Dağ koşusunda birçok rota keşfettik. Kaybolmak, harita analiz etmek, rota çıkarmak... MTB'nin dahi girip çıkamayacağı yerlere girip çıkmak... Bunlardan müthiş haz aldığım için bu spor dalı bana hep çok yakın geldi.
Derken ilk yarışımıza hazırlanmak için o zamanlar tavsiye veya bilgi alabileceğim etrafta hiçbir tanıdığım olmadığından kitap arayışına girdim ve karşıma
Aykut Çelikbaş'ın Ultra Kitap'ı çıktı. Alıp okuyup hazırlanıp 2017'de Kaçkar Ultra'ya katıldık (sonraki yıl yine katıldık; ve ilk kürsü hazzını tattım; raporu burada: (link)).
Kitabı kesinlikle tavsiye ederim. Sadece koşucular için değil; sporcu kültürü ve ahlâkı, kendini geliştirme, sorunlara çözüm üretme konularında meraklı olan herkes için. İçindeki 246 kilometrelik koşu yarışı Spartathlon ufkunuzu genişletecek; mesafelere ve gönüllülüğe bakış açınızı değiştirecek
Daha sonra Efes Ultra, Kapadokya Ultra derken yarışlar yarışları takip etti (bu ikisinin yarış raporu: (link))
Kitap demişken bu spora hayatını adamış
Bakiye Duran'ın Cesaret Yalnızdır kitabını ise 2-3 günde bitiriverip dönem dönem benim gibi tekrar okuyacağınızı düşünüyorum.
Uzun mesafe koşularda bisiklete nazaran insanın daha çok ve daha ciddi sorunlar yaşayacağını ve bu sorunlara çözüm ararken kendi kapasitesini keşfedeceğini düşünüyorum. 50-60 kilometrelik koşular yapmaya başladıktan sonra sele üzerindeki 200-300 kilometreler inanın kolaylaşmaya başlıyor. Bu forumda verebileceğim en net ve arkasında en sağlam durabileceğim tavsiye:
Bisiklet performansınızı geliştirmek istiyorsanız koşuya başlayın.
Biraz da rakamlara bakalım. İmzamdaki bisiklet verilerine ek olarak,
- 2016'da 61 koşuda, 621 km, 6721m+ koşmuşum (koşu başına ortalama 10.1 KM ve 110m tırmanış).
- 2017'de 80 koşuda, 1002 km, 26438m+ koşmuşum (koşu başına ortalama 12.5 KM ve 330m tırmanış).
- 2018'de 92 koşuda, 1052 km, 31724m+ koşmuşum (koşu başına ortalama 11.4 KM ve 344m tırmanış).
- 2019'da 56 koşuda, 618 km, 18149 m+ koşmuşum (koşu başına ortalama 11 KM ve 324m tırmanış).
- 2020'de 26 koşuda, 222 km, 5457m+ koşmuşum (koşu başına ortalama 8.5 KM ve 209m tırmanış).
Her sporda olduğu gibi fedakârlık, zaman, disiplin ve istikrar isteyen bir spor.
Gördüğünüz üzere 2019'dan itibaren düşüşe geçmesi, iş temposundan dolayı uzun koşulara vakit ayıramamaktan mütevellit ultramaratonlarda başlayan sakatlıklar ve MTB'ye tekrar kavuşarak koşuda kesik attığım vakti MTB'ye ayırmaktan dolayı oldu fakat yine de olabildiğince koşmaya devam etmeye çalışıyorum.
Forumda koşucular olduğunu görmek beni çok sevindirdi. Bir gün belki bir yarışta denk geliriz ya da Samsun, Bolu, Istanbul üçgeninde beraber koşarız
Tabanınıza kuvvet...
PS: Bu da koşuyla ilgili hazırladığım ilk videolardan